19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bâki Ayhan T. ile ‘Kopuk’a dair ‘Şiirde de hayatta da değişmeyen tek şey değişim’ Bâki Ayhan T., beş yıl aradan sonra dördüncü şiir kitabı Kopuk‘la şiirseverlerin yeniden karşısına çıktı. Genelinde imgeselliğin hâkim olduğu kitapta, imgeselliğin serbest bırakıldığı şiirler de yer alıyor. Bâki Ayhan T. ile Kopuk‘u konuştuk. Ë Emel KOŞAR opuk’ta önceki şiir kitaplarınızdaki gibi imgesel söylemin yanı sıra daha açık, iddialı, sert ve eleştirel bir söylemin hâkim olduğu şiirler var. Bu değişikliğin sebebi üzerine konuşabilir miyiz biraz? Okuduklarınız mı yoksa başka veriler mi var siz değiştiren? Bazı şiirler daha açık, iddialı ve ironik söyleyişiyle öne çıkıyor. Bu değişikliğin nedeni benim imgelemimi tamamen serbest bırakışımdır. Eskiden, gelenekteki birikmeyi okurdum, şimdi, güncel olana daha çok bakıyorum. Yanı sıra şiirle yetinen, gece gündüz şiir okuyan biri değilim. Roman, öykü ve kuramsal kitaplar da okuyorum ve bazen bunlardan biri şiirin de önüne geçebiliyor. Kopuk’taki biçimsel kopuşu da bütün bunlara bağlayabiliriz sanıyorum. Şiirde de hayatta da değişmeyen tek şey değişim. Şiirdeki değişim, her şairin derinlerde sahip olduğu özelliklerin değişmesine gerek kalmadan gerçekleşiyor. Şairin sık sık ayak değiştiren değil ayak direyen adam olduğuna inanırım. Değişme elbette kaçınılmazdır ama değişmeyi de böyle görürüm. Ben hayata da şiire de modernist değerler arkasından bakan biriyim. Bu modernist değerler paralelindedir bendeki değişiklik. Peki, “Soylu Yenilikçi Şiir” adlı manifestonuzda belirttiğiniz şiirinizdeki biçimselliği Kopuk’ta değiştiren ne oldu? Önceki iki kitabınızdaki şiirlerin tamamını “simetrik yapı”yla yazmıştınız. Buradaki değişmeyi biraz daha açabilir miyiz? Hem bu noktada hem de genelde şiirde biçimsellik hakkında ne söylemek istersiniz? Ben, Uzak Zamana Övgü’de ve Fırtınaya Hazırlık’ta biraz öyle görünmeme rağmen bir biçim fetişisti değilim. Sadece güzeluyumlu biçimleri seviyorum biraz… Aradan geçen yedisekiz yılda benim yazdığım şiirdeki biçimsel değişikliklerin birbirini iten SAYFA 10 30 HAZİRAN K veya çeken çeşitli nedenleri var. Şiirde biçimin taşıdığı önemi sorgulayabiliriz. Dönüşüm zamanlarında çok önemlidir de sıradan zamanlarda yapılan biçim değişiklikleri önemli görülmeyebilir. Goethe, biçimlerin incelenmesinin aslında dönüşümlerin incelenmesi olduğunu söylerken çok haklı. “HER YAZDIĞIM ŞİİRDE BİR ŞEYLER ARADIĞIMI HİSSEDİYORUM” Fakat şöyle de bir durum yok mu? Yani, sizin önceki kitaplarınızla Kopuk arasındaki biçim değişimi ortada. Buna rağmen, Kopuk’ta ilk kitabınız Hileli Anılar Terazisi’ndeki (2001) havayı çağrıştıran şiirler de var. Hatta o dönemde yazdığınız birkaç şiir de yer alıyor yeni kitapta. Kopuş, yoksa aynı zamanda ilk günlere bir dönüş mü? Şiiri rahatlatma arzusu mu? Şairlerin derinlerde sahip olduğu özellikler, hele de kendilerini bulduktan sonra, kolay kolay değişmez. Belki bendeki biçimsel değişmeyi, dönüşmeyi de böyle değerlendirmek gerekir. Şairlikte kendimi buldum demek istemiyorum. Öyle bir şey yok henüz… Yazıp bitirdiğim her şiirde kendimi bulduğuma nasıl inanıyorsam, yazmaya koyulduğum her yeni şiirde de kendimi henüz bulamadığımı, hâlâ bir şeyleri aradığımı hissediyorum. Kopuş? Dönüş? Evet, galiba ikisi birden! Kopuk’taki bazı şiirlerde Hileli Anılar Terazisi’ne döndüm, doğru bu. Hileli Anılar Terazisi’ndeki şiirleri yazdığım yıllar hareketli, renkli, tadına doyulmaz yıllardı. (Gerçi şimdi de aynı duygular içindeyim!) Büyük sorunlar da yaşıyordum ama imgelemimi besleyen, beni yaşama coşkusuyla ve şiirle dolduran pek çok şey de yaşadım o yıllarda. O kitaptaki şiirlerin taşıdığı gerilim ve “an”ların yaşanmasındaki güzellik, her şeyin bir an’da yaşanabilirliğine olan inancım o şiirlerin dünyasını yaratmıştı. On kitabım da çıksa Hileli Anılar Terazisi’ne hep dönecekmişim gibi bir hisle yaşıyorum. Şimdi bile… 2011 Uzak Zamana Övgü’de “Sele Kapılan Küre”, “Eski Dünya Düzeni” ve “Sırtlan Çağı” gibi şiirlerinizde küreselleşmeyi daha kapalı bir dille eleştiriyordunuz. Kopuk’ta ise daha sert ve muhalif bir tavır sergiliyorsunuz. Küreselleşmeye neden bu kadar karşısınız? Küreselleşme, yüzeysellik ve cehalet çağının yeni adı. Modern dünyadan rahatsızlık duyanların, toplumları veya tek tek insanları yeterince bilinçsizleştiremediğini düşünenlerin üzerinde çalıştığı yeni bir aşama. Teknoloji, belli bir bakış açısının insanlığa sunduğu bir “şey” ve bu “şey”i sunanın da “para” olduğu tartışma götürmez biçimde ortada. Küreselleşme denilen de, bazı insani yanları da olmasına rağmen, güçlünün güçsüz üzerindeki sevimli tahakkümünden başka bir şey değil. Sevimliliğin işe yaramadığı yerlerde olanları ise Balkanlar’da gördük, Irak’ta gördük, Libya’da gördük, daha kim bilir nerelerde de göreceğiz. Bir şeyi sevmek ya da ondan nefret etmek için onun getirdiğine bakmak gerekir. Küreselleşmenin getirdiklerine baktığımız zaman ne görüyoruz? Korkunç bir benlik kaybı! Uluslar, halklar, bağdaşık toplumlar benliklerinden koparılıyor, tek geçer “akçe”nin para ve sermaye olduğu döneme doğru hızla gidiyoruz. Para, tarihin hiçbir döneminde insanlar veya toplumlar arasında dostluk yaratmamıştır, para ancak çıkar çatışması ve düşmanlık yaratır. Küresel sermaye demek, küresel tahakküm demektir ve bu suyun başında da kimlerin oturduğu belli. Buna karşı olmak da vicdanı olan her insanın boynunun borcu. Şiirlerinizde çeşitli politik olumsuzluklardan ve dünyanın gidişatından memnuniyetsizlik dikkat çeken bir yön. Sizce şiirin bu olumsuzlukları dile getirmesi soyutluk düzeyinde mi kalmalı yoksa belli olaylar, durumlar yönlendirici olur mu? Bununla bağlantılı olarak modern dünyada şiirin sağaltıcı bir rolü olduğunu düşünüyor musunuz? Kopuk’ta gündelik, dönemsel olaylarla ilgili şiirler de var. Modern dünyada şiirin sağaltıcı bir yanı olduğunu sanmıyorum. Zaten ben, şiirin barışıklıktan değil karışıklıktan doğduğuna inanan biri olarak, sağaltıcı bir şiir yazmıyorum. Hileli Anılar Terazisi’nden Kopuk’a dek, farklı bağlamlarda da olsa, rahatsızlığın, huzursuzluğun, itirazların şiirini yazdım, yazıyorum. Uzak Zamana Övgü ve Fırtınaya Hazırlık’ta da vardı ama Kopuk’ta reel gündelik, dönemsel olaylarla ilgili şiirlerin sayısı daha fazla. Sadece sayı olarak değil, genel söylem düzeyinde de kitapta böyle bir hava var zaten. Bunu önemsedim şiir yazarken… Toplumsal ya da evrensel ölçekte gerçekçiliğe, dönemsel olaylara odaklanan şiirin iyi örneklerini yazanlar bugün de var. Fakat bir şeyde anlaşmamız gerekiyor: Bu şiirleri iyi yapan, konuları ya da şairlerinin bakış açıları değil. Eninde sonunda şiirin tekniği, söyleyişi, imgeselliği, tazeliği, yeniliği vs. devreye girer ve o şiiri iyi yapar, daha doğrusu onu “şiir” yapar. 1970’lerde Veysel Çolak ve Ahmet Telli, 1980’lerde daha farklı biçemlerle Ahmet Erhan, Emirhan Oğuz ve Nevzat Çelik’in toplumcu şiirin nitelikli örneklerini verdiğini söyleyebiliriz. Bunların yanı sıra, bağırıp çağırarak toplumcu olduğunu zanneden şairler de oldu. Benim reel gerçeklerle, günceltoplumsal olanla ilişkim ya da onları yazma, yansıtma biçimim memnuniyetsizliğe dayanıyor. Olan bitene şöyle bir bakanların bile, “üçüncü dünyanın” perişan hali karşısında rahatsızlık duymaması mümkün değil. Kopuk’taki pek çok şiirde insan olarak beni rahatsız eden, dünya insanlığı adına utandıran bazı gelişmelere eğildim. Nahif bir rahatsızlık hissiyle değil de itirazcı bir dille yazdım, yazmaya çalıştım. Yine de temelde şiir yöntemimden uzaklaşmadan yaptım bunu. Bir taraftan şiirinizi yenilerken diğer taraftan da kişisel imgeleriniz, yöntem bağlamında, devam ediyor. Gerçi biraz önce kısaca değindiniz ama bu konuda bir şeyler de söylemek ister misiniz? 1980 Kuşağı Türk şiirinin en büyük sorunu imgenin ne olduğunun o yıllarda birkaç öncü şair hariç, tam olarak anlaşılamamış ve imge konusunda kafaların çok karışık olmasıydı. İmge, doğası gereği kişisel, şairin kişiliğinin en sağlam kanıtlar imgelerinde. Şiirin anlatımı, biçemi bile imgelerin yedeğinde bir şekillenme aslında. 1980’lerde ikinci, üçüncü sınıf pek çok şair imgeyi sözcüklerle yapılan bir şey zannetti. Bu noktada, Cemal Süreya’nın “şiir geldi kelimeye dayandı” argümanı şairleri yanlış yönlendirmiştir. İmge kurmada yanlış kullanılan bir başka anahtar ise Hulki Aktunç’un “yan yana gelmemiş sözcükler var daha” sözüdür. Sözcüklerin yan yana gelmemişliği ya da şiirin gelip kelimeye dayanması 1980’lerde ve sonrasında şairi çok ilgilendirmemeliydi. Doğrusu, beni hiç ilgilendirmedi, çünkü ben imgenin sözlükle değil hayatla, ki¥ şilikle ilgili olduğunu çok genç dim karşıtlı kişisell Hikme Cevdet Turgut Ergüle Aynı d imgeler yen şai dır ama kişilikle İnsanın ruşuyla denle, ama, an sam da düşüne ¥ ya “GEL UĞR Kop Uyar, E oğlu gi gönder Nilgün geniş a nekle il Bir dım, bi çabuk şeyden şim baş isimler rın şair söyledi riyet dö re’den rim ise sıra sık olduğu oğlu, S san Ali Özlü g ler vard sanlard etzsche Bukow yıllarda nizm, g gardizm lard, Z vs. oku söyleye lancı, K mak (Z no), Po (Ander (L. Yıl Bloom (Baudr Avanga Sonu (K Postmo gard K raber b hil olm İkin çok tar Siz de yerde t düşünü da? 20 nularla şiiri içi mıdır İ Aya bir imk Ben, İk poetik berabe ci Yeni İkinci Y CUMHURİYET KİTAP SAYI 1115 CUMH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle