29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sennur Sezer’den ‘İzi Kalsın’ O yüzden beraberlik artık daha da değerli. “ŞİİRİMİN MİMARİSİNDE BİR DEĞİŞİKLİK YAPACAĞIM” Kadın öznede değil, kadın erkek çoluk çocuk hepimiz öndeyiz... Asıl sloganları atan, dişiyle birlikte yumruklarını sıkan, emekçi, yürekleri bağır bağır kitlelerce hem de... Dolayısıyla en önce kadının mevzisi ile sancılanan ve heyecanlanan ve vücuda gelen şiirinizde bu kitap nasıl bir yerde durmakta? İzi Kalsın, Ateş’in fotoğrafını gördüğümde başladı. Ali Öz’den izin alıp fotoğrafa şiir yazdım Evrensel Kültür’de yayımlandı. Sonra Ali bana fotoğraflar yollamaya başladı, ben de o fotoğraflar arasından bir tane seçip ona şiirler yazdım/ yakıştırdım. Fotoğrafların yalnızca biri, Behiç Aşçı ile annesi, daha önce yazılmış bir şiirle öyle güzel eşleşti ki ayıramadım. Yani gene önde kadın var. Fotoğraflarda da. Ben şiirimde “ben” dediğimde ne demek istediğimi yıllar önce yazmıştım: “Ben dedim mi on beşinde bir kız düşünün hemen, on beşinde, Cibali’de, tütünde.” İzi Kalsın Ali Öz’le yaptığım bir ortak çalışma, belirli bir sırayla, kitap düzeniyle yayımlandı. Özcan Yaman’la da benzer bir çalışma yürüttük. Ekmek ve Gül grubuyla da ortak çalışmalar yazarı disiplinli olmaya zorluyor. Karşılıklı kabulü getiriyor, eleştiriyi, sorumluluğu. Siz fotoğrafa şiir yazarken, fotoğrafçının dünya görüşünü de kabul ediyorsunuz, onun görüşüne aykırı bir şey de yapamazsınız. Kitabı sevdiyseniz birlikte çalışmanın güzelliğini sevmişsinizdir. “İnsan açlığa katlanabiliyor ama sevgisizliğe, tutkusuzluğa ve amaçsızlığa katlanamıyor” diyen bir insan elbet arkadaşlığını özleyeceğim bir insandır. Birbirimizi eleştirdik, resim yazı olabildiğince uyuştu. Benim için kendimi disipline ettiğim bir dönemdi. Kitaptaki kadını biraz daha açar mısınız? “Üleştirildi de ozanlara Kerem’in külü/Bilinmedi hiç Aslı’nın yeri” desem kitaptaki kadını anlatabilir miyim? İngiliz polis de bayramında süslenmiş ve yalnız kalmış Roman kızı da Seyit Ali Ak’ın eşi Nursen Karas da fotoğraflarında bir öykü anlatıyor. Ama bu öyküyü herkes kendi kuracak. Odun kesen kadının öyküsü de fotoğraflarda ortak öğeler olsa da Ali’nin annesi Ünzüle Kadının öyküsünden farklı. Bu kitapta fotoğraflarda görülmese de sezilebilecek kadın öyküleri de var. O elinde pide parçasıyla duran mahzun çocuğun annesi de ablası da o fotoğrafa yansıyor, iftar çadırı önünde yemek bekleyen çocukların da evlerinden bir parça var o fotoğrafta. Babasının ceketinin içindeki Asyalı çocuğun annesinin gölgesi de... Nasıl Hrant yansıyorsa Rakel’in portresine. Aslında bir mozaik, daha doğrusu bir ebru bu kitap. Küçük büyük sevinç, üzüntü, yıkım ve zaferleriyle bizim insanımızın ebrusu. Görüntüsüyle, yazısıyla. Yeni çalışmanızı sorarak bitirelim söyleşimizi? Şiirimin mimarisinde yapmak istediğim bir değişiklik var. Yıllardır uğraşıyorum. Dilerim, bu yıl biraz olsun gerçekleştiririm. Söz verdiğim işleri tamamlarsam Mihri’den sonra bir kadın şairin daha çağı içindeki durumunu yazmak istiyorum. Bir belgesel kurgu daha. ? [email protected] İzi Kalsın/ Sennur Sezer/ Evrensel Basım Yayın/ 84 s. ? ‘Şair dünyanın yaşanılası olduğunu göstermelidir’ 1959’da Taşkızak Tersanesi’nde işçiliğe adım atmış şair bir kadındır... Devrimci şiirlerin devrimci şairidir... Emekçileri, işçileri, kadınları şiirinin tözüne almış, adanmış yürekli bir kalemdir... Hak ve hukukun, ifade özgürlüğünün, insan haklarının, emekçilerin yılmaz savunucusudur... Başkaldırandır, sürüden ayrıdır... Tanıktır, sanıktır... Sizdir, bizdir... 2012 Dünya Şiir Ödülü’nün sahibidir... Fotoğrafçı Ali Öz’ün kareleriyle bileşen ve usta şairin “yıkım ve zaferleriyle insanımızın ebrusu” olduğunu ifade ettiği yeni yapıtının adı ise İzi Kalsın‘dır... Sennur Sezer’le kitabı üzerine söyleştik. Ancak çiçek açmış bir ağaç tanır belki, birlikte yürümenin sevincini. Bazen uğuldar iki yüzlü ağıtlar rüzgârda: “Tomurcuktu daha”. Sen yoldaş kolunun ılıklığını duyarsın omzunda. Hızlanır adımların: “Yarın... yarın...” Dolar gözlerin elbet, ama dönmez geriye başın. Çiçeklensin kuru dallar diye, ne çok yeşil dal kaldı geride. Ne çok rüzgâr, ne çok bora! Sınanması bitmedi yoldaşlığın, bitmez daha. Ancak çiçek açmış bir ağaç tanır belki, birlikteliğin sevincini. “Şiir, çağının seslerinin yankısını taşır: Kahkahalar, çığlıklar, ıslıklar… Aşk şarkılarına marşlar karışır, ağıtlara çocuk sesleri. Çoksesli bir korodur şiir, bir orkestra. Şairler hükümdarlara övgüler yazsalar da bu sesleri şiirin orkestrasına ekleyemezler. Bir yıl geçmeden yıpranır gider o övgülerin kumaşı. Eskimeyen, yaşamaya övgüdür, adalete, aşka. Bir de diktatörlere yazılmış alaylar eskimez, bin yıllarca...” yana nasıl kabul ettirirsin? Tanık olmayı da kendine yakıştırmaz “önemli” olan. Yalnız bıçağın kemiğe dayanmasıdır bazen duyduğumuz tanıklıklar. O acıda sen suçlusun da diyemezsin. Ben demiştim de. Acısı için yol göstermek sorumluluktur. “ÜRETİCİ SINIF İSTESE DE YALNIZ KALAMAZ” İnsanın pejmürdeliğine isyan ederken güzelliğinden ise umudunuzu kesmiyorsunuz hiç... Arızasına, ikircikliğine, kandırılmışlığına, tepkisizliğine, güzelim çocukluğun masumiyetine, geleceğine el uzatanlara, çocuğu işçi kılanlara yuh nasıl çekiliyse; yaşamayı illa ki sevdiren, coşkusuyla bezeyen aşkın gücüne alkış da öyle tutulu... “Gözcü” şiirinizden “(...) Sen yağmurda ıslanıyorsun, bıkkın, benim gözüm ufuktaki ebemkuşağında” alıntılayarak ve “Ali’nin Anası Ünzüle kadının söylediğidir” şiirinizi “Dünya benim doğurduğumdur/ benden sorulur otu böceği/ yaprak yaprak tanırım/ karşı durdum/ yeşilini soldurana/ kanadınız kırdırmam yaşamanın” bütünüyle alarak sorarsam; hem karamsar hem aydınlık olmayı becerebilen bu yüklü duyguların kitabınızdaki yerli yeri anlatır mısınız? Şair, yazar, öykücü, romancı ve aydın aynayı yalnız insanımıza tutmakla yetinemez. Dünyanın yaşanılası bir dünya olduğunu göstermelidir. Kendi içinde olduğu çaresizlikleri aşmak için de bu gerçeğe inanmak zorundadır. Yağmurun yeşerteceği tohumlardır umudu ve ufuktaki ebemkuşağı. Sonra ıslanmamayı düşünmek zorundadır elbet Bir arada olmanın güzelliğini de örneklemek zorundadır. Ancak bunu yapmak için Can Yücel gibi de Metin Eloğlu gibi de Cemal Süreya gibi de yazabilir/davranabilir. Elbet Nâzım gibi de. Kitabım yaşamanın güzelliğini, dünyayı cehennem edenlere karşı durma gereğini göstermeye çalışıyor. Üstelik şiir ve fotoğrafla, iki baştan. “Ateş” adlı şiirinizden: “(...) Bize “Çiçekli Bir Ağaç” adlı şiiri Sennur Sezer’in 2012 Dünya Şiir Günü Bildirisinden. ? Gamze AKDEMİR adece tanık olarak değil, sanık olarak da addediyor insanşair Sennur Sezer başta kendisi olmak üzere tüm insanları, insanlığın bu çağdaki rüsva halindeki dahlimizden dolayı... “Ben demiştim”e hiç başvurmadan, insani sorumluluğunu ta baştan alarak, yüklenerek hatta... Bu hali, halimizi, şiirinden süzülen “ifade”sini İzi Kalsın’da nasıl somutluyorsunuz? Sanıklık yaşadıklarını kendine benzer insanlarla paylaşmaktan neredeyse utanan insanlarımıza yakışıyor. Yoksulluğundan utanıyor, eziyet görmekten utanıyor, hor görülmekten utanıyor. Derdi “değerli olmak, seçkin olmak, başka olmak.” Birlikte hareket etmeyi kendini, ama yalnız kendini, önemli sa S “ateşi paylaşacaksınız” dediler. Acıyı, yoksulluğu. Birleştirdik ellerimizi, ısındık.” Ve “Kalabalığın Gücüne Övgü” şiirinizden: “(...) O yazdıklarını kanıyla imzaladı. Ve kalabalıklara inandı. Şimdi kalabalıklar gücünü kanıtlamalı. / Eski, çok eski çağlarda bu kalabalık diriltebilirdi öleni. Kimse öldürülmesin diye yan yana, omuz omuza, yürek yüreğe şimdi...” alıntılarının ardından gelsin bu soru. Yitip giden örgütlülüğün günümüze kalan posasında paya düşen o yalnızlıkla derdiniz biliriz hiç bitmeyecek. Evrensel çağrılarla daha bir donatılı, daha bir “hadi artık” diyen ve daha bir dağınık, savrulmuş kalabalıklara bir o kadar yalnızlıklara seslenen bir şiir söz konusu bu kitabınızda... Bu şiirler (daha doğrusu fotoğraflar) kitabın düzenlenme nedeni. Haksızlıklara karşı durmada da korkutmalara karşı koymada da birlik olmayı, birbirinden güç almayı bilen bir halkız. Örgütlenmekten korkalım diye her on yılda bir yapılan baskılar çoğunlukla yeni örgütlenmelere yol açtı. Yalnız olamayız. Daha doğrusu yaşama alanı gitgide daraltılan üretici sınıf istese de yalnız olamaz/kalamaz. Bu kalabalığı bir dayanışmaya çevirmek zorunda, yalnızlıktan medet umanlara karşı koymak zorunda. Yalnız olduğuna inanmak çaresizliğe inandırır insanı. Şiirinizin en yürek deşen derdi bu kitapta en somut ifadesini sınanması bitmeyen yoldaşlığa ağıtla bir “Çiçekli Bir Ağaç” ve koşutunda yine yürekten selamıyla “1 Mayıs 2008” şiirlerinizde buluyor adeta... Dolayısıyla İzi Kalsın’da şiirinizin en yürek deşen derdi, unutulmaya yüz tutmuş birlik beraberliğin derdi, yiten yoldaşlık denilebilir mi? Birlik beraberliğin unutulduğuna, yoldaşlığın yittiğine inanmıyorum. Bir kuşak yoldaşlığını değil, yoldaşlarını erken yitirdi. Ama ölen yoldaşlarımız, yoldan dönenlerden daha önemli bizim için... Yoldaşlık, beraberlik, yeni kurallarını getirerek yeniden oluşuyor gençler arasında. Ağaçlar çiçeklendikçe de sürecek bu oluşma. Yoldaşlığın sınanması her yıl daha ağır koşullar getirdi. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1168 5 TEMMUZ 2012 ? SAYFA 15
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle