Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Pelin Buzluk’tan taze öyküler Deli Bal Pelin Buzluk, 2010 Yaşar Nabi Gençlik Ödülleri, Öykü Ödülü’nü Deli Bal ile kazandı. Kitapta, gerçeği, gerçeküstünün olanaklarıyla yeniden üreten alegorik öyküler, “var olmak için görülmek” ile “hayatta kalmak için görülmemek ve varoluş hakkından vazgeçmek” temaları arasında gidip gelen bir sarkaç üzerinde. Ë Pınar ŞENEL eli Bal’da, rotasına dizilmiş on öykü, yabancılaşma, ötekileşme, yüzleşme, seçim ve kendini yeniden kurma izleklerini taşıyor. Bu tanıdık izleklerde Pelin Buzluk’un ayırt edici özelliği, çok çarpıcı imgeler yaratmasında ve bir ilk kitaptan beklenmeyecek ölçüde usta yazarlığında. İlk öykü “Sürek” ve ardından gelen “62 Tavşanı”, öznenesne olma durumu açısından tersinlemeli katlanan iki sürek avı öyküsü olarak, kitabın “hayatta kalmak için varoluş hakkından ödün verme” temasını başlatırken; öznenesne ilişkisini sorgulayan “Seyirciler Yokuşu” da, “var olmak için görünür olma” temasını başlatıyor ve bunlar, sürgün edilmişler üzerinden anlatılıyor. Kafka’dan “kafesin biri, bir kuş aramaya çıktı” epigrafı ile başlayan “Kafes”, başkası olarak yeniden doğmaya karar veren birinin öyküsünü anlatırken, “ben” demek istediğimiz şeyin aslında karşılaşma fırsatı bulamadığımız birisi olduğu önermesini işliyor. “Göz Hareketleri”, bir grup profesyonel yas tutucunun hikâyesi. Onlar için ölüm meslek gereği döktüğü taklit gözyaşlarıyken, içlerinden birini kaybettiklerinde, ölümü bildikleri anlamının dışında algılayamayışları, susmak zorunda kalışları anlatan esaslı bir yabancılaşma öyküsü. “Gecenin El Yazısı”, “Yaşama uğraşımızda tek bir seyirciye (kendimize) oynayan kör bir oyuncu olabilir miyiz acaba?” sorusunu soruyor. Peki, yansımasını kendi aynamızdan bile sakladığımız bir çirkinlikse varlığımız? Görülmeme itkisi, nasıl uzlaşır, içimizde uluyan görülme arzusuyla? “2.9 Saniye”, bu paradoksta kendini kahredercesine aşağılayan, bu aşağılamayla katharsis’e ulaşan öykü kişisinin psikolojik çözümüyle dikkat çeken bir öykü. Göstergelerinin birbiriyle tam örtüşmeyen yan anlamlara açılması nedeniyle bildirisi biraz karışık da olsa “Refüj”, diğerleri kadar etkileyici bir öykü. Harikalar diyarında ötekileşene yer yoktur, hayatta kalmanın yolu, yabancılaşmadır. Halk denen akıntılı denizi yarıp “karşıya geçmek” çok zordur: “Renk renk otomobillerdeki koltuklarda oturan yüzleri bir çakımlık görüp yitirmek baş döndürücü bir hal almıştı (…) Birden, bütün araçların sürücülerinin de, yan ve arka koltuklarda oturanların da aynı yüze sahip olduklarını fark etti. Hemen arkasına dönüp yolun diğer yönündeki araçların yolcularını da görmek istedi. Ancak görüntüler buğuluydu, aradan yıllar geçmişti.” Kitabın son öyküsü “Puslu Bahçe”, yırtıcı hayvanlarla dolu bir ormanın kıyısında, ormandan kopartılmış gibi görünen bir ağacın gölgesinde geçer. Büyüklerin dünyasındaki nefret, küçük Esme’nin dünyasında bir hasrete karşılık gelir: “Esme, ardından koşarken kamyonetin arkasına yapıştırılmış süs aynalarında kendini görmüştü. Kendini geride bırakan kendini ve bir yanını da o aynalarda babasıyla göndermişti, peşinden koşan Esme olarak.” Gerçek ile taklidi izleğini, gerçek ile sureti izleğine taşıyan öyküde, bir suret bir gerçeğin yerini alacak, aradığını bulduğu an kaybeden Esme, kendisini büyüten bir edimle seçme hakkını kullanacaktır. Benim için kitabın en kışkırtıcı öyküsü “62 Tavşanı.” Bir öykünün, devamını ya da çeşitlemesini okuma ve yazma isteği uyandırması, okuyucunun zihnini, yaratıcı düş gücünü adeta bir zemberek gibi uyarması heyecan verici bir sanat olayı. Öykülerin birini diğerinden ayırmak zor ama yine benim için, kitabın en güzel öyküsü Sadık Hidayet’in anısına yazılmış “Aynanın Sonu.” Öykülerin yaratacağı heyecandan çalmamak ve ne kadar çarpıcı alegorilerle örülü olduğunu okuyucuların keşif serüvenine bırakmak için öykü özetleri vermekten özellikle kaçındığımdan “Aynanın Sonu” için, sürrealist öykü evreninde, tahmin ötesi sıra dışılıkta bir öykü kişisi ve unutulmaz imgeler olduğunu söylemekle yetineceğim. Her bir cümlesi tek okumayla bitmeyecek kadar derin ve üzerine düşünmek isteyeceğimiz çıkarımlarla yüklü öykü, Pelin Buzluk’un şimdiden ne kadar usta bir yazar olduğunu gösteriyor. Deli Bal/ Pelin Buzluk/ Varlık Yayınları/ 64 s. 24 MART 2011 SAYFA 15 D CUMHURİYET KİTAP SAYI 1101