Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
fü yare ne der yorsan eni mas m, daha u tek ” arı türler de elerin misin ıştım. nazire n bir vdiği ekküyayınyüzet” nda alleri mi deise yeHaşhaakçı p ol na dair çok z için Mağöykü bleti kiğerleri endi isk isteası r po ¥ Diğer metinlerinden farklı, ilk kez deniyorsun sanırım? İyi de kotarıyorsun hani… Polisiye, korku, gerilim… Çok severim. Üstadlarımdan biri Stephen King’tir dediğimde garip garip bakanlar oluyor. Ama çoğu; sözgelimi bayıla bayıla seyrettikleri Esaretin Bedeli filminin King’in hikayesinden uyarlandığını bilmez. Büyük yazardır. Velhasıl iyi bir polisiyenin, başarılı bir korku romanının tadına doyum olmaz. Safi polisiye tarzını ilk kez denediğim söylenebilir ama Tol ve Har’a biraz yakından baktığında polisiye ve korkunun izlerini bulabilirsin sanırım. Can dostum Gülriz Ergöz de okudu sözünü ettiğin hikâyeyi, “polisiye yazmalısın” diye tutturdu. Olabilir, bilmem, yazarım belki. Bir de bazı öyküleri ortak kaleme almışsın. Örneğin çok beğendiğim “Derviş.” Yazar Ersan Üldes’le birlikte yazmışsın. Bu sanırım edebiyatımızda eskiden sık yapılan ama şimdilerde rastlamadığımız bir durum? Birliktelik nasıl meydana geldi üç asırdan uyuyan dervişin günümüze gözlerini açış hikâyesi? Ersan’la Şişli’de sokakta tanıştık. Birbirimizi önceden biliyorduk, bir baktık ki evler yakınmış. Sonra muhabbet ilerledi. Ersan müthiş bir yazar, hayranıyım. Fransa’dan böyle bir hikâye önerisi gelince gittim yanına, bunu peş peşe tarzı birlikte yazalım dedim, sağ olsun kabul etti. Bir paragraf o yazdı, bir paragraf ben yazdım. Eğlenceli bir mesaiydi. Galiba netice de fena olmadı. “Üstadlarımdan biri Stephen King’tir dediğimde garip garip bakanlar oluyor.” müpsıtırdı, eç bulönce n gazeanıdıar veya viş giişti, kai ve kau, sıkı ri de mayan eder. orum i de e meykünün ¥ ? “KAPİTALİZM VARSA SEFALET DE İLLA Kİ OLACAKTIR” Ağabeyciğim allasen, üç asır önce “yaradan kendini kâinata paylaştırırken şeytan bir fırsatını bulup yaradanla beraber kedilerin ve kadınların içine duhul oluvermişti. O yüzden kadınlarla kedilere itimat edilmezdi.” Hadi günümüzde kedilere nankör diyoruz, ezelde de diyormuşuz da peki, ya hanımefendileri kedilerle eş tutmak, kem gözlere gelmeyelim, şişmeyelim? Elbette ben öyle düşünmüyorum. Derviş üç asır önce ne öğrenmişse onu tekrarlıyor. Kadınlara bakışta üç asırdır değişen pek bir şey de yok gibi. Tahir’in hikâyesiyle yalnızlık ve şiddet hâkim olmaya başlar sıra sıra öykülere. Ekmek fırınının temiz yüzlü efendi çocuğu Tahir bir yanda kadınlığını örtmek için çaba sarf ederken, öte yandan hikâyedeki tabirle, Doğu ile Batı arasında ılımlı bir köprü misali sergilediği gayretlerini elbette ki aşk sona erdirir. Burada fiili durumdan ziyade düşünsel bağlamda bir baskıdan söz edebiliriz sanırım, ya da çok mu iyimserim? Kapitalizm varsa sefalet de illa ki olacaktır. Mesela çok paran varsa, onu korumak için tüzel veya özel şiddet uygulamaya hazır koruman da olacaktır. Velhasıl faşizm, rekabet, kâr hırsı, ayrımcılık ve erkeklik varsa, onun birilerine uyguladığı şiddet de mutlaka olacaktır. Baskı varsa o zalimin zihninde kalmaz, er geç fiiliyata dökülür. Çünkü baskı olan her yerde öyle veya böyle direniş de vardır. Ben istersen gene Tahir’in hikâyesinde söz çalayım: “Türkiye’de kasıklarında kuş ötenler, ancak zengin iseler kabul görürler. Yoksulların kasıkları kuşlara yasaktır, yoksul kasıklar ancak kasvetle kekeleyebilirler.” Bu dünyada insanları çocukluktan bir alıyorlar, okul, kışla, fabrika, ev silsi lesiyle bir güzel aptallaştırıp suyunu çıkarıyorlar. Milyarlarca insan, en başta da kadınlar, mezardan farksız evlerde çile doldururken bir gün yüzü görmeden, bir kâm ve haz almadan yaşayıp ölürken, bir avuç zengin puşt hayatın ve dünyanın sahibi gibi davranıyor, tabiatın canına okuyor, yağmalıyor, kırıyor döküyor parçalıyor, üstelik bir de bize utanmadan nasıl yaşamamız gerektiğini vaaz ediyorlar. Murathan Mungan “bu ülkede her şey olabilirsiniz ama rezil olamazsınız” mealinde bir şey demişti. Yanlış değilse de tashihe muhtaç. Bu ülkede zenginseniz rezil olmazsınız, bir şekilde yırtarsınız. Yoksullar ise rezil olur, hem de her gün. Pembe’nin hikâyesini de okuyunca, şöyle not aldım bir kenara, toplumun cinsiyet sancılarına, bildikleri iki cinsiyetten başkasına olanak sağlamayan, tabulara hafif meşrep dokundurmalar gibi gelse de bu ve devamındaki öyküler, aslında kallavi eleştirileri tokat gibi yüzümüze atıyorsun!.. Pembe kurabiyeye, pembe pastaya dahi dayanamayan bir erkeksi toplum olabilir mi? Sahi biz erkek cinsimize leke sürüyoruz diye suçlanmayalım şimdi, sözlerimi geri mi alsam? Bu ülkede bir roman erkekler pembe kitap okuyamıyor diye başka renk kapakla tekrar basıldı. Hikâye bu akıl almaz meseleyle alakalı. Kırmızı öyküsü için de iki laf edeyim, eleştirelim ülkemizi diyeceğim, ama Hamza Dede’ne (sahi senin öz deden değil mi?) saygımızdan susalım mı? Sen bilirsin… Gerçi hep türlü bahanelerle sustuk ya… Açmaya korkar olduk ağzımızı… Hamza, annemin dedesi ve hikâyenin gerçek hayata dayalı yanları var. Bu konulara, sözgelimi Ermeni ve Kürt meselesindeki yüz kızartıcı inkâra, haksızlıklara, zulme burada girmeyelim. Bir vakit daha uzun konuşuruz istersen. Yerimiz doldu dolacak… Sık sorduğum soruyu yeniden sorayım, sen de beni kovala: Öykü kitabı yayımlayıp kaçamazsın, yeni roman ne zaman bitiyor? Birkaç sene içinde bitirebilirim belki. Belki hiç bitmez, bilmiyorum, illa yazmak veya yazdığımı bitirmek ya da yayımlamak mecburiyetinde hissetmiyorum kendimi. Bazuka/ Murat Uyurkulak/ Metis Yayınları/ 96 s. 26 MAYIS 2011 SAYFA 11 1110 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1110