Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Seray Şahiner’le ‘Hanımların Dikkatine’ üzerine ‘Bildiklerimi hayat ve sokakla kodladım’ Seray Şahiner dört yıl kadar önce Gelin Başı adlı kitabıyla edebiyatımıza giriş yapmıştı. Bu ilk kitabına dair çok olumlu eleştiriler alan Şahiner, şimdilerde Hanımların Dikkatine adlı yeni kitabıyla okurlarının karşısında. İlk kitabında olduğu gibi bu yeni kitabında da kadınların hallerine, onların meselelerine odaklanan Şahiner, orta sınıf kadınının popüler kültürün hegomonyası altında nasıl da yalnızlaştığına tanık ediyor bizleri. Seray Şahiner’le yeni kitabını konuştuk. Ë Erdem ÖZTOP eni kitabın Hanımların Dikkatine’yi konuşacağız ama onun öncesinde biraz yazarlık sürecine değinelim istiyorum. Gelin Başı’yla edebiyat dünyasına çok başarılı bir giriş yaptın. İyi eleştiriler aldın bu ilk kitabına yönelik. Nasıl geçti bu yeni kitaba gelen süreç, biraz anlatır mısın? Eleştiriler cesaret vericiydi. Bir odaya kapanıp yazdığım metinlerin insanlar tarafından okunduğunu, beğenildiğini görmek, şaşkın bir mutluluk yarattı. Sonra kasıtlı olarak, yazan bir insan olduğumu unuttum. Gördüğüm şeye “bir gün bunu yazarım” diye bakmak istemedim. Yaşadım durdum. Kütüphanemde kendi kitabım yoktu. Yazmadığım için suçluluk duyana kadar bekledim. Sonra eve kapanıp yazdım. Yaşarken, içeride yazacak; yazarken dışarıda yaşayacak bir hayat olduğunu unutuyorum. “ÖYKÜLERİ DERDİMİ TAM ANLATACAĞIM HALE GELENE KADAR DEMLEDİM” Kitabın ve yazarlığına dair hakkında yapılan iyi eleştiriler seni strese soktu mu? Hani yeni kitapta beklentileri boşa çıkarmama gibi… Öyle ki, aradan da dört yıl geçti. Bu uzun zaman diliminde varsa bu stresin payı nedir? Hanımların Dikkatine’yi, Gelin Başı’nda yapılan tüm övgülerin geri çekilme ihtimalini göze alarak yazdım. O övgülere yaslanarak yol almak istemedim. O kolaycılık, yeni yazacağım öyküleri formülize edilmiş, bir taslak üzerinden akan metinler haline getirebilirdi. Kendi yeniliğimi eskitmekten sakınmam bu süreyi bu kadar açtı. Hanımların Dikkatine için bulduğum yeni bir biçim vardı; dışardan gelen metinlerin, mesajların da iç ses ve Tanrı anlatıcı kadar etkin kullanıldığı bir form. O da Gelin Başı’ndaki örgüyle örtüşmüyordu. Biçimde değişiklik yapsam da asıl derdim içerikle alakalı olduğundan, öyküleri derdimi tam anlatacağım hale gelene kadar demledim. DeSAYFA 4 16 HAZİRAN Y ğiştirecek bir şey bulamayana kadar yeniden yazdım. Dört yıl bir kitap için uzun bir zaman değil. Bittiğini hissetmesem bir dört yıl daha bekletirdim. İadesiz Taahhütsüz adlı bir oyun yazdın, Tiyatro Boyalı Kuş tarafından sahnelendi. Bu oyun beş farklı kadının hikâyesini anlatıyordu. Bu oyun, yeni kitap Hanımların Dikkatine’nin bir habercisi gibiydi… Ne dersin? İadesiz Taahhütsüz, Gelin Başı’ndaki öykülerden uyarlanmış bir oyundu. Güzel eleştiriler aldı. Yazdığımın insanlara nasıl yansıdığını birebir görme imkânı buldum. Anlatır mısın bu yeni kitabın oluşum hikâyesini? Reklam kampanyalarının, kitle iletişim araçlarının, filmlerin, resmi ideolojinin sunduğu metinler yaşamın her alanını sarıp, yönlendiririyor, biçimlendiriyor. Bu mesajların hayata nasıl tezahür ettiğini anlatmak istedim. Kitaptaki bazı öykülerin ilk taslağını 1415 yaşında yazdım. Henüz derdimi anlatacak kadar konuya vâkıf olmadığımı fark ettim. Bekledim, araştırdım, baktım, dinledim. Masaya bu bilinçle oturmak, yazacağım öykünün makale kokması riskini de beraberinde getiriyordu. Bildiklerimi hayatla, sokakla kodladım ve ne olduğunu bilmediğim bir hissin beni masaya oturtmasını bekledim. Bu kitabın içinde elini çenesine koyup ahkâm kesen yazar olmak istemedim. O mesajların mahalle içlerinde, evlerde yarattığı durumları yazdım. O klasikleşmiş tartışmaya girelim mi: Kadınların, bayanların dikkatine değil de neden hanımların dikkatine? Bazı mahallelerde “Hanımların Dikkatine, overlok makinesi ayağınıza geldi, halı kilim yolluk kenarına overlok çekilir” anonsu yapan Popüler kültürün her yanından hayata tutunmaya çalışan kadınlar var Seray Şahiner’in hikâyelerinde… kamyonlar dolaşır. Bu kitapta onunla birlikte kahramanları görüyor, onun sesini duyurabildiği kadınların hikâyelerine tanık oluyoruz sırayla. Sarmalı oluşturan mesajlardan biri sadece. Günlük hayatımda “kadın” lafını kullanıyorum ama bu kitapta manifestomu yazmadım ki hayatı alıntıladım. “KADINLARIN İÇ SESİ OLDUM AMA ERKEKLERİ DE ANLATTIM” Sen ilk kitabından oyununa, son kitabında da kadın meselelerine odaklanıyorsun… Bunu bile isteye yapıyorsun elbette? Kadına dair anlatacakların, anlatacağın meseleler bitmedi demek ki, bu kitap çıkageldi? On yıl önce içime dert olan konular bunlar. Sistem her alana nüfuz ederek bizi sıkıştırmaya devam ediyor. Yoksa, kendimi “kadın yazan kadın yazar” olarak konumlandırmıyorum. Masaya bir kartvizitle oturmak, kendimden bir proje yaratmak demek. Zaten imaj çağını eleştiriyorken, marka olmak istemem. Ama bundan kaçınmak bile bu sıkıştırılmanın işareti. Hanımların Dikkatine’de sadece kadınların iç sesi oldum ama erkekleri de anlattım. Bu anlattıklarımdan bir tek kadınlar mustarip değil ki. Hanımların Dikkatine, öykülerden oluşuyor ama tematik ve kahramanlarıyla bir bütün, roman havası veriyor… Ne dersin? Bundan bir roman çıkarmak aklımdan bile geçmedi. Konunun türüyle geldiğine inanıyorum. Ufacık anların hayatımızda nasıl patlama noktalarına ev sahipliği yapabileceğini yazdım. Bu karakterleri öyküyle gösterebilirdim ancak. Romandaki kadar uzun soluklu bir dramaturjik kurgu, anlatmak istediğim şeye hizmet etmezdi. Ortaya sermek istedim sadece, sonuca bağlamaktan özellikle kaçındım. Öyküler aynı günde ve çoğu aynı semtte geçiyor; kahramanların arasında bazı bağlantılar var ama hepsi kendi öyküsünün kahramanı. Samatyalı, orada yaşayan, orta sınıfa mensup kadınların kendi dünyalarına tanık oluyoruz. Orta sınıf kadını senin baştan bu yana meselen ama, değil mi? Boğaz’daki yalıların önünden geçerken “benim şurada yaşayan kadınlardan neyim eksik” diyen kadın, o yalıda oturandan da, Boğaz’dan da daha cazip geliyor bana. Bu kitapta zenginlik kavramını da aldım ama alt ve orta sınıfın gözünden. Kadınların ya da hanımların dünyası ve her birinde bir aşk sarmalı… Ama eski Türk filmlerinden ilham alan… Bu sanırım bir önceki soruda değindiğimiz, orta sınıf kadının aşka dair hayal dünyasının durumu… Katılır mısın? Aşkı yaşayarak değil, dinleyerek öğreniyoruz ilkin. “Erkek dediğin şöyle olur”, “yanına yakışacak kadın böyle olur.” Şablonlara uygun kişi bulamayınca da içsel yarılmalar oluyor. Çünkü o aramaya varana dek, yana yakışacak kadın olmak için öyle çok şey yapılıyor ki. Sokağa çıkınca da, “bayan yanı” kavramı var. Bir de filmlerde vaat edilen aşkla gerçek hayatta yaşanan arasında öyle bir uçurum var ki, mecburen Kadir İnanır’a âşık oluyorlar. Filmlerdeki Türkan Şoray’ın otuz yıl yolunu beklediği Kadir İnanır’a bir sinema bileti karşılığında, yahut kumandadaki bir tuşa basarak kavuşma imkânı var. Üç kuşaktır Kadir İnanır’a âşığız, en kolay ona ulaşıyoruz çünkü. Öte yandan, toplumsal normlardan oldukça beslenen kadınlar… Popüler kültürün her yanından hayata tutunmaya çalışan kadınlar var hikâyelerinde… Asıl popüler kültür onların sırtından geçiniyor. Sırf o da değil… Ailen, hanım kız olmanı; filmler sokağa çıktımıydı herkesi kendine baktırmanı; reklamlar, o kadar güzel değilsen üzerine biraz para vererek olmanı istiyor. Resmi ideoloji isyan etmemeni emrediyor; “secret”, “çekim gücü” gibi kitaplar ise itaat etmen için sana sus payı olarak umut veriyor; “iyimser ol, biz gerisini hallediyoruz, hiç hakkını arayıp da kendini yorma!” Sağlık formlarında bile ahlak anlayışımız sorgulanıyor artık. Sistem bütün kollarıyla bizi çekiştirip duruyor. Bu cenderenin içinden kendine bir hayat biçmeye çalışan kadınları yazdım. Bu kitabı yazmaya son noktayı koyduktan sonra, kapattıktan sonra neler düşündün Seray? Kadınlar… Hanımlar… Okuyunca ne düşünecekler, düşündün mü ya da kendin için mi yazdın safi bu öyküleri? Aslında acı durumları anlattım. Ama bunu mizahı ve ironiyi kullanarak yaptım. Üzülmek işe yaramıyor, acıyla dalga geçebilmek, onun kaynağına dair bir farkındalık yaratıyor. Sadece kadınlar için değil, erkekler için de. Okuyanın tanıdık olduğu duruma da afallamasını sağlayabilirsem, bu kitap bir nebze olsun işe yarayacak. Çünkü bir şeyleri değiştirmeye hep bu küçük farkındalık anlarından sonra başlıyoruz. Senaryo yazarlığı, tiyatroyla içiçe bir hayat… Bir de yazarlık… Neler var hayat planında bundan sonra? Benim planım, hayalim değişmiyor hiç. Yirmi yıldır daha iyi yazmak istiyorum. Yirmi yıl sonra da aynı şeyi isterim diye düşünüyorum. Hanımların Dikkatine/ Seray Şahiner/ Can Yayınları/218 s. Ahm Ağaç yor. geçit okud yakın Ë Ö Y b 2 iç K edebiya Yarışm lü, Mill Film Fe ri; 1977 ye Yazı 68 Ku Türk S lüğünü ğini de Say’ın 1 tirmenl mesi elb O, ço mıştı. K yanoya arasınd tuarınd 1954–1 yayın ö retmen destan Ahm 2004’te Müzik Makers timi (5. basım 2 (1998), Müzik Yazılar me 200 tır (2. b attı. Ahm miyle c Ağaçlar nan anı iç içe ge doğum nün ken liriz. Say’ın başlaya sesi’nde lise öğr tuğu Al göl’dek sans” g Ankara 12 Mar uzanan B 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1113 CUMH