27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

un saölüm n Saiyoruz. Üçlü bir arkü ve pishaolu li. Edeolan Kimiz al Diye zun iden ş yılın inmeor. öykü. kuma genç kiler da etkiüthiş n ama sörfü ze yosun çlü bir Selim yat oreyelimyan ve e acılar Kiaya de ençlikabul ntenler a karçatı tenmiş erçeğimleler or ekleşemarak uza çemiz. ulanıa çii var. r kurın dün n mı öze geGeleşi yarek ya ¥ ağaçtan, sonra sevap sahibi birisi kucaklayıp anneannesine getirir. Sırma saçların bir tutamı kana bulanıp alnına yapışmıştır. Bir kez okuyanın asla unutamayacağı bir öyküdür o. On yaşındaki Selim İleri gözyaşları içinde okumuş bu öyküyü. Sonrasında artık bir meyve değil, muhayyelede bir çağrışım anahtarıdır kiraz. İlkyazdır, vicdandır, sınıf farkıdır, reçeller meleği bir anneannenin şefkatidir, arkadaşlıktır, yaşam boyu sürecek bir duyarlık arayışıdır. Edebiyat budur belki de sözcükleri hayata anahtar kılma sanatı. İşte “Kirazlar Olduğu Vakit” adı verilmiş öykü, “Kavrulup kalmış bir şey var hayatında (…) kavrulan neydi?” diyen yazarın, kendi sorusuna yanıtı bir bakıma. Kitabın ikinci bölümünün ortak sorunsalı olan , “zaman”, “gençlikten yaşlılığa uzanan hayat panoraması”, “umutların yaşlanması”, “Selim İleri’nin yazı ve yaratı ile ilişkisi” gibi izlekler bu öyküde unutulmaz bir anneanne üzerinden ortaya konuyor. Anlıyoruz ki, evsiz, kirazsız çocuklar fukaradır ama şefkatten sevgiden yoksun yaşamak da bir o kadar fukaralık, bir o kadar evsizliktir. “...Öldüler, hepsi öldü, birbirlerini hırpalayarak, üzerek, sanatkârlık bu mudur?...” Yağmur Akşamları’nın üçüncü bölümüne günü kadehlere bölen ressam, şair Dr. Fikret Ürgüp’ün, öyküdeki adıyla Fikret K.’nin bu cümlesinden bakılabilir. Bu bölümde üç öykü var: “Gündüzün Bir Kadeh Konyak”, “Yağmur Akşamları”, “Şark ve Garp, Ne Şark Ne Garp.” Selim İleri has edebiyata reva görülen aldırmazlıklara, ömrünü yazıya verdiği halde bilinçli bir körlükle görmezden gelinen romancılara, hikâyecilere, şairlere, kısaca insanın zihinsel emeğini hoyratça yok sayan düzeneğe karşı olan bir yazardır. Bu karşı duruş yalnızca bireysel bir fikir olarak kalmaz, o yapıtları, o isimleri unutuldukları yerden alıp inceler, o hayatlara değer verir, çünkü o hayatların, o eserlerin içinden geçmeden bu güne yeni ve sağlam bir taş eklenemeyeceğini bilir. Selim İleri birikimini öykü ve romanlarında edebiyatın çıkmayan mürekkebiyle yaşatır. O eserleri ve yazarları kendi yapıtına alır; kimi kez konuk, kimi kez kahraman, kimi kez ayna görüntüsü, kimi kez özdeşleşme nesnesi, kiminde de zamanın ta kendisi rolünü verir onlara. Bugünü, dünde gösterir. Metinler arası, üst anlatı gibi teknik terimler Selim İleri’nin kaynaştırma, dönüştürme ve yazıyla resmetme yeteneğini tam olarak açıklayamaz. ri bile as bahanın mizkü bin issedibu masriyip min, anmış.” erçek geri z Yan öyküevin varrına a tırma¥ 1115 BİR YALNIZLIK DİZESİ Handan İnci, Selim İleri’nin edebiyatta kırkıncı yılı için hazırladığı Şimdi Seni Konuşuyorduk adlı kitabın sunuş yazısında, “Kırk yıldır Selim İleri, bireyi anlatır görünmekle birlikte, aslında o hızlı ve sarsıcı toplumsal değişimimizden çarpıcı sahneler sergiliyor (…) Türk edebiyatının köklerine, merkezden çepere bu edebiyata emek vermiş yazarlara, durmaksızın işaret ediyor; kendisi için olduğu kadar bizim için de bir edebi miras biriktiriyor” diyor. “Gündüzün Bir Kadeh Konyak”ta Fikret K., Kemal Tahir’den bir kadeh konyak ister. Odada Kemal Tahir’in eşi ve otuzlarındaki Selim İleri de vardır. Az konuşulur, çok şey söylenir. Perdeler yırtılır çünkü. Perdeleri az sözcükle yırtmaktır çarpıcı olan: “Sen sever misin Sait’i? “…Âvareliği güzel yazdı…” “Âvarelik… Âvarelik değil, ıstırap yazdı.” Kimileri inandığını, kimileri inandırmaya çalıştığını söyler. “Yazılacakların, köy kahvesinde yarın sabah okuyacakmışçasına yazılmasını bekleyen anlı şanlı romancı”yı o odada bırakıp Fikret K.’nin yazılarına, tablolarına, doğru ilerler öykü. “Yağmur Akşamları”, kitaba adını veren öykü. Sükut suikastında bu kez Lale Dilek adlı öykü yazarı öldürülüyor. Cinayet biçimi açıklanmış: “İnceliklere, sırçalara kapalı insanların, yazarların, eleştirmenlerin, okurların bilinçsiz suikastı.” Lale Dilek ismi, yazar Selçuk Baran için kullanılan bir rumuz. Onun hikâyesinde somutlaşan edebi aldırmazlıklarımızı sorguluyoruz ister istemez. Selçuk Baran önce edebiyat ortamından, sonra da yaşamdan sessizce kopuyor. Lale Dilek’in yayıma hazırlanmış durumda bulunan son öyküleri “Yağmur Akşamları” adıyla yayımlanıyor. Gerçek yaşam, kurgu ve yazar arasında akan bu biçimsel özellik, Hasan Bülent Kahraman’ın bir yazısında çok iyi açıklanmış: “İleri, kendisinden önce yazılmış metinleri çözecek, yeniden kuracak, yeri geldiğinde kendisini o metinlere kaydedecek, gömecek, gene yeri geldiğinde kendisini dahi otobiyografik değil yazınsal bir metin olarak ele alıp yeniden inşa edecektir.” Üçüncü bölümün ve kitabın son öyküsü: “Şark ve Garp, Ne Şark Ne Garp.” Ahmet Hamdi Tanpınar, bir ölüler otelinin verandasındadır. Zaman kaygandır. Sürekli değişken “dekor mekânlar”la zaman genişler. Anlatıcı ses adeta bir savcı gibi Tanpınar hakkında düzenlediği çok ayrıntılı iddianameyi, zanlının yüzüne okur. Sorularla sıkıştırır, kaçamak yanıtların yolunu belgeli kanıtlarla kapatır. Tanıklar da çağrılır ölüler oteline. İnsanlar, kitaplar, dergi yazıları, şiirler hepsi getirtilmiş, ifadeleri alınmış, dava ile ilgili bölümler iddianameye girmiştir. Savcı bir tek kişiyi değil, tüm yazan insanları, aydını, kendisi de dahil çok işlenmiş beyinlerde üretilen ve gerçeği örten perdelerin ardını göstermek amacındadır. Tüm bir yaşam, bir dönem, bir ülkenin değişimidir sorgulanan. DoğuBatı arasında yani Şark ve Garp arasında zihnini bölmeden, tek akıl olarak tutmak için neler yapılmamıştır ki! “Hayatımızdaki ikilikler üzerine kara duygulu sözler.” Ve başarılamamıştır. Bu öykü tek başına ayrı bir yazı konusu. Mehmet Akif’ten Yahya Kemal’e, Refik Halit’ten Halit Ziya’ya, Sabahattin Eyüboğlu’ndan Adalet Cimcoz’a, ünlü İbrahim Çallı’dan unutulmuş veremli ressam Muhittin Sebati’ye uzanan bir soruşturma. Handan İnci’nin Selim İleri için vurguladığı, bizim için biriktirilmiş o edebiyat mirası ve siyaset elbette. Hâlâ içinde debelendiğimiz DoğuBatı meselesine dair bir sorgulama. Onlarca cilt, yıllarca süren okumaların öz cevheriyle parıldayan bir metin. Yağmur Akşamları, bir yalnızlık dizesi. Kitap kapağında, ŞarkGarp ikileminde yalnız kalmış bir genç ölünün, ressam Muhittin Sebati’nin bir resmi var. İleri bu yapıtında da isimden kapağa, ilk sözcükten son sözcüğe kadar edebiyat ve sanat için direnmeyi sürdürüyor. Sunumda Edip Cansever’in “Ve gelsin ve geçsin bütün sözlerim/ gelsin ve geçsin” dizeleriyle yola çıkan Yağmur Akşamları gelip de geçmeyecek bir yapıt olarak edebiyat mirasımıza ekleniyor. Yağmur Akşamları/ Selim İleri/ Everest Yayınları/ 152 s. 30 HAZİRAN 2011 SAYFA 17 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1115
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle