25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

rlük ’ü lık da tüm la yok atır Saki yaeşmesi yrımınyapbakıonları esiminevgiyi, mseyi inesini den kulluknlara ine kalabağrusu. opyarlık ten, nden ? k çok ği”yle nlü bir etime, enimivletin k yönlü ellenbir düş bir ayak işleitimi, anın uşumek bi, düı. Kinüp anır. çmesiyarım z daınırınan deınırını . Anlamez. Bu değin dilin işapılankçenin n deak ge ¥ lir: Kendi öz dilinde. Bir yabancı dili ne denli iyi bilirsek bilelim onunla tam düşünemeyiz, duyamayız; çünkü mayamız anadilimizle, Türkçeyle tutturulmuş. Türkçe hor görülüyor yine, yabancı dille öğretim aldı başını gidiyor. Türkçenin yatağı yabancı sözcüklerle kirleniyor. İnsanımızın geleceği adına kaygı verici bir durum bu. Unutmamak gerekir ki, dil, kirlenirse insan da kirlenir, çünkü insan, dilinde. Düşünebiliyor musunuz, şu son yıllarda romanlarını bir yabancı dilde yazıp onu Türkçeye çevirten yazarlar çıktı ortaya. Adlarını bile yabancı dille yazıyor, Türkçenin toprağından atılmaya çalışılan yabancı kökenli sözcüklerin ardından yas tutuyor, ağıt düzüyor. Üstelik böyleleri büyük yazar, büyük romancı diye baş tacı edilip ödüllendiriliyor. Böyle davrananlar, daha doğrusu Türkçenin gücüne inanmayanlar onunla çağdaş anlamda roman yazılmayacağını, bilim ve felsefe yapılamayacağını öne sürüyor. Gerekçeleri de hazır: Türkçe gelişmiş, yetkin, zengin bir dil olsaydı, o da bir Dostoyevski, bir Stendhal, bir Jean Paul Sartre, bir Descartes, bir Kafka yetiştirirdi. Değişik dönemlerden adlar “ Amacım, dilin yazınsal yaratılardaki kullanımıyla oluşturulan güzelduyusal havayı tadımlık düzeyinde de olsa okurlara tattırmak” diyor Emin Özdemir. ” n şunu fkelea da orsu enin ürkçezdirvar. ğü duum. n işyeri özcükçocukper” diw” dim insanterimsüyor. si. Dün, ilee ben ebi ¥ 1115 sıralıyorlar. Böyle düşünenler için ne diyeceksiniz? Çok şey diyebilirim. Bu konuşmanın amacına bağlı kalarak şu kadarını söyleyeyim, böyle düşünenlerin ayağı Türkçemizin toprağına basmamış, ciğerlerine Türkçenin soluğu sinmemiş. Anadilleri Türkçede duyup düşünemedikleri için böylesine kof, bayat, geçerliği olmayan sözler ediyorlar. Nedir dillerde yetkinliğin, gelişmişliğin ölçüsü? Sözvarlığını oluşturan sözcüklerin azlığı ya da çokluğu bir ölçüt olamaz. Dilleri varsıl ya da yoksul diye nitelendirme bilimsel bir gerçeklik taşımaz. Kaldı ki bir Nâzım Hikmet’i, bir Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı, bir Melih Cevdet Anday’ı, bir Sait Faik’i, bir Yaşar Kemal’i, bir Nermi Uygur’u yetiştiren dili, “güçsüz” diye nitelendirmeye kalkışmak tek sözcükle bir yanılsama, yanılsamadan da öte Türkçeye haksızlık. Kitabınızda birçok yazar, ozan ve yapıt adına gönderme var. Yerli ve yabancı değişik yazarların, ozanların tanıklığına başvuruyor, bunlardan alıntı yapıyorsunuz. Amacım, dilin yazınsal yaratılardaki kullanımıyla oluşturulan güzelduyusal havayı tadımlık düzeyinde de olsa okurlara tattırmak. Bu yönden kitabın için de, minik metinlerden oluşmuş bir okuma kitabı gizli. Yazar, yapıt adlarına göndermeler yapmamın, bunlardan alıntılara sıkça yer vermemin baş nedeni bu. Buna başka nedenler de eklenebilir. Şöyle ki: Yerinde verilmiş, anlatılmak istenenle örtüşen bir örnek, sayfalarca açıklamadan daha etkili olur, okurların belleklerinde daha kalıcı iz bırakır. Bunun yanı sıra örneksel çeşitlilik, alıntısal zenginlik yazıların okunurluğunu arttırır; farklı sesleri metne taşıyarak anlatımın akışını tekdüzelikten kurtarır, ona söylemsel bir renklilik kazandırır. Gorki’den yaptığınız bir alıntı şöyle: “Her kitap beni kabalıktan, düzeysizlikten insanlığa, insancıllığa yükselten daha iyi bir yaşamı anlamam ve ona karşı derin bir susuzluk duymama neden olan bir merdiven basamağıydı.” Siz de bizim insanımıza bu pencereden bakıyor, üzülüyorsunuz.. Öyle. Ben iyi ve güzel kitapların etkileyici gücüne inanıyorum. İnsanımızı bu türden kitaplarla tanıştırmadık. Gorki’nin dediği o büyülü merdivenin basamaklarından tırmandıramadık. Tırmandıramadığımız için de başta sözünü ettiğim duyarlık körleşmesi ya da kirlenmesine uğruyorlar. Bunlar, kabalığı, zorbalığı bir yaşam biçimine dönüştürüyor, güzelliklerin, inceliklerin her türüne yabancılaşıyor. Üzüldüğünüz bir başka nokta da iyi ve güzel kitaplar okur beklerken, dilsel ve sanatsal dokusu defolu kitapların çok satması. Nedenini bilmeme karşın üzülüyorum yine de. Beğenisi gelişmemiş kişiler, sığ, yazınsal değeri olmayan kitaplardan hoşlanır. Bunlar, kimin için yazdıklarını bilerek, kitap pazarının havasını kollayarak yazıyor. Atasözümüz bu gerçeği ne güzel yansıtıyor: “Bitli (kurtlu, çürük) baklanın kör alıcısı olur.” Kitabınızın bir bölümü “Yazının Artalanı” balığını taşıyor. Nasıl yazar olunur? Bunun belirli ilkeleri var mı? Böyle ilkeleri saptayan, bunları kuramsal düzeyde açıklayan birçok kitap yazılmıştır. Kural ve ilke bellemekle yazar olunamaz. Öncelikle yaratıcı ve eleştirel okumayı bilmemiz gerekir, sonra da okuyacağımız anıt yazarların izine basarak yürümeyi... Mektup biçiminde yazdığınız bu denemeler “genç dostum” diye başlıyor. Kitap, salt gençlere mi yönelik? Bu sorunun yanıtını, kitabı Cumhuriyet’teki köşesinde değerlendiren Turgay Fişekçi’ye bırakayım: “Yüzler ve Sözcükler, mektup diliyle yazılmış, okurun dil ve edebiyat beğenisini geliştirmeyi hedefleyen bir denemeler toplamı. Bu niteliği ona aynı zamanda bir ‘ders kitabı’ özelliği de kazandırıyor. Hem öyle yalnızca gençlerin ya da öğrencilerin okuyacakları bir ders kitabı değil, Türkçe konuşan herkesin kendi dil bilincini sınayabileceği bir denek taşı.” Yüzler ve Sözcükler/ Emin Özdemir/ Bilgi Kitabevi/ 256 s. 30 HAZİRAN 2011 SAYFA 5 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1115
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle