22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

¥ boynuna en değerli takısını takıp dua etti ki bu ikona anadan kıza geçer ve o ailenin kadınlarının bütün dileklerini, şükranlarını, adaklarını boynunda ve kollarında taşır. Zehra Hanım ise oğlunu evlendirdiği gece seccadesini serer ve uzun uzun dua eder. “İNSANLAR İNANDIĞI ŞEYİ YAŞAR” Sakız’ın Gözyaşları’nda günümüz aşkları anlatılırken, Ah Mana Mu’da herkesin özlediği, masalsı tat da bir aşk anlatılıyor. Yarattığınız kahramanların aşkını ve sizlerin aşk anlayışınızı paylaşabilir miyiz? C.E. Sakız’ın Gözyaşları’ndaki roman kahramanı Fatih, Sakız’a bir Yunanlı ile evli olan kız kardeşini ziyarete gidiyor. Aslında kendini İzmir’in dışına atmak derdi. Bir aşk acısı yaşıyor. Sevgilisi hamile olduğunu söylemiş ama tarihten kuşkulanan Fatih kan tahlili isteyince, onunla birlikteyken başka biriyle de görüştüğü ortaya çıkmış kızın. Yalnız kalmak, düşünmek, hüznünü yaşamak istiyor. Yeni bir aşkı, çivi çiviyi söker diyerek başka birinde teselli aramayı düşünmüyor, istemiyor da ama aşkın nereden gelip nasıl vuracağı belli mi? Tokat çok farklı bir yerden geliyor. Kader çok yukarıdan bağlıyor yeni tanıştığı bir kadınla onu. İkisine de babaları akşamları Rilke’den şiirler okurmuş evde. İkisi de ezbere biliyor bazı şiirleri. Birbirlerinin sözlerini tamamlıyorlar. Eh, onlar birbirlerine yaklaşmayacak da kime yaklaşacaklar? Sürer, sürmez, o başka. Denemeye değmez mi? Bence aşk ruh ikizini bulmak değil, ruhunun öbürününkiyle bir olması. Birbirine kaynaması. İki beden, tek ruhla iki atlı bir araba oluyor. O zaman öbürünün hem tanrısı, hem gönüllü kölesi olunuyor. Arada hiçbir hesap olmaksızın… H.G. Rena ve Sakuş çok büyük bir aşk yaşadı. Rena, Sakuş için her şeyden vazgeçti, toprağından, ailesinden, arkadaşlarından. Benim için aşk biraz vazgeçmek, biraz göze almak çokça da emek sanırım. Hâlâ o masalsı aşklara inanıyorum. İnsanlar inandığı şeyleri yaşar çünkü. Her iki romanda da mekân anlatımları olağanüstü, insan okurken sokakların kokusunu bile hissedebiliyor. Nasıl bu kadar güzel anlatabildiniz? Bir tekniği yolu yordamı var mı? C.E. Yunanistan’ın çoğu yeri, özellikle adalardaki mimari yapının korunmuşluğu beni çok etkilemişti. Bizde yok o koruma. Hatta özellikle, Rum kimliğini silmek için bilinçli olarak korunmadığını söyleyenler var. Günahı söyleyenlerin boynuna. Oradaysa bin yıllık köyler, kapılarda aile plakaları, insanların babalarının, dedelerinin işleriyle uğraşması, eskilerin yıkılıp yerine modernlerin (beton ve asfaltla) yapılmaması. Hani sokak ışıkları da elektrikle yanmasa bir zaman kayması yaşıyormuş duygusunu veriyordu insana. Televizyon var tabii ama insanlara eskiyi korurlarsa turizmin daha çok kazandıracağını anlatıyor. Bugün ülkenin en pahalı yerleri, gerçekten en iyi korunmuş yerler. Gerçi Selanik’in bir resmini görmüş, onu İzmir’in Alsancak’ı sanmıştım. Kordondaki iki katlı evlerin hepsini yıkıp, bizdekiyle aynı model apartmanları sıralamışlar kıyıya. Yön de ters olduğu için, denize karşı panjurlarını indirmişti çoğu. Belki de o yüzden, çok çağrılmamıza karşın, bir türlü gidemedik oraya. H.G. Zaman zaman yalnızca yer betimlemeleri yazarım, gün doğumunu, gün batımını, herhangi bir sokağı, bir dağ eteğini, bir ormanı. Yazma disiplini edinmek için yaptığım bir çalışmadır bu. Bir hikâyenin içindeyken ise gördüğümü yazıyorum. Bana göre duyumsadıklarını duyumsatabilen metinler başarılı. Bence romanlarınız resmi tarihimizin bize bellettiği yakın tarihimizin ezberini çok akıcı bir dille ve nefis kurgularla bozuyor. Böyle düşünüyorsanız bu ezber bozmalardan neler bekliyorsunuz? C.E. Ben aslında hiçbir şey beklemiyorum. Romanlarımla sadece kendi ezberimi bozduğumu kendime kanıtlamış oluyorum. İnsanların ezberlerini pat diye bozacağımı, onların görüşlerini 180 derece çevireceğimi, dolayısıyla barışa katkıda bulunacağıma falan asla inanmıyorum. Birinci nedenim, okumayan bir halkımızın olması. At yarışı tahminleri, tencere, tava vermese gazete satılmaz. (Japonya’da bir akşam gazetesinin tirajı 10 milyonmuş. Akşam gazetesinin!!!) İzmir Kitap Fuarı’nın üçte biri sınav kitapları satan dershane standlarıydı. Bu ülkemizdeki ulusal eğitimin sefaletini, sınavlardan medet uman çocukların okullardan umudu olmadığını, tüccarlara teslim edildiğini gösteriyordu. Ayrıca üniversitelerde alacakları eğitimin kalitesi ne olacak? İkinci nedenimse, herkesin zaten kendi kişisel eğilimine göre kitap okuması. İnsan seven insan İnsanları Seveceksin romanını, ihtilalci generaller de İşkence Teknikleri’ni alıp okur. Barış romanları yazan romantik çocukları da sistem askere alıp savaşa sürer. 1919’da Türklerle savaşmak istemeyen askerler Atina’da kurşuna dizildi. Gerisi gemilere dolduruldu. Gemilerde süren isyanları çıkaranları öldürüp öldürüp denize attılar. Yani 15 Mayıs’ta İzmir’e gelen gemiler kaynayan kazanlardı. Gene de geldiler, gene de savaştı çocuklar. Barış çağrıları hiçbir işe yaramadı. H.G. Ben kendi adıma şunu söyleyebilirim, umarım üstü örtülmeye çalışılan, yakın tarihimizde halkların neler yaşadığını merak edenler olur, onların bakış açısını biraz daha aralayabilirsem kendimi şanslı sayacağım. Başka ezberleri bozma hazırlıklarınız var mı? C.E. Eh, olmaz mı? Alnımda bir şey yazıyor ama aynada ters göründüğü için okuyamıyorum. Akıntıya kürek çekmek hoşuma gidiyor, diyelim. Kalimerhaba İzmir, zavallı Türkler ile zavallı Yunanlıların başkalarının çıkarları uğruna birbirleriyle savaştırıldığını anlatıyordu. Sakız’ın Gözyaşları, halkların tüm kardeşlik özlemlerine karşın savaşların daha da süreceğini… Ta ki insanların tüm insanlığı bir aile olarak görene, tüm savaşları birer iç savaş sayacağı zamana kadar. O zaman gelecek mi, emin değilim. Üzerinde çalıştığım romanla bu tema bir üçleme olarak tamamlanmış olacak. Savaşların neden yapılmak zorunda olduğunu anlamaya çalışıyor o. Ekonomisini, ulusları birleştirici gücünü, devlet yapısını irdeliyor. Kimselerin ezberini bozacağıma inanmasam da, insan olarak görevimi yapmış olmanın tatminini duyacağım onu bitirince. Ondan sonra masallar yazmak istiyorum. H.G Evet çok yakında, yeni bir romana başlayacağım. Cumhuriyetin ilk yıllarında kadının var olma savaşı diye kısaca özetleyebilirim. ? Kali Merhaba İzmir/ Can Eryümlü/ Dünya Yayıncılık/ 198 s. Sakız’ın Gözyaşları/ Can Eryümlü/ Pupa Yayınları/ 340 s. Ah Mana Mu/ Handan Gökçek/ Pupa Yayıncılık/334 s. SAYFA 5 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1075
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle