04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bertil Emrah Oder’le ‘Anayasa Yargısında Yorum Yöntemleri’ni konuştuk ‘Yargı müzakereci demokrasinin bir aktörü olmalı’ bölgesel nitelikli yargının kurumsallaşmasıyla tümüyle değişti. Yargısallaşma bugün hem hak ve özgürlük alanında yargıcın aktivist tutumunu hem de olağan koşullarda siyasal aktörlerin çözümlemesi gereken konuların uzlaşma eksikliği nedeniyle yargısal kararla çözümlenmesini ifade etmek üzere kullanılıyor. Bu noktada, aslında hukukun en temel sorusuyla karşılaşıyoruz: Yargıç, hukuksal bir sorunu çözümlerken hangi normlara başvurmalı ve bu normları hangi yönteme göre anlamlandırmalı? Yargıç, hukuksal yöntembilime bağlı olduğu ölçüde rasyonel, sınanabilir, saydam, tutarlı ve görünüşte kanıtlama niteliği taşımayan bir gerekçelendirme yapabilir. Yöntemin ne olması gerektiği konusunda Roma Hukuku’ndan günümüzün kanıtlama kuramına değin çok farklı yaklaşımlar tartışılabilir elbette. Ancak yargıç, normu anlamlandırma ve olay bakımından somutlaştırmada olabildiğince çok bakış açısını dikkate alıp, bunları tutarlı biçimde sınayarak bir sonuca varırsa, kararı hukuksal olabilir. Söz konusu bakış açılarını kitapta sözel, normun içinde bulunduğu normatif bağlama bakan sistematik, normu nesnel amacına odaklanan teolojik ve normu öznel amacına yönelik tarihsel olmak üzere birbirleriyle ilişkileri bakımından inceliyorum. Ancak bu geleneksel bakış açılarında, tarihsel yorum içerdiği öznellik ve normların yıllanmışlığı bakımından göreceli bir değere sahip gözüküyor. Yargıç, özellikle toplumsal değişme karşısında, normun uyarlanması bakımından, tarihsel yoruma değil, diğer bakış açılarının desteklediği, özellikle uluslararası insan hakları hukukunun temel yönelimleri ile kesişen sonuca ağırlık tanıyabilir. “61’DEN BUGÜNE TÜM İÇTİHAT TARANDI” Anayasal nitelik taşıyan yargısal tutumlar konusunda Türkiye örneğini temel özellikleriyle özetle değerlendir misiniz? Kitaptaki araştırma 1961 Anayasası’ndan günümüze değin tüm Anayasa Mahkemesi içtihadı taranarak gerçekleşti. Tüm kuramsal bilgi de bu içtihattan örnekler ile karşılaştırılıyor. Anayasa Mahkemesi içtihadında yöntembilimin başarılı ya da yeterli sayabileceği örnekler bulunduğu gibi, kanıtlama aşamalarını ayırt edemediğimiz, sadece vardığı sonucu aktaran örnekler sıklıkla yer alıyor. Mahkeme’nin 1980’e değin içtihadında, yönteme ilişkin kavramları hem kendisinin hem de dava açanların oldukça bilinçli biçimde kullandığını gördüm. Karşı oy yazılarında da, bu durum belirgin. Mahkeme’nin 80 öncesi içtihatta analoji, “argumentum a contrario” ya da “boşluk doldurma” gibi kavramları çok ilginç biçimde kullandığı da ayırt edilebiliyor. 1980 sonrasında yöntembilim kaygısının zaman zaman gerilediğini, hak ve özgürlük alanında kimi kararlarda sadece değerlendirme sonucunun aktarıldığını görmek mümkün. 90 dönemi bazı kararlarda, çocuğun statüsü ve evli kadının çalışması konularında ya da genel olarak uluslararası insan hakları hukukunun kullanımında aktivist bir tutum görülebiliyor. Genel olarak Anayasa Mahkemesi’nin açık, nesnel, sınanabilir bir gerekçelendirmeye ve özellikle uluslararası normları özgül içerikleri ile kullanmaya özen göstermesi gerekiyor. Mahkemenin kimi kararlarının yöntembilim konusunda oldukça berrak ve başarılı iken kimilerinin çok zayıf ve kısa gerekçeli olması da dikkat çekici. Mahkeme, genel olarak ayrımcılık türleri ve eşitlik ilkesinin kullanımı, cinsiyetçi tutumların tasfiyesi, ölçülülük gibi hak ve özgürlük alanındaki anayasal ilkelerin açık ve net biçimde uygulanması, hukuk ötesi kavramların (“Türklüğün manevi değerleri”) norm denetiminde yer almaması ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin içtihatlarının daha sıkı takibi gibi konularda zayıf görünüyor. Anayasa Yargısında Yorum Yöntemleri kitabınızın kuram bilgilerinin incelendiği bir metin olmadığını ifade ediyorsunuz satırlarda. Bunu açar mısınız, kitabın odaklandığı noktaları, hedeflediklerini, en önce sunmak ve açıklık getirmek istediklerini anlatır mısınız? Kitapta, yorum kuramının temel bilgilerinin ve tartışmalarının Türkiye, özellikle Alman ve Amerikan yargısal deneyimleri ışığında nasıl somutlaştığını ya da somutlaşamadığını göstermeye çalıştım. O nedenle kitap, kuram bilgisinin yargısal tutumlarda nasıl uygulandığı ile ilgili. Kitap, 367 kararı gibi sadece siyasal anlamıyla tartışılan bir kararın yöntembilim bakımından tartışılmasına yer verdiği gibi hiç tartışılmamış kararların da yöntembilim bakımından önemine değiniyor. Böylece varolan içtihat sonuçları ya da içeriği bakımından ele alınmıyor. “Nesnel ve sınanabilir bir yöntem ile kararlar nasıl yazılabilir?” sorusuna yanıt aranıyor. “YARGITAY VE DANIŞTAY’IN SAYGINLIĞININ ZEDELENMESİ KAYGI VERİCİ” Kitabınızda ayrıntılarıyla irdelediğiniz, anayasa yargısında yorum sorunsalının özellikle üst mahkemeler ile anayasa yargısı arasındaki işlevler dengesi bakımından doğurduğu sorunların başlıcalarıyla burada da dile getirir misiniz? Anayasa Mahkemesi, denetim yetkisine giren normu anayasaya aykırı bularak iptal ederse bir sorun ile karşılaşmıyoruz. Fakat normu, diğer mahkemelerin, özellikle yüksek mahkemelerin yorumladığı biçimde yorumlamayıp, özerk biçimde yorumlar ve anayasaya uygun bulursa ciddi bir sorunla karşılaşıyoruz. Çünkü diğer mahkemeler de kendi özerk yorum tekellerine dayanarak, uygulamada farklı yorum pratiklerine yol açabilir. Kitap bu sorunsala ayrıca yer ayırdı. Kitabınızın ikinci bölümünde geleneksel dört yorum yöntemi olan “sözel, sistematik, tarihsel ve teolojik yorum”u; köken, içerik, unsur, normatiflik, birbirleriyle etkilemiş bakımından anayasal içtihatlar ve kuramsal yaklaşımların sonuçlarıyla ele alıyorsunuz. Ardından Avrupa, Türkiye ve ABD örneklerini inceliyorsunuz. Neler öne çıkıyor bu değerlendirmelerinizde? Farklar, eksikler, yanlış veya doğrular, yerindelikler, siyasallaşmaya olanak tanıyan hatta kimi yerde doğrudan getiren “boşluk”lar nelerdir? Kitabın dayandığı araştırma, yöntembilimin gözetilmesinin karşılaştırmalı yargısal tutumlarında da bir eksiklik olarak belirdiğini saptadı. Fakat Türkiye ile karşılaştırmalı örneklerin farkı, bizim kararları yöntembilim bakımından hemen hiç ele almamamız, yalnızca kararın siyasal sonucuna odaklanmamız. Karar yazımı, kamuoyu ve hatta kimi hukuk çevreleri tarafından neredeyse kişisel bir tercih süreci gibi ele alınıyor. Tartışmalı kararların Türkiye’ye özgü olduğunu da sanmamak gerekir. Amerikan Yüksek Mahkemesi’nin çöplükte bulunan oylar ertesinde Bush’u devlet başkanı seçtiren içtihadı, 500’ün üzerinde hukuk profesörü tarafından New York Times’taki bir ilanla kınanmıştı. Ancak Avrupa ve Amerikan hukuk kültüründe yargısal üstünlük doktrini oldukça güçlü olduğu için, tartışmalar kurumların tasfiyesine ya da yeniden yapılandırılmasına neden olmuyor. AB yargısı, 90’ların ortalarına kadar oldukça ilerlemeci, aktif, müdahaleci ve hak alanında da ciddi eksikleri olan bir yargısallaşma gösterdi. Tüm AB politikalarını derinleştirdi ve bütünleşmeyi pekiştiren ilkeleri açıkça yaratarak politik bir işlev de üstlendi. Ancak varlığını ve özerk yapısını korudu. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün kısa süre önce Yargıtay ve Danıştay Yasasını onaylamasına ilişkin ve AKP hükümetinin yargıyı getirdikleri son biçim hakkındaki değerlendirmelerinizi de mutlak sormalı? Yargıyı yeniden yapılandıran süreç, müzakereci demokrasi tekniklerine uygun biçimde işlemedi. Dolayısıyla yargıdaki gerçek sorunlara odaklanan, bunları ciddi biçimde çözümleyen ve çözüm sürecinde yüksek mahkemeler başta olmak üzere konunun paydaşlarına söz hakkı veren, sağlıklı bir diyalog hiç olmadı. Böyle bir ortam sonucunda ortaya çıkan yeni kurumsallaşmanın yeni sorunlar doğuracağı çok açık. Değişiklik sürecindeki siyasal söylemlerin de Yargıtay ve Danıştay’ın saygınlığını zedelemesi, ayrıca kaygı veriyor. [email protected] Anayasa Yargısında Yorum Yöntemleri/ Bertil Emrah Oder/ Beta Yayıncılık/ 332 s. Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bertil Emrah Oder Anayasa Yargısında Yorum Yöntemleri adlı çalışmasında, Anayasa Hukuku’ndaki yargısal karar sürecini ve içeriğini karşılaştırmalı yöntembilime dayanarak inceleyen bir araştırma sunuyor. Kitabında, farklı hukuksal bakış açılarının karar sürecine etkilerini, sonuçlarını ve sınırlarını ele alan Oder, çalışmasının yöntembilimi önemseyen ve araçsallaştırmayan yargısal tutumlar ile akademik bakışlar oluşturmasına yardımcı olmasını amaçlıyor. Oder, Anayasa Yargısında Yorum Yöntemleri’ni anlattı. Ë Gamze AKDEMİR argısallaşma, iki ucu keskin bıçağa benziyor. Yargısallaşma tanımı, yöntembiliminin doğasına aykırı eylemlerin yuvası haline de getirilerek, değiştirilebiliyor günümüzde adeta… Yargısallaşmanın açmazlarını ve adil tanımını oturtabilmesi için gerekenleri yorumlar mısınız? Yargısallaşma, seksenli yılların sonlarından başlayarak daha çok siyaset bilimi yazınında öne çıkan bir kavram. Bu kavram, yalnızca pekişmiş özgürlükçüçoğulcu demokrasilerde değil, aynı zaman Latin Amerika’dan Türkiye’ye uzanan bir coğrafyadaki kırılgan demokrasilerde de gözlendi. Çoğunlukla da yargısal işlevin sağladığı denetimin çağdaş anayasal demokrasilerdeki değerinin artmasına bağlı olarak gelişti. Öncelikle, yargıçlar bir zamanlar Montesquieu’nün tanımladığı yargısal işlevin çok ötesine geçtiler. Montesquieu yargıcı, “kanunkoyucunun ağzı” olarak görmüş ve yargıca aslında yorum ya da somut olayda hukuk yaratma yetkisini tanımamıştı. Bu biçimsel bakış, ulusal anayasalarda yargısal denetimin giderek değer kazanması ve AB yargısı ya da İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi gibi SAYFA 10 24 MART Y 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1101
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle