25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

D H eğinmeler MUSTAFA ŞER F ONARAN “Günsüz Günlükler” içbir bellek anı yükünü kaldıracak güçte değildir. Günlük tutma alışkanlığı edinenler belleğe destek olurken yaşadıkları zamanı denetlediklerini sanırlar. Oysa zaman kendi bildiği gibi, acımasızca geçer. İnsan yazdıklarıyla avutur kendini. Nurullah Ataç günlük demez de, “günce” derdi. Bir oturuşta tamamlardı haftalık günlüklerini. Onunki gerçekten günlük tutmak mıydı, değinilerini günlük biçemiyle yazmak mı? Anlattıkları belli bir günün özellikleri olamazdı. Gün”e dek sürdürdü. “Günsüz Günlükleri”ini. “Üstü Kalsın” diye, ölümünü bildiren şiiriyle noktalandı. Sayılarla oynamayıı severdi. “99” kişinin izdüşümlerini anlattığı kitabına “99 Yüz” adını verdi. “Yüz” sözcüğünde 100 sayısının gizi de var, yüzlerin izdüşümündeki gizem de. Bu sözcük oyunları günlerin belirsizliğini anlatmaya da yarıyor. Demek belirsiz günleri belli bir güne sığdırmak gerekmiyormuş. Belki de “Günsüz Günlükler”e özenenler biraz da Cemal Süreya’nın etkisinde kalmıştır. “SAYILI GÜNLER” Cemal Süreya’nın numaralı günlükleri, Muzaffer Buyrukçu’nun “Sayılı Günler”ini anımsattı. Buyrukçu, yaşanması gereken, sayılı bir günü ayrıntılarıyla anlatır. Akıp giden günler içinde, o gün, anlatılması gereken özel bir gündür. Buyrukçu o günü düşlem gücünde çoğaltır, sayılı bir gün haline getirir. O günü birlikte yaşamışsanız, kimi olayları yadırgarsınız. Araya zaman girmiştir. Belleğinizden kuşkuya düşersiniz. Gün o gündür de, olaylar öyle mi geçmiştir? O zaman Buyrukçu’nun belirttiği sayılı günün de anlamı kalmaz. Cemal Süreya’nın numaralı günlükleri, belirli bir gün önemini yitirdiği için, etkisini sürdürüyor. Selçuk Altun’un “Kitap İçin” başlıklı numaralı yazılarına bir çeşit günlük anlayışıyla bakabilir miyiz? Kitaptan yola çıksa da, edebiyatın içine, başka ülkelere yolculuklara doğru, o numaralı yazılarda geniş bir dünya var. Kendinden yola çıkıyor, tartışmalara girişiyor. Edebiyatı canlı tutan biraz da böylesi tartışmalar değil midir? Ama Cemal Süreya ağır eleştirilere girişirken bile, saygı sınırını koruyan, gülümsemesini bilen bir kalem ustasıydı. Haksızlıklara öfkelenmek gerekebilir. Selçuk Altun gibi bir biçem ustası gülümsemesini bilerek de, incelikle tartışmaların üstesinden gelebilir. ŞAHİN TAŞ’IN GÜNLÜKLERİ Yazımın başına aldığım “Günsüz Günlükler” adını Şahin Taş’ın şiir sanatı üzerine yazdığı günlükleri anlatmak için koydum (Şiir Sanatı Üstüne GÜNSÜZ GÜNLÜKLER, Yazılı Kâğıt Yayınları, 2011). Şahin Taş’ın “Günsüz Günlükleri” SİNCAN İSTASYONU’nda yayımlandıkça; şiirin dokusunu iyi bilen bu ozanın özgün yorumları kimi şiirleri anlatmayı, sevmeyi kolaylaştırıyordu. Şimdi bu günlükler kitap haline gelince, toplu bir değerlendirmeye girişmek, daha gerçekçi bir yaklaşım olacak. Öncelikle şunu belirtmeliyim: Kimi zaman kapsamlı bir şiir incelemesi, şiirin gizlerini gören bir değini kadar etkili olmayabilir. Şiirin gizlerini görmek bir “derin görü” işidir. Şahin Taş’ın böyle bir eliştirmen olacağına inanıyorum. Bir zamanlar onu “gizli bir eleştirmen” olarak nitelendirmiştim. 163 No’lu “günsüz günlük”te diyor ki: “ ‘Gizli eleştirmen’ yazgısına katılamayacağım; çünkü ben, Sincan İstasyonu’nda ‘günlük’ kılıfı altında Abdülkadir Budak’a çaktırmadan, araya sıkıştırdığı şiirlerini yayımlayan bir korsan şairim!” Şahin Taş, “Günsüz Günlükleri”nde, eleştirel yargılarını da araya sıkıştırdığı için, “gizli bir eleştirmen” olarak görünmüştü. Ama bu günlükleri kitabın bütünlüğü içinde okuduğunuz zaman, onun eleştirel yaklaşımında bir biçem özelliği olduğunu, kendisinin gerisine çekilerek sessiz bir gülümsemeyle şiire baktığını görüyorum. AKILDA KALDIĞI GİBİ “Çağdaş Haikular” yazımı keşke Şahin Taş’ın “Günsüz Günlükler”ini okuduktan sonra yazsaydım. Japonların 17. yüzyılda yaşamış usta ozanı Matsuo Başo’nun bir haikusunu Rabia Hatun’un rubaisindeki bir dizeye benzetiyor. Şahin Taş, edebiyat öğrenimi görmüş bir yazar. Aruzu iyi bilmesi gerekir. Rabia Hatun’dan aldığı dizenin doğrusu şöyle olacak: “Men tâ senin yanında dahi hasretem sana.” Şahin Taş’ın karşılaştırması “Seçilmiş dize” ile haiku ilişkisi üzerinde durmanın gerekliliğini düşündürüyor. Şahin Taş’ın anımsattığı 2 haikuyu da yazıma almak istiyorum. Biri Orhan Veli’nin: “Gemliğe doğru Denizi göreceksin; Sakın şaşırma.” Öteki Melisa Gürpınarı’ın “Küçük Şeyler”inden: “canını sıkma göğsünde pencere aç leyleklere bak” Şahin Taş’ın numaralanmış günlükleri de kısa, çarpıcı, etkili haikular gibi. Şahin Taş, düzyazıda eksiltilmiş dilin gücünü bilen bir yazar. Kimi zaman bir anıya değinirken, bir ozanın özelliğini belirtirken, şiirin gizlerini de Şahin Taş’ın “Günsüz Günlükleri” SİNCAN İSTASYONU’nda yayımlandıkça; şiirin dokusunu iyi bilen bu ozanın özgün yorumları kimi şiirleri anlatmayı, sevmeyi kolaylaştırıyordu. Memet Fuat solunum yetmezliği içinde, bir aygıta bağlı yaşadığı son 3.5 yılını, günübirlik yazdığı güncelerle “Ölünceye Kadar” başlığı altında yayımlamıştı. Ölümün sesi duyulunca kendini yazıda yaşatmak anlayışı daha bir önem kazanıyor. Memet Fuat 19 Aralık 2002’de öldü. Ölümünden 2 gün öncesine kadar 17 Aralık’ta son güncesini yazabildi. Sağlığının ne kadar bozulduğunu anlatıyordu ama ölümü aklına getirmiyordu. Oysa Ataç, ölümünden 6 gün önce, 11 Mayıs 1957’de “Son” güncesini yazarken ölümün yaklaştığını seziyordu: “SON Sayrılarevine düştüm. Bu kez önemliye benziyor. Öldürür mü? Öldürmez mi? Orasını bilemem ya, İstanbul’a gidececektim, sağınlar (hekimler) bırakmıyor. Bir süre yazı yazamayacağım. Ben de yazamayacağım. Kavafoğlu da yazamayacak. Ayrılamaz benim yanımdan. Kim bilir? Ola ki son yazdığım çizeklerdir bunlar. Öyleyse ne yapalım? Bunca yıl yaşadım, yeter bana.” (Kavafoğlu Ataç’ın takma adlarından biriydi. Bu adı kullanarak “Ulus” gazetesinde daha çok siyaset yazıları yazardı). BELLİ TARİHLER Günlük olmasa bile, yeni bir yazı, insanın kendini sınaması, ölümüne karşı direnmesi anlamına gelmelidir. Kim bilir, bir yazı, belki de bir okurun içinde yeni bir yol açar. Yaşamanın anlamı değişebilir. Ama bunu günlüklerin herhangi bir gününe sığdırmak gerekir mi? Memet Fuat Adam Yayınları’ndaki işlerini ha bir gün önce yazmış, ha bir gün sonra, ne değişir? Tarihin akışını değiştiren önemli günler var: “Atatürk 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı.” “Türk Ordusu 9 Eylül 1922’de İzmir’e girdi.” Bunlar bizim var oluşumuzla ilgili tarihler. Herhangi bir kitabı falan gün değil de, filan gün okumanız, o kitapla ilgili görüşlerinizi yazmanız neyi değiştirir? Sizin pek önem verdiğiniz o tarih kimsenin aklında kalmaz ki! Belki de bu anlayış “Günsüz Günlükler”in yazılmasını gerektirdi. Her ne kadar Ataç, kimi günlüklerine “tarihsiz” diyor da, belli bir günü belirtmiyorsa da, edebiyat günlüklerinde her günün ayrı bir belirsizliği vardır. Cemal Süreya numaralı günlerle “999 SAYFA 22 8 EYLÜL açıklamış oluyor. KOLAY ŞİİRDEN KURTULMAK Alışılmış sözleri yinelememek, yeni ozanların izini sürmek, şiiri ayrıntılarda aramak az şey midir? Şahin Taş “Günsüz Günlükler’de bu arayışın izini sürüyor. Ama anılarla, ince duyarlıklarla kedini kanıtlayan şiirlerin bir önceliği olduğu sanılır. Bir zamanlar TRT 2’de “Önce Şiir Vardı” diye bir program düzenliyorduk. Şahin Taş 97 numaralı günlüğünde diyor ki: “Mustafa Şerif Onaran, Talat Sait Halman ve Hilmi Yavuz, Ümit Yaşar Oğuzcan üzerine söyleşiyorlardı. Diğer ikisi başarılı şiirleri, gazelleri bulunduğundan, aruzu kusursuz kullandığından dem vurarak, Ümit Yaşar’ı ‘aklamaya’ çalışan bur tutum içindeydiler; Hilmi Yavuz, Ümit Yaşar’ın şairliği konusunda şiirden ödün vermedi. İyi de etti. Lisesi kızların şairi Ümit Yaşar, kötü şiir beğenisini kemikleştiren adamlardandır.’ Kendimizce bir ön hazırlık yapsak bile o programlar doğaçlama sürerdi. “İrfan Külyutmaz” olarak Hilmi Yavuz’un “muhalif tavır” içinde olması, programın doğal akışına uygun düşerdi. Elbirliğiyle Ümit Yaşar’ı toprağa gömersek, o programı neden yaptığımızın anlamı kalmazdı ki! Şahin Taş şiirin çilesini çekmeseydi, bir şiir eleştirmeni olarak ayrıntılardaki incelikleri görebilir miydi? “Günsüz Günlükler”in arasına sıkıştırdığı kısa şiirlerinin Abdülkadir Budak’a çaktırmadan mı yayımlandığını sanıyor? Oysa Abdülkadir dişinin kıyısından gülümseyerek bakıyor o şiirlere. Şahin Taş’ın 207 numaralı günlüğünden bir şiirini anımsayalım. Tanrı’nın böyle sorularla uğraşacak zamanı yok. Zaten Şahin Taş da laf olsun diye soruyor Tanrı’ya: “sana geldim tifsiye tifsiye makasının ağzındayım ne dersin bu kumaştan bir adam çıkar mı tanrı’m?” Şahin Taş “Kıpkısa Şiirler Seçkisi” düzenlemek özlemi içindeydi. Umarım o özlemini gidermeye çalışır. NOT “Sincan İstasyonu” Eylül 2011 sayısıyla 4. yılını tamamlamış oldu. Şahin Taş artık yazmayacakmış. Edebiyatımızın kimi gereksiz kişileri ite kaka öne geçmeye çalışırken, kendilerinden söz edilmesine can atarken, kimi gerçek ozanların hakkı mı yeniyor? Şahin Taş biraz da onlar için yazıyordu. Kendini önemsetmek için değil, hakkı yenenleri anımsatmak için yazmak gerekir. SİNCAN İSTASYONU 5. yılına girerken kendini geliştiren bir şiir dergisi oldu. Haksız göründüğü sorunları irdelerken bile haklılık payının önemine inandı. Şiirin sorunları bitmez. Nice ayrıntı yazılmayı bekliyor. Şahin Taş 11 numaralı günlüğünde diyor ki: “Bu soru hep sorulacak: ‘Ben yazmaya yazgılı mıyım?’” Şahin Taş artık yazmayacak mı? Bir yazar kendinden kurtulabilir mi? “Günsüz Günlükler”i özleyeceğiz. Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1125
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle