Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
lhan Berk’ten şiirler İlhan Berk Çiğnenmiş Gül bir gün okura sessizlik içinde sesleneceğini, seslenmeye de bu şiirin dizeleriyle başlayacağını öngörmüş. Çiğnenmiş Gül bir yol hikâyesi. Şairle çıkılan bir yürüyüş: “Bir akarsuyla yürüyoruz. Yürümek/ bir akarsuydu seni öpmeden.” Belki bir akşamüstü gezintisi. Berk’in sinema kareleri gibi önümüze getirdiği dizelere bakılacak olursa bir “yol filmi” de denebilir: “Ben ki daha ağzı lekeli bir çocukken/ yürürken gördüm nehirleri” diyen bir kahramanı var bu filmin, “Bir kibrit kutusu sinek elinde.” Doğa Sineması’ndan (Berk’in poetik dünyasının adı “Doğa Sineması”dır bana göre) yeni çıkmış bir çocuktur ya, yürürken görmüş ya gülü, yolu ve sesi, söz yürümüş, şiir yürümüş. Yürüyüş veya film, ille de yolculuk, adını bilmediğimiz ama aslında özleyecek kadar iyi de bildiğimiz, hiç görmediğimiz ama aslında her akşamüstü kenarına gidip uzun baktığımız bir ırmakla başlıyor, New York’ta Hudson Nehri’nde bitiyor. Kitabın son şiiri “New York Şiiri 1995”te, son dizesinde suyu üflüyor şair, belki de bu yüzden bitmiyor aslında Çiğnenmiş Gül ve şiir yeniden başlıyor. Sonsuzluğun güle içkinliği gibi. Çünkü Berk, Nişaburlu Attar’ın sonsuzluk biçtiği güle katıyor ilk kez duyduğumuz her şeyi. Çiğnenmiş Gül’ün ırmağı, suyun sonsuzluğunun yatay sekizini doğruluyor. Zamanda dolaşmaya çıkmıştır çünkü su. Belki şairin taşa bakışı da bundan. Taş ketum, pek sözünü etmez ama zamanın suyunu, rüzgârını, yağmurunu, otunu dinlemiş; onların türküsüne katılmış, getirdikleri sözleri biriktirmiş. Yapraklar gibi. Bu yüzden yaprakların yaradılışını okuyor Gazali de: “Elin kuşlar kaldırıyor/ bana bu şiiri yazdırıyor/ durup dururken/ durup dururken / senin için yapraklar topluyorum.” Aşk karanlıkta kalabilir. Ot düğümlenebilir. Ota diyor ki şair, bir taş fazla karmaşıktır. Hiç bilmediği bir yere gidip duran bir denizle, topal karınca ile, gül ile yürür iken şair görür: “Bir bahçe/ bir akşamüstüyle çıkıyor.” İşte bu dizelerle ayrılıp gidiliyor şairle doğa sinemasının içinde çıkılan yürüyüşten. Bir yabancılaştırma efekti gibi çarpıyor yüzünüze, kendinize ya da eskiden biz denmiş bir şeye ait akşamüstüler. Ey güzel elyazısı, güzel mürekkep, güzel uç. Bak, boş gök yineleyip duruyor kendini, bir ağaç durduğu yerde dönüp duruyor. Bir ev yerinde değil olabiliyor akşama doğru. Hem belki şu geç kalmış kuş Blake’in kuşlarından. Borges’nin suyu zamanı düşündürüyor, bak, yaprakların yaradılışı Gazali’de. İnsan parçası tüm gördüklerinin ve okuduklarının. “Biraz okudum biraz taşlara çalıştım” diyor İlhan Berk. Dinlediği, gördüğü kadar okuyor da dizelerinde: “Her şey üstüne okudum, gittim geldim her şeyle/ tanımlamak doğanın işi, bıraktım.” Tanımlamayı doğaya bıraksa da her şeyi bırakmıyor. Çünkü şair, karışabilir üç karıncanın ölü bir sineği sürümesine. Daha adı konmamış bir denizin yer değiştirmesine katılabilir. Sonludur çünkü sonu olan: “Baktım bir kaplumbağa suya uzanamıyordu/ suyu biraz öne çektim.” Berk bu dizelerin yer aldığı “Sonludur Sonlu Olan” şiiriyle insanla doğayı iyice buluştururken ve ona doğayı yüklerken, şaire de doğanın özelliklerini yüklüyor. Hem bu şiirle hem de Çiğnemiş Gül’ün tamamını saran sevgisiyle doğaya bütünleniyor. Bu da doğatanrıcılığı getirip koyuyor önümüze. Tüm bunlarla beraber, Çiğnenmiş Gül, “ses”i odağına almış bir kitap. Yer gök sessizlik bu kitabın coğrafyasında… “Ölümü okuyan yok” demiş Berk, “Suya Bakıyorsun” şiirinde. Şair, bak, sessiz sesini okuyan çok. Kitap film kareleri gibi birbirine anlamlı bir kurguyla bağlanmış. Zaten yukarıda da söylendiği gibi dönüp bir daha okumaya başlıyorsunuz. Şiir seçerek değil, baştan. İnsan, Gonca Özmen’in bu akış bütünlüğünü hangi yolları seçerek sağladığını ve şiirlerin kitaba gelene kadar yaptıkları yolculuğun hikâyesini merak etmiyor değil. Bir sonraki baskıda bir önsöz de ekler belki. Emeğine sağlık. Çiğnenmiş Gül/ İlhan Berk/ Yayıma Hazırlayan: Gonca Özmen/ Yapı Kredi Yayınları/ 64 s. Gonca Özmen’in hazırladığı Çiğnenmiş Gül, şiirin kendini güzelce gerçekleyen “öngörü” örneklerinden. Berk de (poetik) dünyasındaki gülü, yaprağı, taşı gibi sessiz bir ses çünkü artık. Ses ki o şairin gördüğü, övdüğü. Ë Nurduran DUMAN h, bu dünyadan kuşkusuz uzun bir ses geçti, kendi deyişiyle, kısa bir süre. Rüzgârın çıkması gibidir şiir, diyerek… Rüzgârın kendisi gibidir de şiir. Her şeyden önce gider, görür, imler, söyler ve öngörür. İlhan Berk’in en yeni şiir kitabına adını veren ve kitabı açan “Çiğnenmiş Gül” şiirindeki “Sana sessizlikle sesleniyorum” dizesi de şairinin A Bekir Karadeniz’den ‘TürkülerKülliyat’ Bekir Karadeniz’in uzun soluklu ve kapsamlı çalışmasının ürünü olan TürkülerKülliyat, meraklılarıyla buluşuyor. Çalışma, kapsamlı içeriğinin yanında, sunduğu kayıtlar ve notalarla da dikkat çekiyor. Ë Faik SAKAR alk kültürü durağanlığı değil, kendini yenilemesi ve güncelliği yakalamasıyla var olur. Türküler de bu bağlamda artık onlarca yıldır “kır” temelli olmaktan öte, “kent” kültürünü de içine alarak gelişiyor. Bu gelişme de toplumun kendi dinamiğine bağlı olarak yenilenip değer buluyor. Tüm bu değişime karşın toplumdaki önemi ise asla azalmıyor. Onun için gelişen bu değerleri tespit etmek, yarına aktarılmasına yardımcı olmak ve kalıcılaştırmak için folklor araştırmacılarına önemli görevler düşüyor. Kurumların isteksizliği ya da yeterince önemsiyor olmamasından dolayı birçok bakımdan bu misyonu birbirinden bağımsız gönüllüler üstlenmek zorunda kalıyor. İşte Bekir Karadeniz’in yıllardır ve sürekli olarak kendini aşarak gerçekleştirdiği bu araştırmalar tam da bu durumu özetler nitelikte. TürkülerKülliyat, 4 bin sayfayı aşan ve bir çalışmanın ürünü. Ancak bu çalışmayı özel kılan yalnızca kapasitesi, içinde yer alan dokuz yüz ses kaydı ve birçoğu ilk kez aktarılan türküler de değil. Bütün bunlarla birlikte, biliSAYFA 18 30 HAZİRAN 2011 H nen ancak herhangi bir nedenle yanlış bilinen türkülerin de somut kaynaklar ve açıklamalar temelinde doğru olarak verilmesi, belki bu araştırmanın en önemli yanlarından birini meydana getiriyor. Bilgi eksikliği kadar bilerek “anonim” hale sokulmuş ya da başkalarının sahiplendiği sayısız türkünün doğru biçimlerinin verilmesi, bu tür çalışmalardan farklılığını gözler önüne seriyor. Ayrıca türkülerin bugüne gelişinde adı geçen kaynak kişi, şair, âşık ve besteci gibi yüzlerce insana ilişkin, başlı başına bir kaynak ve şimdilik ilk çalışma niteliğindeki biyografiler hazırlanmış. Bu biyografiler profesyonel bir biçimde ve tam bir standartlaştırma mantığıyla gerçekleştirildiğinden yalnızca okuyucu için değil, ilgili araştırmacılar açısından da tam bir başvuru kitabı niteliği taşıyor. Külliyat kapsamında notaların yer aldığı kitap da yine aynı özenle hazırlanmış ve kitapta yer alan bilinen ya da bilinmeyen tüm notalar, bu araştırma için kendi formatına uygun olarak yeniden yazılmış. Bekir Karadeniz, üç ayrı biçimde düzenlediği ve Türkiye’de ilk kez kullanılan bir yöntemle türkü adı, ilk dize ve kişilere göre dizinler hazırlamış. Böylelikle herhangi bir türkünün adı ya da ilk dizesinin hatırlanması, bulunmasını kolaylaştırıyor. Bekir Karadeniz Türküler... Bekir Karadeniz, çalışmasında onlarca sanatçının da desteğini almış. Yüzlerce türküyü hiçbir karşılık beklemeden bu amaca hizmet ettiği için kendisine vermişler. Buna bir minnet borcu olarak da Bekir Karadeniz, bu araştırmanın gelirinin yüzde 10’u doğrudan yardım, kitap yayıımlanması ya da başka biçimlerde bu alanda emek vermiş insanlara katkı amaçlı olarak kullanılacağını belirtmiş kitapta. Bir yanıyla buna başlamış da. Miskini’den Derviş Kemal’e, Osman Kaya’dan Oltulu İhsani’ye kadar birçok şairin kitabını yayımlamış. Türkülerin sanatsal ve toplumsal boyutunu, çıkışlarını, yayılışlarını, genellikle adlara geçmese bile kadınların nasıl bir kaynak olduğunu ayrıntılı işlemiş. Tarihsel geçmişlerinde türkülerin birçok bakımdan toplumlarda gizli kalmış, göz ardı edilmiş ayrıntıları saklayabildiğini ele almış. Değişik toplumlarda birçok bakımdan farklılıklar olmasına karşın benzerliklerinin çokluğuna ve önemine vurgu yapmış. Örneğin herkesin bildiği çeşitli yorumlar yapılan bir “Sarı Gelin” türküsünün dört ayrı kültürden çeşitlemelerini aktarmış. Zaten burada bir sahiplenmenin ötesinde, kendi deyimiyle başkasının türküsünü söylemenin cesaretini öne çıkarmış. Kitapta ayrıca halk müziğindeki gelişim, âşıklık geleneği, halk müziğindeki en yaygın makamlar, düzenler, temel çalgılardaki evrimleşme, türkülerdeki çeşitlilik, Anadolu temelli müziğin yapısı ve öteki kültürlerle olan ilişkiler üzerine ayrıntılı bir inceleme gerçekleştirmiş. Dini müzikle etkileşim, Osmanlı saray müziği, arabesk, Cumhuriyet döneminde halk müziğinin durumu gibi konuları bilimsel boyutta inceleyerek yorumlamış. Çok geniş bir coğrafyada öteki birçok büyük dil ve kültüre rağmen Türkçenin neden ve nasıl bir ortak dile, dahası bir duygu diline dönüşebildiği üzerine değişik bir bakış açısı getirmiş. Bekir Karadeniz’in bu alanda gerçekleştirdiği öteki çalışmaları yanında TürkülerKülliyat, konuyla ilgilenenler açısından gerçek bir başyapıt olma özelliği taşıyor. TürkülerKülliyat (Altı Cilt)/ Bekir Karadeniz/ Kara Mavi Yayınları/ 4080 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1115