27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Özlem Kumrular’dan ‘İslam Korkusu’ ‘Müslümanlar ciddi takipte!’ “Avrupa Müslümanlar’dan neden korkuyor?” İslam korkusu neden ve nasıl başladı? Korkunun zaman içinde bugünkü noktaya gelmesinde hangi etkenler rol oynadı? Tarih boyunca yavaş yavaş gelişen bir propaganda süreci içinde İslam korkusu nasıl çığ gibi büyüdü? Bu korkunun ve sürtüşmelerin kökenleri ortaçağ ve yeniçağda nasıl şekillendi? Endülüs’te Müslüman kadınların peçe kullanmasının gerçek nedeni neydi? Osmanlı İmparatorluğu’nun sonunun geldiğini “müjdelediğine” inanılan kuyrukluyıldızlar nerelerde belirmişti? İspanya’da zorla Hıristiyan yapılan Müslümanlara nasıl domuz yediriliyordu? Hz. Muhammed’in tabutunu çalma planları kimden çıkmıştı? Hıristiyanlar İslamın cennette “şarap akan ırmaklar” vaat etmesini hangi propaganda için kullanacaklardır? 1770’te Wolfgang von Kempelen’in İmparatoriçe Theresa’yı etkilemek için gerçek mekanik bir satranç makinesi için neden gerçek boyutlarda bir Türk figürü seçmişti? Hıristiyan erkeklerle yakalanan Müslüman kadınların cezası ne olurdu? Osmanlı toplumunda gerçek şarap tüketimi ne boyuttaydı? Edebiyatçı ve tarihçi Özlem Kumrular İslam Korkusu adlı çalışmasında, tüm bu sorulara, dışarıda yaşanan bir korkuyu ancak onların kendi kaynaklarıyla yazılabileceği inancıyla, arşiv kaynakları, kronikler, seyahatnameler, mektuplar, romanslar, şövalye romansları, atasözleri eşliğinde başta İspanyolca, İtalyanca ve İngilizce olmak üzere Almanca, Katalanca, Fransızca, Portekizce ve Yunanca kaynaklarla cevap veriyor. Kumrular’la İslam Korkusu üzerine söyleştik. SAYFA 16 ? 27 ARALIK gösterişli toplu vaftizler yapılıyor. Bu bütün şehrin katıldığı ve bayram havasında kutlanan vaftizler üzerine yazılan folyolar çoğaltılarak dağıtılıyor ve masalsı öğelerle süslenerek halka yayılıyor. Büyük bir kısmı bir mucize üzerine Hıristiyan olan Müslümanların hikâyeleri. Pek tabii pek çoğu kurgu. “ENGİZİSYON SANILDIĞI KADAR ÖLÜM CEZASI VERMEDİ!” “İspanyol engizisyonunun din iman para misali, ruhaniyetle maddiyatçılık arasında kurduğu sıkı ilişki... Bu da dönemin özündeki önemli bir boyut değil mi? Engizisyon derinlemesine incelendiğinde bu ekonomik öğeler ciddi şekilde öne çıkıyor. Engizisyonun uyguladığı cezalar içinde istimlak, müsadere ve diğer para cezaları bu kurumun “din sapkınlarını” cezalandırmakta kullandığı yöntemler arasında en çok gelir getiren cezalara meylettiğini gösteriyor. Yıllar sonra yapılan ciddi istatiksel araştırmalar engizisyonun sanıldığı kadar ölüm cezası vermediğini gösterdi. Rakamlar çok düşük. Bunun yanı sıra her fırsatta, her kesim maddi cezaya tabi tutulmuştur. Hatta bir teoriye göre İspanyol engizisyonunun Pireneler’de yoğunlaşan cadılara ciddi cezalar vermemesinin sebebinin bunların yaşlı ve fakir insanlar olmalarıdır. Yani, cadı avı yeterince rantabl olmadığı için ortaçağda olduğu gibi büyük bir ciddiyetle devam etmedi. 1610’da artık İber Yarımadası’ndan kovulduktan sonra Müslümanların çok sıkı şekilde takip edilmeye başlanması... Âdetlerini, gelenek göreneklerini, hatta fiziksel görünümlerini, baskın karakter özelliklerini anlatan kitapçıkların basılıp dağıtılması, onların Eski Hıristiyanlarca tespit edilmesini sağlayacak pratik bilgiler verilmesi...Öğreniyoruz ki faşizan Katolik Monarşi’nin, engizisyon aracılığıyla yakın takibinde bulunan Moriskolar din unsuru dışında da hedef tahtasında. Yaşayış usulleri, ahlak konularında da lanetleniyorlar. Baskı altına alınma yöntemleri arasında işkencenin dışında, günlük yaşamlarını felç etme de var. Çok ciddi bir takip söz konusu. Ülkenin dört yanına yayılan yaklaşık 20 bin engizisyon memuru eski dinlerini gizlice devam ettiren Yahudi ve Müslümanları, onları ispiyonlayan Hıristiyanların da yardımıyla yakalıyor. Toplum çılgın bir kovalama içine giriyor, herkes birbirini gözetliyor. Ülkeye yayılmış bir paranoya gibi. Bu sadece tarihi verilere değil, edebi eserlere de yansıyor. Yeni Hıristiyanlar, yani eski Musevi ve Müslümanlar, eski Hıristiyanlar tarafından çok yakından gözetleniyorlar. Oruç tutup tutmadıkları, cuma günü temiz giyinip giyinmedikleri, hâlâ domuz ve şarap yasağına uyup uymadıkları test ediliyor. Bunun takibini en çok sofra üzerinden yapıyorlar. Mesela Hıristiyanların en çok kullandıkları yağın domuz yağı, Müslümanların ise zeytinyağı olduğu bu dönemde eski Hıristiyanlar yeni Hıristiyanları yağ üzerinden test ediyorlar. İslamın Türkler aracılığıyla Balkanlar ve Akdeniz üzerinden Avrupa topraklarına yayılmasının, bu korkunun oluştuğu bölgelerde düşmanı anlatan eserlerin hızla çoğalmasına yol açtı? ğını da inceliyorsunuz. Özellikle ? Gamze AKDEMİR “Tek bir tarih yoktur.” Salustiano Moreta Velayos alustiano Moreta Velayos’un andığınız sözündeki gibi “Tek bir tarih yok.” İslam aleyhine ama haklı ama haksız sebeplerle yazılmış yanlı yansız tarihte, Türklerin, özellikle İstanbul’un fethiyle Konstantinopolis’in Türk eliyle tarihe gömülmesinin Türk korkusu anlamındaki miladını, fethin Avrupa’da yarattığı paniğin payını hangi düzlemde ele aldınız? İstanbul’un fethi ve düşüşü aslında bir milat değil. Korku İslamın yayılmaya başladığı dönemde yazılmaya başlayan kroniklerde görülmeye başlıyor bile. Ben 1453’ü korkunun Avrupa geneli için zirve yaptığı yıl olarak ele aldım. Diğer iki tarihle birlikte, Granada’nın düştüğü 1492 ve İspanyol Engizisyonu’nun kurulduğu 1478’le İslama karşı tepki ve korku bir ateş çemberi oluşturuyor Akdeniz’de. Osmanlı Batı’ya ilerlerken, İspanya’da barınamayan Müslümanlar başta Cezayir olmak üzere Kuzey Afrika bölgelerine yerleşip, buradan Akdeniz’de etkinlik gösteriyorlar. Diğer bir taraftan fetih Avrupa’nın diğer ucunda, yani İspanyol ve Portekiz top S Özlem Kumrular, İslamın Türkler aracılığıyla Balkanlar ve Akdeniz üzerinden Avrupa topraklarına yayılmasının Türkleri anlatan eserlerin hızla çoğalmasına yol açtığını belirtiyor. raklarında hiç de ciddi bir yankı uyandırmıyor. Etten ve kemikten tehlike kapıda belirene dek bu coğrafyada ciddi bir korku yaşanmıyor. Türklerin kendilerine Tanrı tarafından Şeytan’a adeta alternatifçe bir ceza ve de bela olarak musallat edildiğine inanan Katoliklerle Protestanların birleşme hayalleri... Suya düşüyor... Bu noktada örnekleriyle özellikle Papa’ların gündemlerinin Türkler tarafından nasıl belirlendiğini de yazıyorsunuz. Anlıyoruz ki neredeyse işi gücü bırakmışlar... Haçlı savaşları klasik olarak on üçüncü yüzyıl sonunda son bulsa da, haçlı savaşı kavramı (cruzada) yeniçağda da devam ediyor. Sayısız örnek arasından en ilgincini seçtim kitap için. 1454’te Lille şehrinde toplanan Avrupa devletleri Türklere karşı birleşmek için bir sülün şöleni veriyorlar. Bir ortaçağ geleneği olan asil bir hayvan üzerine yemin etmenin en çarpıcı örneği bu. İlerlemekte olan Osmanlı’ya karşı savaş açacaklarına dair yemin ediyorlar ve bunu teatral bir şekilde yapıyorlar. Bu tür haçlı savaşı projelerinin çok büyük bir kısmı sonuçsuz kalıyor. Kendi içinde bölünmüş olan Avrupa ortak tehlike karşısında çoğu zaman birleşemiyor. Avrupa devletlerinin bu dönemde kendi aralarında çekişmeleri Osmanlı’nın hızla ilerleyebilmesinin önde gelen sebeplerinden bir tanesi. Engizisyonun Müslüman takıntısını salt fiziki değil manevi boyutuyla nasıl incelediniz kitapta? Engizisyon Moriskoların yani Hıristiyanlığa dönmek zorunda kalmış Müslümanların peşinde. Diğer bir taraftan da Hıristiyanlığa kendi isteğiyle dönen Müslümanlar için 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1193
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle