19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

i? İtalÇürükoratarak! nın ilişkin ler için Asyalı ş... asıl sae var. k çirre gereği, irlener”. ba saptir silinip güçugo da ¥ zınsal metinlere bakıldığında, mektup, deneme, şiir, drama, roman, günce türlerinin öne çıktığı görülür. Yazarlar arasındaysa, değişik yoğunluklarda Brant, Gryphius, Voltaire, Schiller, Goethe, Byron ve Hugo başta gelir. Özellikle dünya klasik edebiyatının tanınmış adları olan Voltaire, Goethe, Byron ve Hugo kararlı bir tavırla filhelenizm önemli bir motif olarak yazınsallaştırır. tak biar yaoglar, oglar I. çlı Selara atı edebiyatı” ktup, k payü önceruward izm, azılarırüngü alist karşıtn Volyararı draramında tır. İsndirgekavn özelbunlar, eştirilHegel, “Avruendirir. yan, eştireştirir. sefe ya özması ının kurtue biraşlayan vruu kökmiştir. sızlık zme”, nan yranlıını her lensel er, orTürk erenüşoldo i” ve ther’in ç kitana yazan sondene¥ 1113 “MARX VE ENGELS, TÜRK’E NİSPETEN OLUMLU BİR BAKIŞA SAHİPTİ’’ Öte yandan, sürekli önyargısız ve nesnel kalmayı başaramasa da Doğu ve Türklere karşı nispeten bütünlüklü ve tutarlı görüşler geliştiren, Aydınlanma döneminin önde gelen yazıncısı Gotthold Ephraim Lessing de bir insaf var hiç olmazsa. Kitabınızda bir Victor Hugo’nun incelediğiniz yazarlar ve/veya şairler arasında en ilkesel ve en içten filhelenist olanı olduğunu da yazıyorsunuz mesela. Marx ve Engels’e göre ki bir iyi bir kötü yorumlarda bulunduklarını okuyoruz Türkler “akıl soyutlaması gerektiren uygar değerler yaratma yeteneğinden yoksun.” Ordusu Avrupalı bir ordu, köylüsü de “Avrupa köylülerinin en yetenekli ve becerikli temsilcisi.” Gottholdt Ephraim Lessing, her yönüyle Aydınlanmacı bir yazıncı ve düşünürdür. Felsefe yazılarında ve dramalarında insancıl bir tutum sergiler, yerleşik oryantalist yargılardan çok az etkilenmiştir. Bir Aydınlanmacı olarak “örgütlenmiş din” olgusunu sorgulayan bu yazıncıdüşünür, ödünsüz bir hümanisttir. Bilge Nathan draması, onun insancıl yaklaşımının yazısallaştırılmış örneğidir. Byron ve Yunan başkaldırısını “Oryantaller”de şiirselleştiren Hugo, filhelenistler içinde en gözükara olanıdır ve oryantalizmin Türkİslam karşıtlığı temelinde biçimlenmesine önemli bir ivme kazandırır. Hugo, bu özellikleriyle, Byron ile birlikte, gerçek bir romantik filhelenist savaşçı olarak nitelendirilebilir. Karl Marx ve Friedrich Engels, gazete ve dergiler için yazdıkları köşe yazıları ve irdelemelerinde Rus karşıtı ve OsmanlıTürk yandaşı bir yaklaşım geliştirir. Rus karşıtlığının başlıca gerekçesi, Avrupa’daki Osmanlı toprak varlığını parça parça ele geçiren Rusya’nın sosyal devrimlerin önünde temel engele dönüşeceği düşüncesi. Anılan düşünürler, sosyal devrimlerin önünü açabilmek amacıyla, Avrupa dengesinin bozulmamasına uğraşmıştır. Bu bağlamda Türklere ve İslam’a ilişkin olumsuz değerlendirmelerinin yanı sıra, umulmadık ölçüde olumlu değerlendirmeleri de var. Bu iki yönlü yaklaşım, aktardığınız alıntılarda görülür. Engels’in “Slavizm” araştırmasında özellikle Bulgarların Türk ve Müslüman kıyımını eleştirmek amacıyla, “Sizin Türklere yaptıklarınızı, Türkler daha önce size yapmış olsaydı, şimdi Bulgar ulusu diye bir şey kalmazdı” belirlemesini anımsatmak yararlı olabilir. Marx’ın araştırmaları derinleştikçe, Türklere ilişkin olumlu anlamda bir yaklaşım benimsediği bir gerçektir. “Hindistan’da İngiliz Egemenliği” hakkındaki yazısı, hem oryantalist birikimi yansıtır, hem de “Asya Tipi Üretim Tarzı” tartışmasını özendirmiştir. “ORYANTALİZM ÖTEKİLEŞTİRME ANLAYIŞINA DAYANIR” Şiirler de yazılmış haylice, Tannhaeuser, Mandelreiss, Rosenplüt, Doppach, Sachs örneklerini okuyoruz… Şiir ve korku bir arada! İkinci kitapta da gazeteler, denemeler ve müzikte mesela izini sürüyorsunuz oryantalist izlerin. Oryantalizmi yansıtan yazınsal türlerin başında şiir gelir. Haçlı Seferleri sırasında yazılmış sayısız şiir var ve bunlar bütün Avrupa’da yayılmıştır. Tannhaeuser’in Haçlı Seferi Şarkısı adlı şiiri, Almancada bugünkü anlamda Türklerin yaşadığı ülke olarak Türkiye kavramının kullanıldığı ilk şiir. Anılan şairlerin yanı sıra, Voltaire, Goethe, Byron ve Hugo da şiir türünü yeğler. Türklere ilişkin yazılı ve yazınsal metinlerin ilk olarak Haçlı Seferleri sırasında Anadolu’dan Batı’ya yazılan mektuplarla başladığını, Türkler hakkında oluşturulan kanıların o süreçte somutlaştırıldığını ve aynısının oryantalizm için de geçerli olduğunu değerlendiriyorsunuz kitapta. Bu bağlamda Haçlıların Doğu dünyasının özellikle de Türklerin aleyhindeki oryantalist söyleme katkılarını ne izlekte ele alıyorsunuz? Öğreniyoruz ki edebiyat özellikle de “Haçlı edebiyatı” bu anlamda deyim yerindeyse aşka gelmiş! Mesela, Türklere ilişkin başlıca imgelerin kaynağı olduğunu belirttiğiniz bir mektuptan bahsediyorsunuz. Kimin mektubuydu bu ve kime gönderilmişti? Neler yazıyordu özetle? İlk mektup, Bizans Kralı Aleksios Komnenos’a ait. Bu kral, mektubunda Türklerin Bizans’ın kutsal yerlerini ve kadınlarını kirlettiklerini, din adamlarını aşağıladıklarını, acımasızca kan döktüklerini, Batı Hıristiyanlığı yardıma koşmazsa, Doğu Hıristiyanlığının kutsal kenti İstanbul’u bile alabilecekleri gibi Bizans’ın mal varlığını ve kutsal birikimini ele geçireceklerini öne sürer. Papa tarafından İslami Doğu’ya karşı Haçlı Seferi başlatmak için gerekçe olarak gösterilen bu ilk mektupta öne çıkarılan olumsuz imgelerin bazıları bugün bile varlığını sürdürür. Anadolu’dan yazılan mektupların büyük bölümü, Haçlı komutalarına ait; bu mektuplar, Papa’ya, dinsel yetkililere veya krallara yazılır. Latince yazılmış olan mektuplar, kilise aracılığıyla bütün Avrupa’ya yayılır ve olumsuz Türkİslam imgesinin yerleşmesine katkı yapar. Şiirler, mektuplar, gezi yazıları ve günceler, Haçlı edebiyatını oluşturan yazınsal türlerin başında gelir. Tüm bu oryantalist birikimin, yerleşik kanı mirasının günümüzde ABTürkiye ilişkilerine olumsuz etkilerini de irdeliyorsunuz. Oryantalist birikim, Avrupa’yla daima sorunlu ve sancılı ilişkiler içinde olan Türk, Doğu ve İslamın ötekileştirilmesine, dışlanmasına yol açar. Avrupa sömürgeciliği, Doğu’yu kendini bildi bileli tasarımlamıştır evet. Fakat haklıhaksız, öyle ya da böyle herkes kendince gerekçelere sahip kuşkusuz... Her iki taraftan, birbirinin “ötekisi” olabiliyor sıklıkla… Avusturya ve Almanya başta olmak üzere, Avrupa’nın kolektif belleği ve güncel bilinci, büyük ölçüde on seki “Batı Felsefesinde Oryantalizm ve Türk İmgesi”/ Onur Bilge Kula/ İş Kültür / 548 s. Batı Edebiyatında Oryantalizm 1/ Onur Bilge Kula/ İş Kültür / 712 s. Batı Edebiyatında Oryantalizm 2 / Onur Bilge Kula/ İş Kültür / 614 s. Batı Düşününde Türk ve İslam İmgesi/ Onur Bilge Kula/ Büke Yayınları/ 414 s. Avrupa Kimliği ve Türkiye/ Onur Bilge Kula/ Büke Yayınları/ 526 s. Hegel Estetiği ve Edebiyat Kuramı 1/ Onur Bilge Kula/ İstanbul Bilgi Üniversi tesi Yayınları/ 356 s. Hegel Estetiği ve Edebiyat Kuramı 2/ Onur Bilge Kula/ İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları/ 324 s. Hegel Estetiği ve Edebiyat Kuramı 3/ Onur Bilge Kula/ İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları/ 324 s. Çoğulcu Düşünce Karşıt Kültür Anadolu’da Karşıt Kültür Birikiminin Kökleri/ Onur Bilge Kula/ Büke Yayınları/ 398 s. Kant Estetiği ve Yazın Kuramı/ Onur Bilge Kula/ Doruk Yayınları/ 300 s. zinci yüzyıla değin var olan Türkİslam imgesince koşullanır. Bu imge, birkaç ayrıksı örnek dışında bütün çağrışımlarıyla olumsuz. Örneğin, “üç yüz yıldan beri Avrupa’da yaşamalarına karşın, hâlâ Asyalı barbarlar olarak kalmakta direnen Türklerin Avrupa’da ne işi var” söylemi, bugünün bir siyasetçisine, yazar ve düşünürüne ait değil. Bu söylem, romantik edebiyat ve felsefenin öncülerinden olan Herderin. Oryantalizm, tek yanlı bir ötekileştirme, dışlama ve değersizleme anlayışına dayanır. Bununla birlikte, şu felsefi ilkeleri vurgulamak isterim: Bir toplumsal edim olarak ötekileştirme, Doğu’da da gözlenen bir davranış biçimi. Ayrıca, farklılıkları vurgulama anlamında ötekileştirmeyse olağan bir şey. Burada önemli olan, farklılıkların olumlu veya olumsuz bir değerlemeye tabi tutulmaması. Oryantalizm eleştirisinin, Avrupa karşıtlığına veya düşmanlığına gerekçe olarak kullanılması da son derece sakıncalı. Eleştirme ile düşmanlaşmayı karıştırmamak gerekir. Unutmamak gerekir ki, oryantalizmi ve emperyalizmi üreten de Avrupa’dır; temel insan hakları ve bireysel özgürlükleri ve uygar yaşam tarzlarını da geliştiren Avrupa. Dolayısıyla, önemli olan düşmanlaşmak değil, eşit ilişkiler temelinde karşılıklı olarak öğrenmek. Bir de “öteki”nin dışlanması sürecinde oluşturucu niteliklerini öne çıkarmak, ortak payda anlayışını güçlendirmek suretiyle ve Avrupa’yı yek vücut kılabilmek amacıyla üç kişi, dinseltarihsel bakımdan tüm Avrupa’nın “ortak kahramanı” olarak yüceltiliyor. Kimdi bunlar ve sürece “katkı”ları nelerdi? Batı edebiyatı ve felsefesinde, İslam ve Türklerin Avrupa’daki yayılmasına ve egemenleşmesine engel oldukları gerekçesiyle mitselleştirilen bu tarihsel kişilikler ve onlara yüklenen işlev şöyle: Carles Martell, Arapları Fransa içlerinde durdurduğu (732) için Godefroi Bouillon (1100), I. Haçlı Seferi komutanı ve bu sefer sonunda Kutsal Topraklar’da kurulan Haçlı devletinin başkanı olmasından dolayı ve Savoialı Prens Eugen, 1683 ve 1718’de Osmanlı ordusunu yenerek, Osmanlı devletinin Avrupa’daki egemenliğinin son bulması sürecini başlattığı için… İkinci kitapta Batı’da özellikle on beşinci yüzyılda yazılan dinsel metinlerin çoğunda Türkler ile Yahudilerin özdeşleştirildiğini ve Hıristiyanlık açısından birlikte her türlü kötülüğün kaynağı olarak gösterildiğini belirtiyorsunuz. Öğreniyoruz ki öncelikle Luther yapıyor bunu. Bunun gerekçeleri nelerdir? Yahudiliğe karşı kökleri tarihin derinliklerine giden önyargıların on altıncı yüzyılda sürmesinin Batı Hıristiyan teolojisindeki sorumlularından biri de Martin Luther. Onun öncülüğünde ve kuramcılığında gerçekleşen Protestanlık, Katolik Hıristiyanlığı ikiye bölmüş. Bu nedenle, Luther, bütün Hıristiyanlığın imge dünyasını biçimlendiren en önemli teolog. Avrupa’da özellikle de Alman topraklarında I. Haçlı Seferi’ne çıkılmadan kısa süre önce kapsamlı bir Yahudi kıyımı gerçekleştirilmiştir. Hıristiyan dünyasında varlığını koruyan bu önyargılar, yine olumsuz bir toplum olarak değerlendirilen Müslümanlar ve Türklerle ilişkilendirilir. Kıyımlardan dolayı İspanya’yı terk etmek zorunda bırakılan Yahudilerin bir bölümü Osmanlı devletine sığınır. [email protected] HAZİRAN 2011 SAYFA 17 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1113 16
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle