Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
VİTRİNDEKİLER ? Ucube/ Orhan Gökdemir/ Destek Yayınları/ 254 s. Cumhuriyet, Diyanet İşleri aracılığıyla bir devlet dini oluşturmaya girişmişti. Olmadı, yönetmek için devlette dinin dozunu artırmak bir ihtiyaç oldu. Türkiye Cumhuriyeti, şimdi, hızla bir din devletine dönüşmektedir. Dinİmam Düzeni işte bu ihtiyaçtan kaynaklanmakta. Devrimci Cumhuriyetin ölü ele geçirilmesinin tarihi budur; Cumhuriyet dini kullanmak istiyordu ve din cumhuriyeti kullanmıştır. Marx, Hıristiyan reformatör Martin Luther için “Bütün papazları laik yapmak istiyordu ama sonunda bütün laikleri papaz yaptı” diyor. Cumhuriyet de bütün imamları laik yapmak için yola çıkmıştı, sonunda bütün laikleri imam yapmıştır. Ucube, çok acayip, şaşılacak kadar çirkin olan şey demek. Mehmet Aksoy’un Kars’taki insanlık heykeli ve Karacaahmet’teki cemevinden biliyoruz, ucube denilmiştir. Biri yıkıldı, diğerinin yıkılması yakındır. Çünkü bir başbakan tarafından değil, bir imam tarafından teşhis edilmiştir. Öyleyse biri put, diğeri sapkınlıktır diye anlayabiliyoruz. Kuşkusuz bu düzende, her ikisi de anatomik bir çarpılmaya işaret ediyor. Bir heykele ve bir ibadethaneye ucube teşhisini böyle teşhis edebiliyoruz. Yalnız bu hal yenidir ve her yeni devletin yeni bir dine ihtiyaç duyduğu da biliniyor. Öyleyse yeni bir İslam veya yeni bir din tartışılmalıdır. Yeni mi? Her şeyi yıktılar, yıktıkları her şeyin üzerine yeni ve tuhaf yapılar inşa ettiler. Yola çıkarken muhafazakâr olduğunu söyleyenler, yolun sonunda tanımı zor tuhafazakârlara dönüştüler. Ucube, yeni düzenimizin anatomisini anlatmaktadır. Yazının ve Tarihin Bilinci/ Semih Gümüş/ Can Yayınları/ 108 s. Semih Gümüş’ün yeni kitabı, “Yazının ve Tarihin Bilinci”, yazarın deyimiyle Adalet Ağaoğlu’nun “Romantik / Bir Viyana Yazı” adlı son romanının gizlerini bulgulamak için başlamış bir yolculuğun seyir defteri! Bu kez “Romantik / Bir Viyana Yazı”nın çizdiği sınırlar içinde de kalmadan, kuşkusuz onu okumanın ve sorunlarını çözümleme çabasının sonucu olarak ortaya çıkan tarih, zaman, roman sanatının günümüzdeki sorunları gibi konuları da kendine sorun eden bir çalışmaya dönüştü bu yolculuk. Bir derinlik tutkusunun ürünü, bir tek kitap üstüne yazılmış bir kitap olarak okunmayı bekliyor “Yazının ve Tarihin Bilinci”. Yenilgiden Sonra: Doğu Batı ile Yaşamayı Nasıl Öğrendi?/ Ayşe Zarakol/ Koç Üniversitesi Yayınları/ 356 s. Türkiye, Japonya, Rusya: Coğrafi konumları, dilleri, dinleri, yüzölçümleri, güçleri, kültürleri birbirinden bu kadar farklı üç ülke neden aynı saplantılarla boğuşup durur? Bu üç ülkenin Batı denen şeye benzer tepkiler vermelerinin kuramsal açıdan tutarlı bir açıklaması var mıdır? Batı tarafından mağlup edilmiş bu imparatorluklar yenilgiyle nasıl başa çıkmışlardı? Konstrüktivizmin yanı sıra toplumsal kuramcıların ve düşünürlerin görüşlerinden yararlanan Yenilgiden Sonra, lekeli devletlerin statü kaygılarına karşı aşırı duyarlı hale geldiklerini ve dış siyasetlerini buna göre biçimlendirdiklerini savunuyor. Birinci Dünya Savaşı sonrası Türkiye, İkinci Dünya Savaşı sonrası Japonya ve Soğuk Savaş sonrası Rusya vakalarını derinlemesine inceliyor, karşılaştırıyor. Antik Kentte Aşk/ Mürüvet Sarıyıldız/ Sayfa 6 Yayınları/ 246 s. Şam’dan Maraş’a uzanan büyülü bir aşk hikâyesi. Suriyeli bir Ermeni olan Aren ile İslam felsefesi üzerine doktora yapan Maraşlı Deniz’in aşkı din, dil, ırk tanımadan zamanın ve mekânın sınırlarını aşarak sonsuzluğa karışan bir masal... Her şey Aren ile Deniz’in bir tesadüf eseri Şam’da karşılaşmasıyla başlar. Şam’ın derin ve tarihsel kültüründe filizlenen bu yakınlık onları başka bir coğrafyaya, Maraş’a sürükler. Aşkın doğasını ve felsefenin mistik boyutlarını keşfe çıkan âşıklar burada çok farklı bir dünyaya adım atacaklardır. Medusa’nın laneti artık uyanmıştır. İnsanlığı ele geçirmek üzere olan bu lanetin kaderi ise iki âşığın vereceği kararda saklıdır. Mürvet Sarıyıldız’dan İslam felsefesi üzerine yazılmış bir ilk roman. Felsefe ve mitolojiyle örülü, aşkın çetin, aşılmaz yollarında ilerleyen Antik Kentte Aşk, antik Yunan felsefesinden İslam felsefesine uzanan zengin ve kayıtsız kalınamayacak bir üretkenliğin izinde yürüyor. ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1184 25 EKİM 2012 ? SAYFA 25