04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Y eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER [email protected] Michael Rosen’dan bir Roald Dahl biyografisi: ‘Fantastik Bay Dahl” Çocukların kara mizahçısı lantı değildir. Gerçi Disney bu öyküyü bir türlü beyazperdeye taşıyamamıştır, ama Dahl’ın 1943’te yayımlanan ilk çocuk kitabı Gremlinler’i, ABD Başkanı Roosevelt’in eşinin torunlarına okuduğu söylenir. Sonradan Dev Şeftali, Matilda, Dünya Şampiyonu Danny, Bay ve Bayan Kıl, Cadılar, Charlie’nin Çikolata Fabrikası, Charlie’nin Büyük Cam Asansörü, Cadılar, Koca Sevimli Dev gibi kitaplarıyla dünyanın en çok okunan çocuk edebiyatı yazarlarından biri olacak olan Roald Dahl’ın çocuklar için düşgücünü alabildiğine besleyen bu eğlenceli kitapları yazarken, yetişkinler için de korku öyküleri kaleme almasında bir bildiği vardı herhalde!.. 1990 yılında yetmiş altı yaşında bu dünyadan göçen Dahl, yaşasaydı, geçen 13 Eylül’de doksan altı yaşında olacaktı. Bu ay içinde, yine bir çocuk edebiyatı yazarı olan Michael Rosen’dan bir doğumgünü armağanı geldi Roald Dahl’a ya da onun yapıtlarında yarattığı fantastik dünyanın hayranı küçükler ve büyüklere: Fantastic Mr. Dahl. “Onun… hayranı küçükler ve büyüklere…” diyorum, çünkü Puffin’den çıkan bu 166 sayfalık kitap, Dahl’ın yaşamını, kitaplarının çocuk edebiyatındaki etkilerini hem çocukların, hem de yetişkinlerin okuyabileceği bir dille, kolay okunur yalın, duru bir biçemle anlatıyor. Aslında Rosen ile Dahl arasında yadsınmaz bir yakınlık var. Üstelik, bu yakınlık, yalnızca ikisinin kitaplarını da Quentin Blake’in resimlemiş olmasından kaynaklanmıyor. İkisi de, çocukları güldürmenin, onların öğrenmelerine katkıda bulunmanın en sağlam yollarından biri olduğuna inanan yazarlardan. İkisi de, çocukluğu yaşamanın zorluklarını; sınavların ve sivilcelerin korkunç sıkıcılığına karşın yaşamın yepyeni olasılıklara, akıllara durgunluk veren düşlemlere tümden açık, sözcüklerin gülünç ve büyülü olabileceğini bilen yazarlardan.Rosen’ın Fantastik Bay Dahl’ının, Roald Dahl’ı bu denli içeriden, nerdeyse Dahl’ın kitaplarındaki biçemle anlatabilmesinde, iki yazarın bu ortak özelliklerinin büyük payı olsa gerek. Geçenlerde, The Guardian’da Rosen’ın Dahl üstüne bir yazısını okudum: “Roald Dahl: benim kahramanım”. Yazısında, katıldığı bir çocuk edebiyatı seminerinde tanık olduklarından da söz ediyordu Rosen. Charlie’nin Çikolata Fabrikası üstüne bir tartışma sırasında, Letonyalı bir öğrenci söz alarak, “Roald Dahl’ın hiçbir edebi değeri yoktur!” diyecek olmuş. Bunun üzerine, Londralı genç bir ilkokul öğretmeni söze girerek, sınıfındaki çocukların kendi başlarına doğru dürüst kitap okumadıkları halde, Dahl’ın kitaplarını ne kadar sevdiklerini, kendisinin yüksek sesle okuduğu kitapları kahkahalar patlatarak ve hayretten hayrete düşerek nasıl dinlediklerini anlatmış. “Kendimize itiraf edemesek de, anababalarımızı hem çok sevdiğimizi, hem de onlardan nefret ettiğimizi söylerken Michael Rosen remlinler”i unutmuş olamazsınız. Hani şu, Joe Dante’nin çektiği filmdeki minik yeşil yaratıkları. Gerçi film 1984’te çekilmişti, senaryosu da Chris Columbus’un kaleminden çıkmıştı; ama “Gremlins” ya da “Gremlinler”, fantastik filmlerde izlediğimiz pek çok yaratık gibi mitologya kökenli değildi, geçmişleri çok daha yakınlara, II. Dünya Savaşı yıllarına uzanıyordu. O günlerde Britanya Kraliyet Hava Kuvvetleri pilotları, uçaklardaki açıklanamayan mekanik sorunlardan “gremlinler”i sorumlu tutarlardı! Uçuş sırasında bir uçakta kaynağı belirlenemeyen bir arıza meydana gelmeyegörsün, “Gremlin yapmıştır!” derdi pilot. O yüzden, II. Dünya Savaşı’nda Kraliyet Hava Kuvvetleri’nde savaş pilotluğu yapan Roald Dahl’ın, Walt Disney’in siparişi üzerine yazdığı öykünün adının Gremlins (Gremlinler) olması bir rast “G ne dediğini biliyordu Dahl,” diyor Rosen. “Bu çatışmalı duyguyu çocuklara aktarabilmek için, onların kitaptaki çocukların yazgılarına derin bir ilgi duymalarını sağlamak gerektiğini de biliyordu. Bunu, bizi afallatan, dehşete düşüren ve nefret ettiren bir sürü hile ve beceriyle sağladı.” Benim görebildiğim kadarıyla da, Roald Dahl, yaşamdaki acımasızlıkların, yıkımların, acıların ağlamak, gözyaşı dökmek yerine, gülmek ve güldürmekle, mizahla, daha doğrusu kara mizahla aşılabileceğinin ayırdındaydı. O yüzden, Dahl’ın çocukları kitapları hiç de duygusal değildir, güldürür, ama kara kara güldürür… ? ROALD DAHL’DAN SÖZÜN ÖZÜ Sevecenlik, benim gözümde sanırım bir insanda bulunabilecek en önemli nitelik. Cesaretten de, yiğitlikten de, cömertlikten de daha önemli bence. Ve en önemlisi, çevrenizdeki dünyayı ışıl ışıl gözlerle izleyin, çünkü en büyük sırlar her zaman en olmadık yerlerde gizlidir. Büyüye inanmayanlar onu bulamazlar. Oyun oynarsanız hayat daha eğlenceli olur. Onu dinlerken… tutkulu olmanın hayatta ne kadar önemli olduğunu kavradım. Bir şeye ilgi duyuyorsan, ne olduğuna bakmadan, tam hız üstüne gitmen gerektiğini öğretti bana. Onu kollarına alman, kucaklaman, sevmen, en önemlisi de o konuda tutkulu olman gerektiğini. Ilıklık bir işe yaramaz. Sıcak olman da yetmez. Akkor kesilmeli, tutkuyla sarılmalısın. Bir çocuk kitabı yazarının başlıca işlevi, çocuğu kendine âşık edecek kadar içine alan, heyecan veren, eğlenceli, hızlı ve güzel bir kitap yazmaktır. […] Öyle ki, çocuk altın bir çömlek bulmuş gibi olmalıdır. Onu bekleyen yılların dolambaçlı yollarında hep yanında taşıyabileceği olağanüstü bir şey edinmiş olmalıdır. Tanrı hep yürümemizi isteseydi, tekerlekli pateni icat etmezdi… SAYFA Roald Dahl Başarı, olağan şeyleri olağanüstü bir biçimde yapmaktır. Başkaları küçük hayatlar yaşayabilir, ama sen öyle yapmamalısın. Başkaları küçük şeyleri tartışabilir, ama sen öyle yapmamalısın. Başkaları küçük acılar için ağlayabilir, ama sen öyle yapmamalısın.Başkaları kaderlerini başka birinin ellerine bırakabilir, ama sen öyle yapmamalısın. Bazen en küçük kararlar hayatını tümden değiştirebilir. Ardında bıraktığın, taş anıtlara kazınmış olanlar değildir, başkalarının yaşamlarına işlenmiş olanlardır. Joseph Conrad’la eski yelkenlilere binip denizlere açıldı. Ernest Hemingway’le Afrika’ya, Rudyard Kipling’le Hindistan’a gitti. İngiltere’nin bir köyünde, odasında otururken, tekmil dünyayı gezdi. Kitap yazmak, vadilerden geçip dağları aştığın çok uzun bir yürüyüşe çıkmak gibidir. […] Bu yürüyüşteki en yüksek dağ, kuşkusuz, kitabın sonudur, çünkü her şeyin bir araya geldiği en güzel manzara buradan görünmelidir; geri dönüp baktığında, yazdığın her şeyin birbirine bağlanıp sonuçlandığını görmen gerekir. Ama oraya gelene kadar, çok uzun ve ağır bir süreçten geçersin. Bir kişinin çirkin düşünceleri varsa, önce yüzünde görünmeye başlarlar. O kişinin aklından her gün, her hafta, her yıl çirkin düşünceler geçiyorsa, yüzü de çirkinleştikçe çirkinleşir ve sonunda yüzüne bakılmaz olur. İyi düşünceleri olan bir kişi ise asla çirkin olamaz… Bir yazarın hayatı bir işadamının hayatıyla kıyaslandığında tam bir kâbustur. Yazar kendini çalışmaya zorlamak zorundadır. Kendi çalışma saatlerini kendisi düzenlemek zorundadır; masasının başına oturup çalışmıyorsa, kimse onu azarlamaz. Yazar olmak aptallıktır. Yazarın tek avuntusu mutlak özgürlüktür. Kendi ruhundan başka efendisi yoktur ve hiç kuşkum yok, bu yüzden yazar olur. ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1180 6 ? 27 EYLÜL 2012
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle