Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Turhan Yörükan’dan ‘Bağlanma ve Sonraki Yaşlarda Görülen Etkileri’ Elli dirhem fazla gelmiş ayrılık! Çok sayıda araştırma ve inceleme kitabıyla tanınan Turhan Yörükan’ın Bağlanma ve Sonraki Yaşlarda Görülen Etkileri adını taşıyan çalışması, daha önce yayınlanan Alfred Adler, Sosyal Roller ve Kişilik kitabını tamamlıyor. Birlikte okunduğunda, içimizdeki hareketi, geride bıraktıklarımızı, özellikle de bizsiz yaşamak zorunda kalan çocuklarımızı nasıl bir sosyal psikolojik ortama ittiğimizi daha arı biçimde görebiliyoruz. Ë Yüksel IŞIK ani Nâzım Hikmet, bir şiirinde “Kimi insan otların/ kimi insan balıkların çeşidini bilir/ ben ayrılıkların!/ kimi insan ezbere sayar yıdızların adını/ ben hasretlerin!” diyor ya peki, siz bilir misiniz “Ama ben annemin saçları olmadan uyuyamam ki” sözlerinin ne anlama geldiğini? Biliyorum; bazılarınızın aklına Cemal Süreya’nın, “Oysa ben senin gözlerinsiz edemem, bilirsin...” sözleri geliyor ama peki siz, bir çocuğun beklediği annenin (babanın) geri gelmemesinin yarattığı coşku kaybının, gülmeyi unutmanın, bir anda büyümenin ne anlama geldiğini bilir misiniz? Cemal Süreya bir şiirinde “Yalnızlığım ve ben; seni çok bekledik” dediği gibi beklemenin, beklerken resim yapmanın, bilmediğiniz okumayı yazmayı sökmenin, yumurtanın nasıl piştiğini öğrenmenin, o yaşta ev temizlemeye kalkışmanın anlamını bilir misiniz? Daha yedi yaşındayken “henüz gidilmemiş” denizlerin gitmeye değmez; “henüz yaşanmamış” günlerin berbat; “henüz söylenmemiş “sözlerin çok daha yaralayıcı olduğu fikriyatına saplanıp kaldınız mı? Bütün bu sorular, Turhan Yörükan’ın Bağlanma ve Sonraki Yaşlarda Görülen Etkileri kitabını okuyunca aklınıza geliyor. Hemen hepimizin ya doğrudan yaşadığı ya hemen yanı başında yaşanırken tanık olduğu bu dramatik sorular, Yörükan’ın kitabında bütün yönleriyle analiz ediliyor. “Anlatılan bizim hikâyemiz” yani! Yörükan, kitapta, esas olarak, bağlanma teorisini anlatıyor. Güvenli ve güvenli olmayan bağlanma yaşantılarının önemine dikkat çeken Yörükan, bağlanarak sosyalleşmeyi, hayati derecede önemsediğini belirtiyor. Annelik mahrumiyeti yaşayan çocukların, ayrılma ve güvensiz olma endişesi yaşadığını, bu sürecin sonraki hayatında güven verici ilişkiler kurmasını zorlaştırdığını dile getiriyor. Bağlanma zedelenmesinin fizyolojik, psikolojik ve sosyokültürel pek çok etkisi olduğuna vurgu yapan Yörükan, bağlanma göstergelerini olumlu ve olumsuz, güvenli ve güvensiz bağlanma tarzlarının gündelik hayatı nasıl etkilediğini de çok çeşitli araştırma sonuçlarına dayanarak analiz ediyor. Yörükan, kitabında, esas olarak, anne çocuk ilişkisini inceliyor. Ancak kitabın alanını bu kadar daraltmak, çalışmanın kendisine haksızlık gibi geliyor. Böyle düşünmeme kitapta dikkat çeken bir küçük ayrıntı neden oldu. Yörükan, “Annenin veya annelik yapan bir kimsenin bağlandığı ve bağlanmasını istediği yavrusu için yaptığı davranışların, insani ilişkileri pekiştirmek açısından etkisinin büyük olduğunu” yazıyor. Bence, bir çocuğun şekillenme sürecinde annenin verdiği emek yadsınamaz ama hayat bazen hiç beklenmedik bir yerde, hiç beklenilmeyen bir kişiye “annelik yapma” görevini yüklediği gerçeğini de unutmamalı. Yukarıda resmetmeye çalıştığım öykü, çocuğuyla baş başa kalan babanın fiilen üstlendiği “annelik görevi”nin nasıl da ihmal edilmez bir süreç olduğunu gözler önüne seriyor. Bu nedenle kitap, öncelikle çocuklu annelere, çocuk yapmayı düşünen genç kadınlara yönelik gibi gelse de, kurgusu ve analizleri itibarıyla çocuklu, çocuksuz herkesin okumasını hak eden bir içerik taşıyor. Bağlanma süreçlerini bütün yönleriyle inceleyen Yörükan da bunun farkında! Kitabını iki kısım ve bu kısımları da çeşitli alt başlıklarla tamamlayan Yörükan, özellikle “İnsani Bir Davranış Şekli Olarak Bağlanma”yı incelediği ikinci kısımda, hem birden fazla kişiye bağlanmayı hem de bağlanma süreçlerinde derecelenmeyi bütün yönleriyle aktarıyor. Bu açıdan, kitapta geçen, “İçsel bir davranış olarak başlamış olmakla birlikte, bağlanma, hayvanlar âleminde de gördüğümüz üzere, karşılıklı etkileşme dediğimiz bir olay sonucunda meydana gelmektedir” (s. 93) ifadesi, çoklu bağlanmanın maddi gerekçelerini ortaya koyuyor. Yörükan’a göre, “güvensiz bir bağlanma tarzı yaşamış olan bireylerin, çocukluklarında yaşadıkları güvensizliği yetişkinlikte de yaşadıkları, olumsuz durumlardan daha çok etkilenen bir kişilik geliştirdikleri görülmüştür.” Yörükan’ın Bağlanma ve Sonraki Yaşlarda Görülen Etkileri ve daha önce yayımlanan Alfred Adler, Sosyal Roller ve Kişilik adlı birlikte okuduğumuzda, Yörükan’ın, Can Yücel’in “O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler/ arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer” dizelerine konu ettiği ayrılığı, bulgu, veri ve analizleriyle kitaplaştırdığını görüyoruz. Yörükan’a göre, “o boşluk”, bütün bir hayat boyunca bizi yalnız bırakmıyor. Boşuna değil, türküdeki “Ölüm ile ayrılığı tartmışlar/ elli dirhem fazla gelmiş ayrılık” dizeleri. Bağlanma ve Sonraki Yaşlarda Görülen Etkileri/ Turhan Yörükan/ Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları/ 160 s. Emi Aş ri‘nd ve ğun nımla ma yor. ba yedir cıl Ë T H Karanfil Sesleri başlığıyla yayımlanan kitapta, Tekin Gönenç’in bütün şiirlerini tek bir şiir gibi okumak olası. Bir melankoli, sevgiliye ya da ilgiliye sitem, gönül koyma, kırıklık var hemen hepsinde. Ë Ferhat ÖZEN ziz Nesin yıllar önce, özdeyişlerinden birinde “Türklerin 3’te 4’ü şiir yazar” demişti ya haklıydı. Çünkü bizde şiir, uyaklı söz sanılıyor çoklukla. Uyaksa, akılda tutmayı, ezberlemeyi kolaylaştıran bir araç olmak yanında, şiirin olmazsa olmazı kabul ediliyor. Atasözlerimizden çocuklarımızın adlarına değin kullanmayı seviyoruz uyağı. Oysa şiir, bizim çoklukla sandığımız gibi, uyaklı söz değil; Homeros’un dediği gibi “kanatlı söz”dür. Tekin Gönenç şiiri böyle, insana kanat takan, şiirin Homerosça tanımına uyan bir şiir. Onun şiiri üstüne on yıl önce şöyle yazmışım Cumhuriyet Kitap’ta: “Çok yazmayı, öne çıkmayı, böbürlenmeyi sevmiyor. Gürültüden uzak, ağır ağır, kozasında sessizce örüyor şiirini. Kendini önemsemiyor, kasılma yok. Ne okuyucunun ne de önemli birilerinin dikkatini çekme çabasında değil. Az ama ‘şiirin hasını’ üretmek istiyor. Şiirde işçiliğe, sabra önem veriyor” On yıl sonra Tekin Gönenç’ten yeni bir şiir kitabı beklerken ondan bir seçki geldi. Ozanın on yılda kendini yinelediğini ve kendini aşamadığını mı gösterir bu? SAYFA 18 8 EYLÜL 2011 Tekin Gönenç’ten yeni şiirler Karanfil Sesleri Hayır. İlk şiirleri Varlık ve Milliyet Sanat gibi önemli dergilerin ince eleğinden geçip yayımlandıktan sonra ancak 1997’de kitaplaşmıştı. Gönenç, daha o yıllarda çıtayı öyle yükseğe asmıştı ki bunu aşmak kolay değildi gerçekten. Karanfil Sesleri başlığıyla yayınladığı bu güldestede aynı duygu altan alta içimize işliyor. Bütün şiirlerini tek bir şiir gibi okumak olası. Bir hüzün (melankoli), sevgiliye ya da ilgiliye sitem, gönül koyma, kırıklık. Bu bir yana, “Yeni şairler mürekkebe çok su katıyorlar” demişti ya Goethe, ne güzel söylemiş. Kimi yeni şairler için bize çok söz bırakmamış böylece. Tekin Gönenç şiirinde su katılmamış bir şiirin damak tadını buluyorum. Şu dizelerdeki işçiliğe bakın: “Tartılır söz/ terazisinde gözlerinin/ ne zamandır değiş tokuş bakışlarımız/ bir kuş uçumu/ gider geliriz/ sen bana ben sana/ o dudak senin bu dudak benim/ biz aslında/ birer sustalıyızdır seninle/ ha çıktı ha çıkacak kınından” (“Kuğu Yağması” şiirinden alıntıladığım bu son iki dizede edebiyatın o klasik sorusu geliyor usuma: “Şair burada ne demek istemiş?” Elbette Gönenç’in ne dediğinden daha çok bizim neyi alımladığımız önemli. İkinci Yeni şiirinin de bir özelliği bu değil mi zaten, “Şair burada ne demek istemiş?” sorusunu saçma kılan). Yıllar önce Cemal Süreya kendisi için boşuna dememiş “İkinci Yeni’nin imgeci şiirini yalın bir planda işliyor” diye. Her şiiri onun imgelerle anlatmayı nedenli sevdiğini gösteriyor gerçekten: “Ne zaman baksam gözlerine savaş sonlarına döner içim (Sarkaç, s. 39). “Ceylanların çıkış kapısıydı/ gözlerindi onlar senin” (Hiç Sorma, s.68). “Git git bitmez ülkemsin sen” (s. 64), “Ben daha gözlerinin yarısındayım” (s. 13), uyarına getirip sık sık kullandığım, özdeyiş gibi bellediğim dizeler. Bu iki dizeyi, Karayolları Genel Müdürlüğü bütün yollarda, bir tabelaya yazmalı, yol boylarınca uyarı yazıları gibi kullanmalı, yorgun sürücülerin ve gezginlerin Türkiye’yi bir güzeli sever gibi sevmeleri için… Her köşe bucağını, her kıvrımını, yarını (uçurumunu) bir sevgiliyi sever gibi sevmeleri için. Vedat Günyol “Okumak bir nimettir” der, Montaigne de “Yaşam denen şu yolculukta bulabileceğim en iyi nevale kitaptır, kitap okumayanlara çok acırım.” Ülkü Tamer ise “Kitapsız değil ıssız bir adaya, dünyanın en güzel otelinde tatile bile gitmem.” Bu yaz sıcağında okunacak, bize insanlığımızı duyuracak, bizi de hiç emeksiz okur katına yükseltecek serin sular gibi, su katılmamış şiirler. Hepsi Karanfil Sesleri’nde… Karanfil Sesleri/ Tekin Gönenç/ Varlık Yayınları/ 72 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1125 Tekin Gönenç A es ya le o b ve le dönü rak... D Ben ş Lirikler Onun b reğinde lüp gele yan, dil türdü. B ğunu” g kıma uğ nu ve b dığını g ve diril yorsan baklar ken şair yaşam i kalacak titreşen çağrısı, ca kend ortak “ özgü du “Şair de yaza maz, çü laştırmı pıstırm tur, bık yüreği! Ama be için geç rağanla rini yiti reşimle yitirme rek, yaş zamanı perçinl rekler. reği bö canlılığ tirmem larına c yaşam i ğıyla ve saklaya bir ölçü kendisi Ş CUMH