Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ë Ümit GEZGİN aya Özsezgin’in bugüne kadar kaleme aldığı kitaplar göz önünde tutulursa, onun Türk plastik sanatlar alanında ne derece yetkin ve aynı zamanda özgün bir bakış açısına sahip olduğu görülür. Prometheus’un Dönüşü kitabından başlayarak, Sanat Üzerine Yazılar, İbrahim Çallı, Sami Yetik ve oradan, alanında çok önemli bir boşluğu dolduran Türk Plastik Sanatçıları‘na, yine seçkin sanatkuram kitapların çevirilerine kadar uzanan geniş bir yelpaze içinde Kaya Özsezgin telif ve tercüme onlarca kitabında hep plastik sanatlar kültürünün ülkemizde gelişmesi için önemli çabalar harcamıştır. Evet, gerçekten de ülkemizde plastik sanatlar kültürü, üretim, teşhir ve piyasa söz konusu olduğunda o oranda bir gelişmişliğe sahip değildir. Yüz binlerce dolar verilen eserler üzerine yazılan kitaplar o derece rağbet görmez. Yani parası olanlar, belki eser sahibi olmak istiyor ama eserin taşıdığı kültüre sahip olmak istemiyor gibi bir sonuç çıkıyor ortaya. Böyle bir çoraklık içinde, plastik sanatların bir yazar ve sanat eleştirmeni olarak Kaya Özsezgin’in önemi daha bir belirginleşir. Cehaletin berdevam olmaması için elbirliğiyle çaba gösterilmesi gerekir. Bu konuda herhalde plastik sanatlar alanının ciddi ve tutarlı yazarlarının gayret göstermesi şart. İşte Özsezgin, alanının duayen kalemlerinden biri olarak, ele aldığı konu ve yazdığı kitaplarda, hem özgün hem de kalıcı sonuçlara ulaşıyor; Kaya Özsezgin’den ‘İzlekler’ K Bir ömür sanat eleştirisi Kaya Özsezgin’in İzlekler isimli kitabındaki yazılar, plastik sanatların hemen hemen bütün güncel, kültürel ve düşünsel gerçeklerine temas eden deneme ve eleştirilerden oluşuyor. Farklı zamanlarda, farklı yerlerde yayınlanan yazıların bir araya getirilerek oluşturulan kitap, hem sanatçıların yaratıcı boyutlarını değerlendiriyor hem de gerek galericilik ve kitap değerlendirmeleri, gerek sergiler ve gerekse de genç sanatçılar hakkında özgün yorumları ve yargıları barındırıyor. doğal olarak yargı ve yorumları sadece günceli kapsamakla kalmıyor, aynı zamanda geleceğe de uzanıyor. Zaten bir yazarı kalıcı ve evrensel yapan da bu değil mi? Bu konuda Özsezgin’in sanat, düşünce ve güncellik alanına getirdiği yorum zenginliği bu alan kültürünün gelişmesine önemli katkılar sağlıyor. Ama bakılsın, her gerçek yazar gibi Özsezgin de kesin yargılara ulaşmadan önce, konuyu detaylarına kadar bilmek ister. Soğukkanlı kültürel ve düşünsel yaklaşımı onu ucuz ve kolay sonuçlara, dahası günübirlik kalem denemelerine girişmekten hep uzak tutmuş; alanın hemen bütün konularındaki serin kanlı ve kuşatıcı yaklaşımı, kavramsal ve düşünsel derinlikli, giderek de üslup bütünlüğü içinde bu derinliği ifade eden bir kalem erbaplığını göstermiştir. Bu yüzden Özsezgin’in yazdığı bütün yazılar, hatta yaptığı çeviriler merak ve ilgiyle okunup takip edilmiştir. Kaya Özsezgin’in yeni kitabı İzlekler’de yer alan “Abidin Dino Eskişehir”de makalesi, sadece bir ressam üzerine değerlendirme değil; aynı zamanda bir kentin tarihi, estetiği ve gerçekliği üzerinde de yargılar sunar. “Eskişehir artık ‘eski’ ve bildiğim kent değil; birkaç yıldır kabuk değiştirmekle meşgul” der. Anadolu Üniversitesi’nin kentle olan ilişkisine ve değişimine