Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
T 23 ARALIK PERŞEMBE ürkçe Günlükleri FEYZA HEPÇİLİNGİRLER asan Ali Günaydın’ın sorusunu unutmuş gitmişim. Bugün zaman bulup da eski iletileri gözden geçirince gördüm ve çok utandım. Aylar geçmiş üstünden, ne günlüklerde yer vermişim ne de yanıt. Öğretmen odasında tartıştıkları bir konuyu bildiriyordu Günaydın. “Esra bu gördüklerini hayal sanır.” / “Esra bu gördüklerini hayal sanar.” örnekleri üzerinden tartışılan sözcük, sonuncusu. “Şahsi kanaatimce ikinci cümlede yüklem olan ‘sanar’ kullanımını daha doğru buluyorum.” diyordu Günaydın. Bu yargıya, geniş zaman çekimindeki kimi örneklere bakarak ve sözcüğü söylerken dilinin daha rahat dönmesinden dolayı varmış. Neye bakarak ve nasıl düşündüğünü, bakmak bak(ı)yor bak(a)r sallamak sall(ı)yor sall(a)r sevmek sev(i)yor sev(e)r diye örneklendirdikten sonra “sanmak”ın “san(ı)yor san(a)r” biçiminde çekimlenmesi daha uygun görünmüş kendisine. Bu yüzden, “sanır” kullanımının doğru olduğunu düşünen Türkçe öğretmenleriyle ters düşmüş. “Peki, açıklayın o zaman dilbilimsel ya da bilimsel olarak.” demiş. Öğretmenlerin yanıtı, (düşündürücü mü desem, ürkütücü mü, acıklı mı, ne desem bilemedim.) şöyle olmuş. Google’a girip herhangi bir sözcüğü yanlış yazdığınızda “Şunu mu demek istediniz?” diye bir yazı çıkıyormuş; o yazı da doğrusunu gösteriyormuş ya, “sanar” yazdığınızda da “‘Sanır’ mı demek istediniz?” diye soruyormuş Google. Öğretmenler doğrusunun “sanır” olduğuna kanıt olarak işte bunu göstermişler. Gelelim öğretmenlerin yapmadığı açıklamaya: Türkçede iki tane geniş zaman eki var. Bunlardan biri “r”, öteki de “ar, er”. Geniş zaman çekimine eylem kökleri ya da gövdeleri bu iki ekten birini alarak girer. Bu iki ekten daha genel olanı “r”dir. Birden çok heceli bütün eylem kök ve gövdelerine, ünlüyle biten eylem kök ve gövdelerine, tek heceli eylem kök ve gövdelerinin de bir bölümüne bu ek gelir (elbette gerektiğinde ı, i, u, ü yardımcı seslerini alarak): açılır, unutur, yer, başlar, gelir, denir… Son iki örnek “san” eylem kökünün “sanır” diye çekimlenmesiyle aynı. “De” eylem kökünü geniş zaman çekimine “derim / dersin…” diye sok H muyor muyuz? Ünsüzle biten bir eylem kökü olarak “bil” eylem kökünü de ele alalım. Geniş zaman çekimine “ar, er” ile değil, “r” ile giriyor ve “bilirim, bilirsin…” diye çekimleniyor. İşte “san” da böyle. “Sanırım, sanırsın, sanır” diye çekimlenir. Türkçe öğretmenleri, Hasan Ali Günaydın’ın örnek verdiği eylem çekimlerine de dikkatle bakmamışlar anlaşılan. Baksalar Türkçede “sall” diye bir eylem kökü olamayacağı hemen gözlerine çarpacak; “bak”tan geniş zaman çekiminin “bak(a)r” diye değil, “bakar” diye, “salla”dan “sall(a)r” diye değil, “sallar” diye, “sev”den “sev(e)r” diye değil, “sever” diye yapılacağını fark edeceklerdi. Ergenekon Mah. Poyraz Sok. Nu: 11 34373 Şişli / İstanbul Alıntılarla, anılarla varsıllaştırılmış bir kitap, kimi zaman insanı ilk yazıldığı 1930’lu yıllara götürüyor; kimi zaman alıntılarla dünyanın dört bir yanına. Not etme gereği duyacağınız bilgilerle, güzel sözlerle, içten öğütlerle karşılaşıyorsunuz. Dr. Sedat Ongan, arka kapağa, Hatay Antakya’dan Odabaşı Mustafa Kemal İlköğretim Okulu müdürünün mektubunu koymuş. Ne iyi etmiş! Kitabın içeriğini en iyi bu mektup özetliyor: “Eseriniz öğrenciler için hazırlanan en mükemmel bir davranış kitabı. Elimde yetki olsa bu kitabın konusunu bir ders konusu olarak okul müfredatlarına yerleştirirdim. Biz öğretmenlerin çocuğa kazandıracağı davranışlar bunlar olmalı. (…) Elimde imkân olsa bu eserinizi her okula birer adet bağışlar, yine önemli bir imkân olsa bu eserinizi tüm öğretmenlerin okuması için emrederdim.” Nerede, nasıl davranacağını bilmeyen, açtığınız kapıya sizden önce atılıp geçmeye çalışan, karşılaştığınızda sizi ona yol vermek zorunda bırakan ne çok genç insanla karşılaşıyoruz. Öğretmemiz gereken en önemli şeyleri öğretmemişiz çünkü. Bilgi yüklemekle insan yetiştirilemiyor. 27 ARALIK PAZARTESİ Okuma alışkanlığının her yıl biraz daha kaybolduğunu gördüğümden, her dönem, arkamdan edilecek lafları göze alarak biri şiir, öteki düzyazı iki edebiyat yapıtı okumak zorunda bırakırım öğrencilerimi. Ağzından aynı lafları duyduğum öğrenci sayısının her yıl biraz daha arttığının farkındayım çünkü. “Ben normalde kitap okuyan bir insan değilim.” diye söze başlayanlara son sınavda bu durumun nedenlerini açıklama fırsatı verdim. “Kitap okumayı sevmiyorum; çünkü…” diye başlayan bir yazıyı kendilerine ait gerekçelerle tamamlamalarını istedim. Anne babasını, ilkokul öğretmenini suçlayanlar çıktı; ama öne çıkan gerekçeler bunlar değildi. Çoğu, zaman kaybı olarak görüyordu kitap okumayı. Amaç bilgi edinmekse internet vardı. İstediğiniz bilgiye hemen ulaştırıyordu sizi. Kimilerine göre kurmaca kitapları okumak iyice anlamsızdı. Gider film izlerdiniz onun yerine. Bu konuda saat hesabı yapanlar çıktı. Bir film, bir buçuk iki saatinizi alırdı çok çok; oysa bir kitap için oho, çok zaman harcamak gerekirdi. Giderek artacağını adım gibi bildiğim başka bir gerekçe de dikkat yoğunlaştıramamakla ilgiliydi. Birkaç sayfa okuyunca sıkılıyor, aklının başka şeylere kayıp gittiğini fark ediyordu öğrenci ve kitabı elinden bırakıyordu. Suçu gençlerde aramanın anlamı yok. Kitabı sevdirmemişiz, kitap okumayı ceza olarak vermişiz; hangi kitabı nasıl okuyacağını öğretmemişiz çocuklarımıza. Öğretmene de öğrenciye de okumayı öğreten bir kitap önerisiyle noktalayayım o zaman bu haftayı: “Etkileşimli ve Eleştirel Okuma Teknikleri”, yazan: Oya Adalı, Toroslu Kitaplığı. ? feyzahep@gmail.com feyza@feyzahepcilingirler.com 25 ARALIK CUMARTESİ Zaman zaman yazmayı düşünür, sonra da unuturum. Doktorlar, adlarının önüne, Dr. kısaltmasını koymayı hiç ihmal etmezler; hatta imzalarında bile belirtirler doktor olduklarını. Son zamanlarda fark ediyorum avukatlar da “Av.” diye bir kısaltma kullanıyorlar. Öğretmenler arasında mesleğinin kısaltmasını adına ekleyen herhalde vardır; ama ben pek görmüyorum. Öğretmenlik eski saygınlığını yitirdiğinden midir; öğretmenlerin mesleklerini gurur duyulacak bir meslek olarak görmemelerinden mi; bilmiyorum; ama öğretmenlikten daha önemli meslek mi var? Kişiyi doktor yapan da avukat, mühendis yapan da öğretmen değil mi? Dertlerimizin çoğu, öğretmene hak ettiği değerin verilmemesinden, öğretmene işinin öneminin anımsatılmamasından, öğretmenin en iyi biçimde yetişmesinin sağlanmamasından kaynaklanıyor olmasın? Öğretmen iyi yetişmeli ki öğrenciyi de iyi yetiştirebilsin. Sözü, Dr. Sedat Ongan’la ablası “Öğr.” Hidayet Ongan’ın kitabına getireceğim. Öğr. Hidayet Ongan’ın 1938 yılında yazdığı kitabı Dr. Sedat Ongan, yeniden yayına hazırlamış; “Öğrenciler ve herkes için” yazılmış olan “Yaşamayı Öğrenmek”, 2010 yılında 5. basımını yapmış. Kitap Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı tarafından yayımlanmış. Kitabın ikinci sayfasında alışık olmadığımız bir not: “Bu kitap Sayın Nesrin Güzelyazıcı’nın katkılarıyla Türk Milli Eğitimine armağan olarak bastırılmıştır; satılamaz. Lütfen isteyiniz ve dağıtınız.” İsteme adresi mi? Şöyle: sedatongan@hotmail.com Tel: (0212) 234 52 36 BULMACA Önce aşağıda tanımları verilen sözcükleri bulmaya çalışın ve her bir harfi bir yatay çizgi üzerine gelecek biçimde yazın. Sonra çizgilerin altlarındaki sayılara göre bu harfleri bulmacadaki aynı sayılı karelere aktarın. (Kara kareler iki sözcük arasını gösterir. Bir satırın sonunda kara kare yoksa bu, sözcüğün alttaki satırın başına sarktığını gösterir.) Bulmaca tamamlanınca, sorulan tanımların karşılığı olan sözcüklerin ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru Avesta Yayınları’ndan yayımlanan bir şiir kitabının adını oluşturacak; bulmaca karelerindeyse, aynı şiir yapıtından bir alıntı ve şairin adı ortaya çıkacaktır. 10 20 Hazırlayan: İLKER MUMCUOĞLU 1 G 11 C 21 31 41 52 63 73 B 42 A 53 K 64 D B 2 E 12 D 22 B 32 H 43 A 54 A 65 74 M 3 D A 23 K 33 J 44 L 55 E J 75 L D 34 M 45 B 66 E 76 E 4 13 I F 14 24 J 35 H 46 56 F 67 K 77 5 H 15 J 25 M 36 M L 57 B 68 J 78 M 6 L 16 K 26 C 47 J 58 C D 79 A 7 M I 27 37 K 48 C 59 69 F 80 J 8 17 A 28 I 38 L 49 H 60 D 70 I 81 B L 18 J 29 A 39 A 50 F 61 K 71 H 9 D 19 F 30 K 40 B 51 B 62 L 72 G D J C M L D tiyorlar/yüzbinde bir de olsa, asgari üçretle/iş bulacak çamaşır tozu/annem annem n’olur kızma/kahvelerde oyun falan oynuyorlar/ellerindeki son kozu/sokaklarda alanlarda uygun adım/uygun adım/uygun/annem annem/tüm kapıları çivilemek geliyor içimden” (Mehmet Müfit). 74 30 34 7 28 77 43 24 57 Tanımlar ve sözcükleriniz: A. Abbas Sayar’ın bir romanı. K. Buhara’da ve Semerkand’da güzel medreseler yaptıran, döneminin tanınmış bilginlerini Semenkand’a getirerek, burayı İslam uygarlığının merkezlerinden biri haline dönüştüren, Semerkand’da 1420’de kurduğu gözlemevinde yapılan gözlemler sonucu hazırladığı ve “Zici Cedidi Sultani” adıyla anılan gökbilim cetvelleriyle bilim tarihinde önemli bir yer alan, Timurlu hükümdarı ve gökbilimci. 53 64 22 49 38 24 6 52 25 39 32 63 47 70 76 L. İzolatör. B. “Ruşen Eşref ...” (“Diyorlar ki” adlı yapıtı, sanatçılarla konuşmalar türünün ilk tanınmış kitabı olan, Yeni Mecmua’da 1918’de yayımlanan “Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal’le Mülakat” da Türk basınında Mustafa Kemal Paşa ile yapılan ilk ayrıntılı konuşma olan, “Boğaziçi Yakından” ve “Atatürk’ü Özleyiş” adlı kitapları da yaratan yazar. edebiyat akımı. 10 9 56 48 54 62 71 23 17 15 18 33 78 73 72 69 12 19 21 H. Miras. M. Louvre Müzesi’nde, onu çocuklarıyla birlikte gösteren iki alçakkabartma olan Lagaş Kralı. E. “Thomas ...” (Buddenbrook Ailesi”nin yaratıcısı). 81 59 42 45 14 35 44 16 5 46 51 2 67 41 55 31 61 50 8 C. İki atlı kızak. 65 75 11 3 I. Dil devriminin ilk yıllarında “vali” anlamında kullanılan sözcük. 1089. sayının çözümü: A. MÜNASE F. “... Thomas” (tanınmış İngiliz şair). 4 26 1 80 37 68 40 36 58 20 29 66 79 13 60 D. Jules Romains’in başlıca temsilcisi olduğu G. Britannica Ansiklopedisi’ni simgeleyen harfler. J. “aşağısı uçurum/uçurum aşağısı/annemde ilk yer sarsıntısı/yaprak .../ annem annem, n’olur kızma/arkadaşların çoğu gitti azı kaldı/annem annem, n’olur kızma/kalanlar işsiz, kupon birik BETLERDEN, B. EZGİ, C. TINI, D. İSTANBUL BİR, E. NİKOS KAZANCAKİS, F. ERGİ, G. LİÇİ, H. ORİON, I. GIDI, J. LİRA, K. ULAHÇA. Şiir: “Hadi git azıcık İstanbul iste Kosunlar o denizi bir çanağa Bir çıkına elesinler o günlerimi” SAYFA 39 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1090