25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Fatma Gürel’le ‘ ki Demli Çay’ ‘Deneye yanıla bugüne geldik’ Fatma Gürel’in ikinci romanı İki Demli Çay, bir yol hikâyesi. İnsanlığın çağlardır değişmeyen bu soruları, romanın kahramını genç kız için de geçerli. 2001’deki kriz günlerinde, İstanbul’dan Anadolu’ya hiç beklenmedik bir yolculuk yapmak zorunda kalan genç kız için bu aynı zamanda kendi iç dünyasına da bir yolculuk anlamına da geliyor. İyi yetişmiş bir gencin; insani değerlerini yitirmiş kentlilerle, eğitimsiz köylüler arasında yaşadığı sancılı yalnızlık, Anadolu’nun eşsiz atmosferinde karşılaştığı şaşırtıcı olaylar ve beklenmedik biçimde karşısına çıkan aşkın heyecanı bu yolculukta ona eşlik ediyor. Gürel’le romanını konuştuk. Ë Tansu BELE atma Gürel’i bir öykü yazarı olarak tanıdık. 1970’li yıllardan bu yana yayımlanan öykülerin var. Bu alanda birkaç önemli ödülün sahibi de oldun. Son yıllardaysa romana yöneldin. İlk romanın 36 Baharı’nın tarihine bakıyorum 2000. Sonra ikinci romanın yayımlandı. Peki, neden romana yöneldin? Aslında bu yönelme içimde hep olan bir şeydi. Ama ben öyküye öncelik vererek bu isteğimi erteledim durdum. Edebiyatla ilişkim çok genç yaşlarımda başladı ve gözüm hep romandaydı. Öyküyü; yazılması daha kolay bir tür zannediyor ve onunla başlamanın doğru olacağını düşünüyordum en başlarda. İnsan işin içine girince hiç de kolay olmadığını, pek çok incelikli, güç bir alanın varlığını anlıyor. Yeni bir öykü, yeni bir deneme derken zaman geçiyor. Sonunda galiba roman yazma vaktimin geldiğine karar verdim ve ilk kitabımı yayımladım. Şimdi de ikinci romanımı. Edebiyat deyince birçok türü akla geliyor ama roman ve şiir bence ilk sırada olmalı. Çünkü en az iki yüz sayfalık bir metin pek çok şeyi ortaya dökmeye elverişli. Hayal gücü, akıl, sezgi, bilgi, dünya görüşü ve yetenek. Roman hepsinin bileşkesi. Okuyucu için de bu nedenle daha doyurucu, daha derinlikli, daha çok güzellik sunabilen bir tür. Romanı seviyorum. “İNSANIMIZI VE YURDUMUZU SEVMEK İÇİN YÜZLERCE NEDENİM VAR” Roman yazmak seni nasıl etkiledi? Öyküyü bıraktın mı? Hem zorlandım hem de çok hoşuma gitti. Yazar olduğumu duyumsadım. Şimdi yeni bir roman üzerinde çalışıyorum. Öyküyü elbette bırakmadım. Bazen gelip, önümde durup beni yaz diyen öyküler oluyor. Kimisi dergilerde yayımlanıyor. Yeni bir öykü dosyası oluştu bile. Ama asıl amacım roman yazmak. Söylemek istediklerimi iyi ileten, kitapla baş başayken, okurun dünya ile ilişkisini kesecek edebi tatlar veren romanlar yazmak isterim. Seni öykü yazarı olarak, ülkesini ve insanını sıcak bir sevgiyle seven Anadolu’nun Ege kıyılarını, Anadolu insanını büyük bir duyarlılıkla anlatan yazar kimliğinle tanımıştık. İki romanında da aynı duyarlılığı sürdürdüğünü gördüm. 36 Baharı’nda Atatürk dönemi Cumhuriyet Türkiyesi’nin aydınlık insanlarını büyük bir sevecenlikle konu edinirken ikinci romanın İki Demli Çay’da günüSAYFA 16 24 MART F müz genç kuşaklarını ele alıyorsun. vazgeçilmez ilkeleri. Romanında eleştireceğim tek yön, Güncel nedenlerle ülkesinden kopan, başka ülkelerde eğitim alan ve yaşayan Fransız tiplemenin fazla iç dünyasına gençlerin Anadolu’yu yüreklerinde yegirilmemesi. Bana biraz yüzeysel kalmış niden bulgulamasının romanı sanki bu. gibi geldi, çünkü onu (yani iç dünyasını, Bana çağdaş bir “Çalıkuşu” gibi geldi. özel düşüncelerini) okura fazla açmıyorElbette ondan apayrı bir yapıt ama genç sun. Çok iyi işlenen Türk genç kızla kuşakların Anadolu’ya açılımı bende bu (Zeynep) birlikte Anadolu yollarına çıçağrışımı yaptı. Bütünüyle “yerli” bir kan Marcus’u biraz daha yakından tanıroman bu. Yapıtlarındaki bu duyarlılık mak isterdim. Oysa Marcus romana ekkonusunda neler söyleyeceksin? lenmiş bir dekor olarak kalmış sanki. Ne dersin? İnsanımızı ve yurdumuzu sevmem için yüzlerce nedenim var. O duygularla Marcus romana katılmış bir yan ka. büyüdüm. Bu elbette yapıtlarıma da rakter. O nedenle onun iç dünyasını, yansıyor. İlk romanım 36 Baharı, Halkdüşüncelerini biraz sınırlı tuttum ama evinde yaşanan bir aşk ekseninde, yine de yeterince açtığımı düşünmüşEge’de benim doğum yerim olan Edretüm. Kitabın basım aşamasında belki mit’te geçer. Aydınlanma’nın romanıyüz sayfa kadar attım. Hep şu kaygıyı dır. Çok önemli ve etkin bir kurum olan taşıyorum: Gereksiz, fazladan bir şey ya Halkevleri Türk edebiyatında hiç yer alda daha önce bir yerlerde anlatılmış da mamış. Belki var da ben bilmiyorum. yinelenen bir şey olmasın. Bu bana sayBu kitap o bakımdan bir ilk. Ayrıca bagısızlık gibi geliyor. Hikâyeye yeni bir zı yazınsal yenilikler denediğim, sevdişey katacak mı anlattığım bu bölüm, hiğim bir romanımdır. Edebiyat çevrelekayeyi ileri taşıyacak mı? Böyle düşünerinden çok iyi yansımaları oldu. İki rek çok ayıklıyorum. Bazen belki fazla Demli Çay ise yakın zamanda (2001’de) kaçırdığım da oluyor. Sanırım bu seçigeçen bir yol hikâyesi. İlkinin tersi bir mimde aldığım teknik eğitimin de etkisi görüntü içinde geçiyor. Hep birlikte, var. aynı gelişmeyi gösterememiş, Aydınlan“HER TÜRDE YAPIT HER mayı tamamlayamamış toplumlardaki DEVİRDE ORTAYA bireylerin yaşadıkları yalnızKONULABİLMELİ” lıklar ve acılar. “Çağdaş Ça Köklü bir geleneği ve yapılanması lıkuşu” tanımını çok sevdim. olan romanımızın geleceğine nasıl Teşekkür ederim. Sonuçta bakıyorsun? Özellikle toplumcu gerben bu toprakların insanıçekçi bakış açısının romanımızdan yım. Yazdıklarıma da bendışlandığı, Anadolu insanının artık deki birikim yansıyor. Yakonu edilmediği, dahası roman yazbancı edebiyatı elimden gelma işinin bile Amerikalarda öğrenildiğince iyi izlemeye çalışıyorum ama yazarken kendi içimden geleni kullanıyorum. Çünkü bence içtenlik çok önemli. İki Demli Çay, teknik açıdan da değişik; çağdaş roman anlayışında. Ayrıca ilk romanını da gerek kurgu gerekse anlatı yönlerinden aşmış görünüyor. Bu konuda neler söylemek istersin? Aşmış sözcüğü beni çok sevindirir. Dilerim bu nesnel bir değerlendirmedir. Çünkü ben ne zaman yeni bir öyküyü ya da romanı yazmaya başlasam hep; nasıl yapsam nasıl etsem de bir önceki yazdığımdan daha iyi olsa diye düşünürüm. Kafa patlatırım. Sayfalarca yazıp yazıp atarım. Kendimi yinelemekten çok korkarım. Bu benim en çekindiğim şey. Birbirinin kopyası yazılar, öyküler ve romanlar. Fatma Gürel, 1970’li yıllardan bu yana öyküleri yayımlanıyor. Çeşitlilik ve yenilik sanatın Bu alanda birkaç önemli ödülün de sahibi... diği şu günlerde, roman sanatımızın geleceği ne olabilir sence? Romanımızın yapılanması ve geleceği adına umutsuz değilim. Çok sayıda yapıt ortaya çıkıyor. Çok yazan var. Elene elene zaman içinde üstte en büyükler kalacak. Böyle acılar çeken bir toplumda, yazarlar sırtını topluma nasıl dönebilir? Toplumcu gerçekçi romanlar dışlanıyor ama yerine konulanlar o boşluğu doldurabiliyor mu? Buna bakmalı. Bence her türde yapıt her devirde ortaya konulabilmeli. Ancak elbette yenilikler içermeli. Çok kullanılmış, çok eskimiş kalıplardan kaçmalı. Yazma işinin Amerika’da öğrenilmesine gelince: Orada ve öteki ileri ülkelerde her şey bilimsel yapılıyor, her işin okulu var. Şimdi bizde de başladı yazma kursları. Bu, özünde, yazma meraklısı gence bir kolaylık sağlıyor. Amerika’yı yeniden keşfetmek zorunda kalmıyor. Ancak sanat çok kişisel bir uğraş. Van Gogh akademiye mi gitti? Dostoyevski yazma kursuna mı katıldı? Eğitim, başlangıç noktasını biraz öne alabilir, kişiye zaman kazandırabilir ama ortaya konan yapıta çok katkı sağlayamaz gibi geliyor bana. Bizler kendi sezgilerimizle yola çıktık. Okuya okuya, deneye yanıla bugüne geldik. Yazının senin yaşamındaki yerini sorayım son olarak. Ben yazmayı hiçbir zaman bir hobi, bir vakit geçirme biçimi, bir rahatlama yolu olarak görmedim. Bazen şöyle düşünürüm. Alaaddin’nin Sihirli Lâmbası’ndaki Cin karşıma çıksa ve bana şöyle dese: “Al sana masalsı, yeni bir hayat, düşünemeyeceğin kadar geniş olanaklar, nerede nasıl istersen.” O zaman ona sorardım “Peki, orada yazmak da olacak mı?” Eğer cevabı “Hayır bir tek o yok, zaten onca varsıllığın içinde ne diye yazmaya uğraşacaksın” derse, “o zaman lâmbana geri dön” derdim. Yazının olmadığı bir yaşamı düşünemiyorum çünkü. Oysa sen de çok iyi biliyorsun nasıl zor olduğunu. Yazmak kapanmaktır. Boş kâğıdın karşısında sancılar çekmektir. Göz nuru dökmektir. Üstelik getirisi de yok denecek kadar az. Ama ben hoşuma giden bir tümce ya da bir paragraf yazdığım gün uça uça dolaşıyorum. Yazdığım bir metin, bir okur tarafından tam istediğim gibi algılanmış, istediğim gibi tat vermişse, bunu duyduğum günü, farklı yaşıyorum. Bunlar hiçbir şeyle karşılaştırılamayacak güzellikler. Edebiyatı çok önemsiyorum ve güzel yapıtlar ortaya koyan tüm yazarlara saygı duyuyorum. İki Demli Çay/ Fatma Gürel/ Destek Yayınları/ 262 s. 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1101 CUMH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle