19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OKURLARA bet, okunan metinle duygu, düşünce alışverişi sürecine giriştir. Emin Özdemir’in ‘Yüzler ve Sözcükler’ adlı kitabındaki yazılar da bu bağlamda Türkçe üstüne karşılıklı konuşma tadında denemeleri içeriyor. Türk dili ve edebiyatına dair yapıtlara imza atan Emin Özdemir’le yeni kitabı ‘Yüzler ve Sözcükler’i konuştuk. Jorge Semprún’un 1923’te başlayan yaşamı 7 Haziran 2011’de sonlandığında dünya, sadece iyi bir yazar ve insanı değil, aynı zamanda güçlü bir tanığı da kaybetti. Eylemleri ve yapıtlarında, insandan yana tavrıyla kültür tarihine de damgasını vuran, ülkesinde Kültür Bakanlığı’yla onurlandırılan Semprún, dünyada bu görevi hak eden ender isimlerdendi. Bâki Ayhan T., beş yıl aradan sonra dördüncü şiir kitabı Kopuk’la şiirseverlerin yeniden karşısına çıktı. Genelinde imgeselliğin hâkim olduğu kitapta, imgeselliğin serbest bırakıldığı şiirler de yer alıyor. Bâki Ayhan T. ile ‘Kopuk‘ üzerine söyleştik. Öykücülüğümüzün önemli dönemeçlerinden biri Selim İleri. Yeni öykü kitabı ‘Yağmur Akşamları’yla okurlarına bir kez daha kendi yazı evreninin kapılarını aralıyor. İleri, kitabında edebiyat ve sanat için direnmeyi de sürdürüyor. Sunumda Edip Cansever’in “Ve gelsin ve geçsin bütün sözlerim/ gelsin ve geçsin” dizeleriyle yola çıkan ‘Yağmur Akşamları’ gelip de geçmeyecek bir yapıt olarak edebiyat mirasımıza ekleniyor. Kitabı Birsen Ferahlı değerlendirdi. Bol kitaplı günler... Her okuma bir tür soh P ervasız Pertavsız EN S BATUR Notlar e Corbusier’nin Kulübe’sine yöneldim geçenlerde, öylesine birden canım Roquebrune’e, her anlamıyla ‘olay mahalli’ne dönmek istedi: Küçük bir otel buldum internetten, orada, bir hafta geçirmek iyi gelirdi. Kulübe’yi, daha önce dikkat etmemişim, 25 Haziran 1952 günü çizmiş ilk kez. O tarihten bitirişine, sonra da trajik fotofinişe, sıkı adımlarla katettim süreci. Bir ‘şey’ sıyrıldı aradan, tortuda ışıldadı: “Hayat kısa, ama geniş”ten farklı bir konumlayış biçimi diyebilirim: Hayat kısa (ya da değil), ama dolu yaşanabilir”. L Yalçın Küçük yeni kitabı ‘Fitne’ bir süre önce yayımlandı... TURHAN GÜNAY eposta: [email protected] [email protected] Yaşanmış işte. Dolu, burada “boş”un tersi değil gene de. Boş yaşam diye bir şey yoktur, boş yere yaşanmış olsa da (ki bu, her hayat için söylenebilir) boş geçmez kimseninki: Doğumdan ölüme bir şeyler olur, yaşanır, bir başka deyişle zaman doldurulur. Bu, dolu (dolu) yaşandığını göstermez genellikle. Sıradışı özellikler barındıran her yaşamöyküsü, dopdolu yaşanırlığının kanıtı sayılmamalı. Sözgelimi Rimbaud’nunki. Şaşırtıcı ya da konformist geçmemiş olması kısa hayatının, doluluğun(un) ölçüsü değil bence (sıkıcı ve saçmasapan buluyorum Rimbaud’nun serüvenini kendi payıma). Doluluk, sözün özü, dakika başına düşen yoğunlukla bağlantılı. Ve bu yoğunluğun anlamsal donanımı, derinliği ile. Apdullah Öcalan’ın hayatıyla diyelim Ece Ayhan’ınkini karşılaştırdığımda çıkıyor ortaya net fark. İkincisi, görünüşte neredeyse sıradan bir çizgi çekiyor: Ya o çizginin altında yukarıdan aşağıya dizili tabakalar? Le Corbusier, dopdolu yaşamış. Her yaratıcı bu kadarına erişememiştir. Yeryüzünde, İnsan’ın temel sorunlarından birinin, inşa sanatının dümen suyunda geçmiş koyu bir hayat. Dikey, yatay, sarmal bir güzergâh. İlk ucundan son ucuna, çoğu ânı bu koyuluk düzeninin ekseninde geçmiş. Ondandır, ikide bir, bir insanı yalnızca gerçekleştirebildikleriyle tartamayız derim, diyorum: Doluluğu sağlayan, bir de düşledikleri, tasarladıkları, erişemese bile uzandıklarıdır. Şüphesiz alabildiğine özel, nergizcil felsefedir: Aslolan bir hayatın bir inşaatın özüyle örtüşmesi. * Seviçıra, Umursanmamış, Küğ Tarihi, kayıtlar: Kütüphanemdeki yerinde, geçen gün gözüm Ertuğrul Oğuz Fırat’a takıldı. Bir ömrün sonunda, benzersiz bir yapıt: Kimin umrunda gerçekten de? İki avuç takipçisi oldu Ertuğrul beyin, çoğu müzisyenlerdi. Bilge, ben, bir iki edebiyatçı ayrılırsa, yazı dünyası farkına bile varmadı varlığının. Yazarken bu kadar ıskalanmış insan azdır. Yargıçlıktan emekli olmuştu; arkasında, ölüm tehditlerine aldırmadan doğruya yöneldiği sakıncalı davalarla örülü bir meslek yaşamı, usul usul araladı öteki, ikiz hayatını, gene de ortaya hiç çıkmadı: Kişiliğinin gereği görünmekten hiç hoşlanmazdı. Beni, bir avuç yakını arasında, giderek hamisi saymış olması okkalı gurur kaynağı yaratmıştır içimde. Bireylerini bu denli hiç esayan, ezen, yok etme çabası veren insan topluluklarına saygı duyulabilir mi? * Yalçın Koç’un Anadolu Mayası’na ulaşamadım. Theographia’nın Esasları’na iki uzun seans ayırdım, şâkülden ağır inhiraf durumunun oluştuğu düşüncesine vardım (Oruç da aynı kanıda). Yalçın Küçük, beş ay önce beni bulmaya çalışıyordu, kapımı sıkı sıkıya kapattığım için erişe Le Corbusier medi, belli ki darılmış, Fitne’yi göndermiş ama bu kez imzalamamış kitabını haklı. Bir saate yakın inceledim, şâkülden kayma ileri bir evresine geçmiş gibi geldi bana. Ne oluyor da, bunca ışıklı beyinler sapıtıyor, akıl ekseninden sapıyorlar, hep oyalayacak konu beni. Ortalığı vasat idrakın geçit vermeyen gücüyle kaplaması mı sınırın, çemberin dışına yönelmeyi tek çıkış yolu olarak bırakıyor? Her gün, sözümona “akıllı”ların yazdıklarına gözatıyorum beşaltı gazetenin sitesinden (bu mazohizmin dik âlâsı eğilimden sıyrılmadıkça, ben de pekâlâ sapıtabilirim), aklın bu denli dumura uğraması karşısında, iki Yalçın’a da hak veresim geliyor. Hak vermek sözün gelişi, bunu gerektirecek bir durum yok ortada, söylenebilecek olan: Sözümona “akıllı”lara hiç vakit ayırmamak, herşeye karşın Yalçın’lar üzerinde kafa patlatmak en doğrusu. En azından, değer sistemleri ötekilerinki gibi hepten çürümemiş. Gelgelelim, hele Yalçın Koç’un farkında olan mı var? Dipsiz kuyu yalnızlığından ses çıkarmış, benim işim, her şeye karşın, o sese kulak vermek olmalı, kalmalı. * Geleneksel Türk konukseverliğimizi Kusturica’yla tazelemiştik, Naipaul olayı bir fırsatı tepmemizle sonuçlandı oysa, onu pekâlâ Yeni Madımak otelinde ağırlayabilir, cümle âleme başlanan iş nasıl bitirilir gösterebilirdik. Öte yandan, adam da vesileyi iyi değerlendiremedi bana kalırsa: Hayatında kaç kez linç edilme şansını yakalayabilir insan? Karşılıklı basiret bağlanmaları işte. * Hem çıkıntılıkları, sivrilikleri, hem de üslubunun kromatik özellikleri nedeniyle bayılıyorum Mehmet Şevket Eygi’ye. “Diyaloglar”ımdan birini de onunla, “seçkinlik tasaları” üstünden, gerçekleştirmek isterdim. Dahası, haftada bir, Yıldız’da ikiüç saat baş başa konuşmak isterdim o özgün adamla. Ama, kafasındaki ülkede bir saat bile yaşamak istemezdim. İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Turhan Günay Sorumlu Müdür: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL. Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden/ Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal/ Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya Tel: 0 (212) 251 98 74750 (212) 343 72 74 Yerel süreli yayın Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1115 30 HAZİRAN 2011 SAYFA 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle