Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
T 10 MART PERŞEMBE ürkçe Günlükleri FEYZA HEPÇ L NG RLER 11 MART CUMA Cumhuriyet Gazetesi Adana Bürosu, Prof. Dr. Mehmet Ünal’ın sorularını ve önerilerini iletti, bu konularda benim görüşlerimi almak istediğini bildirdi. “Ölen kişi için dinsel bir söylem olarak Tanrı’dan rahmet dilenir, ‘Nur içinde yatsın’ denir. ‘Nur’ sözcüğü başka anlamlar çağrıştırdığı için, ‘Işıklar içinde yatsın’ demek doğru mu?” diye soruyor ilk olarak Prof. Ünal. “Yakınlarına başsağlığı dilerken, ‘Yaptıkları ile anımsanacaktır’, ‘Huzur içinde yatsın’, ‘Rahat uyusun’ denemez mi?” diye ekliyor. Denebilir elbette. Ölen kişinin durumuna göre hepsi söylenebilir. “Nur” sözcüğü “ışık, ziya” anlamlarına gelir; ama sözcüğün dinsel çağrışımlarından kaçınarak yerine “ışık” denmesi bana da pek doğru gelmiyor açıkçası. “Nur inmek, nur ol, nur topu (gibi), nur yüzlü, göz nuru, gözümün nuru” gibi kullanımları varken “nurlanmak, nurlandırmak, nurlu”, hatta, “Nurcu, Nurculuk” gibi türemişleri varken “nur” sözcüğünü dilimizden atamayacağımıza göre “ölmüş bir kimse için kullanılan hayır dua sözü” olan “Nur içinde yatsın” demekten kaçınmanın da gereği yok bence. bdullah Bizden, “Eşref Saat” mi, “Eşref Saati” mi diye sorarken, “TDK Büyük Sözlük’te ‘Eşref Saat’ yok, ‘Eşref Saati’ var. Ben de doğrusunun bu olduğunu düşünüyorum. Ama merhum Şevket Rado’nun 1956’da yayımladığı ve halen de ilköğretim öğrencileri için 100 Temel Eser arasında bulunan kitabının adı ‘Eşref Saat’. Kitaba adını veren yazının başlığı ise ‘Eşref Saati’. Bu durumda kitabın adında bir Türkçe veya bir baskı hatası mı var?” diyor; yazarın sağlığında yayımlanan baskılarda da kitabın adının “Eşref Saat” olduğunu vurguluyordu. Ayverdi Sözlüğü, “eşref saat eşrefi saat” diye almış bu sözle ilgili maddeyi. İlk anlam olarak, “Bir şeyin yapılması için en uygun olan zaman” dedikten sonra, “Eskiden bu zamanın tayini için müneccimlere başvurulurdu” açıklamasını eklemiş ve örnek tümceyi Cenap Şahabettin’den vermiş: “Eşref saat iyi işler için ilk saat, fena işler için son saattir.” İkinci anlam, “Bir kimsenin uysallık ve iyiliğinin üstünde olduğu zaman”. Bu anlamın örnekleri de şöyle: “Eşref saatine rastlarsa yapar.” “Eşref saatine gelmek”, “İşi eşref saatine getirmek”. Abdullah Bey gibi ben de “eşref saati” diye biliyordum bu sözü ve yine Abdullah Bey’in dediği gibi, TDK Türkçe Sözlük, “eşref saati” diye almış; şöyle açıklamış: 1. Bir işin olumlu yola girmesi için en uygun zaman. 2. İş görecek kimsenin ters davranmayarak, güçlük çıkarmayarak uysallık göstediği zaman. Ferit Devellioğlu’nun Osmanlıca Türkçe Lügat’ında “uğurlu ve mesut saat” anlamında “eşrefi saat” var. Dil Derneği, “eşref saati” diyor, Ötüken Türkçe Sözlük ise “eşref saat”. Ali Püsküllüoğlu, “eşref saati” dedikten sonra ayraç içinde (ya da eşref saat ya da eşrefi saat) diye eklemiş. Büyük Larousse “eşref” maddesinde “eşref saati” için, “Bir işin olumlu biçimde çözümü için en elverişli zaman; iş yapacak kimsenin ters davranmayacağı, engel çıkarmayacağı zaman” derken, “eşrefi saat” için, “uğurlu saat; müneccimlere göre kötülüklerden ve uğursuzluklardan arınmış saat” tanımını vermiş. Bütün bunlardan benim anladığım, “saatlerin en şereflisi” anlamındaki “eşrefi saat”, önce “eşref saat” olmuş, daha sonra da hep biriyle ilişkilendirildiği için “eşref saati” biçimini almış. A duyduğumda, “Sen ‘Hoş geldiniz’ de, biz onu dediğini anlarız.” diyesim geliyor. “Sağ ol” diyeceksem derim; ama “sağ ol derim” demem. Adem Güngör de Günnaz Kuruçay’ın sorusunda tırnak içinde dahi olsa “Türkçeleri aydın ve dayanak olan yabancı kelimeler”e (“entelektüel” ve “argüman” sözcüklerine) yer verdiğim için eleştirmişti beni. Ben de iletilerde kullanılan dili değiştirme yetkisini kendimde bulamadığımı, yapılan yazım yanlışlarını, ufak tefek anlatım hatalarını düzelttiğimi; ama sözcükleri değiştirmediğimi söylemiş, “O kişinin benden hesap sorma hakkı doğar çünkü. ‘Benim kullanmadığım sözcükleri ne hakla bana mal ediyorsunuz?’ derse verecek yanıtım olmaz” diye eklemiştim. Ne kadar ince bir tel üzerine sözcük dizmekte olduğum, yeterince anlaşılmış mıdır acaba? 15 MART SALI “Bir zamanlar Amerikalılar için yapılan bir espri vardı: Tanrı, Amerika kıtasını yaratmış, sonra bakmış ki Amerika doğal kaynakları ve yaşanabilirliği ile çok güzel bir yer olmuş. Diğer kıtalara haksızlık yaptığını düşünen Tanrı, durumu telafi amacıyla Amerikalıları yaratmış. Bu esprinin bir benzeri Japonya için yapılabilir: Tanrı Japonya’yı yaratmış; bir de bakmış ki ülke yaşanabilir olmaktan çok uzak. ‘Öyle bir ada yarattım ki üstesinden ancak bu millet gelebilir” diyerek Japonları yaratmış. Yukarıdaki alıntı, Onur Ataoğlu’nun “Japon Yapmış” (Çınar Yayınları) adlı kitabından. Su gibi okunduğu halde, araya başka kitaplar girmiş, yarım bırakmışım kitabı. Japonya’yı yerle bir eden 9 büyüklüğündeki deprem ve ardından gelen (Tarık Konal’ın adlandırmasıyla) “süpürtü” (tsunami), talihsiz bir anımsatma oldu. Bu kez bitirdim okumayı. Öyle ilginç konuları, öyle tatlı bir dille anlatmış ki Ataoğlu, öğrenmenin tadını doyasıya yaşatıyor insana. Dünya üzerindeki herhangi bir milletle karşılaştırıldığında Japonların uzaylı sayılabileceğini düşünüyor; “… Japon halkı nesli korunması gereken endemik bir tür gibi geliyor bana” diyor. Tam bir çevirisi olmayan “ichigo ichie” teriminin, “Karşılaştığınız kişiyle yaşadığınız ‘AN’ın kıymetini bilin, çünkü muhtemelen tekrarlanmayacaktır” anlamına gelmesi ilginç bir bilgi. Japon toplumunun kadınlara yaklaşımının bonsai (minyatür ağaç) yetiştirmeye benzediğini düşünüyor yazar; “kadınların yeteneklerini, kişiliklerini, duygu ve beklentilerini yavaş yavaş budayarak onları yapay ama sevimli bir hale sokuyorlar” diyor. Japonların “hayır” demek isterken bile “evet” (hai) dediğinden, her an özür dilemelerinin nasıl bir barış ortamı yarattığından söz ediyor. Bu büyük felaketin de üstesinden geleceklerine güven uyandırıyor. feyzahep@gmail.com feyza@feyzahepcilingirler.com YİNE 11 MART CUMA Yukarıda söylediklerimden, Türkçeleşmekten ödün verdiğim anlamını çıkaracak okurlarım olacak, biliyorum. Sözgelimi, A.Baki Akdağ, “‘Herşey, diye bir sözcük yok. Buna benzer bir marka var galiba.’ diye yazdınız. ‘Galiba’, sözcüğünün yerine ‘Sanırım’, sözcüğünü öneriyorum. Diğer önerim ise yine Arapça kökenli bir sözcük olan ‘teşekkür ederim’, yerine ‘sağol derim’, demek.” diye yazmıştı. Oysa ben, “sanırım” sözcüğünün yabancı dizi ve filmlerde gelişigüzel kullanılmasından çok yakındım, yakınıyorum. Karnında bir gurultu duyan kişi, “Galiba karnım acıktı” der ve yadırganmaz; ama “Sanırım karnım acıktı” diyorsa “İnsan karnının acıkıp acıkmadığını bilmez mi?” diye ayıplanabilir. Ben ayıplarım. “Teşekkür ederim” yerine “sağ ol derim” demeye de “itirazım var”. Dediklerini biz anlamazmışız gibi bir de “diyorum, derim” diye belirtenlere sinir olmaktayım çünkü. “Bu anlamda kullanılabilir diye düşünüyorum” diyenlere nasıl, “Söylemen yeter. Bir de bunu düşündüğünü eklemene gerek yok ki!” demek geliyorsa içimden, “Hoş geldiniz diyorum” diyen birilerini her BULMACA 1 O 2 B 3 K 4 R 5 B 6 I 7 O 8 A Hazırlayan: İLKER MUMCUOĞLU Önce aşağıda tanımları verilen sözcükleri bulmaya çalışın ve her bir harfi bir yatay çizgi üzerine gelecek biçimde yazın. Sonra çizgilerin altlarındaki sayılara göre bu harfleri bulmacadaki aynı sayılı karelere aktarın. (Kara kareler iki sözcük arasını gösterir. Bir satırın sonunda kara kare yoksa bu, sözcüğün alttaki satırın başına sarktığını gösterir.) Bulmaca tamamlanınca, sorulan tanımların karşılığı olan sözcüklerin ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru Malcolm Lowry’nin bir kitabının adını oluşturacak; bulmaca karelerindeyse, aynı kitaptan bir alıntı ortaya çıkacaktır. L. “... Ayna” (Erhan Bener’in bir romanı). K 9 R 10 F 11 N 12 O 13 D 14 I 15 J 16 I 17 E 18 O 19 40 39 38 M. “Erol ...” (romancı). 20 O 21 J 22 B 23 G 24 P 25 J 26 C 27 G 28 E 29 R 30 R 31 P 32 M 33 F 34 K 35 D 36 R 37 N 38 L 54 57 32 N. Irkla ilgili. 39 L 40 L 41 K 42 A 43 R 44 F 45 A 46 O 47 A 48 O 37 11 67 75 49 A 50 B 51 P 52 B 53 J 54 M 55 G 56 C 57 M 58 E 59 R Tanımlar ve sözcükleriniz: A. “... Günleri” (Adnan Özyalçıner’in bir öykü kitabı). O. Hiççi. 60 F 61 B 62 O 63 G 64 C 65 R 66 I 67 N 68 A 69 F 7 46 1 20 48 18 62 12 P. Belli bir yere boşaltma. 42 8 45 68 49 B. “... dokuzuncunun adı, / Barlarda göbek atar” Orhan Veli Kanık. 70 E 71 A 72 J 73 E 74 I 75 N 76 G 77 B 78 J 24 47 51 44 31 F. Hasse. 2 61 5 50 22 77 52 C. Bucak (yalnız ünsüz harfleri yazılacak). I. “Güzel ...” (İlhan Berk’in bir şiir kitabı). R. “... alkol aslında kanıksamışız / Gel yine sevişelim” (Behçet Necatigil). 69 10 33 60 G. Erkeklerde resmi, ciddi; kadınlarda öğleden sonra giyilen özenli, aksesuvarı tamam, süslü giyim. 6 14 74 16 66 J. Şiir ve fikirlerinin şeriata aykırı görülmesi yüzünden Halep’te derisi yüzülerek öldürülen, XIV. yy tasavvuf şairi. 4 9 30 65 36 59 43 29 26 64 56 D. Bir haber ajansı. 1100. sayının çözümü: A. ORHAN, B. SİPRU, C. MIRIL MIRIL, D. ABO, E. NİGARİ BÖYLE YAZDI, F. ÇÖLDE ÇAY, G. AHMEDİ, H. KÜRŞAT BAŞAR, I. MİG, J. ABC, K. KOÇİ BEY, L. ÇİÇU, M. IRZ Şiir: “Hiçbir biçim anlamını dolduramaz dolayısıyla boştur/ Hiçbir köprü karşıya geçirmez ayrıca/ Göçebe” 13 35 E. “Rainer Maria ...” (Alman şair). 63 27 55 76 23 H. “... Vitamini” (Cemal Süreya’nın bir şiiri). 21 25 53 72 15 78 K. Yeniay, hilal. 58 28 73 17 70 71 41 3 19 34 24 MART 2011 SAYFA 31 CUMHURİYET K TAP SAYI 1101