Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
D ocam Hikmet İlaydın kendini “gayri menkul” (taşınmaz mal) sayar, biz ona bir kez gitmişsek o gelmiş gibi olur, bizim gene ona gitmemiz gerekirdi. Yaş ilerleyince kısa yol bile insanın gözünde uzuyor, yola çıkmaya üşeniyor insan. Ama İzmir deyince akan sular durur. Belli zamanları vardır İzmir’in; kiraz zamanı, karpuz zamanı gibi. Ama nisan ayı İzmir’de “TÜYAP Zamanı”dır. Eşim biraz rahatsız olduğu için geçen ay TÜYAP’a gidemedim. Oysa İzmir benim için yeni bir umut olmuştur. Orda doğdum, orda büyüdüm, şiire orda alıştım. Geçen yıl TÜYAP’a geldiğimde İzmir izlenimlerimi de yazmıştım (Cumhuriyet KİTAP, Şu Bizim İzmir, 6 Mayıs 2010). “Heyamola Yayınları” 80 kitapta İstanbul’u anlatamamıştı. Nazar değmesin diye İzmir’i 41 kitaba sığdırmaya çalışmış. Oysa İzmir sıradan bir kent değil, sonsuzluktur. Yahya Kemal Beyatlı İstanbul için; “Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer” demişti. Belli bir yer mi önemli, o yerin insanlarıyla anı değeri kazanması mı? Bir sokak, o sokaktaki tanıdık bir yüz, kimbilir nasıl bir anıyla bütünleşir. O İzmir yazımda diyordum ki: “Şu bizim İzmir’i Kamerler Çıkmazı’ndan anlatmaya başlardım. O insanları unutmadım. Anılar sıcaklığını koruyor.” Geçen yıl İzmir’de “TÜYAP ZAMANI”nda Ahmet Tevfik Küflü’yü anmıştık. Şiiri yorumlamasını bilen arkadaşlarla “Değişen Şiir”i konuşmuştuk. İzmir’de “TÜYAP Zamanı” bir şenliktir. İZMİR’İN BELLEĞİ Kendini İzmir’e adayan, “İzmir’in Belleği” saydığım Yaşar Aksoy kitabın dünyasından kent kültürüne baktığı denemeleriyle anılara yeni bir boyut kazandırdı (HAYATIM KİTAP, Konak Belediyesi Kültür Yayınları, 2011). Kentin kişiliğini oluşturmada yerel yönetimlere düşen görevlerden biri de o kenti anlatan kitaplar yayımlamak olmalı. Kentin bir yerinde yeni bir yapılanma olur. O yapıya geçen zamandan bakan yazar değişimin özelliklerini saptar. Yeni yapılanma daha bir anlam kazanır. Ama Yaşar Aksoy gibi bir kültür insanıyla o değişimi yorumlamanın anlamı vardır. Yaşar Aksoy kim? Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan onu şöyle tanımlıyor: “Daima kaleminin ucuyla hayatını kazanmış, kırk yıl araştırmalarından başını kaldırmamış, bir yandan çok zor koşullar altında basında yerini ve köşesini korurken, ayakta kalabilmeyi başarırken, öte yandan 30’u aşkın kitap yazmış, yüzlerce kez gerçekleştirdiği kültür konferanslarıyla, tv programlarıyla, İzmir’de ilk kez başlattığı tarih gezileriyle, yine ilk kez İzmir Ödülleri’ni yaratmasıyla, kültür dünyamızın ve halkın sevgilisi haline gelmiştir.” İnsan bir an şöyle bir duruyor: Bir yazar bu kadar işin üstesinden nasıl gelebilir? Bir takım çalışmasını gerektiren bunca işin alSAYFA 22 26 MAYIS eğinmeler MUSTAFA ŞER F ONARAN Kitapların izinden İzmir H tından nasıl kalkar? Ama Yaşar Aksoy, benim Misaki Milli İlkokulu’ndan başöğretmenim Hilmi Dölek’in torunudur. Hilmi Dölek bir cumhuriyet öğretmeniydi. Gözlüğünü düzeltir gibi size bakışında önünüzü iliklemek gereksinimi duyardınız. Demek Yaşar Aksoy öyle bir sıkıdüzenden geliyor. Yaşar Aksoy, odasından çıkmayanları, kentin bilinmeyen yerlerinde şaşırtıcı bir serüvene çağırıyor. “Yazmak Yaşamak” diyordu Oktay Akbal. Yazma özlemini Yaşar Aksoy kadar içten duyan kaç yazar var? Ama o, yazmanın okumaktan geçtiğini bilen, çocukluğundan bu yana nasıl bir okuma serüveni içinde olduğunu anlatan bir yazar. O dönem gençlerinin elinden düşürmediği “Pardayyanlar”dan başlayıp Türk Edebiyatı’nın, Dünya Edebiyatı’nın önemli yazarlarına dek uzanan bir kitap dünyasıyla tanıştırıyor bizi. (Irgat Pazarı’nda, Asri Sinema’nın yanında kiralık kitap veren Rahmi Ağabey vardı. Günlük kitap kirasını geçirmemek için o kalın romanları bir günde okuyup ucu ucuna yetiştirirdim. İzmir deyince Irgat Pazarı’nı, Havra Sokağı’nı da anlatmak gerekir.) Yaşar Aksoy’u yazmaya hazırlayan bu okuma serüveni, ona, neleri nasıl yazacağını da öğretiyordu. AKSOY’DAN KALAN İZLER Yaşar Aksoy, “Demokrat İzmir” ile “Yeni Asır” gazetelerinde köşe yazarlığına başladığı zaman, sıradan bir gazete yazarı değildi. Yazıları tarih, kültür, sanat ağırlıklı deneme özelliği taşıyordu. “Demokrat İzmir”, özellikle Attilâ İlhan’ın genel yayın yönetmeni olduğu dönemde, İzmir’in görkemli gazetelerinden biriydi. Ama Attilâ İlhan “Bilgi Yayınevi”nin yayın danışmanı olarak Ankara’ya gittiği zaman gazetenin yıldızı söndü. Gazete “Yeni Asır” topluluğuna geçti, işlevi de sona erdi. Yaşar Aksoy’un “Yeni Asır’da parlamasına yol açan iki olay var: “Melina Mercouri’ye Kültür Dersleri” başlıklı bir kitapçıkla İzmir’in değişik uygarlıkların beşiği olduğu, ama hiçbir zaman Yunan olmadığı belirtiliyordu. Bu çalışma “Yeni Asır”da tam sayfa yayımlandı. Gene “Yeni Asır”da Güngör Mengi’nin isteğiyle “Ah Karşıyaka” yazı dizisiyle dolaylı bir seçim yazısına girişti. 30 gün süren bu yazı dizisi “olayyayın” oldu. Ama Yaşar Aksoy kendini öne çıkarmayı seven bir yazar değildi. O yaptığı işe önem verir, hep kendinin gerisinde durmaya çalışırdı. Önemli olan da yazılarıyla bıraktığı izdi. Artık o İzmir’le özdeşleşen bir yazardı. Bu nedenle Asansör yanındaki parka “Yaşar Aksoy Parkı”, Karşıyaka’daki 1850 numaralı sokağa “Yaşar Aksoy Sokağı” adı verildi. Bir parkta, bir sokakta bir yazarın adının yaşaması onu İzmir’le bütünleştiren bir olaydır. Yaşar Aksoy gibi bir kitap kurduna yakışan, kitaplarıyla birlikte yaşamaktır. Çeşme’deki evinde konularına göre ayırdığı, 29 bölümde topladığı kimbilir kaç bin kitabı var. (Bir yazarın çalışma düzeni istediği kitabı kolayca bulmasına bağlıdır. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Tünel’de Narmanlı Yurdu’ndaki 2011 rim var. O satırları okurken geçen zamana daldım. “İzmir’de Kırk Karanlığı”nı anlattığım bir TÜYAP söyleşisinde Aclan Sayılgan için eleştirel bir dil kullanmıştım. Onun “51 Tevkifatı”ndaki durumunu, daha aramızda olan Kemal Bekir ile Halim Spatar iyi bilir. Bunlar bir yana, benim “Gülhane Yılları”mda hastam olmuştu. Ona sahip çıktım. Yaşamaya bağlanmasında yanında olduğumu bilmenin güvenini duydu. TÜYAP ZAMANI “TÜYAP Kitap Fuarı” İzmir’in kültür ortamına canlılık getirir. Yaşar Aksoy, ilk dönemlerinden başlayarak TÜYAP’ın İzmir etkinliklerine geniş yer ayırıyor. Çünkü TÜYAP okurların kitaplarla, yazarlarla buluştuğu yerdir. Her ne kadar yerel yönetimler İzmir’de kültür etkinliklerine geniş yer açsa da, özellikle Tuğrul Keskin, Namık Kuyumcu gibi ozan arkadaşlarımız yerel yönetimlere kültürün yolunu gösteriyorsa da, “TÜYAP Zamanı”, coşkulu bir kültür ortamı oluşturmaktadır. İzmir’e dışından gelen yazarlar oradaki arkadaşlarıyla kaynaşma olanağı bulur. Eski anılar canlanır. Yaşar Aksoy anlatmasaydı, bir zamanlar Madam Amati’nin İzmir’in simgesi olduğu anımsanacak mıydı? Çoktan aramızdan ayrılmış olan o eski ozanlar, o cumhuriyet öğretmenleri gerçekten unutulmuş mu olacaktı? Nahid Ulvi, “Mösyö İzmir” dermiş Yaşar Aksoy’a. İlk günden başlayarak ayrıntıları not