25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

PierreLouis Rey’den bir Camus kitabı Camus: Başkaldıran İnsan PierreLouis Rey, Camus’nün yaşamını ve yapıtlarını, ta en baştan, anne karnından bile diyebiliriz. Bir el kitabı da denebilir Camus:Başkaldıran İnsan için. Yapıtları ve düşüncesiyle yeni tanışacaklar için bir girizgâh niteliği taşırken, çoktan tanışmış olanlar için de yazarın eserlerinin yaratım süreçleri ve düşüncesinin oluşum aşamaları hakkında nokta vuruşlar yapan ve fikir veren bir rehber. Ë Yeşim ÖZDEN nunla aramız açılmıştı: Bir dargınlığın önemi yoktur –bir daha hiç görüşmemek zorunda kalınsa da– bize verilen küçük dar dünyada birbirimizi gözden kaybetmeden ve birlikte yaşamanın bir başka yoludur düpedüz. Onu düşünmemi, kitabın sayfası üstündeki, okuduğu gazete üstündeki bakışını hissetmemi ve kendi kendime “Bu konuda ne düşünüyor acaba? Şu anda ne düşünüyor?” dememi engellemiyordu bu dargınlık.” Sartre, Albert Camus’nün ölümünden sonra The FranceObservateur’de yayımladığı 7 Ocak 1960 günkü yazısında böyle diyor; dargınlıklarının üstünden yedi yıl geçmiş, Camus 4 Ocak 1960’ta bir trafik kazasında dünyasını değiştirmiş. Sartre’ın yazısı hüzünlü bir övgü niteliğinde. “Keşke hakkını biraz daha erken teslim etseydi” diyor Pierre Louis Rey, bu yazının Camus için kaleme alınmış en dokunaklı metinlerden biri olduğunu belirttikten sonra. Cezayir’de yoksulluk içinde yaşayan bir ailede doğar Albert Camus. Babası savaşa katıldığından annesi ve kardeşiyle büyükannesinin yanında yaşamaya başlar ve bu, ömür boyu sürecek bir göçün sadece başlangıcıdır onun için. Oturduğu evleri saymaya kalksanız baş edemezsiniz, diyor Rey: “Duygusal açıdan bağımsız olma ihtiyacı, konut kıtlığı ya da burjuva yaşam tarzının reddi gibi nedenlerle, Camus “yerleşmek”te daima zorlanacaktır.” Anne sevgisinden sonra futbol sevgisiyle tanışır Camus; kitaplarla ve özellikle iki öğretmenine karşı hissettiği minnet duygusuyla. Sayesinde hem büyükannesinden lise bursu sınavına girme izni aldığı hem de ondan aldığı ücretsiz derslerle bursu kazandığı öğretmeni Louis Germain için 1957’de Nobel Ödülü aldıktan sonra şöyle yazar: “Benim gibi yoksul küçük bir çocuğa bir güzel yerleşir, bir daha da gitmez. Arkadaşlarıyla İş Tiyatrosu’nu (Théâtre du Travail) kurar. Ona göre futbol gibidir sahne de, kolektiftir, kolektif bir emek, amaç ister. Avusturya’da İsyan adlı kolektif metinle açılır İş Tiyatrosu’nun ilk gösterim programı. Hem eski oyunları sahneye koyar hem de yeni oyunlar yazar Camus. Kitapta, sahneye koyduğu birçok oyundan, oyun öncesi ve sonrasından çekilmiş fotoğraflar da var. Kaleme aldığı oyunları günümüzde sahnelenmek üzere hâlâ tiyatro grupları tarafından rağbet görüyor: Caligula, Sıkıyönetim, Doğrular. Çok okunmaya ve önemsenmeye devam eden romanları (Yabancı, Veba, Düşüş, Mutlu Ölüm, İlk Adam) da çekiciliğini korurken, tiyatrolar tarafından uyarlanıyor. En azından bir araç olsun, diyerek not düşmüştür Defterler’ine. Eserlerini trajikliğin iki biçimini uzlaştırma isteğiyle yazar. Çağın getirdikleri ve eskiden beri süregiden insanlık durumları. “Saçma” der bu durumlara. Evet, saçma’yı o kurmamıştır ama bu konuda söz söyleyenlerin en önemlilerinden biri olarak bilinir. Camus, saçmaya kafa yorduğu kadar, sonradan Cezayir Savaşı’na dönüşen Camus “O uzattığınız o sevgi dolu el olmasaydı, verdiğiniz eğitim ve teşkil ettiğiniz örnek olmasaydı bunların hiçbiri olmazdı.” Yönlendirmesiyle Cezayir edebiyat fakültesine girdiği ikinci öğretmeni felsefeci Jean Grenier ise yaşamı boyunca yanında olacaktır. Nitekim Camus’nün hayatının ilk yıllarında, dolayısıyla kitabın başında yer alan Grenier sonunda da Camus hakkında yazdığı metinle yer alıyor: “Sonuçta Camus’nünki gibi bir kişiliğin karmaşıklığı içindeki bütünlüğü öne çıkarmak bana gerçekten zor görünüyor. Peygamber miydi? Hayır, öyle olmak istemiyordu, olmaya yazgılı da hissetmiyordu kendini. Bir misyonu mu vardı? Evet ama hemen hemen kendine rağmen, çünkü insanoğlunun acı ve yalnızlık olarak kaldırabileceği ne varsa köküne kadar yaşamıştı, bu yüzden ‘ötekiler’in belli bir derinliğe kadar kendisi olduğu ve kendisinin de onlardan ancak acımasız bir zihin berraklığıyla ayrıldığı duygusundan kopamıyordu. Onda merhamet uyandıran bir zihin berraklığı. Bu merhamet sözcüğü günümüzde epey yıpratılmıştır.” Yıllarını verdiği futboldan sonra yazı ve tiyatro gelip girer hayatına ve Cezayir meselesine de neredeyse yaşam süresince kafa yormak zorunda kalır. Combat gazetesinde yayımladığı yazılarla siyasi konular hakkındaki görüşlerini belirtmekten geri durmaz. Gazete sütunlarından sömürgeciliğin, komünizmin ya da Franco rejiminin adaletsizliklerine karşı isyan ederken sıkı bir gazetecidir. Felsefeci olarak düşünce alanında da kavga etmekten çekinmez. Sartre’la kavgası bir yana, Başkaldıran İnsan’ın antikomünist bir yergi olarak algılanmasıyla Fransa soluyla da arası açılır. Kitaptaki tanıklıklardan biri olan, dargın öldüğü Sartre yazısının bir yerinde yine şöyle diyor: “İnsan düzeni düzensizlikten başka bir şey değildir hem, adaletsizdir, derme çatmadır; cinayet işlenir, açlıktan ölünür bu düzende: En azından insanlar tarafından kurulmuş, sürdürülmüş ve uğruna mücadele edilmiştir. Bu düzende Camus’nün yaşaması gerekiyordu: Bu yürüyüşe geçmiş adam, bizi, sorgulama konusu yapıyordu, kendisi de yanıtını arayan soruydu; uzun bir yaşamın ortasında yaşıyordu; bizler için, kendisi için, düzeni sürdüren insanlar için ve düzeni reddedenler için, onun sessizlikten çıkması, karar vermesi, sonuca varması önemliydi.”? Camus: Başkaldıran İnsan/ PierreLouis Rey/ Çeviren: Elif Gökteke/ Yapı Kredi Yayınları/ 128 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1090 SAYFA 25
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle