Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? bir konuk sanıp eve alırlar. İri yarı, kaba saba bir adam olan Angel görünürde (!) hiçbir sebep yokken ev sahibi kadını ve adamı birer bıçak darbesiyle öldürür. Üstelik bu onun ilk cinayeti de değildir. Paolo o sırada dışarıda, yağmur sularıyla serinlemektedir. Eve geldiğinde gördüğü manzara onu dehşete düşürür. Ancak ne bir haykırış dökülür dudaklarından ne kaçmaya çalışır. Angel, eve yerleşir. Daha doğrusu Paolo’nun yaşamına… Bir süre sonra onlara başka bir gezgin katılır. Luis, aslında kök salmak isteyen zoraki bir gezgindir. Belki de bu yüzden böylesi gözden ırak bir çiftlik evine yerleşmek onun için en iyisi, en kolayıdır. Bu garip üçlü, düşmanlıklar, kıskançlıklar, değişik bağlılıklar geliştirir, istemeden ama çaresizlikten. Aralarında hep Angel’ın bıçağı vardır üstelik. Gözünü kırpmadan cinayet işleyen bir katil, kendi yaşını bile bilmeyen bir çocuk ve onca parasına karşın tek başına bu sefil yaşama katlanan, kök salmak isteyen bir gezgin… 18 yaş üstü genç okurun ilgisini çekeceğini umuyoruz. İyi okumalar! Fa Usta’nın Kemanları/ Fatih Erdoğan/ Mavibulut Yayınları/ 183s./ 2012/ 9+ Fa Usta, çok yetenekli ve eşi benzeri olmayan bir keman ustasıdır. Onun yaptığı kemanların sesini dinlemeye doyum olmaz. Ama bir gün Solfasol Ülkesi acı bir haberle altüst olur; Fa Usta’nın ağaçtan düşüp öldüğü haberi sadece Solfasol Ülkesi’nde değil komşu ülke Remido’da da bomba etkisi yaratır. Çünkü Fa Usta, gerçekten ağacın kalbine dokunabilen, ağacın sesini duyabilen bir ustadır. Ne ki son zamanlarda eskisi gibi değildir Fa Usta. Çok sevdiği eşinin ölümünden sonra yaşama küsmüş, ağaçların sesini, kemanın ipeksi tınısını duymaz olmuştur. Öyle ki oğlu Mifa bile onu yaşama döndürmeyi başaramaz. Üzüntüsünden kendini içkiye veren Fa Usta’ya acıyan komşuları sırf para kazansın diye ufak tefek ev eşyalarını tamir ettirirler ona. Bu duruma en çok üzülen de kuşkusuz oğlu Mifa’dır. Nasıl üzülmesin, babası, o büyük usta, Kraliyet Kemanı’nı yapan usta acınacak haldedir. Neyse ki bu haber asılsız çıkar da herkes rahat bir nefes alıp 343. Solfej Şenlikleri hazırlığına devam edilebilir. Solfej Şenlikleri, yüzyıllarca süren savaşın sonlandırılmasının ardından iki ülke halkının bir araya gelip keman eşliğinde kutlamalar yaptığı geleneksel bir şenliktir. Şenliğin en önemli anı da prenslerin keman dinletileridir. Solfasol Ülkesi’nin Prensi Refa bu nedenle harıl harıl keman dersleri almaktadır. Sorun da buradadır zaten, çünkü Prens Refa keman çalmayı bir türlü beceremez. Beceriksiz ve tembel olduğundan değil keman çalmayı istemediğinden. Onun asıl isteği bambaşka bir alanda çalışmaktır. Sizce Prens Refa’nın istediği şey ne olabilir? Bunu neden kimseye söyleyemez acaba? Prens Refa’nın dışında mutsuz olan bir başkası da Prenses Lare’dir. Prens lare, kardeşinin aksine aksine keman çalmayı çok istemektedir. Sadece bunu düşle yaşamakta, kardeşi çalışırken yan odadan onu dinlemektedir. Ne yazık ki kraliyet geleneklerine göre Prenseslerin keman çalması pek hoş karşılanan bir şey değildir bu yüzden Lare kemana duyduğu tutkusunu herkesten gizlemektedir. En yakın arkadaşı, Fa Usta’nın oğlu Mifa’dan bile… Şenliklere günler kala Kral Solfa mışıl mışıl uyurken odasında bir gölge belirir. Kraliyet kemanının durduğu dolabın önünde dolanan gölge Kral’ı uyandırmadan karanlıkta kaybolur. Ne çok soru ve sorun var değil mi? Prens Refa şenliklere dek keman çalmayı öğrenebilecek mi? Prenses Lare keman çaldığını açıklayabilecek mi? Kralın odasına giren gölge ne arıyordu acaba? Peki Fa Usta? Toparlanıp yine eskisi gibi keman yapabilecek mi? Eşine duyduğu büyük aşk ve özlemin yerini alabilecek bir başka aşk var mıdır acaba? Ya Prens Refa, bir Prens olmak ve keman çalmak dışında kendi idealleri var mı dersiniz? Varsa bunu gerçekleştirebilecek mi? Fatih Erdoğan, akıcı, duru Türkçesi ile gülmece unsurları da taşıyan bu romanında çocuklarımıza “sahip” olamayacağımızın altını çiziyor. Salt onların anne babaları ya da yöneticileri, öğretmenleri olduğumuz için yaşamlarını şekillendiremeyeceğimizi bir kez daha anımsatıyor. Bunu da “aşkla” yapıyor. Fa Usta’nın mesleğine, kemanlara duyduğu aşk, eşine duyduğu aşk, Prens Refa’nın ideallerine kavuşma tutkusu, Prenses Lare’nin keman çalma tutkusu/ aşkı… Aslında işin sırrı bu belki de her ne yaCUMHURİYET KİTAP SAYI 1193 parsak yapalım yaşama aşkla bağlanabilmek, yanımızdaki her şeyi ve herkesi önemle, özenle dinlemek… Kitap iki bölümden oluşuyor. İlk bölümde roman var. İkinci bölümde de yine Fatih Erdoğan tarafından yazılan ve aynı adı taşıyan tiyatro metni yer alıyor. 2005 Tudem Edebiyat Ödülleri, Tiyatro dalında 3.’lük ödülü alan “Fa Usta’nın Kemanları” isimli tiyatro oyununu da kaleme alan Erdoğan, bir giriş yazısı ile kısa önerilerini iletmiş okurlara. “Tiyatro Okumak” başlığını taşıyan bu yazısında Erdoğan sadece Fa Usta’nın Kemanları için değil ama genel olarak bir tiyatro oyununun sahnelenmesi aşamasında işe yarayabilecek küçük ipuçları vermiş. Aşkla yapılan her işin ne denli etkileyici ve kalıcı olduğunu görmek ve yukarıda soruların yanıtlarını öğrenmek isteyenlere iyi okumalar! K O N UK HA R FL E R ÇOGEM’den bir toplumsal sorumluluk örneği: Pera Günlükleri Körler Ülkesi (1.Kitap)/ Delal Arya/ Resimleyen Sedat Girgin/ Can Çocuk/ 157s./ 2012/ 10+ Venedik’te eğitimlerini sürdüren Ran ve ikiz kardeşi Lusin’in anne babası sürekli keşif gezilerindedir. Çocuklar yaz tatillerinde arkeolog olan babaları ile birlikte uzak ülkeleri gezmeyi, eski diller ve kültürler hakkında bilgi sahibi olmayı severler. Ne var ki bu kez gelen haberler iyi değildir. Okul müdürü çocukları yanına çağırıp iki senedir Kuzey Afrika ve Ortadoğu çöllerinde araştırma yapan anne babalarının bir süredir kayıp olduğunu haber verir. Ran ve Lusin’in de artık Venedik’te bulunmalarının güvenli olmadığını, İstanbul’daki bir tanıdıklarının –babaannelerinin erkek kardeşinin yanına gitmeleri gerektiğini söyler. Çocuklar neden Venedik’ten ayrılıp Türkiye’ye gitmeleri gerektiğini anlamasalar da başka seçenekleri yoktur. Çocuklar için maceralı günler daha bu yolculuğa çıkmadan başlamıştır bile. Ran’ın unutulmaya yüz tutmuş bir kulenin dibinde gizli bir oda keşfetmesinin ardından papirüs, piramit resmi ve mumyanın çocuklara verdikleri ipuçları onları Körler Ülkesi’ne çekmektedir. İki kardeş kendilerini İstanbul’da tarihin en büyük sırrının beklediğinden habersiz olarak trene binerler. Ernest Hemingway, Agatha Christie ve Pera Oteli bu heyecanlı serüvenin sadece birkaç parçasıdır. Fosil, kayıp şehri gösteren eski bir parşömen ve bir piramit resminin Ran ve Lusin’i nereye taşıyacağını merak ediyorsanız hemen Pera Günlükleri’nin ilk kitabını okumaya başlayın çünkü macera devam edecek. Dizinin ikinci kitabı da çok yakında kitapçıların raflarında... Suların Sessizliği/ Jose Saramago/ Resimleyen Manuel Estrada/ Çeviren Pınar Savaş/ KırmızıKedi Çocuk/ 22s./ 2012/ 6+ Tijo Nehri kıyısında bir çocuk saatlerce büyük bir balık yakalamaya çalışır. Sonunda oltasına bir balık takılır. Çocuk bu balığı elinde tutabilecek mi dersiniz? Nobel ödüllü yazar Jose Saramago’nun çocukluk anısından yola çıkarak yazdığı masal Manuel Estrada’nın çizimleriyle daha da dillenmiş. Saramago, suyun sessizliğine dair bakın ne diyor masalında: “Kıyıya geri döndüğümde güneş batmıştı bile, oltamı attım bekledim. Dünyada suyun sessizliğinden daha derin bir sessizlik olduğunu sanmıyorum. O saatte onu hissettim ve asla unutmadım.” Suların Sessizliği, okumaya henüz başlamış çocuklar kadar yetişkinlerin de severek okuyabileceği resimli bir kitap. Eğlenceli Bilim Serisi: Vücudumuz Nasıl Çalışır/ Dan Green/ Çeviren: Cumhur Öztürk/ T.İş Bankası Kültür Yayınları/ 48s./ 2012/ 7+ “İnsan vücudu muhteşem bir fabrikaya benzer. Vücudunuzu yakından tanımak için bu fabrikada çalışan işçilerle tanışın.” Kitabın fikri Jo Connor’dan çıkmış. Ardından danışmanlar eşliğinde kitap hazırlanmış. Vücudumuzla ilgili aklınıza ne gelirse: Saç, tırnak, beyin, kalp, kulak, akciğer, kas, sindirim, üreme, gebelik, böbrekler, ağız, kemikler… Hepsi yer alıyor kitapta. Resimlerle desteklenen kısa açıklamalar, okurun kolayca anlayabileceği bir anlatımda. Kitabın son bölümlerinde “Mini Sözlük” ve “Dizin” yer alıyor. Ayrıca, “İnanılmaz Vücut Gerçekleri” bölümüne göz atmadan olmaz, çok ilginç bilgilerle karşılaşabilirsiniz. Arka kapak içinde, iki de poster var. Onları yakından inceleyerek birçok şeyi kolaylıkla öğrenmek olası. ? 3. Ulusal Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Sempozyumu (Bildiriler ve Atölye Çalışmaları) Kitabı ? Münevver OĞAN kuma kültürü edinmiş, düşünen ve duyarlı bireylerden oluşan bir toplumda huzur ve barış da kalıcı olur kuşkusuz. Öyleyse huzur ve barışın kalıcılığını sağlayan okuma kültürü nedir? Düşünen ve duyarlı bireyler nasıl yetiştirilir? Ana babalara, öğretmenlere ve ilgililere düşen görev ve sorumluluklar nelerdir? ÇOGEM, bu sorulara yanıt oluşturabilecek etkinlikler düzenledi ve yapıtlar üretti, bu yapıtların üretilmesi sorumluluğunu üstlendi. Dahası, ÇOGEM, “Çocuklarımıza ve gençlerimize okuma kültürü nasıl kazandırılabilir?” sorusuna yanıt aramaya devam ediyor. Bu arayışın sonunda 3. Ulusal Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Sempozyumu’nu gerçekleştirdi. Ardından sempozyum kitabını yayımlandı. Bu oylumlu kitap, okura hem bilimsel bir şölen sunuyor hem de onu düşündürüyor. AÜ Rektörü Prof. Dr. Cemal Tâluğ, sempozyumun açılış konuşmasında şöyle diyordu: Ankara Üniversitesi, Cumhuriyet’in yarattığı ilk üniversite; kendisini geleceğin inşasına adamış bir üniversitedir. Cumhuriyet’in tarihiyle ve temelleriyle bütünleşen bu üniversitenin kuruluş görevi, Mustafa Kemal tarafından kendisine verilen görev, Cumhuriyet’in temel değerlerinin geliştirilmesi ve toplumda kökleştirilmesidir. Bu anlamda geleceğin inşasına adanmış bir üniversitenin, gelecek kuşaklar demek olan çocuklar ve gençlerle sürekli ilgilenmesinden daha doğal ne olabilir ki? Bu anlamda gençlerle ve çocuklarla yakından ilgiliyiz. Onlar için çalışıyoruz, onları anlamaya, onlarla anlaşmaya çalışıyoruz ve bu konuda değişik etkinlikler yanında yeni yapılanmalar da gerçekleştiriyoruz. Bunlardan en yenisi bugünkü büyük toplantıyı düzenleyen ÇOGEM’dir. 28 Aralık 2009’da kuruldu; kurulalı daha iki sene olmadı, buna karşın çok büyük işler yaptı. ÇOGEM’in Müdürü Prof. Dr. Sedat Sever ise konuşmasının bir bölümünde şu saptamaları yapıyordu: Toplumumuzun bilim ve sanat üretebilmesini, bütün değerleriyle demokratik kültürü içselleştirebilmesini istiyorsak; o zaman, sorma, öğrenme, bağımsız düşünme; yalın bir söyleyişle anlama ve anlatma becerileri gelişmiş bireylerin yetiştirilmesinde sorumluluk üstlenmeliyiz. Çünkü demokratik toplum; anlama ve anlatma becerileri gelişmiş, düşünen, duyarlı bireylerin kavrayabileceği ilişkilerle yapılanır. Açılış konuşmalarının ışığında, bugünden geriye dönüp baktığımızda; 1. Ulusal Çocuk Kitapları Sempozyumu (onur konuğu Fazıl Hüsnü Dağlarca), ülkemizde üniversiteler için ilk örnek sayılabilecek Eğitim Bilimleri Fakültesi Çocuk Kütüphanesi’nin açılışı ve 0406 Ekim 2006’da 2. Ulusal Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Sempozyumu hemen anımsanabilir. Ankara Üniversitesi Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin (ÇOGEM) 0507 Ekim 2011’de gerçekleştirdiği 3. Ulusal Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Sempozyumu’nun kitabı da yukarıda adı geçen çalışmaları taçlandırdı ve daha başka çalışmaların da yapılabileceğini duyumsattı. AÜ Cebeci Yerleşkesi’nde gerçekleştirilen sempozyuma çok sayıda bilim insanı, yazar, çizer, öğretmen, öğrenci, anne baba ve dinleyici katılmıştı. Sempozyumun onur konuğu ise usta yazar Muzaffer İzgü idi. Sempozyumda 163 bildiri, 53 atölye çalışması ve sanatçı söyleşisi gerçekleştirilmişti. Bu görkemli etkinlikten sonra yayımlanan sempozyum kitabı ise ilgili bütün kesimler için doyurucu ve nitelikli bir çalışma. Yayıma hazırlayanların görünmeyen ama ince ince dokunan emekleri kitabın dokusuna yansımış. 1324 sayfadan oluşan bu oylumlu kitapta Bildiriler ve Atölye Çalışmaları adı altında “Türkçe Öğretimi ve Çocuk; Çocuk Edebiyatı ve ? Eğitim; Çocuk Edebiyatı ve İnceleme; Çocuk Edebiyatı ve Yayıncı O 27 ARALIK 2012 ? SAYFA 25