08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

K “Bir Kınalı Kekliktim”, ülkemizde son yıllarda özellikle kadın bireylerle örgütlerinin konuyu sürekli gündemde tutuşu nedeniyle yerini, ağırlığını koruyan bir sorunsala yoğunlaşıyor; Güneydoğu’da, Doğu’da “kadın” olmak… nsan neden roman yazar? Şiir, öykü, eleştiri gibi farklı türlerde kendine yer açmış bir yazıncının, roman verimlemeye yönelişi ne anlama gelir? Geçmişte kendisiyle yapılan bir söyleşide Şükran Kurdakul, şiirlerinin yanında öykü yazmaya yönelişinin nedenleri üzerinde dururken, “Baktım, bir şeyleri anlatma gereksinimi duyuyorum, öyküye kaydım. ‘Anlatma’ya dayalı bu süreçte şiir değil, öykü yazdım hep” demişti anımsadığımca. “Anlatma gereksinimi duyma” sözünün altını çizmekte yarar var. Elbette bütün sanatlar, yanı sıra bilimler, düşünceler hep bu anlatma gereksiniminden besleniyor. Ne ki hiçbiri, anlatma denilen olguya karşılık gelmiyor bugün. Sözü Kemal Gündüzalp’in Bir Kınalı Kekliktim (Bence Kitap, 2012) adlı romanına getirmek istiyorum. Kitap, bir yıl önce yayımlanmış görünse de, sonda düşülen tarih, yazarın bunu tam on yıl önce kaleme aldığını gösteriyor. “Anlatma”, bir sorunu, konuyu vb. belirli bakış açısı çerçevesinde açıklamak anlamına geliyor. Sanatın saltık amacı artık bu olmadığına göre, burada şairin, yazarın, ana türü dışında başka türde kaleme aldığı yapıtla bunu işlemesi dile getirilmek isteniyor herhalde. Eskiden nakletme, hikâye etme, tahkiye gibi yaklaşımlar da anlatma anlamına geliyordu belki, günümüzde bunu “anlatı” terimi karşılıyor daha çok. Çünkü “anlatma”, “anlatı” yapısı üzerine oturtulduğunda öykü, roman, oyun deneme vb. yazınsal türün kendisi çıkıyor ortaya… Anlatma ise sanatsal biçimin enikonu geriye itildiği birebir “aktarma” halinde kalıyor. Şair, yazarların başat türleri dışına çıkarak ürün vermesine böyle bir açıyla yaklaşmak gerekmiyor ille… Bu, kendi türüyle yetinmezliği kadar başka türe duyduğu gereksinimi de dile getiriyor yazıncının. Bu nedenle Gündüzalp’in, Bir Kınalı Kekliktim adlı romanını farklı açılara dayalı değerlendirebilmek olanaklı. BİR DOĞU SORUNSALI; KADIN BİREYİ İLE NAMUS… Bir Kınalı Kekliktim, ülkemizde son yıllarda özellikle kadın bireylerle örgütlerinin konuyu sürekli gündemde tutuşu nedeniyle C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA [email protected] [email protected] ROMANCILARIMIZ ARASINDA16 Bir romanı tüm öğeleriyle içselleştirmek... yerini, ağırlığını koruyan bir sorunsala yoğunlaşıyor; Güneydoğu’da, Doğu’da “kadın” olmak… Roman, Nesime’nin ağzından özöyküsel anlatı olarak geliyor önümüze. Olay Urfa, Mardin, Ceylanpınar yöresinde bir aşk öyküsü sarmalında geçiyor. Yazar bu amaçla otuz yıla yayılan geri dönüşler içinde, bizi Nesime’nin on beş yaşında derinden yaşadığı aşkla on yedisine girerken zorla evlendirilişi arasında bir gelgitten yararlanıyor. Nesime artık kırk beşindedir. Sevdiği oğlanın, otuz yıl sonra ayrıldığı kente dönüşüyle anılarına dalar… Henüz okulunu bitirmemişken görücüler Mardinli bir aşiretin hukuk mezunu oğlu için Nesime’yi istemiştir. Çevresinde güzelliğiyle dikkati çeken kızın bir sevdiği vardır oysa. Ne var ki baba, güzel kızının, başlarına iş açabileceği kaygısıyla bu isteğe olumlu yanıt verir. Ancak Nesime, bunu kabullenmekte zorlanır. Aşkı için her türlü çılgınlığı yapmaya hazırdır. Kendisini sevdiği çocuğa okul sırasında teslim etmekten, nişanlısının tepesinden şarap dökmeye, intihar girişimine dek uzanan, küçük kentte çalkantılı dedikodulara yol açabilecek bir dizi başkaldırı sergiler. Ama böylesi tutumlarının ailesini ne denli perişan ettiğini gözleyerek üzülür de aynı zamanda. Kaldı ki, “[y]eniden bir intiharı göze alacak kadar güçlü (de) hissetm(ez) kendi(sini).” (117) Sonuçta bir evlilikten içeri adım atacak, ancak kocası için gönüllü eş olmaktan kaçınacaktır hep. Ne var ki evlendiği adam terör suçlusu yapılıp hapislere girdikten, işkencelerden geçtikten sonra bir şefkat damlası düşecektir Nesime’nin içine. Adını seslenerek sevişecektir genç kadın artık onunla. Nice yıldan sonra gebe kaldığını öğrenmek ise “yaşama bakışı(n)ı ve çizgi(sini) kökten değiştire(ecektir).” (190) Böyle olsa da kocasının öldürülmesi üzerinden yıllar geçtikten sonra bile, sevdiği delikanlının kente gelişiyle bir başka boyutta konuyu yeniden düşünmekten alamayacaktır kendini… Nesime, aynı zamanda bir memur kızıdır. Baba buyurganlığına karşın, büyük kent görgüsünü bilen, karısına, çocuklarına fiske vurmamış, hatta karısının sözünü dinlemiş, çevresinde biraz da “kılıbık” olarak bilinen (111), enikonu hoşgörülü, görece modern, ama yine de yörenin insanı olarak gelenek, göreneklerin elini kolunu bağladığı bir adamdır. Oysa çevresindekiler, “bu kara soylu geleneklerin erkeği”dir. (132) Nesime, intihar girişimi sonrasında, babasının bu nahif yanlarının ayırdına varır, enikonu şanslı sayılması gerektiğini düşünür elinde olmadan. Otuz yıl sonra bütün yaşadıklarını yeniden gözden geçirirken, kadın varlık olarak aslında bir büyük açmaz içinde nasıl sıkıştırıldıklarını düşünür: “Biz yalnızca ayrı bir bölgenin insanı değiliz, 1244 Ancak her romanın, biçemsel açıdan ille de farklı açılımlar sergilemesi, modern yapıda zenginlikler sunması gerekmiyor. Kaldı ki Kemal Gündüzalp, eleştirilerinde bir yapıtta söylenenle söyleme biçiminin örtüşmesine vurgu getirirken söyleme biçiminin söyleneni örtmemesi gerektiği üzerinde duruyor sürekli. Bu açıdan bakıldığında, Bir Kınalı Kekliktim, Kemal’in roman anlayışının da özeti olarak alınabilir enikonu. ROMANDA AYRI AÇILIMLARIN KAPISINI ARALAMAK… Bir erkek yazarın, on beşindeki yeniyetme kızdan, evlilik eşiğinde kızı olan kırk beşindeki Nesime’ye geçerken, üstelik özöyküsel aktarımla bunu yansıtması hafife alınacak iş değil… Temel karakterle öteki kişileri onlarca yıla yayılan bir süreçten geçirerek işleyip geliştirmedeki başarısı için de söylenebilir bu… Gündüzalp’in romanını okurken, Ulviye Alpay’ın Şarap Kadın’ını (2007) anımsamadan edemedim doğrusu. Ulviye de, üstelik yine Urfa yöresinde bu yönde bir kazıya girişerek, öte yandan sorunsalın derinliklerinde gömülüp kalmadan, dramatik dolantı eşiği yüksek bir roman kotarmayı başarmıştı. Peki Kemal Gündüzalp, Bir Kınalı Kekliktim adlı bu ilk romanında ne yapıyor, bu tür bir sorunsalı anlatıverme zayıflığından kendini koruyabiliyor mu, koruyorsa neleri yaparak bunu nasıl başarıyor? Öyle ya, belki de tek sıkıntı romanda, sanki bir işlevselliğin, görev anlayışının sürekli ön planda tutuluyor oluşu, o kadar. Çünkü Gündüzalp, kadının yörede yaşadığı baskılara öylesine yoğunlaşıyor ki, romanı, sanki bütün bunları anlatmak için kaleme almışçasına bir sanı doğuyor ister istemez. Bu çerçevede öylesine çok ahlaksal sözle, sofistik düşünceyle karşılaşılıyor ki, bir “mürebbi roman” havası bile doğuyor denebilir… Ama bunu aşmak, akılcı denge kurmak için elinden gelen çabayı sergiliyor yazar. Bu çerçevede ilk ağızda yörenin dilinden ekinine, budunbilimsel verilerinden halkbilimsel öğelere uzanarak halkalar halinde genişleyen açılımıyla, tıpkı Kemal Bilbaşar’ın bir dönem Cemo’yla (1966), Memo’yla (1970) yaptığına benzer tutum sergiliyor. Romanını yükseltmeyi, yalınkat anlatı olmaktan çıkarmayı başarıyor böylece. Bir erkek yazar olarak, bu tür sorunsallara yönelirken bir kadın anlatıcı ağzından kurduğu roman evreni, yarattığı karakterlerle yalnız yörenin öteki erkek yazarları değil kadın yazarları için de parmakla gösterilecek örnek oluşturuyor bana göre Kemal. Öte yandan farklı bir ütopya romanı da çıkarıyor aynı zamanda. Özellikle aynı sokakta, mahallede, kentte, ülkede TürkKürt olarak yaşamanın çocuklar, kadınlar arasında kurulabilecek köprüye değgin açılımıyla. Nitekim yazarın iki dilliliğe, çokseslilikle çok kültürlülüğe dönük içten, sevecen tutumunun, bunu benimseyici yaklaşımının üzerinde durulabilir. Hiç kuşku yok ki, Kemal Gündüzalp, hem içinden geldiği toplumun çok önemli yarasına neşter vuruyor güttüğü anlatma kaygısından kendini alamadan hem de bu anlatımını, bir roman evreninin gizemli perdeleriyle örtüştürüp, anlamlandırma temelinde sanatsal örüntülemeye dayalı yapı oluşturmaya çabalıyor. Somut olarak gözlediğim bu çaba, Bir Kınalı Kekliktim’in başarısı için yetiyor kanımca. n 2013 n S A Y F A 21 İ Kemal Gündüzalp neredeyse ayrı geleneklerin, ayrı törelerin insanlarıyız. Ayrı yasalar, ayrı bir hukuk uygulanıyor buralarda.” (41); “İki erkeğin çizdiği bir kaderdi(r bu).” “Her şey dışarıdan belirleniyordu(r)” (49) çünkü. GÜNDÜZALP’İN ROMAN EVRENİ İLE KİŞİLERİ… Bir aşk romanı havasında sürüyor görünmekle birlikte artalanındaki toplumsal ilişki sarmalı, sınıfsal konumlanışın belirlediği, neredeyse bir kast izlenimi bırakan çözümsüz çelişki öğeleri… Yer yer günce, yer yer iç dökme, çağrışım, anımsama, değiştirip dönüştürme havasında akıyor anlatı. Bu çerçevede bir mitsel döşemeye de kaynaklık ediyor satırlar. Gündüzalp, bizi, Urfa’ya özgü bir etnoloji müzesinde gezindirircesine zengin açılım sergiliyor böylece. Gerçekten de okur, Nesime aracılığıyla bir yandan sorunsalın artalanına sızıyor, öte yandan yöre kültürüne yönelik enikonu gezintiye çıkıyor. Romanda, kadının birey olma kavgası, erkeklerce önüne çıkarılan “namus” tabusu arasında sıkışıp kalması, sonuçta erkek bireylerin kadınlara yüklediği toplumsal cinsiyet vurgusu ile dirimsel cinsiyeti bile sakat bırakarak onları birer “folluk”, “meni hokkası” olarak kullanışı gözler önüne sergileniyor. Yazar, bütün bu verileri bir toplumbilimsel kitabın görüntüsünden kurtarmak, anlatımcı boyuttan çıkarmak amacıyla yoğun çaba harcıyor denebilir. Bu yönde yalın bir roman evreni kurmakla birlikte, anlatıcı karaktere dayanarak bir yandan dar öte yandan geniş çatışma halkaları, gerilim uçları, farklı açmazlar, düğümler eşliğinde yapıta enikonu bir dinamizm yüklüyor. Peki, bunlar ne ölçüde sonuç veriyor? Yapık, içli bir romans açılımında kolayca okunurken, roman sanatına dönük taşkınlıklar, çalkantılar sergilemiyor elbette. 19 A R A L I K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle