05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Jean Echenoz’dan ‘Bir Yıl’ Jean Echenoz Bir Yıl‘da Mehmet Emin Özcan çevirisiyle okuyucuların karşısına çıkıyor. Yazar romanda nedensiz bir nedenden doğmuş bir kaçış hikâyesi anlatıyor. Bu sessiz kaçış paralelinde de başkalaşım ve yaşam gibi derinlikli konuları sorguluyor. Dibe vurmak zor ‘sanat’ ? Eray AK ıkı takipçiler Jean Echenoz adını daha önce Türkçeye çevrilen önemli sayıda kitabıyla hatırlayacaktır. Bundan on yılı aşkın bir süre önce 2000’de Ben Gidiyorum’la Türkçede kendine yer bulmuş Echenoz. Hatta bu romanı ona 1999 yılında Fransa’nın en saygın edebiyat ödülleri arasında başı çeken Goncourt Ödülü’nü kazandırmış. Sonrasında ise Piyano, Sarışın Bombalar, Ravel ve Jerome Lindon’la çıkmış okuyucuların karşısına yazar. Ancak bir türlü istenilen kitleye ulaşamamış; sıkı takipçilerden öteye uzanamamış. Şimdi de özenli bir baskı ve çeviriyle Bir Yıl ile okuyucuların karşısında Echenoz. Kitabın kaderi ne olur bilinmez ama sıkı takipçilerin gözünden kaçmaması gereken bir roman olduğu kesin Bir Yıl‘ın. Edebiyat var olduğundan beri meraklıların kafasını kurcalayan dertlerin başını çeker: “Bir romanla bir başkasının hayatına, sorunlarına, gerçek olmadığını bildiğimiz hallerine neden bu kadar yoğunlaşırız? İnsanın kendi yaşantısı bu noktada neden yeterli olmaz da başka hayatlara meyil eder?” soruları. Bunlara en başından beri birçok yanıt verilmiş, edebiyat hayatta olduğu sürece de yanıt verilecektir. Peki bir roman kahramanı zorunluluktan da olsa kendi hayatından vazgeçip bir başka yaşam sürmek mecburiyetinde kalırsa ne olur? Hiç alışık olmadığı hallere bürünüp sadece yapmak zorunda olduğu için, yaşamını devam ettirebilmek için olmadık hallere düşerse ve bunu “nedensiz sayılabilecek bir nedenden” yaparsa… OKUR KURAR, YAZAR BOZAR Echenoz yanıtı tam olarak bu olmasa da bu minval üzerinden kuruyor Mehmet Emin Özcan çevirisiyle Türkçede yayımlanan romanını. Bir kaçış romanı Bir Yıl. Hayatını sürdürdüğü şehrinden, bu şehirdeki yaşantısından bir yıl boyunca uzakta kalan kahramanını ve başından geçen olayları kaleme döküyor yazar bu küçücük hikâyede. Ama bir yandan da başka bir yaşamla da her ne olursa olsun yaşamanın mümkün olabileceğini de kanıtlamak istiyor alttan alttan. “Şubat ayının bir sabahı, önceki akSAYFA 10 ? 15 MART S şamdan hiçbir şey anımsamayan ve Félix’in yatakta, yanıbaşında ölmüş olduğunu gören Victoire, valizini hazırladı, bankaya uğradı, ardından bir taksiye atlayıp Montparnasse Garı’na yollandı. (…) Victoire ekranlardan birinde onu en çabuk ve en uzağa götürecek ilk treni aradı: Sekiz dakika içinde hareket edecek bir tren Bordeaux’ya gidiyordu. Bu hikâye başladığında (ise) Victoire, Bordeaux’yu hiç bilmiyordu (…)” Bu cümleler romanın ilk sayfasından. Daha ilk sayfada romanın sırlarını paylaşmaya başlıyor yazar bizimle. Değişik bir tempoyla açıyor roman kendini. Ardından gelecek durgun sayfaların aksine romanın bu ilk sayfaları bize heyecanlı bir kaçış hikâyesi anlatacakmış gibi dursa da aslında olayın iç yüzünün öyle olmadığını birkaç sayfa ilerledikten sonra kavrıyoruz. Romanın ilgi çeken, kendini okutan yanlarının başını da bu çekiyor aslında. Bir sayfada sizin okuyucu zihniyle kurduklarınızı yazar sonraki sayfada yerle bir edebiliyor. Yanında bir ölüyle uyanan kahramanımızın, okuyucu olarak “her şeyden” delice bir telaşla kaçmasını beklerken, o tüm sessizliği ve sakinliğiyle usul usul uzaklaşıyor kendi hayatından. Bu uzaklaştığı hayatında ise pek çok şeyi ardında bırakır ama onları düşünmez bile. Sadece kaçmaktır amacı ama yine de aklına takılan, daha doğrusu kaçmaya bir nebze neden oluşturabilecek düşünceler dolaşıyordur kafasın da: “ (…) Félix’in ölümünden önceki saatlerde neler olduğunu hiç anımsamadığı için, bu ölüme onun neden olduğundan kuşkulanmalarından korkuyordu. Bundan da çok, kendini temize çıkarmak zorunda kalmayı istemiyordu, zaten bunu yapamazdı da; çünkü hiç suçunun olmadığından emin bile değildi.” Üstelik bu kaçış sırasında etrafında kimse de yoktur Victoire’ın. Ailesiyle köprüleri çoktan atmış yalnız başına ayakta durmaya çalışan bir kadındır o. Yola çıkarken de tüm bu özelliklerine yakışır biçimde sadece birkaç kitap, walkman ve çok sayılmayacak üst baş vardır yanında. Bununla birlikte karşılaşabileceği yol kazalarını ve engelleri de tahmin edemez haliyle ama yol bir anda kendi içine çeker kahramanımızı. “Yol nereye götürürse” lafının tam bir karşılığıdır Victoire ve roman boyunca öyle kalır. Roman boyunca başına gelecekler de aslında dibe vurmanın da bir sanat, hatta en zorundan bir sanat olduğunu gösterir bize. Kahramanımızın yol hayatına konuk olan ya da tam tersi Victoire’ın yol hayatında konuk olduğu Poussin’in ağzından çıkan şu cümle de kafamıza vurur zaten romanın altmetninden geçen bu fikri: “Kendimizi kaybetmezsek kaybolur gideriz.” “Ç/ALIMLI” BİR METİN Aslında bu kaçış macerası çok da kötü başlamaz Victoire için. Hatta çoğumuzun isteyeceği türden keyifli bir tatil tadında başlangıç da diyebiliriz rahatlıkla buna. Cebinde uzunca bir süre yetecek kadar parası, istediği zaman kullanabileceği imkânları, kafa dinleyebilmek için sessiz bir evi vardır. Sadece yalnızdır Victoire, ortalarda görünmüyordur. Kaçışın bu sürecinde yazar her yalnızlığın varoluş sancısını getirmeyeceğini, bunu düşündürmeyeceğini, yeni bir hesaplaşma yaratmayacağını; yalnızlığın, tıpkı sadece kaçmak için kaçmak gibi, bazen sadece yalnızlık olabileceğini vurguluyor: “Victoire ilk günleri çoğu zaman yatağa uzanmış halde geçirdi, kimi kez hayatını düşünmeye çalışıyor, ki boşunaydı bu; kimi kez de hiç düşünmemeye çalışıyordu; ki bu da boşunaydı. Evin çevresinde hep hâkim olan sessizlik bu uğraşları kolaylaştırmıyordu.” Ancak bu “sessiz” günleri çok uzun sürmez kahramanımızın. Kaldığı yerde yavaş yavaş bir çevre edinmeye başlar kendine. Bazı insanlarla tanışmaya başlar ve bunların içinde erkekler de vardır. Bu erkekler içindense Gerard’la bir ilişki yaşamaya başlar. Ancak Gerard hiç beklemediği yerden vurur onu. Tekrar yollara düşmesine neden olur. Bunun yanında eski çevresinden LouisPhilippe’le de karşılaşır ve Félix olayı hakkında ondan bilgi alır. Bu noktada LouisPhillipe’in bu küçük metnin sırla kaplı kısmının önemli bir basamağını meydana getirdiğini de söylemek gerekir. Roman boyunca hiç umulmayan yerlerde birkaç kez daha karşımıza çıkar LouisPhillippe ve Bir Yıl’ın sürprizli sonunun da büyük oranla emekçisidir. Romanın “ç/alımlı” bir metin haline gelmesinde de bu bağlamda önemli katlı sağlar. Gerard’ın beklenmedik hareketiyle kendini tekrar yollara vuran Victoire, çok az para ve bir bisikletle kaçışını sürdürür artık ve başını sokacak bir odası da yoktur. Sokaklarda yatıp kalkmaya başlar. Küçük hırsızlıklara bulaşır, küçük bir çetenin içine dahil olur ama kendi durumunu, burada ne yaptığını asla sorgulamaz. Romanın düşündürücü, okuyucuya pay bırakan, merak ettiren tarafını büyük oranda Victoire’ın bu halleri meydana getiriyor. Kahramanımızın standartları yüksek olduğunu tahmin edebileceğimiz bir yaşam tarzından hırsızlıklara, sokaklarda yatıp kalkmaya kadar ilerleyen bu süreçte hiç mi hiç neler yaptığını sorgulamaz. Sadece yapar. Yaşamak ya da adına ne dersek onun için yapar bunu. Echenoz’un Bir Yıl’da kıyısında gezindiği düşüncelerden biri de bu. SESSİZ SAKİN ANLATICI Victoire’ın geçirdiği bir kaza sonucunda yanlarına yerleştiği ve bir süre derme çatma bir kulübede beraber yaşadığı Castel ve Poussin’in kaçış süreçleriyle de bir şeyler çıtlatıyor yazar kulağımıza: “Ücreti pek iyi olmayan işler yaptıkları elektronik parça şirketinden kapı dışarı edilince, Paris civarında işsiz gezmektense kırsala çekilmeye karar vermişlerdi. İmkânları bu tasarıyı burjuva tarzda gerçekleştirmeye yetmeyince, iklimi onlara uygun olan bu bölgede, uzun yürüyüşler ve özenli keşiflerden sonra, bu ıssız yıkıntıyı keşfetmişlerdi. Bakımını yapmışlar, sağlamlaştırmışlar, ellerinden geldiğince düzenlemişlerdi ve ilk zamanlarda, diye yakınıyordu Poussin, biraz zor olsa da önce keyif almışlar, sonra da almışlardı.” Bu sessiz sakin kaçışlarda hep bir “umursamazlık” var. Geride bırakmanın artık çok daha zor olduğu bugünde, “özlenen kaçışların” resmini çizmiş yazar büyük oranda romanında. Tüm bu sükunet içinde gerçekleşen kaçışlara yakışır biçimde yazarın romanda tuttuğu üslup da bunları bütünlüyor. Kaçışlar gibi sessiz sakin, fısır fısır bir anlatımı var yazarın. Anlattığı olayın büyüklüğünün yanında sönük kalıyor gibi görünse de aslında yazarın tam da yapmak istediği işe hizmet için kurulmuş bir dil bu. Her şeyi geride bırakıp kaçmayı normal bir olay gibi algılatmak istiyor yazar bize. Kullandığı dili de onun en büyük yardımcısı oluyor bu “normalleştirme” sürecinde. Süslemeden, coşku katmadan, en sakin haliyle bir kaçışın ve bu bağlamda da başkalaşımın hikâyesini okuyoruz bu küçümen kitapta. ? [email protected] Bir Yıl/ Jean Echenoz/ Çeviren: Mehmet Emin Özcan/ Helikopter Yayınları/50 s. Car B ta Yıllar larda Kupa misa zama isten imajı hang Bu yü ruhu mesi ler va örtül geçm ardın lanab ? B Bir kaçış romanı Bir Yıl. ‘Özlenen kaçışların’ resmini çizmiş Jean Echenoz romanında. S d K r y rika Cu uygulad şehrin “ san. Ta gelse de gerçek bir grup tam da Sokak kalmak çüklere silahlar arabayı en iyi sa değil ha dünyad daysa G pe Tow Bay. Pa kenti ve fak işler oluşan düğünü Burnum mediğim mız yak Adın almış b bın baş adıyla b Bugün Güney biri. Ya kabilesi Yıllar bol... D misafir “gezege raklara dan tak G 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1152 CUMH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle