Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
İhsan Kabil editörlüğünde Ayşe Pay’ın yayına hazırladığı Ahmet Uluçay, Derviş Zaim, Nuri Bilge Ceylan, Semih Kaplanoğlu ve Zeki Demirkubuz kitaplarını içeren “Yönetmen Sineması” dizisi, büyük bir eksikliği giderme amacı taşıyor. Kitapların her birinde yönetmenlerin sinemaları üzerine yazılmış makalelere ek olarak, yönetmenlerin kendileriyle gerçekleştirilen söyleşiler de yer alıyor. Böylece okuyucu bir yandan makaleler sayesinde yönetmenin sinemasının yansımalarını okurken öte yanda röportajlarla birlikte yönetmenin kendi sinemasını nerede gördüğünü de öğrenebiliyor. Ë Eda GÜNAY ürk sinemasında 1990’larda ne oldu? Yöntem değişti. Muhtemelen en kısa şekilde böyle açıklanabilir Türk sinemasının o yıllardaki değişimi. Süregelen ve Anadolu’dan alınan siparişlere yönelik üretilen “altın çağ” Yeşilçam sineması, seks filmleri furyası ve seksenli yıllardaki “sanat sineması” hezeyanlarından sonra, doksanlı yıllarda Türk sineması sonunda kendi dilini aramaya ve bulmaya başladı. Bunda kendi hikâyelerini arayan, anlatan yönetmenlerin sahneye çıkması kadar, kuşkusuz üretim biçiminin değişmesinin de payı var. Malum, Yeşilçam döneminde filmler, parası olan bir yapımcı eşliğinde star (yıldız başrol oyuncusu), yönetmen, senaryo sıralamasına göre çekiliyordu. Anadolu’dan yapımcılara gelen telefonlarda, “Bu hafta bir Türkan Şoray’lı film yolla” türü diyaloglar içinde karar verilen filmler, en hafif deyimle iptidai şartlarda çekiliyor, müthiş bir hızla kurgulanarak servis ediliyordu. Dönemin teknolojilerinin günümüze göre geri olması bir yana, kimi prodüksiyonel şartlar hakkında dönemle ilgili bilgiler de insanı şaşırtmıyor değil, örneğin 1972 yılında 298 kadar film çekilirken Yeşilçam’da bulunan kamera sayısı bu ihtiyacı karşılamanın çok uzağında kalıyordu. Doksanlı yıllarda ise üretim biçimi tamamen değişti. Kendi hikâyelerini anlatmak isteyen yönetmenler, bir dertle yola çıktı, kitaptaki röportajda Ahmet Uluçay’ın da dediği gibi bir karın ağrıları, meseleleri vardı. Zor Hayal Perdesi Kitaplığı’ndan T denkleştirdikleri bütçeleriyle yaptıkları filmlerle hikâyelerini anlattılar. Dolayısı ile sıralama hikâye, yönetmen, oyuncu şeklinde değişti. Hikâyeleri onlara ulusal ve uluslararası arenada başarı ve ün kazandırdı. Dizinin beş kitabından her biri belirli bir eleştiri ve röportaj şablonuna otursa da aynı zamanda hepsi birbirinden farklı. Örneğin, Zeki Demirkubuz kitabında, yönetmenin filmlerinde etkilendiğini söylediği ve referans gösterdiği alan Friedrich Nietzsche, Fyodor Mihayloviç Dostoyevski ve JeanPaul Sartre gibi yazarların sinemasına etkileri incelenirken yönetmenle yapılan röportajda da bu konu detaylı bir şekilde konuşuluyor. İyilik, kötülük, ahlak, ahlakçılık ve insanlık üzerine soruların yanıtlarını bulduğu röportaj, yönetmenin kendi sinemasından çok, genel anlamda sinema kavramına bakışını açıklaması açısından da önemli. Ahmet Uluçay hakkındaki kitap ise yönetmenin sinemasıyla ilgili yapılan okumaların yanında, kendi dilini arayan birinin geçtiği fiziksel yolu açığa çıkarması bakımından da dikkate değer. Ahmet Uluçay’ın yaşadığı köyde kendi alet edevatını yapıp, film gösterimleri düzenlediği bilinen bir durum, Uluçay’ın kendisi ile yapılan röportajlarda da anlattığı bu gerçek, tam da kendi dilini arayan ve biçimin söyleyeceği şeyi tamamen etkilediğini anlatan çok güzel bir örnek. Ahmet Uluçay sineması benim için zaten bir tür biçim içerik uyumu. Uluçay sanki söylemek zorunda olduğunu ancak sinemayla; o araçla söyleyebilecek durumda olduğundan film çekmiş gibidir bu duygu sinemasını izlediğinizde size geçer. Röportajında da temel olarak bu bağlamda açıklamalar yapması kitabı tüm sinemaseverler kadar sinema öğrencileri ve akademisyenler için de kaynak kitap statüsüne yükseltiyor. ‘Yönetmen Sineması’ dizisi Nuri Bilge Ceylan kitabı prestijli ödüllerin sahibi yönetmenin filmlerinin taşra, aidiyet, sıkışmışlık duygusu üzerinden yapılmış okumalarını barındırırken bu kitapta röportaj kısmının olmaması, beş kitaplık serinin ilk baskısının belki de tek eksiği. Doksanlı yılların ilginç yönetmenlerinden Derviş Zaim’e ayrılan kitapta, yönetmenin sineması filmlerinin hikâyeleri kadar, toplumsal bağlamları üzerinden okunurken yönetmen ile yapılan röportajda filmlerindeki mekân kullanımı, estetik bakış ve geleneksel sanatlar ile sinemayı birleştirme çabası derinlemesine irdeleniyor. Aynı zamanda bir edebiyatçı olan Zaim’in (Yönetmenin 1995 yılında yayınlanmış Ares Harikalar Diyarında isimli, ‘Yunus Nadi Roman Ödülü’ aldığı bir romanı bulunuyor.) pek çok farklı disiplin üzerine görüşlerini de kitapta bulmak mümkün. Semih Kaplanoğlu kitabı ise yönetmenin filmografisini derinlemesine incelerken yapılan iki röportajla da sineması olduğu kadar, aynı Demirkubuz kitabında olduğu gibi sinemaya bakışı da ortaya çıkıyor. Filmlerinde karakterlerin üzerinden ülkeye dair söyledikleri kadar, sinemaya, filmlerindeki ritim duygusuna kadar pek çok konuda kendini ifade eden Kaplanoğlu bir anlamda kitapta sinemasının mihenk taşlarını okuyucularla paylaşıyor. Doksanlı yıllarda değişen üretim şekliyle birlikte yeniden şekillenen ve kendi dilini arayan Türk sinemasının öne çıkan beş yönetmenini kapsayan yönetmen sineması serisi, kitaplarda yapılan film okumaları kadar yönetmenlerle yapılan söyleşiler aracılığıyla yönetmenlere de söz hakkı verilmesi bakımından öne çıkıyor. Film okumalarının yönetmenlerin söyleşileriyle desteklenmesi kitapların değerini arttırıyor. ? lan malzemelere kadar 8 bin 600 maddeyi 446 sayfada toplamış. Madde kadar sözlükteki dil çeşitliliği de Osmanlı mutfağının zenginliğinin en iyi yansıması. Fransızcadan Arapça’ya, Kürtçeden İtalyancaya yüzlerce kelime var Osmanlı mutfağında Priscilla Mary Işın adı geçen. Osmanlı Mutfak Sözlüğü mısır kabağı, sülüklü pancar, çamçak balığı, mücver tavası, bıçak slime gibi binlerce terimin ne anlama geldiğini merak eden mutfak tarihi meraklılarının, araştırmacıların, gastronomların ve gurmelerin elinin altında bulunması gereken bir eser, konu bağlamında biçilmiş bir kaftan adeta. ? Osmanlı Mutfak Sözlüğü/ Priscilla Mary Işın/ Kitap Yayınevi/ 446 s. Priscilla Mary Işın’dan lezzetli bir araştırma Ë Onur İNAL Osmanlı Mutfak Sözlüğü iyasal terminolojide imparatorluklar, farklı dilleri konuşan, farklı din ve etnisiteye mensup toplulukları bir arada barındıran yapı anlamına gelir. İmparatorluk mutfakları, o imparatorluğun yayıldığı geniş coğrafyalardaki kültürel zenginliği ve insan mozaiğini yansıtır. Bundan dolayı Osmanlı mutfağı, Çin ve Fransız mutfaklarıyla beraber dünyanın en iyi üç mutfağından birisi kabul edilir. Her ne kadar Osmanlı İmparatorluğu dağılıp yerine ulus devletler kurulunca Türk mutfağı, Yunan mutfağı, Arap mutfağı gibi tanımlamalar türediyse de aslında tüm bunları bir “Osmanlı mutfağı” şemsiyesi altında toplamak daha doğru. Osmanlı mutfağı üzerine bir “mutfak sözlüğü” yazılması söz konusu olduğunda herhalde bu işi Priscilla Mary Işın’dan başkası da kotaramazdı. 1973’ten beri Türkiye’de yaşayan, 1983’ten beri de kendini Türk mutfağını araştırmaya ve tanıtmaya adayan İnSAYFA 24 S Son yıllarda Osmanlı mutfağıyla ilgili yapılan çalışmalar da bu zengin mutfağa gösterilen ilginin bir göstergesi. Gerek süreli ve bilimsel yayınlarda, gerek çeviri kitaplarda, gerekse de popüler yemek kitaplarında olsun, Osmanlı mutfağı kavramı gitgide daha fazla yer buluyor. Mutfak meraklılarının ve Osmanlı yemek kültürüyle ilgilenenlerin belki uzun yıllardır bekledikleri bir kitap Priscilla Mary Işın imzasıyla raflardaki yerini aldı: Osmanlı Mutfak Sözlüğü. Osmanlı mutfak sözlüğünü hazırlamak için Osmanlıca öğrenmiş, sözcüklerin etimolojisi üzerine çalışmış, yüzlerca arşiv belgesi, sözlük, anı, seyahatname taramış ve ortaya Osmanlı Mutfak Sözlüğü çıkmış. Ansiklopedik bir sözlük de diyebileceğimiz, uzun ve meşakkatli bir çalışmanın ürünü bu eserde Osmanlı mutfağı ile ilgili ne ararsanız var desem abartmış olmam. Işın, mutfak araçgereçlerinden ölçü birimlerine, mutfak ile ilgili bitki ve hayvan adlarından yiyecekiçecek hazırlamada kullanı giliz araştırmacıyazar Işın’ı Aşçıbaşı ve Tercümei Kenzü’lİştihâ adlı çeviri kitaplarının yanı sıra, GülbeşekerTürk Tatlıları Tarihi, Anadolu Kuş Adları Sözlüğü gibi kitaplarıyla tanıyoruz. Şehir şehir, köy köy gezen, her gününü Türk mutfağını daha derinlemesine araştırmaya, öğrenmeye, okumaya ve yazmaya adayan Işın çalışmaları sırasında eksikliğini hissettiği, Türk mutfak kültürüne ait bir gastronomik sözlük ihtiyacını da kendisi gidermeye karar vermiş. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1090