katkısına değinen usta yazar; “Eskişehir’in üniversite kenti olma kimliği, şehrin gözeneklerini de kapsamına alıyor” diyor. Kentin, üniversitenin ve her ikisinin bütünsel oluşumunu değerlendirdikten sonra Abidin Dino’ya geçen Özsezgin, Dino’nun özellikle ellerle simgelenen estetiğine değiniyor ve onu “bir düşünce potasında eritiyordu ‘el’ dediğimiz nes neyi, tıpkı resmine aktardığı başka nesneler gibi” diye niteliyor yazar. Kaya Özsezgin’in ele aldığı hemen hemen bütün konular kapsamlı, detaylı ve dolaylı bakış açılarıyla dolu. O bir nesneden yola çıkarak dünya tarihini özetler veya bir ressam, bir galerici sanat birikiminin, felsefenin ve estetiğin bir potada değerlendirilmesi ve özgün yorumlara ulaşılması için bir araç haline dönüşür. Adeta o yazarken de düşünen kalemlerdendir. Ucu bucağı fululaşan, ama aslında kafasının içinde belirgin olan kapsam; yazıya konu oldukça açılır ve adeta bir felsefe metni gibi çok anlamlı katmanlar galerisine dönüşür. İzleklerdeki makalelerde, deneme ve eleştirilerde de bunu bütün detaylarıyla görmek mümkün. Basın fotoğrafçılığı üzerine kaleme aldığı, kitabın yine değerli makalelerinden birini oluşturan yazı da, başlı başına bir basın fotoğrafçılığı tarihi olarak karşımıza çıkar. Şu söz ne kadar doğru: “Bizde ‘farkına varmadan’ gazeteci ya da foto muhabiri olanlar, kendini bu mesleğin içinde bulduğu andan itibaren tutkulu bir işe karıştığını ayrımsar ve dönüşü olmayan bir yola girdiğini anlamakta gecikmez.” Gerçekten edebiyat da gazetecilik ve sanatçılık da, ister bilinçli ister bilinçsiz bulaşılsın, “geriye dönüşü olmayan yol” değil midir? Bir tutku olarak değerlendirilmelidir bu alanla ilgili olan her şey. Kişinin kendi içindeki cevheri hangi koşulda olursa olsun arama uğraşı, bir tür çağdaş müritlik uğraşı gibi bir şeydir. En önemlisi bu alan para ve kazancın dışında bir şey. ? İzlekler/ Kaya Özsezgin/ Bahariye Sanat Galerisi Yayınları/ 160 s. Hikmet Temel Akasu’dan ‘Nihilist’ Gerçeği arayış Nihilist, Hikmet Temel Akarsu’nun son romanı. Kitaptaki on dokuz anlatı, iğne oyası gibi işlenmiş, her bir sözcük sanki defalarca düşünülmüş ve belki de bu yüzden anlatılanlar çok canlı. Kendini, Reddedilenlerin Mesih’i olarak gören saf bir yüreğin yazdığı metinlerin, söylemlerin ve iyilik için verdiği mücadelenin karşılıksız ve iktidarlarca nasıl kullanıldığını anlatan, okuyucuyu kendi devinimi içine alan merak öğesini sonuna kadar devam ettiren bir yapıt. Ë Ceylan KORYÜREK ihilist‘teki anlatım özgünlüğü ve canlılığı kendi içindeki heyecanı sürükleyip götürürken, olaylar Roma devrinde yaşansa da bugün de aynı manzaralarla gerçek gözlerimizin önünde. Kitap dehşet verici görüntülerle, neden, niçinlerle sarıp sarmalıyor okuyucuyu. Hiçlik duygusuyla başlıyor roman, geçmiş karanlık bir orman, yitirdikleri nerede? Dilek ağacına asılı kalmış mendiller gibi hiçlikte sallanıyor. Gerçek nerede? Yola düşüp ararken, değişik yanıtlarla okuyucuyu sarsıyor. Her seferinde ipin koptuğu yerden tekrar başlamayı başaran saf yürek Mesih’imiz büyük bir sabırla düşüncelerini, risalelerini yaymaya çalışıyor. “En büyük günah neredeyse gerçek de orada.” Bundan sonra fırtına kopmadan gerçeğin limanını bulup sığınmalıdır artık. “Ve onun için bazı önemli sorulara yanıt arıyorum, o yanıtları kitaplara yazıp tüm insanlara dağıtacağım ve her şey düzelecek.” Yanıtlar aranırken yağmacıların eline düşSAYFA 18 Hikmet Temel Akarsu N müş reddedilenler, kayıp ruhlar, saf yürekler, dışlanmışlar, ortak yazgıda kaybedenler, hepsi kitapta elektrik akımına kapılmışcasına felsefi bakış açısıyla sorgulanıyor. Anlatıların başkahramanı Reddedilenlerin Mesih’i sanki cehennem alevleri içinde yürüyordur artık, açlıktan, savaşlardan yarı yolda ölen bir sürü insan görür. İyilik ve kötülük arasındaki uçuruma bazen köprüler kurar, belki saflığın verdiği güçle her şeyi değiştirebilirim düşüncesi, her zaman parçalanmış bir ruhla okuyucuya geri dönüyor. Umudun geri tepen okları, gördüklerinden ölüp dirilen bir ruh, bütün bunlara rağmen anlatılarını yayarsa insanlık iyi ve güzeli bulur düşüncesiyle yoluna devam ediyor. Yüzyıllardan beri var olan gerçekler bugünde geçerli. Neden kıyımları bol acımasız bir dünyada yaşıyoruz? Boşlukta sallanan gövdeler kanlar içinde, ikiyüzlü dostluklar, iktidarlar. Yaşama zorunlu kılan kendimizi yeniden yapılandırmak, hortumlayan savrulduğumuz düzen. “Bir millet yaratmak için ne lazım budala keşiş! Bir sahte Mesih ve üçbeş sefih! Hepsi bu! İşte şimdiden bütün plato sana inanıyor. Mucizelerine ve şefaatine! Bir de bunları kaleme alacak üçbeş sefih bulduk mu çok geçmeden eskisinden de güçlü, inanmış ve imparator için ölmeye hazır bir milletimiz olur.” İktidarca saflığı ve temizliği ile kullanılmaya meyil eden ve bundan sonra yalanlar için sunulmaya hazırlanan saf yürek Reddedilenlerin Mesih’i gerçeği görür. İyiliğe atılan her tohum boşlukta iktidarlarca sallanır. Her acımasızlıkta şansının döneceğine inanıp iyilikle kapıları aşındıran ve her seferinde kendi düşüşünü görürken, esritici bir yakarışla gökyüzüne haykıran, gördüklerinden taş kesilen yürektir artık. Her şey boştur, iktidarlar sadece kendilerini var etmek için ve bu varlığı sürdürmek için acımasızca katliam yapar, yalan söyler. Reddedilenlerin Mesih’i bütün karşı çıkışlarına rağmen aşka karşı koyamaz ve artık gerilim son noktasına ulaşmıştır. Zincirleri kopan yürekte, birleşmeler bütün dünyaya kükreyen başkaldırıdır. Aşktır belki insanın hayatındaki en gerçek yazgı, yüreğinde köklenip senelerce unutulmayan. “Yazgı, içimizdeki cinin bizi sürdüğü yerdir!” Madelaine ölümsüz aşkı yoktur artık, bundan sonra gerçek ve yazgı ikilemi daha da ağır hissedilir romanda. Geri verin bana aşkımı diye haykırılan iç seslerde, sadece kendi adanmışlığına bir alkış kopar içinde. Yeryüzünün derinliklerinden fırlatılmış aydınlık derken içindeki karanlığa düşmüştür. Madelaine’ı son gördüğü an aydınlıktır ve perde kapanabilir artık. Yeni koparılmış çiçekler fışkırır gökyüzüne. Uzun yolculukta, saf bilgenin içine düştüğü durumlar ve hiç ummadığınız bir son. Dünyanın hali gözler önünde her şey tüyler ürpertici. Gökyüzüne ulaşan ve geri tepen yakarışlar. İnsanlık kendi düşüşünü görürken defalarca duyumsadığı hiçliğe boş verip ateşinden kurtulmuş korlar gibi, sağa sola yalpalarken yalnızlaşan, iyiliğin son umuduyla çırpınan saf yürek, yenik düşen ölgün bir alev, yeniden gökyüzünde canlanan yıldırım. ? Nihilist/ Hikmet Temel Akarsu/ Doğan Kitap/ 196 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1074