19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

D min Özdemir, “Bir Dosta Mektuplar” diyebileceğimiz bir anlayışı benimseyerek, söyleşi tadındaki denemeleriyle, dil sorunları üzerinde duruyor. Kuşkusuz insanı insan yapan özelliklerin başında dil geliyor. Doğan Aksan, “Dil, şu büyülü düzen” demişti. Ne var ki dilin büyülü bir güç olduğunun ayrımında değiliz. Dilin ayrıntıları üzerinde durdukça nice bilinmeyen nitelikleriyle karşılaşıyoruz. Ama temelde değişmeyen bir şey var: Dil kişiliğimizin en önemli özelliğidir. Kimi yazarlar dilin yapısal ayrıntılarını iyi bilmez. “Adıl”, “belirteç”, “ilgeç” gibi söz değerlerinin özelliklerine aldırmaz. Ama “dil duyarlığı” diyebileceğimiz bir yetenekle yazısına biçem özelliği kazandırabilir. Sözcükler yeni anlam yükleri kazanırken “eğreltileme” ile “değişmece” dilimize nasıl bir derinlik kazandırıyor? Herhangi bir ozan bunları bilmeden de en çarpıcı örneklerini verebilir. Ama Emin Özdemir gibi bir usta bir dilbilimcinin, bilgiçlik taslayarak değil, bir söyleşi tadında bunları “yavaşça” söylemesi, Türkçenin derinlikleri üzerine bir kez daha düşünmemizi kolaylaştırıyor. DİL GURBETİ Türkçeyi bir denize benzeten Doğan Aksan, dibinde gün görmemiş inciler bulunduğunu anımsatır. Türkçe yeryüzünün eski dillerinden biri. Bir ulusun kişilği dilinden belli olur. Emin Özdemir Amerika’da geçen günlerinde Türkçeyi öylesine özlemiş ki, Türkçe konuşan birileriyle karşılaşınca sevinç içinde kalmış. “Dildaşlık duygusu”dur bu! Sonra da bu duyguyu tanımlar gibi; “Bizi biz kılan, ulusal, toplumsal kimliğimizi kuran, oluşturan bir güçtür dil” demek gereksinimini duyuyor. Dış ülkelerde Türkçeden uzak bir “dil gurbeti”nde yaşıyor gibidir insan. Bu “dil gurbete”nin başka boyutları da var. Helsinki’de karşılaştığımız bir Ermeni vatandaş Türkçemizi duyunca öylesine duygulandı ki, bizi evine çağırdı. Helsinki’nin batısında yeni bir yerleşim yerindeydi evi. Türk geleneğiyle bütünleşen bir ev. Budapeşte’de, bir hekimlik toplantısından sonra bir kabul teröninde, hekim arkadaşlar bir köşede söyleşiyoruz. Yunanlı bir hekimin eşi, güzel bir Rum Hanım sokuluyor aramıza: “Aman ne güzel! Burda Türkçe konuşuluyor. Ben İstanbulluyum” diyor peltek bir dille. Sesçil bir dil olan Türkçenin gücüydü bu! İnsanı insana bağlayan bir büyüsü vardır dilin. Emin Özdemir bir bilgenin sözünü anımsatarak diyor ki: “Dil, yalnızca insanı insana bağlamaz; tüm evreni insanın içine taşır, onun bir parçası kılar.” Denizin dibindeki gün görmemiş inciler gibi öyle gizli güzellikleri var ki Türkçenin, SAYFA 22 30 HAZİRAN eğinmeler MUSTAFA ŞER F ONARAN E Emin Özdemir’in Türkçe üzerine denemeleri sözcüklerdeki anlam yükünü aşan bir güçtür bu. Emin Özdemir “dil gücümüz”ü şöyle tanımlıyor: “İnsan, dilin gücüyle düşünebilmiş, ürettiği düşünceyi dille yaymıştır. Kültürü de, uygarlığı da bu yolla oluşturmuş, bu yolla geliştirmiştir.” Nermi Uygur’un sözünde “Yazgı” olarak nitelenebilecek bir kabulleniş var: “Alınyazısıdır bir insanın anadili.” Birlikte yaşadığımız insanlarla aynı yazgıyı paylaşıyor olsan bile, “Anadilin Sıcak Sesi”ni geliştirmemiz gerekir. Yahya Kemal Beyatlı’nın dizesini anımsayalım: “Bu dil ağzımda annemin sütüdür.” “Anadilin sütüyle beslenmek” için gene Emin Özdemir’in sözlerine kulak vermeliyiz: “Kişinin mayası hangi dile tutturulmuşsa, duygu dünyasının sınırları hangi dille çizilmişse güzel bulur o dili, başka dillerde görmediği güzellikler, incelikler sezer onda. Bu kişinin, toprağında emekleyip büyüdüğü, genlerine soluğunun sindiği dildir, anadilidir.” “Yüzler ve Sözcükler” Emin Özdemir’in Türkçenin gücünü anlattığı bir denemeler bütünü (YÜZLER ve SÖZCÜKLER, Türkçe Üstüne Mektuplar, Bilgi Yayınevi, 2011). KİRLİ DİLDEN ŞİİRSEL DİLE “Uygarlık sınır tanımaz” sözünü bir kez daha anımsayalım. Dil, uygarlığın temelini oluşturduğuna göre, dil de sınır tanımaz. Kuşkusuz, karşılığını bulamadığımız sürece, uygarlığın değişik alanlarındaki sözcükler Türkçeyi kapsayacaktır. Artık Türkçe düşünmek kolay olmayacaktır. Ama uygarlığın uç alanlarını bir yana bırakalım. Önce güncel dilin kirlenmesinden yakınıyor Emin Özdemir. XVI. yüzyıldan kalma bir atasözünü anımsatıyor: “Türkün köpeği kente indiği zaman Acemce havlar.” Gündelik konuşmalarda sevinçlerimizi “süper”, şaşkınlığımızı “wow” diye bitirişimizi anımsatarak, nice yabancı sözcüğe kolayca alıştığımızdan yakınıyor. Bunun nedenlerini şöyle açıklıyor: “Bu yabancılaşma, Türkçenin sesini belleklere bilinçli bir biçimde yerleştiremeyişimizden kaynaklanıyor. Dil ve yazın öğretimimize Türkçenin ses ve anlatım güzelliklerini yansıtan, güzelduyusal değerleri yüksek metinlere dayandırmayışımızdan geliyor.” Kuşkusuz eğitimin etkisi yadsınamaz. Ama her zaman kirlenmiş bir sokak Türkçesi de olacaktır. Asıl önemlisi Türkçenin gücünü yazı dilinde geliştirmek olmalıdır. Türkçenin ses dizgesi çeşitlilik gösterdiği için ozanlara değişik ses olanakları sunması, özgür bir şiiri geliştirmesi doğal sanılır. “Yazınsal yaratıyı üretmeye yatkın olan bu doğurgan dilin dağılım noktasıdır şiir.” Bir dizede nasıl sözcükler yerli yerinde olacaksa, bir düzyazıda da buna özen gösterilmelidir. Emin Özdemir diyor ki: “Düzyazınsal türlerde sözcüklerin şiirsel damarını yakalayan yazarlar, öykülerine, romanlarına hem şiirsel bir tat katar, hem de dilin sesini bunların dokusu içinde dolaşıma sokarlar.” Örnek olarak Yaşar Kemal’in şiirli dilini gösteriyor. Usta bir yazar bile sözcüklerin yapısal özelliklerini bilmeyebilir. Ama “dil duyarlığı” dediğimiz bir sezgi gücüyle sözcükleri yazıya yerleştirmesinin ustasıdır. Onun yaratısından yola çıkarak değişmeceli sözcüklerin anlam gücünü değerlendirmek dilbilimcilere düşer. BİÇEM ARAYIŞLARI Emin Özdemir, mektup biçiminde yazılan bu denemelerinde “Türkçenin Sorunları”nı üç bölümde anlatıyor. “Sözün Ötesi”nde Türkçenin gücünü anımsatırken “sözcük çölleşmesi”nin nedenlerini de belirtiyor. “Yazının Artalanı” yazınsal dilin incelikleri üzerinde durulan bölümdür. Yazıyı kuran, yönlendiren temel öğe dildir. Bu dilin ayrımına varamayan kimi yazarların yazılarındaki düzensizliğe değiniyor Emin Özdemir: “Sözcükleri seçip kullanmadaki bu başıbozukluk, ister istemez tümce düzenine de yansıyor. Doğru düzgün tümce kuramadıkları gibi, tümceleri birbirine eklemlemeyi de bilmiyorlar.” Yazınsal yazıdan amaç, bezekli sözler söylemek değildir. Gerçek edebiyatı yalın sözde aramak gerekir. Dil duyarlığı yalın sözde derinlik kazanabilir. Yazınsal ustalık “gündelik dilin sözcüklerine yeni bağdaştırmalar içinde çağrımsal yükler kazandırmak”tır. Yinelenen bir sözdür: “Okumadan yazmak olmaz” denir. Emin Özdemir bu sözü daha anlamlı söylüyor: “Kitaplarla büyümemiş, onların havasını yeterince solumamış yazar adaylarının yazma eylemleri, yaratıcılığa dönüşemez.” Semih Poroy “Feklavye”de aynı konuyu çiziyor: Yazar olmaya özenen genç, iyi bir yazar olmak için hocasının neleri önereceğini soruyor. Düzenli olarak her gün iki sayfa yazmasını öneren hocasına, “en az iki bin kitap okumam gerektiğini söyleyeceksiniz sanıyordum” diyen yazar adayına üstat soruyor: “Daha okumadın mı?” (Cumhuriyet KİTAP, Feklavye, 16 Haziran 2011). Ama eleştirel okumanın gizlerine varmadan okumak neye yarar! Önceki ozanlarla yazarlar nasıl bir yaratıcılık sıkıdüzeninden geçmiş? Dilin kumaşını nasıl işlemiş? Bunları bilmek bir yazara görmeyi öğretebilir. Yaşamanın gizlerine varmaya çalışan yazar olayların arkasındaki bilinmeyen gerçeği anlatmaya çalışmalıdır. Goki’nin sözlerini anımsayalım: “Her kitap beni kalabalıktan, düzeysizlikten insanlığa, insancıllığa yükselten, daha iyi bir yaşamı anlamam ve ona karşı derin bir susuzluk duymama neden olan bir merdiven basamağıdır.” YENİ OKUMALARA DOĞRU “Nitelemeler” başlıklı üçüncü bölümde Türkçenin gücünü öne çıkaran örnekler var. Yazarlığın en önemli sorunu biçem oluşturmaktır. Sözcükler tümcedeki yerini yadırgamışsa tümceyi yeniden kurmak gerekir. Biçem, yazarın kişiliğini belirler. Eskilerin bir sözü var: “Üslubu beyan aynile insan” denmiştir. Buffon da bunu doğrular: “Üslup insanın ta kendisidir.” Ama biçem oluşturmak ömür törpüsüdür. Asıl iş, bir olayı anlatmak değildir. Ferit Edgü’nün dediği gibi bir olay 101 metin yazılarak ayrı ayrı da anlatılabilir. Yeter ki biçemini bulsun. Kişilikler, söyleyiş biçimleri, anlatım incelikleri bir okurun da yetişmesini sağlar. Şiirin kişilik kazanması, şiir dilinin biçem inceliğiyle işlenmesi işidir. Emin Özdemir şiirin, yazının arka bahçesindeki gizemi anlatarak edebiyatın gücünü gösteriyor. “Yüzler ve Sözcükler”i oluşturan denemeler daha önce SÖZCÜKLER dergisinde yayımlanmış, ilgi çekmişti. Şimdi bir kitapta bütün olarak yayımlanınca Türkçenin gücünü, gizlerini anlamak daha da kolaylaşıyor. Bu kişilikli denemeler uzun bir okuma yolculuğuna hazırlıyor bizi... Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: ‘Yüzler ve Sözcükler’ Emin Özdemir, “Bir Dosta Mektuplar” diyebileceğimiz bir anlayışı benimseyerek, söyleşi tadındaki denemeleriyle, dil sorunları üzerinde duruyor. 2011 Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1115
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle