Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
André Gide’den ‘Kadınlar Okulu’ Üç göz, bir aile André Gide Kadınlar Okulu’nda üç aile bireyinden hemen hemen aynı dönemi anlatan üç farklı öyküyle karşımıza çıkıyor. Toplumsal ve bireysel olan arasındaki çizgiyi eşelemeye koyulan; bunu yaparken baba, anne ve kızlarının dilinden bilincin altını üstüne getiren Gide, anlayacağınız yine geleneği bozmuyor. Ë Ali BULUNMAZ ndré Gide üzerine bir şeyler söylenecek olsa, herhalde pek çok kişinin buluşacağı iki ortak nokta var: Bunlardan biri Gide’in ahlak söylemi ve sorgulaması, öbürü onun kişiye, daha doğrusu bireye verdiği önem. Gide, toplumda ve kişide ahlakın sağlam temellere sahip olmasının koşulunu bireyin kendisinin farkına varmasında arar. Eserlerinin tamamında bunu ya doğrudan ya da dolaylı şekilde okura yansıtır. Kadınlar Okulu da Gide’in bu genel anlayışından ayrı düşmüyor. On dokuzuncu yüzyılın son dönemlerinden yirminci yüzyıla uzanan zaman dilimini kapsayan roman, hem bir günce hem de anlatıcılarının gözünden yazılmış bir tür etika gibi adeta. YANILAN BİR KADIN Kadınlar Okulu, nereden bakarsanız bakın anlatıcıların birbirine (ve tek tek kendilerine) tuttuğu aynayı andırıyor. Sözü kim alırsa, aileyi ve ailenin fertlerini ayrıntılarıyla anlatmaya koyuluyor. Robert, Éveline ve Geneviéve; hepsi benzer zamanları kendi penceresinden bakarak resmediyor. Tabii buna her kimi betimliyorlarsa, onların kişilik özellikleriyle beraber ahlak anlayışları da ekleniyor. Éveline’in günlüklerinde, Robert’in kimi özelliklerini övgü ve saygıyla anlatışı, az önce sözü geçen belirlemeyle örtüşüyor. Örneğin Éveline’in gözünde Robert “nerede nasıl davranacağını hiç unutmayan onurlu biri”; aynı zamanda pek çok insandan yapmacıksız tavırlarıyla rahatça ayrılıyor. Éveline bu yüzden onu (en azından başlangıçta) “seçkin” diye niteliyor. Éveline’in yorumlarına bakılırsa Robert fazla mükemmel bir tip. Babasına onu bir türlü kabul ettirememesinin altında da bu yatıyor belki. Éveline’in babası, Robert’te ters bir şeyler olduğunu ve onun “hemen herkesi kandırdığını” düşünüyor. Çok klasik de olsa babası uzun vadede ve bir ölçüde haklı çıkan Éveline, tam yirmi yıl sonra geriye dönüp bakıyor ve kendisinin ne denli değiştiğinin ayırdına varıyor. Tüm yaşananların kayıtları da “Robert Güncesi” diye adlandırılabilecek defterlerde. Beri taraftan Éveline’nin notları bir kaçış veya kendini dinleme günlüğüne bürünüyor: “(Robert) kendisi dışında, kendime göre bir yaşamım olabileceğini aklına bile getirmiyor. Kendisine bağlı bir parça olarak görüyor beni artık. SAYFA 4 24 MART 2011 Bir öğretmen ve anne olarak resmi çizilen Éveline, kızı tarafından bir anlamda özgürlük savaşçısı şeklinde niteleniyor. Ancak hafiften annekız çatışması da yansıyor satırlara. Sadece bu değil elbette; Geneviéve, babasına dair anılarını da aktarıyor. Şöyle söylesek yeri: Geneviéve’in durduğu yer tam olarak annesiyle babasının arası; her ikisine de epey yer veriyor, bazen eleştiriyor bazen tarafını belli ediyor. ÜÇÜNCÜ GÖZ Öte yandan annesi ve babasıyla beraber kendine de parantez açıp geçmişten bazı parçalarla olan biteni okura sunuyor. Daha doğrusu Gide, Geneviéve’i konuşturuyor. Evlilik üzerine ve arkadaşlarıyla kendisini karşılaştırmasına dair kimi çıkmalar var metinde. Şunu da es geçmemek gerek: Geneviéve, çevresinde kim varsa hepsinden bir tutam bahsediyor. Kardeşi de bunlar arasında. Küçüklüğünde Gustave’ın, babasını pohpohlamasından hayli rahatsız olan Geneviéve, onun babasını nasıl etki altına aldığına değinmeden edemiyor. Gide, kitaba aldığı tüm kahramanlar aracılığıyla burjuva ahlakını sorgulamaya da girişirken sözü Éveline, Robert ve Geneviéve’e verip onların yardımıyla; yine bir burjuva ailesiyle konuya içeriden bakıyor. Değerler eleştirisi, burjuvaların değer atfettiği veya değersiz bulduğu hemen her kavram ya da olay üzerinden yürüyor. Bunlardan biri, Geneviéve’in kurduğu arkadaşlıklara ve babasının bunların önemli bir bölümüne ahlak ölçütlerine uymadığı gerekçesiyle sıcak bakmamasına ilişkin. Geneviéve, “babasının kanılara çok fazla önem vermesine” hatta neredeyse “onlardan başka bir şeye aldırmamasına” köpürüyor. İşte Sara ile yakınlığı, babasını çileden çıkardığı gibi Geneviéve’le babasının ilişkisini de rayından çıkarıyor. Tabii bu noktada Geneviéve’in Sara’yı kendisine babasından daha yakın hissettiğini söylemeye gerek yok herhalde. Üstelik bu zamanlarda Geneviéve’in kadınlar üzerinden devrimci duyguları da filizleniyor: “Kadınların genellikle dingin olduğu sanılır ama tıpkı erkekler gibi kadınlar da duyar; yeteneklerini denemek gereksinimindedirler, kardeşleri gibi olanlara da çabalarını harcamaları için bir eylem alanı gerekir. Fazla sıkı bir baskının, fazla salt bir durukluğun acısını erkekler kadar onlar da çeker.” Gide’in kitapta bize çizdiği manzara, yalnızca bir ailenin üç ferdinin gözünden aynı dönemlerin anlatımı değil. Bunun ötesinde üç farklı bakış açısından, üç farklı kuşaktan birbirini gören üç ayrı zihin yapısını yansıtıyor. Sorgulamalar, suçlamalar ve varılan yargılarla birlikte, ailenin bazen defterlerde bazen de belleğin bir köşesinde kalmış, çoğunlukla da açık açık konuşulmamış gizler söz konusu. Gide, ailenin yapısal çözümlemesine günlükler, ahlak sorgulamaları ve dökülen sırlar eşliğinde girişirken toplumsal ve bireysel olan arasında kimi zaman inceden çizilen kimi zaman da kaybolan ya da kalınlaşan çizginin özüne inmeyi deniyor. Gide’e burada kendisini dünyanın merkezinde sayan bir adam, kendini o adam üzerinden kuran bir kadın ve her ikisine de biraz geride durarak bakan bir göz olarak kızları eşlik ediyor. alibulunmaz@cumhuriyet.com.tr http://bulunmazali81.blogspot.com Kadınlar Okulu/ André Gide/ Çeviren: Tahsin Yücel/ Can Yayınları/ 200 s. ¥ A rın karşılaştırılmasını sağlamak. Robert de Éveline’e yönelik kimi analizlerle karşılar bizi: “İnsan aşkının özelliği bizi kendi kendimiz konusunda olduğu gibi sevdiğimiz varlığın kusurları konusunda da kör etmektir; Éveline’de hayran kaldığım o boyun eğişin doğal olduğunu sanmıştım (her ikimiz de doğal sanmıştık), oysa yalnız aşkın sonucuydu. Öte yandan, kendi düşünceme, ilke yaptığım boyun eğişten başka bir boyun eğiş de istemiyordum Éveline’den.” MADALYONUN ÖBÜR YÜZÜ Gerek Éveline’in gerekse Robert’in Robert ilk anda amacının Éveline’in hem birbirine hayran hem de içten içe günlüğünün “gerçek kaygısıyla, adalet kızgın olduğunu rahatlıkla söyleyebilive düzeltme kaygısının peşinden gitmek riz. İkisi de arada birbirinin övülecek olduğunu; aradaki yirmi yıla yoğunlaşayanlarını öne çıkarsa da gerçekte; güncağını” söylüyor. Biz de Gide’in o sürelükte ve zihinde işin rengi çoğunlukla yi neden atladığını kavrıyoruz böylelikdeğişiyor. le. Kitap boyunca Rahip Bredel, Éveline Robert’in anlattıklarına bakılırsa ilk ve Robert’in vicdanı biçiminde belirigençlik yılları hayli hareketli. Oradan yor. Gide’in din ve inanç eleştirisine oraya giden, önüne gelenle birlikte olan belli oranda katkıda bulunan Bredel’e ve yine klasik diyebileceğimiz bir kişilik karşın Robert, eşinin dik başlılığından yapısı çıkıyor karşımıza. Ama “kişinin dem vurup bunun, Tanrı’ya inanmasını yönetilmek, kalıba sokulmak ve egeya da en azından inansa bile o inancın menlik altına alınma gereksiniminin” de güçlü olmasını engellediğini düşünür. farkında aynı dönemde. Robert, Éveline’in sonradan kendisini Éveline’in sonradan kendini enikonu samimiyetsiz bulmaya başlamasına belli belli eden dik kafalılığına hayran kaldıki içerliyor; aslında erdeme ulaşmaya ğını ama önemli sorunların da bu yüzçabaladığını söylüyor. Benliğiyle baş baden boy verdiğini belirtiyor Robert. Doşa kalan her insanın alçalabileceğini belayısıyla yaptığı, Éveline’in günlüğünde lirtiyor. Devamı da var: “Éveline’in yer alan kendisine yönelik suçlamaları bende küçümsediği şey, daha iyi olma yanıtlamak ve yeni suçlamalarla bunlaçabam, küçümsenmeyecek olan tek yanımdı. Hiç kuşkusuz başlangıçta yanılmıştı ama benim elimden ne gelirdi? İlk zamanlarda, bana olan aşkı kusurlarımı, eksikliklerimi gizliyordu ondan ama ilkin gördüğü kadar akıllı, iyi, erdemli, ilkin gördüğü kadar gözüpek değilim diye bana kızması mı gerekirdi? (…) İlkin ben olduğumu sandığı bu benden daha iyi varlığa benzeme gereksinimi, bu didinme, bu çaba aşkını hak etmiyor muydu?” Gide, üçüncü bir yola saparak Éveline’nin, kızı Geneviéve penceresinden nasıl göründüGide ‘Kadınlar Okulu’nda üç farklı bakış açısından, üç farklı kuşaktan, ğüne de bakıyor. üç ayrı zihin yapısını yansıtıyor. Konforunu bütünleyen bir nesneyim. Karısıyım.” Yılların getirdiği deneyimin Éveline’e öğrettiği en önemli şeylerden biri “Robert’in göz boyayan dış görünüşünün altında yatan koca boşluk.” Bu boşluk öylesine etkili ki “kusursuz bir koca” görüntüsünü güçlü kılıyor. Éveline’in rahatsızlığının esas kaynağı da bu zaten: Her şey fazla iyi! Gide, tam burada; Éveline ile Robert’in yıkıntıları arasında, bir anlamda savunma yapması için sözü Robert’e bırakıyor. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1101 CUMH