Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Gamze Akdemir ile Drago Jancar... ? öldürülüyor. Komünist suçlamasıyla yasaklı yazarlar arasına alındığım dönemde bir gazetede çalışıyordum ve arşivinde araştırmalar yaparken bu cinayet hikâyesiyle karşılaştım. Romandaki bu cinayet kısmını da bu gerçek olaydan esinlenerek yazdım. “DÖNEMİN İNSANLARI KÖRLEMESİNE ADANMIŞTI!” Din ve dünyayı saran rejimler konusunda roman tam olarak nasıl bir rota izliyor? Zor bir soru. Romanda Rusya’dan kaçan ve sıklıkla İsa’nın Dirilişi’ni anlatan Ortodoks eski bir kilise adamı var; Fedyatin. Orada bir an yaşıyor sanki dini fanatizme değinen bir araf nokta açılıyor. Sonra ana karakter Josef Erdman’ın çocukluğunda kiliseye gittiğinde gördüğü ve bugünlerde sıklıkla anımsadığı, papazın elindeki, dünyayı simgeleyen ve birdenbire düşüp yuvarlanan bir mavi küre imgesi din ile birey arasındaki bir şekilde kopmuş ama bir anlamda da kopmamış bağı imliyor. Ama asıl önemlisi dünyanın Tanrı’nın elinden kayışını simgeliyor. Ve çocuk Josef’in o topu bana verin diye ağlaması ve kendisine verilmek bir yana apar topar Kilise’den çıkarılması da hayal kırıklığının bir yansıması olarak yer aldı romanda. Bu arada o sahneyi kendi çocukluğumda yaşadığım bir olaydan birebir uyarladım, o çocuk bendim. Romanda dönemin insanları ayrı davalara, saflara da olsa körlemesine “adanmış” tipler olarak çiziliyor. İnançlılar, inançsızlar, komünistler, nazistler... Çok iyi bir okursunuz, size teşekkür ediyorum. Bu roman dilinde yer yer biraz daha keskinleşmeyi getirdi ister istemez. Ama o zamanlar ne keskin değildi ki? Nefret duygusunun, taraf tutmaların ve beraberinde getirdiği çarpık bir adanmışlığın acı göstergelerinden biri romanda Yahudilerin kafataslarını ölçerek tez hazırlayan bilim adamının her türlü insani yaklaşımdan uzak yaklaşımıyla veriliyor mesela... Evet ve romanda bu henüz öyle açıktan açığa yapılmıyor, hâlâ gizli yapıldığı bir zaman dilimindeler. Ama bu duygular alttan alta kaynıyor, kök salıyor. Sosyal ve ahlaki yaşam bu gerilimden ve saflaşmalardan çok etkilenmiş durumda. Herkes bu ideolojilere çok sarmış durumda. Hayatın başka taraflarına bakamayacak kadar perdelenmiş durumda zihinleri. Ve hep diken üstündeler, her an birbirlerinin üzerine çullanabilirler, bu sadece bir an meselesi yani, o kadar yakın. Dünyada bugün de maalesef benzerleri yaşanıyor. Josef Erdman, yurttaşlık ruhu, bilinci konusunda nasıl bir değerlendirme içinde? Erdman yurdunu seviyor elbette ama sivri köşeli biri değil. Apolitik, politikayı umursamıyor, saygı da duymuyor. Kendi çocukluğunu arıyor, o masumiyeti özlüyor, bunun yitişine hayıflanıyor. Kısa bir süre için aşkı da buluyor. Tabii olaylar tahminlerinin çok ötesinde cereyan ediyor ve onu yıkıyor. Ölümü ve dünyanın deliliği onu yutuyor, harcıyor tıpkı milyonlarca insanı olduğu gibi. Medyum Eva C. karakteri... Zaman zaman karşımıza çıkan bu medyumluk olayı romanda izleği nasıl bir eşiğe taşıyor? Her konuda bir delilik var o dönemde. İçten içe arayışlara boğulmuşlar. Hiçbir şey tam anlamda onları tatmin etmiyor. Ruhani şeylere bir kaçış gibi sığınıyorlar ama eğlencelik yapıyorlar bunu. Özellikle zengin kesimlerde okültizmle işte böyle ruh çağırma, falcılık gibi seanslarla oyalananların sayısı hiç öyle az değildi. Diğer tarafta halk kesiminde kendini içkiye vuranların aynı şekilde sayısı az değildi. Böyle bir ortamda da sosyal patlama an meselesi! Yine o dönemin öne çıkan özelliklerinden biri anlamında herkes birbirini takip ediyor romanda, sürek avı gibi, kimse kimseye güvenmiyor. Gönüllü muhbirler cirit atıyor! Nefer gibiler adeta! Çok doğru, bu dediğiniz o dönem bütün Avrupa’da özellikle bütün ufak şehirlerin özelliğiydi. Geçmiş gibi konuştuk hep değil mi? Oysa bugün de çok sıkıntılı bir zamanda yaşıyoruz. Bütün dünyada kriz söz konusu. İnsanlar gelecekten kaygılılar. Yarın dünkü gibi yaşayabilecek miyim diye kendilerine soruyorlar. Kötü uyanmak için bahane arar ama zaten aslında hiç uyumaz. Bunu unutmamalıyız. ? gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Kuzey Işıkları/ Drago Jancar/ Şenocak Yayınları/ 190 s. 9APÎŞ+REDIŞ9AYÎNLARÎ CUMHURİYET KİTAP SAYI 1184 25 EKİM 2012 ? SAYFA 5