Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
O A. kuduğum Kitaplar METİN CELÂL ? Yangın Müziği M. Homes Yangın Müziği’nde New York’un banliyölerindeki bahçeli müstakil evlerde gerçekte neler yaşandığını anlatıyor. Özenilen yaşam biçimlerinin nasıl yalanlar ve dramlar barındırdığını iki çocuklu bir ailenin yaşadıklarının ayrıntılarına girerek örnekliyor. Aslında onlarınki bir dağılma öyküsü. Farkında olmadan, farkında olduğunda müdahale edilemeyen bir çözülüp dağılma. Birçok insanın ulaşmak için özverilerde bulunduğu bir yaşam biçiminden kaçıp kurtulmak istiyorlar. İyi bir iş, güzel bir ev, iyi okullarda okuyan çocuklar, konu komşuyla davetlerde partilerde geçirilen geceler... Amerikan orta sınıfının hayat tarzını, banliyölerde yaşananları eleştiren, acı gerçekleri resmeden birçok roman yazıldı, filmler, diziler çekildi. Halen ülkemiz televizyonlarında da gösterilen Umutsuz Ev Kadınları bunun tipik örneği. Yangın Müziği’ni benzerlerinden ayıran anlatımı, sert dili ve bu idealize edilmiş yaşam biçiminden kurtulmanın yollarını araştırması. Kurtulacağım derken nereye varıldığını anlatması. Her şey bir haftasonu başlıyor. Pazar sabahı Elaine yapılması gereken işler ve tamir edilmesi gerekenlerden oluşan uzun bir listeyle uyanıyor. Bulaşık makinesi bozuk, lavabo tıkanmış, banyonun kapısının pervazı düşmüş, tavanın boyası çatlamış... Çocukların doyurulması, bulaşıkların, çamaşırların yıkanması gerekmekte... Bu liste uzar gider. Nereye baksa yapılacak yeni bir iş görür. Tüm bunların üstüne elli üç yıllık evlilikten sonra kocasını terk edip onlara yerleşmek isteyen annesi çıkagelmiştir. Oysa bugünü, ev gibi ilişkilerinin de tamire ihtiyacı olduğunu hissettiği kocasıyla, çocuklarıyla dinlenerek, eğlenerek geçirmek istemektedir. “Midesi bulanıncaya kadar not alır, sonra merdivenden aşağı inip bir içki almak için buzdolabını açar. Ne içmek istediğine karar vermeye çalışırken buzdolabının ampülü patlar. Bu yeterlidir. Fazladır hatta. Dışarı çıkıp basamaklara oturur. Eve geri dönemez. Eve tekrar giremez.” O günün akşamı evde yiyecek bir şey olmadığı için buzdolabında kalmış sosisleri ızgara yapmaya karar verirler. Paul mangalı yakar. Elaine tamamen çökmüştür. “Yapamıyorum artık” der. “Paul mangal kömürü tutuşturma sıvısını alıp evin üzerine püskürtür. ‘Bu mu istediğin?’ diye sorar. Elaine “Bilmiyorum” dese de Paul’ün yanına gider mangala tekmeyi vurur. “Kömürler yere saçılır, mangal devrilir. Her şey cızırdayıp tüter önce, sonra ateş yerden yavaş yavaş yükselip eve doğru ilerler. Alevler evin arka duvarına doğru sürünürken onlar durup seyrederler.” SAYFA 12 ? 15 MART Bu her şeyin bittiği nokta değil yeni bir başlangıç olur. Ev tamamen yanmamıştır ama içinde oturulamaz haldedir. Çocuklar arkadaşlarının evlerine onlar da kendilerini konuk eden bir komşunun yanına yerleşir. Mükemmel evler, lezzetli yemekler, iyi yetiştirilmiş çocuklar... Evin tamir edilme döneminde Paul, Elaine ve çocuklar konuk oldukları evlerde yaptıkları gözlemler ve şahit oldukları olaylarla çevrelerinde görüp özendikleri, örnek aldıkları hayatların aslında hiç de düşündükleri gibi olmadığını anlarlar. Dıştan görünümler farklıdır ama hemen herkes birbirine benzer sahte hayatlar yaşamaktadır, çürümektedir. Sorunlar baş edilemeyecek düzeye gelmiştir. Baş edilemeyen bu sorunlar “bir Amerikan klasiği” ile taçlanır. Elinde silahlar üzerinde bombalar olan bir öğrenci sınıf arkadaşını rehin alır. Rehin alınan Paul ve Elain’in küçük oğullarıdır rehin alan da onu evlerinde konuk eden en yakın arkadaşı. A.M. Homes kitabında, Amerikan orta sınıfınıntüm sahte yanlarını ortaya koyuyor. A.M. Homes Yangın Müziği’nde tüm yaşananları oldukça gerçekçi hatta gerçeğin ardını gören bir bakış açısıyla, sert, acımasız ve sade bir dille anlatıyor. İdeal olarak sunulan Amerikan orta sınıfının yaşam tarzının tüm sahte yanlarını açıkça ortaya koyuyor. Yangın Müziği iyi bir yazardan iyi bir roman. A.M. Homes’un diğer eserlerini de merak etmemek elde değil. YARGIÇ SAVAGE Tim Parks, Yargıç Savage’da bir yargıcın öyküsü üzerinden adalet kavramını tartışıyor. Uygulayan aynı kişi de olsa mahkemedeki adaletle yaşamdaki adaletin ne kadar farklı olduğunu anlatıyor. “Çift yaşam olmayınca hiç yaşam olmuyor ama doğrusu, insan yoruluyor” der romanın ilk cümlesinde Yargıç Savage. Yıllardır yaşadığı gizli ilişkilerden, oynadığı oyunlardan, söylediği yalanlardan yorulmuştur. Son macerasında yakalandıktan sonra karısından af dilemiş, bir daha yeni maceralara girmeyeceğine söz vermiştir. Zaten mesleği gereği, o konumdaki tek beyaz derili olmayan yargıç olarak son derece düzgün bir hayat yaşamak durumundadır. Herkesin gözü üzerinde olacaktır. “Yıllardır evliliklerinin peşini bırakmayan çatışmayı nihayet çözen” Daniel Savage ve karısı şehir merkezindeki dairelerini terk edip şehir dışında yeni satın aldıkları dört yatak odalı bahçeli müstakil evlerine taşınma hazırlığı yapmaktadır. Savage kısa süre önce ceza mahkemesi yargıçlığına atanmıştır. Konumu gibi maddi durumu da güçlenmiştir. Hayatının en önemli kararını alır; “Bundan böyle elde ettiğim için çok şanslı olduğum işime yo Tim Parks, Thomas Berhard’ı hatırlatan bir bilinç akışı tekniği ile yazıyor romanlarını. ğunlaşmak, yanımdaki kadını elimden geldiği kadar çok sevmek, çocuklarıma olabildiğince yardım etmek için serbest olacağım. Nihayet her şey netleşti. Metamorfoz dönemi bitti. Artık kendim oldum.” Ama geçmişi peşini bırakmaz. Avukatlık yaptığı dönemde ilişki kurduğu jüri üyesi Koreli bir genç kadın arar ve yardım ister. Savage “vicdan ve dürüstlük” gereği dese de aslında yeni hayatının üzerine geçmişin gölgesinin vurmaması için Minnie’ye yardım etmeye karar verir. Yoksa bu telefonların arkası kesilmeyecek, karısı Hillary kuşkulanacak, belki olaylar rezalet boyutuna varıp basına düşecek, işini de etkileyecektir. Mahkemede karmaşık davaların çözümlenmesinde jüriye aklıselimle yardımcı olurken gerçek yaşamda aynı şekilde davranamaz. Hayatının tehlikede olduğunu düşündüğü Minnie’yi ararken geçmişiyle yüzleşmek durumunda kalır. Çocukluğundan beri görüşmediği üvey ağabeyini arar, işini en parlak durumundayken bıraktıktan sonra evine kapanıp TV dizileri izleyerek zaman geçiren en yakın arkadaşının sıkıntısının ne olduğunu, üniversiteye giriş sınavlarına hazırlanmak istemeyen, bir tarikata katılan ve gittikçe hırçınlaşan kızının derdini anlamaya çalışır. Hayatta attığı her adım, ulaştığı her bilgi yeni kararlar almasını, yargıda bulunmasını ve kendiyle yüzleşmesini gerektirecektir. Savage, ne kadar yaşamıyla, aldığı eğitimle, haliyle, tavrıyla, aksanıyla üst sınıf bir İngiliz gibi olsa da deri rengiyle farklıdır, öyle muamele görür. Hayatı boyunca da bu farkı hep hissetmiş, deri rengi nedeniyle hep benzerlerinden daha çok başarılı olmak, çalışmak, dikkati çekmek zorunda kalmıştır. Çünkü o Brezilya kökenli anababası belirsiz bir evlatlıktır. Yeni görevine gelişi bile deri rengine bağlanıyor ve en yakın dostları bile devletin bu atamayla beyaz derili olmayanlara şirin görünmek istediğini, pozitif ayrımcılık yaptığını düşünüyor. Benzer bir durum kuşkusuz yargılananlar için de geçerli derilerinin renkleri, milliyetleri aldıkları cezalarda etkili oluyor sanki. Negatif bir etki. İlginç bir ayrıntı da Korelilerin kara derililere düşmanca tavrı. Savage’ı kızlarıyla görüşmek istedi diye öldüresiye dövüyorlar. Tim Parks, Thomas Berhard’ı hatırlatan bir bilinç akışı tekniği ile yazıyor romanlarını. Yargıç Savage da aynı tarzda yazılmış. Yargıcın yaşadıklarını, geçmişe dair düşündüklerini, anılarını bir duruşma sırasında ya da bir dava dosyası üzerinde çalışırken gelişen iç monologlarla okuyoruz. Ustaca kurgulanmış, biraz karmaşık ama güçlü bir tekniği olan bir roman Yargıç Savage. Daha kısa da anlatılabilirdi diye düşündürse de Tim Parks gerilimi hep üst düzeyde tutarak 359 sayfayı okutmayı başarıyor. Irkçılık, hoşgörüsüzlük gibi kavramlardan yola çıkarak İngiliz toplumu örneğinde gelişmiş toplumlardaki kabulleri, önyargıları ve adalet anlayışını tartışmaya açıyor. ? 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1152 CUMH