Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Y eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER celaluster@cumhuriyet.com.tr Son soluğuna kadar dil uğraşını sürdüren Ali Püsküllüoğlu’nu iki yıl önce yitirmiştik Türkçeye adanmış bir yaşam B ir zamanlar, yani 12 EÖ’de (12 Eylül’den önce) sözlük denemeleri Türk Dil Kurumu’nca yayımlanırdı. Örneğin, 1960’larda, 1970’lerde hazırlanan terimler sözlükleri: Sedat Veyis Örnek’in Budunbilim Terimleri Sözlüğü; Teo Grünberg ile Adnan Onart’ın Mantık Terimleri Sözlüğü; Vecihe Hatiboğlu’nun Dilbilgisi Terimleri Sözlüğü; Ruşen Keleş’in Kentbilim Terimleri Sözlüğü; Bedia Akarsu’nun Felsefe Terimleri Sözlüğü ve daha niceleri. Neyse ki, çoğunu saklamışım. Kitaplığımda duruyorlar. Farklı bilim alanlarındaki eski ve yabancı terimlere yeni karşılıklar arayan, öneren, bunları hem açıklamalarıyla hem de eski ve yabancı karşılıklarıyla birlikte sunan bu sözlüklerden bugün de yararlanıyorum. Belki önerilen karşılıkların tümünü kullanamıyorum (adı üstünde, pek çoğu birer öneri niteliği taşıyor), ama sözgelimi çeviri yaparken zora düşüp de açıp baktığımda kimileyin cuk oturan bir karşılık buluyorum, kimi kez de kafamı çalıştırıp bir karşılık bulmamı sağlayan bir tanımlama. Bakıyorum da, bu sözlük denemelerinin pek çoğu, kuşkusuz gözden geçirilip yenilenerek ve genişletilerek, bugün de yayımlanabilir. 12 ES’den (12 Eylül’den sonra) bu yana, öncelikle Dil Derneği bu alanda sınırlı olanaklarıyla kitaplar yayımlıyor. Benim gönlümden geçen, sözünü ettiğim sözlük denemelerinin günümüzde yeniden değerlendirilmesi. Bu küçük kitapların her biri, dediğim gibi, yenilenip genişletilerek kendi alanında koca bir sözlüğe dönüştürülebilir. Böylesi çalışmalardan söz açılmışken, iki yıl önce yitirdiğimiz Ali Püsküllüoğlu’nu anımsamamak olanaksız. Püsküllüoğlu ile, 12 Mart dönemi sonrasında, 1974 yazında tanışmıştım: Bilgi Yayınevi’nden çıkan Öz Türkçe Sözlük, 12 Mart darbesinin hemen ardından toplatılmış, Püsküllüoğlu hakkında soruşturma açılmıştı. Kitabı ihbar eden, dönemin önemli komutanlarından biriydi. İhbar etme nedeni ise, Öz Türkçe Sözlük’te, Aziz Nesin, Çetin Altan gibi pek çok yazardan örnek tümcelerin bulunmasıydı. Anlaşılacağı gibi, Püsküllüoğlu, sözlükteki sözcüklerin açıklamalarını çeşitli yazar ve çevirmenlerin bu sözcükleri kullandıkları tümceleriyle desteklemişti. Özellikle 1960’ların sonlarında Yeni Dergi’ye yaptığım çevirilerimden tümceler vardı bunlar arasında. Komutan, bir devlet kurumunu teftiş ederken gözüne çarpan Öz Türkçe Sözlük’ü şöyle bir karıştırırken, tümceleri alıntılanan yazarların adlarını görünce “komünizm propagandası yapıldığı” sonucuna varmış, kitabın toplatılmasını istemişti. Neyse ki, sonunda aklanmıştı kitap. Ben de, 1974 affıyla Mamak Askerî Cezaevi’nden çıkar çıkmaz, İstanbul’a dönmeden, Püsküllüoğlu’nu Türk Dil Kurumu’nun Ankara’daki binasında ziyaret etmiştim. Hem geçmiş olsun demek, hem de henüz yirmilerindeki bir çevirmenin tümcelerini sözlüğüne alarak beni özendirdiği için teşekkür etmek amacıyla. Yıllar sonra, 2000’li yıllarda, Can Yayınları’nın başındayken, Ankara’daki evinde ziyaret edecektim Püsküllüoğlu’nu. Bu kez, ünlü Türkçe Sözlük’ünün Can’dan yayımlanması için. Yıllardır yetkinleştirerek sürdürdüğü bu çalışmasını, iki farklı boyutta yayımlamaya karar vermiştik. Yüz bin maddelik bir büyük boy sözlük, bir de 20 bin maddelik küçük boy sözlük. Püsküllüoğlu, o günlerde, gençlik yıllarından gelen rahatsızlığıyla boğuşuyordu. Soluk alıp vermekte onca zorlanmasına karşın, 1960’ların başlarından bu yana sürdürdüğü sözlük çalışmalarına ara vermiyor, sözlüğüne yeni maddeler ekliyor, yeni açıklamalar getiriyordu... Son soluğunu verdiği güne kadar da sürdürdü dil uğraşını… KADİRLİ SÖZLERİ Ali Püsküllüoğlu’nun en sevdiğim kitaplarından biri de, Arkadaş Yayınevi’nce yayımlanan Kadirli Sözleri adlı çalışmasıdır. Yaklaşık 1800 sözü içeren bu yerel sözlük denemesi, bugüne dek birçok sözlüğe emek veren Püsküllüoğlu’nun yalnızca Kadirlililere değil, Türk diline bir armağanıdır. Ali Püsküllüoğlu, Kadirliliydi. On üç, on dört yaşına değin Kadirli’de yaşamış, ilkokulu, ortaokulu orada okumuş, lise için Adanalara, Mersinlere gitmek zorunda kalmış, daha sonra kopmuştu Kadirli’den: “Aradan yarım yüzyıldan çok zaman geçti. O küçük kasaba büyük bir ilçe oldu ve sanırım orada her şey değişti, dil de değişmiştir elbette. Bendeyse eski, yoksul, saf hali yaşıyor. Koltuğumda gazete sattığım günlerin Kadirli’si. Bu kitapçığı o küçük kasabanın yoksul, ışıksız halinden derlenmiş bir kır çiçeği demeti olarak bugünkü Kadirlililere sunuyorum. Kasabama bir gönül borcu olarak. Hiç değilse kültürünün bir damlası gün ışığına çıksın diye...” Kadirli Sözleri’nde, Kadirli’nin halk ozanlarını, ağıt yakan insanlarını unutmamıştı Püsküllüoğlu. Hasibe Hatun’un okuduğu ağıttan şu dizeler kalmıştı aklında: “Anavarza at oynağı / Kana bulanmış köyneği / Gıyman aşiretler gıyman / Kör garının bir değneği. // Anavarza yazıları / Ceren dutar tazıları / Bir ocağa sebep oldu / Aralığın muzuları.” Bu dizelerdeki sözlere, bu halk dili sözlüğü denemesinde de yer vermişti. “Köynek”, gömlek, mintan anlamına geliyordu. “Aralık”, ev dışı, herkesin gezip tozduğu yer, ortalık anlamındaydı. “Muzu”, laf götürüp getirerek insanları birbirine düşüren, arabozan demekti. “Hemşerimiz ve büyük romancımız Yaşar Kemal, bu sözlerden birçoğunu edebiyatımıza soktu, ölümsüzleştirdi,” diyordu Püsküllüoğlu, “onun romanları var oldukça o sözler de ölmeyecek. Kadirlililer onların birçoğunu artık unutmuş olsa bile…” Ali Püsküllüoğlu’nun, kırk yılı aşan bir süre içinde gerçekleştirdiği dil ve sözlük çalışmaları, kanımca, bir derginin ya da kitabın inceleme konusu olabilir. Ben burada, onu anarken, pek çok okurun eline geçmemiş olduğunu sandığım çok özel bir kitapçığına, doğduğu kasabaya bir gönül borcu olarak hazırladığı bu incecik, ama anlamlı yapıta değineyim dedim. Kadirli Sözleri, Anadolu ağızlarının söz dağarcığının belleklerden yazıya aktarılmasına, Karacaoğlan’ın, Dadaloğlu’nun yaşamış olduğu topraklardan yola çıkarak bilimsel bir katkıda bulunuyor. Dil duyarsızlığının ayyuka çıktığı bir zamanda böylesi çalışmalar daha bir değer kazanıyor. ? Ali Püsküllüoğlu’nun, kırk yılı aşan bir süre içinde gerçekleştirdiği dil ve sözlük çalışmaları, bir derginin ya da kitabın inceleme konusu olabilir. EŞEKARISI ‘Aklıselim’ bir insan mısınız?!! ağduyu, her zaman, her yerde gereksinim duyulan bir yeti. Hele doğru ile yanlışın tümden birbirine karıştığı günümüz Türkiye’sinde. Sağduyulu kişi, işlerin hepten arapsaçına döndüğü, adamın zıvanadan çıkardığı durumlarda akıl sağlığını bozmadan davranabilir, akla uygun yargılarda bulunma yeteneğini, doğru yargılama gücünü koruyabilir, doğru ile yanlışı soğukkanlılıkla ayırt edebilir. Bu yüzden olsa gerek, insanlar son zamanlarda bu sözcüğe sık sık başvuruyorlar. Bir süredir, gerek gazetelerdeki köşe yazılarında, gerek televizyonlardaki açık oturumlar ve söyleşilerde sağduyu sözcü S ğünün sıkça kullanıldığına tanık oluyoruz. Pek çokları, “sağduyu” yerine “aklıselim”i kullanıyorlar. Hemen söyleyeyim: Dili eskiden de, yenileştiren de zamandır, zamanla yaşanan değişimdir. İsteyen dilediği sözcüğü kullanır, kimse kimseye hangi sözcüğü kullanacağını buyuramaz. Gerçi ben her zaman kuşkusuz, anlamı yeterince veriyorsa yeni sözcüklerin yeğlenmesinden yanayım. Ama canınız eskileri kullanmayı da çekebilir ya da dilin, eski ve yeni sözcükleriyle zenginliğini korumasını isteyebilirsiniz. Hiç kuşkusuz, eski sözcükleri doğru ve yerli yerinde kullanmak, yalan yanlış kullanarak dil ve düşünce kirliliğine yol açmamak koşuluyla. Diyeceğim, son zamanlarda aralarında öğretim üyeleri ve köşe yazarlarının da bulunduğu pek çokları, “aklıselim”i yanlış kullanmakta diretiyorlar. “Falanca aklıselim insandır, filanca aklıselim kişidir…” gibi. Benim bildiğim, “aklıselim” ya da “aklı selîm” (eskiler, “hissi selîm” de derlerdi), “falancanın aklı pek selim” anlamına gelmez; o yüzden de, “aklıselim insan” denmez. “Aklıselim sahibi insan” denir. Ya da, eskisine vâkıf değilseniz, kendinizi zora sokmaz, kestirmeden yenisini kullanırsınız: “Sağduyulu”… SAYFA 6 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1074