Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
¥ Astığı astık kestiği kestikti” diye anlatmıştı. “Sümen sanatı, ritimden ruhaniyete, adale gücünden aşkın görkemine, bedenden soyuta yücelen bir yaratıcılık olmuştur” diye yazıyor Talat Halman da. Sonra “dans, müzik, drama, hareket, estetik, şiir, inanç, disiplin... hepsi bir arada, muhteşem bir sentez” nitelemesinde bulunuyor. Anlatır mısınız bu disiplini, bu karakter yapısını? Adanmak sözcüğü tam anlamını Meriç Sümen’in yaşamında buluyor gerçekten. Evet, Talat Halman’ın, kitabımın önsözünde vurguladığı nitelikleri Meriç Sümen’i bana anlatan birçok kişiden duydum. Özellikle Sümen’in tüm yaşamında uyguladığı disiplini... Metin And da bana Sümen’i anlatırken, “Şimdi size sihirli kelimeyi söyleyeyim. Adamak. Türkiye’de onun gibi hiç kimse kendini adamamıştır baleye” dedi. Bir dönem Ankara Devlet Konservatuvarı’nın yöneticisi olan Nevit Kodallı da, Sümen’e, mesleğine çok bağlı olduğu için saygı duyduğunu söylerken, “Herkes denizde yüzerken o gelir her gün çalışırdı” diye anlatmıştı. Hem arkadaşları, hem öğrencileri bu çalışma tutkusuna nice örnekler verdiler yaptığım görüşmelerde. Disiplinli çalışması ve çok doğru kullandığı aklı Sümen’in öne çıkan özellikleri ve çok güzel bir kadın... Sert sırtını yumuşatmak için de az mı uğraşmıştır. Kendisi anlatmıştı. “Vücuda hükmetmek ve vücudu çalıştırmak lazım” diye. “Don Kişot” çalışırken ayağını güzel vuruyor ama kan fışkırıyor. Ayağını korumak için özenle iniyor, bu sefer de hareket iyi olmuyor. İşte o zaman “Sen patla ben zıplayacağım” dedim ayağıma diye anlatmıştı Sümen. “Olanla yetinmeyip daha iyisini, daha da iyisini yapmaya çalışmak bence iyi bir huy. Ama bazen kendimi aşırı yıprattığım zamanlar da olmuştur” demişti. Meriç Sümen’in, dram ve artistik yönünün iyice öne çıktığı, teknik açıdan da mükemmel olmayı gerektiren “Giselle”in 14 yaşından itibaren öğrendiği ilk büyük eser olduğunu belirttiğini okuyoruz... Derken “Uyuyan Güzel”, “Çeşmebaşı”, “Hançerli Hanım”, ününü perçinleyen “Kuğu Gölü” ve roller birbirini kovalıyor... Yaşamındaki 1965 ve 1972 milatlarını, Charles De Gaulle’le, Andrei Gromiko ile tanışmasını, Bolşoy’da başrolde dans etmiş ilk Türk balerin olduğunu öğreniyoruz mesela. Nâzım’ın “Bir Aşk Masalı”nda (Ferhad ile Şirin) “Mehmene Banu”yu icra etmesini sonra... Böylesi ilkleri ve konservatuvardaki hocası Molly Lake’in de belirttiği gibi “ilk Türk Giselle” Meriç Sümen’in ilk başrolünden başlayarak hayatında yer etmiş başat rollerini özetle sıralar mısınız? Siz zaten en önemli rollere parmak bastınız. İlk başrolü konservatuvarda son sınıf öğrencisiyken partneri Sait Sökmen’le oynadığı “Giselle”, meslek yaşamında farklı dönemlerde olgunlaştırdığı bir roldür. 1972’de Sovyetler Birliği’nde dört ayrı kentte “Giselle”de başrolü oynar ve büyük övgü toplar. Meriç Sümen deyince akla gelen diğer baleler “Kuğu Gölü” ile “Romeo ve Jülyet”. “Kuğu Gölü”nde Odette/ Odile rollerinde büyük başarı sağlayan Sümen, 1965’te ilk kez oynadığı “Kuğu Gölü”nü çalışırken Dame Ninette kendisine “Sakın ‘Kuğu Gölü’nü oynadığını zannetme” der. Bu balenin mükemmel biçimde oynanabilmesi için ne kadar büyük çaba harcanması gerektiğini böyle vurgulamıştır hocası. “Uyuyan Güzel” Sümen’in oynadığı, teknik açıdan en zor baledir ama “Kuğu Gölü” onu daha çok yormuştur. Sonra “Romeo ve Jülyet” en iyi uyuştuğu partneri Oytun Turfanda ile birlikte izleyicile ri büyülediği bir eser olarak Türk bale tarihine geçmiştir. “Şımarık Kız” balesinden de, sahnede ilk kez gülmeyi öğrendiği ve çok severek dans ettiği bir eser olarak söz eder. “Ferhad ile Şirin”de çok beğendiği “Mehmene Banu” rolü için “ne kadar oynasam doyamam” der. Başrolde oynadığı Türk baleleri içinde en çok sevdiği ise, koreografisini Oytun Turfanda’nın yaptığı “Pembe Kadın”dır. Tabii bu arada “Sylvia”, “Fındıkkıran”, “Kanlı Düğün”, “Bahçesaray Çeşmesi” ve koreografisi onun için özellikle hazırlanmış olan “Judith” balesini ve “Kamelyalı Kadın”ı da saymak gerek. 1961’de Londra’da Cecchetti sınavını birincilikle geçen ilk Türk balerindir. 1981’de bale sanatı dalında ilk Devlet Sanatçısıdır. Meriç Sümen’in, Türkiye Devlet Opera ve Balesi’nin bale kökenli ilk müdürü ve ilk kadın genel müdürü olduğunu da söyleyelim. Meriç Sümen ve Rudolf Nureyev Londra’da Türkiye Büyükelçiliği’ndeki davette, 1982. yet Balesi dansçılarıyla birlikte derslere girmiş, önünde Margot Fonteyn, arkasında Rudolf Nureyev ile kaç kez günlük egzersizlere katılmıştır. Nureyev ile sahnede dans etme olasılığı ise siyasi nedenlerle engellenmiş değil mi? Evet, Nureyev Leningrad’da Kirov balesi üyesiyken 1961’de temsil vermek için gittiği Paris’te Batı’ya sığınmış, daha sonra İngiltere Kraliyet Balesi’ne katılmıştı. Sümen’le Nureyev’in birlikte dans etmelerinin gündeme geldiği 1970’lerde ise artık Türkiye’de İngilizlerin baleye yaptığı yardım neredeyse tümden kesilmiş, yerini Ruslar almıştır. TürkSovyet ilişkilerinin çok iyi olduğu, Türk balesine maddi yardımların arttığı bu dönemde ülkesine ihanet etmiş bir kişi olarak görülen Nureyev’le dans edeceğini öğrenen Ankara’daki Sovyet Kültür Ataşesi bizzat Sümen’i ziyaret ederek bu plandan vazgeçmesini yoksa Türk balesine katkıların kesilebileceğini ima eder. İlgililere ve resmi makamlara danışırlar ve Nureyev’i Ankara’ya davet etmekten vazgeçerler. TAYYİP ERDOĞAN’IN BALE ANLAYIŞI Meriç Sümen’e kadrolu aylak suçlaması yapılması olayını ve Sümen’in haklı tepkisini de mutlaka sormalıyım. Ve Türkiye’de hiçbir başarı cezası kalmaz sözünü doğrularcasına baleyi belden aşağı addeden müsebbip erk konusunu da anımsatalım... Kadrolu aylak olayıyla Ekonomi Politika dergisi EP’de Kasım 1993’te çıkan habere atıfta bulunuyorsunuz sanırım. Ümit Bayazoğlu’nun “İşte Devleti Soyan Sanatçılar” başlığıyla verdiği haberde Devlet Opera, Bale ve Tiyatrosu’nda “Kadrolu Aylaklar” diye nitelenen ve aralarında Sümen’in de olduğu 61 kişinin hiçbir iş yapmadan maaş aldıkları ileri sürülür. Sümen sabah işe gitmeye hazırlanırken gazetede gördüğü habere çok üzülür ama çevresindekilerin tepkileri kendisininkinden de sert olur. Birçok gazeteci ona dil uzatılmasına kızdıklarını vurgulayan yazılar yayımlar. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Rengim Gökmen, dergiye yazdığı mektupta Sümen’in böyle karalanmasının tüm bale camiasında üzüntü yarattığını ve tepkiyle karşılandığını belirtir. “Balenin belden aşağı addedilmesi” diye tanımladığınız olaya gelince... 1994 Temmuzu’nda, Refah Partili İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın televizyonda kendisiyle yapılan bir mülakatta, kızlarının bale yapmasını düşünmediğini belirtirken “... kızlarımın hamdolsun o tür bir idealleri, bir düşünceleri söz konusu değil. Bir balerinin neler yaptığı, neler ortaya koyduğu ve nereye hitap ettiği ortada... ben insanın bu noktada duyarlılığını belden aşağı indirmeyecek her şeyde varım. Ama indirecek olanın karşısındayım. Çünkü şu anda kültür emperyalizminin en önemli dallarından bir tanesidir insanı belden aşağısıyla meşgul etmek” demesi Meriç Sümen’i öfkelendirir. “İnsanlar benim mesleğimi sevmediklerini söyleyebilir ama benim mesleğime laf atılmaz” der. Bu olay da baleyle yakından uzaktan ilgisi olan çok kişinin sert tepkilerine neden olur, gazetelerde tepkilerini dile getirirler. Metin And, yıllar sonra TRT’de yayımlanan bir programda isim vermeden “Bir politikacı ‘Bale belden aşağıdır’ dedi. Bu beni incitti” der. ? gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Dansa Âşık Bir Kuğu: Meriç Sümen/ Nevsâl Baylas/ Yapı Kredi Yayınları/ 362 s. SAYFA 21 Konservatuvar’da Giselle temsilinde Sait Sökmen ve Meriç Sümen corps de ballet ile, 1960. NUREYEV’LE DANSINA SİYASİ ENGEL Rus seyirci profiline ilişkin çok güzel bir değerlendirmesi var Meriç Sümen’in. Diğer ülkelerden çok Tanju Tüzer ile Meriç Sümen pas de deux, Kuğu Gölü, 1965. farklı olduklarını söy Fotoğraf: Ozan Sağdıç lüyor. Bu değerlendirde Rus seyirciler ürkütür meyi, Sümen’in teknik onu. “Üç bin tane seyirci, üç anlamda feyz aldığı bin tane kritikçi var karşında. Rus disiplini ve tekniAynı anda alkış, aynı anda ğine dair gözlemlerini tıs” derken ne Avrupa’da ne ve Rusya’da Sümen’in Amerika’da ne Türkiye’de bıraktığı izlenimi birböyle bir izleyici kitlesi olmakaç örnekle burada dığını vurgular. Ama dansı paylaşır mısınız? Rus seyircilerden tam not Sümen klasik bale alır. Moskova’daki temsilden eğitimini İngiliz öğretsonra, “Giselle” ile dünya çamenlerden alır. Ankapında ün yapmış balerin Gara Devlet Konservatulina Ulanova kendisini över. varı’nda ilk hocası BeUlanova onun hakkında, atrice Appleyard Fen“Çok profesyonel, yaşının men, ardından Molly çok ötesinde bir sanatçı” deLake... Dame Ninette yince Sümen çok heyecanlaise mezun olup Devlet nır, adeta dünyalar onun Balesi temsillerine çıkolur. Ancak “Giselle” balemaya başladıktan sonsinde başrolü oynamak için ra Sümen’in mesleğine gittiğinde Rusya’da tek bir yön veren hoca. stil olmadığını da görür. LeSümen 1961’den itiningrad’da Kirov balesinde baren her yaz Lonfarklı, Moskova’da Bolşoy dra’da Kraliyet Balesi balesinde farklı dans ederler. dansçılarıyla birlikte, Özellikle kol tutuşları ve baünlü İngiliz hocalarca caklarını kaldırdıkları açı iki eğitilir. Yıllar sonra toplulukta çok farklıdır. Ama Rusya’ya gittiğinde altdünyanın önde gelen dansçıyapısında İngiliz stili larıyla aynı sınıflarda çalışolmasının kendisine mak herkese nasip olmayan bir şanstır. büyük yararı olduğunu, çünkü İngiliz sti“Önümde Vladimir Vasiliev, arkamda linin Bolşevik devriminden sonra LeninMaya Plisetskaya. Hiçbir şey düşünemigrad’dan Avrupa’ya kaçan dansçılarla yorum. Ölsem daha iyi” diye anımsıyor o oluştuğunu anlatır. Rus dansçı ve yönetgünleri. Aslında gerçekten şanslıdır Sümen Nicholas Sergeyev örneğin. Bolmen. Birkaç yıl önce de Londra’da Kralişoy’da oynamak için Moskova’ya gittiğin CUMHURİYET KİTAP SAYI 1090