Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ş 1 iir Atlası CEVAT ÇAPAN Anne SEXTON/ Şiirler/ Çeviren: Nurduran DUMAN ‘İki cam boncuk oldu gözyaşlarım’ 1928’de Mabbechessette’te, Newton’da doğdu. Garland Junior Koleji’nde okudu. 1947’de Alfred Muller Sexton’la evyendi. Depresyon tedavisi için yattığı Westwood Lodge hastanesinde doktorunun önerisi üzerine şiir yazmaya başladı. W. D. Snodgrass’ın etkisi altında “itirafçı şiir” geleneğinde kadın sorunlarıyla ilgili şiirler yazdı. Bir ara Sylvia Plath’la birlikte Robert Lowell’ın şiir seminerlerine katıldı. Çeşitli lise ve üniversitelerde ders verdi. Live or Die (Yaşa ya da Öl, 1966) kitabıyla Pulitzer Ödülü’nü aldı 1974’te intihar etti. Yıldızlı Gece Bu beni korkunç bir gereksinimden alıkoymuyor –kelimesi kelimesine söylemem gerekirse din ihtiyacından. İşte o zaman gece dışarı çıkıyorum yıldızları boyamak için. Vincent Van Gogh’un kardeşine yazdığı bir mektuptan. ve seni kendi özel soğanımla dolduruyorum. Bir kayıksın saat başına kiraladığım ve sen karaya oturana kadar dümenliyorum seni arzumla. Tuzla buz etmek için ücretini ödediğim bardaksın ve çiğnemeden yutuyorum tükürüğümle kırıkları. Titreyen ellerimi üstünde ısıttığım ızgarasın eti hoş ve sulu olana dek kızartan. Sutyeninin altında aynı annem gibi kokuyorsun, ve bir ikramiye gibi püskürüyorum eline elinin soğuk sert yerlerine. Bir Kadına Şarkı Memelerin ve küçük kalçaların günüydü pencere kötü yağmurla çopur çopur, bir rahip gibi üstümüze gelen bir yağmurdu, biz birleştik, son derece aklı başında ve delice. Uğursuz yağmur sinekmişçesine düşerken dudaklarımıza ve hoşnut gözlerimize ve küçük kalçalarımıza (k)âşık gibi uzandık. “Oda çok soğuk yağmurdan” dedin sen ve sen, dişi seni, çiçeğinle novena duaları okudun ayak bileklerime ve dirseklerime. Sen bir ulusal ürün ve güçsün. Ah, kuğum benim, kölem, kıvır kıvır gülüm, yoğururken sen beni ve ben de kabarırken ekmek gibi, noter bile onaylardı yatağımızı. Ölüm Bebeği 1. RÜYALAR Ben bir buz bebektim. Gök mavisine döndüm. İki cam boncuk oldu gözyaşlarım. Ağzım dilsiz bir iniltinin içine pekişti. Rüya diyorlar ama hatırlıyorum o katılaşmayı. Altı yaşındaki kız kardeşim ölümümü görüyor düşünde her gece: “Bebek buza döndü. Biri onu buzdolabına koydu ve buzlu şeker kadar sert oldu.” Hatırlıyorum pis kokusunu ciğer salamın. Nasıl konulduğumu servis tabağına ve yatırıldığımı mayonezle pastırma arasına. Ritmi bozulmuştu buzdolabının. Yılan gibi tısladı süt şişesi. Domatesler kusup midelerini boşalttı. Bulaşık suyuna döndü havyar. Yenibaharlar aşk tanrıları gibi öpüştü. Bir ıstakoz gibi kımıldadım, ağır ağır. Hava minnacıktı. Hava başaramayacaktı. * Köpeklerin partisindeydim. Kemiğiydim onların. Taze hindi eti gibi Yere yatırılmıştım kulübelerinde. Bu kız kardeşimin rüyasıydı ama o yeri hatırlıyorum; Hatırlıyorum hasta yatağı kokusunu talaşlı zeminin, pembe gözleri, pembe dilleri ve dişleri, o tırnakları. Musalar gibi dışarı taşınmıştım ve on Boston bulteriyeri patisiyle hırpalanmıştım, iri çamçalar gibi zıplayan on öfkeli boğa. Yalandım önce, pütürlü zımpara kâğıdı. Tertemiz oldum. Kolum kayboldu sonra. Parçalara ayrılıyordum. Yok oluncaya kadar beni sevdiler. 16 HAZİRAN 2011 SAYFA 23 Kasaba yaşamıyor kara saçlı bir ağacın süzüldüğü yer dışında boğulmuş bir kadının yükselişi gibi sımsıcak göğe. Kasaba sessiz. Gece tam on bir yıldızla kaynamakta. Ah yıldızlı yıldızlı gece! ölmek istiyorum ben işte böyle. Kımıldıyor. Hepsi dipdiri. Şişiriyor ay bile portakal rengi karnını doğurmak için, bir tanrı gibi, çocuklarını gözlerinden. Yaşlı sinsi yılan, yutuyor yıldızları. Ah yıldızlı yıldızlı gece! ölmek istiyorum ben işte böyle: şu saldırgan gece hayvanına dönüşmek, bu büyük ejderha tarafından emilerek sökülmek için yaşamımdan bayraksız rahimsiz, çığlıksız. Deli Olan Anna Deli olan Anna, Koltukaltımda bıçak var. Yükselip ayakucumda gizli mesajlar tıpırdatıyorum dışarı. Ben bir çeşit enfeksiyon muyum? Seni ben mi çıldırttım? Sesler mi çıkardım bozuk plak gibi? Pencerenin dışına tırman mı dedim sana? Affet. Affet. Söyle yapmadığımı hiçbirini. Söyle yapmadığımı. Söyle. Yastığımızın içine Meryem sözleri konuş. Al beni şu leylek gibi on iki yaşımı içine çökmüş kucağına. Bir düğünçiçeği gibi fısılda. Ye beni. Beni ye bitir kremalı puding gibi. Al beni içeri. Al beni. Al. Bana ruhumun durumu hakkında rapor ver. Davranışlarımın tam bir açıklamasını. Bana bir yılanyastığı uzat ve bırak kulak misafiri olayım ona. Mengenele beni ve git bir tur grubu getir. İşaretle günahlarımı bakkal listesinde ve satın alayım bırak. Seni ben mi çıldırttım? Kulaklığının sesini açıp siren mi geçirdim içinden? Bıyıklı psikiyatra kapıyı ben mi açtım ağzından altın kart gibi alırdı lafları? Seni çıldırttım mı? Yaz bana mezardan, Anna! Külden başka bir şey değilsin ama yine de sana verdiğim Parker kalemi al eline. Yaz bana. Yaz. Fahişeyi Satın Almak Sen satın aldığım bifteksin CUMHURİYET KİTAP SAYI 1113