etmeseydi İzmir’le bütünleşebilir, İzmir’in belleği olabilir miydi? İzmir deyince aklıma Turgay Gönenç gelir. O, şiiri de, ozanı da tartmasını bilen, edebiyatın nabzını tutan coşkulu bir ozan. İzmir ağzıyla birbirimize takıldığımız Hüseyin Yurttaş, Kulalıların değişik bir yapısı olduğunu bilen Asım Öztürk, şiirini nasıl dokuyacağının ustası Sina Akyol, bir şiir kazıbilimcisi olan Veysel Çolak, dost ozan Hüseyin Peker hep özlediğim İzmirliler... Yaşar Aksoy’un kitabında yüzlerce edebiyatçı var. Göçüp gidenler bir yana, “TÜYAP Zamanı” birbirimize yaklaştırıyor bizi. Anılarla yaşamak, yaşamanın ayrımına varmak anlamına geliyor. Ayrıntıları görmesini bilen Yaşar Aksoy gibi bir yazar için kitaplardan İzmir’e bakmak, sonsuzluğu yazmak anlamına gelir. “Hayatım Kitap” deyip İzmir’i anlatırken unutulan bir ayrıntının bile ayrı bir kitap olacağını bilir. İzmir’i yeterince anlatamadığının o da ayrımındadır: “Hayatlar ve kitaplar hiç bitmeyecek, bu yüzden bu kitap daha bitmedi, hiç bitmeyecek, devam edecek, sürüp gidecek, ama şimdilik noktalayalım.” Peki, “Heyamola Yayınları” “İzmirim” dizisini 41 kitapla tamamlayabildi mi? İzmir’deki nice ayrıntıyı görmeye çalışan 41 yazar kendine özgü bir çalışmanın içindedir. O ayrıntılarda kendi İzmir’imizi aramaya çalışmalı... Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: evinde; Nurullah Ataç’ın Kızılay’da Konur Sokak’taki evinde kitaplar yığın halinde, karmakarışık dururdu. Ama onlar, o kümeye ellerini ustalıkla sokar, istedikleri kitabı çeker çıkarırlardı. Ben bu Hekimköy’deki evimde binlerce kitapla nasıl baş edeceğimi bilemiyorum. Milli Kütüphane Başkanı dostum Tuncel Acar önümüzdeki günlerde bir kolaylık düşünecek.) Yaşar Aksoy’un kitap anılarında İzmir Milli Kütüphanesi’ne önemli yer ayrılmış. Demek kitapların dünyasından da İzmir’e bakılabilirmiş. EDEBİYATÇILARIN İZMİR’İ “Yerel kültürü dirilten yazar” olarak nitelendirilen Yaşar Aksoy İzmir’le ilgili en küçük ayrıntıyı bile unutmaz. Bir kentin ruhu varsa, o kenti şiirinde, yazısında yeniden kuran edebiyatçılar olduğu için vardır. Osmanlı döneminden günümüze doğru İzmir’i yaşatan yüzlerce edebiyatçıdan söz açmak, İzmir’de çıkan dergileri, o dergiler çevresindeki kültür ortamlarını anlatmak, bir kentin nasıl bir işlevi olduğunu öğretiyor bize. Yaşar Aksoy “İzmir Altılıları”ndan yola çıkıyor: “Hemen hepsi İzmir’i, çevresini, sokaklarını, semtlerini yazdılar. Samim Kocagöz Söke ve Karşıyaka’yı yazarken, Salah Birsel Soğukkuyu’yu, Şükran Kurdakul Karşıyaka’yı, Necati Cumalı Urla’yı, Tarık Dursun K. Ali Reis Mahallesi’ni, Namazgâh’ı, Kemeraltı’nı, Attilâ İlhan tümüyle İzmir’i öne çıkardılar.” Yaşar Aksoy bu yazarların bir bölümünü “SoğukkuyuBahariye” kitabında daha ayrıntılı anlatır (SOĞUKKUYUBAHARİYEİzmirim 39, Heyamola Yayınları, 2011). Karşıyaka Bostanlısı’nda 6344 numaralı sokağa Tarık Dursun K.’nın adının verilmesi iyi de, Keşke Ali Reis Mahallesi’ne de verilseydi. Karşıyaka deyince, Deniz Kavukçuoğlu’nun Nermin Hala’sının Kordon’daki evinde buluştuğumuz akşam sofrası unutulur mu? Yaşlı bir genç kızın o üzgün gülümsemesi arkasında kimbilir nasıl bir öykü vardı. Demek o da göçmüş bu dünyadan. Benim gençlik arkadaşlarım İsmail Sivri ile gönül gözüyle görmesini bilen İbrahim Ayuz da öte dünyaya göçenler arasında. Cahit Sıtkı Tarancı gibi; “Gittikçe artıyor yalnızlığımız” diyerek dalgınlaşıyoruz. Yaşar Aksoy’un İzmir’inde benim de ye Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1110