04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Stoyan Tz. Daskalov’dan ‘Değirmen’ Bir Bulgar klasiği Bulgar edebiyatının önemli edebiyatçılarından Daskalov Değirmen adlı romanında, Bulgaristan Sosyalist Devrimi’yle başlayan millileştirme hareketi sırasında toplumda yaşanan değişimi, kültür aktarımındaki sorunları ve bu durumun insan ilişkilerindeki yansımalarını oldukça gerçekçi bir dille aktarıyor. Ë Nur YAZGAN oman, Bulgaristan’ın Katina köyündeki bir değirmeni ve bu köyde yaşayan insanları betimleyerek başlar: “Sessizliğin içinde fark edilen Liponovski Değirmeni’ nin tekdüze hırıltısı devasa bir kalbin atışını andırıyordu.” Gerçekten de tüm köyün ve hatta çevre köylerin de buğdayını öğüten bu değirmen sadece çıkardığı “tekdüze hırıltı” yüzünden değil köylülere yaşam kaynağı yaratması açısından da Katina’nın kalbidir. Değirmenin sahibi Liponovski ise köyün kalbine sahip olmanın ayrıcalıklarını köylülere karşı sonuna kadar kullanan, elini değdirdiği her işten çeşitli hilelerle karlı çıkmayı bilen bir burjuvadır. Değirmen, Liponovski ve ailesinin millileştirmeden önce ve sonraki hayatını, köylülerin değirmene sahip olma fikriyle bir türlü baş edememelerini ve parti içindeki çekişmeleri konu alır. Bu gerçeklik üzerinden hareket eden Daskalov karakterlerini hiç zorlanmadan yerelden evrensele taşır. Artık roman boyunca köylülerden parti görevlilerine kadar karşılaştığımız tüm karakterler tanıdıktır. Köylüler “yaşantılarını birbirlerini kıskanarak, bıkıp usanmadan tarla sınırı için birbirine sataşarak geçirir, bir tavuk ya da bir küfür uğruna mahkeme kapılarını aşındırır, ömür boyu uzlaşmazlardı. Kinlerini kutsal bir miras gibi çocuklarına aşılar, kanlı bıçaklı düşmanlar gibi birbirlerini izlerlerdi.” Değirmenin millileştirme sonrası müdürü, eski parti sekreteri Boyan’a “sekter tutumu, entelektüel açıdan taraf tutuşu, her zaman her şeyi yönetme eğiliminden kendini bir türlü kurtaramayışı konusunda çıkışılır.” lik temellerini sağlamlaştırır: Stoyan Daskalov Nâzım Hikmet’in Bulgaristan’a ilk gelişinde karşılayanlar arasındaymış. Yukarıda Daska“Vaktiyle bir çiftlik sahibinin lov (soldan ikinci) edebiyatçı dostları ile. malı olan ve devrim ile birlikte halkın eline geçen söz koriyle omuz omuza çarpıştım.” nusu değirmen benim köyümün hemen yakınında. Bugün hâlâ dönüyor, uğuldaEZİLEN HALKLARI KUCAKLAMAK yıp duruyor. Günün birinde onu yıkmak Daskalov’u ve kahramanlarını bizim inistemişler. Ama okuyucularımdan biri sanımıza, edebiyatımıza yakın bir noktaya olan parti yöneticisi buna son derece özkoyan özellikle Değirmen’i bu topraklagün ve anlamlı görünen bir edebi kanıt rın romanlarından birini okur gibi özgügöstererek direnmiş: ‘Koskoca bir romana leştirerek, haz alarak okuyabilmemizi sağkonu olduğuna göre bir tarihi yapıt nitelilayan elbette onun tüm ezilen halkları ği taşır ve yıkılamaz’ demiş.” kucaklayan dünya görüşüdür. Ancak Daskalov’un gerçekliğe sadakati Ancak bu yakınlık duygusunu besleyen sadece olay, zaman ve yer açısından deen önemli neden Bulgar edebiyatını yağerlendirilirse romanın önemli bir noktası kından tanımayan Türk okurun gözden kaçırılmış olur. Roman boyunca Değirmen’i okuduktan sonra okuma dünyazar yarattığı karakterlere de olabildiğinyasında Rus klasiklerinin bıraktığı tadı yece nesnel yaklaşır; millileştirme hareketinin gözünde olumsuz nitelikte sayılabilecek karakterlerin davranışlarını anlaşılır kılmaya, olumlu görülebilecek karakterleri de yüceltmemeye özellikle dikkat eder. Daskolov Değirmen’i tamamıyla diyalektik bir bakış açısıyla yazmıştır: İnsanın önünde sonunda yaşadığı koşullara ait olduğu sınıfa uygun davranacağına ve kimsenin doğuştan kötü ya da iyi olamayacağına dair iddiası romanın her cümlesinde sezilir. Böylelikle eğer “Devrimci Roman” gibi bir sınıflandırma yapma çabasına girersek, Sosyalist Devrim’i konu edinen benzeri bazı romanların arasından da rahatlıkla seçilir; dili, biçimi önemsemeyen, salt propaganda yapmak amacıyla devrim yandaşlarını ilahlaştırmaya çalışırken idealizmin kollarına düşen öteki romanların arasında pırıl pırıl pırıldar. Dikkatli okur, romanda pek fazla yer edinemeyen sürgün öğretmen Stoykov’un ötekilere nazaran korunduğunu, kollandığını ve nesnel bir bakış açısıyla değerlendirilmediğini fark eder. Bu elbette okurda roman boyunca öteki karakterlerin olumlu olumsuz her özelliğini ortaya seren Daskalov’un korumacılığının nedenini düşünmeye iter. Bu korumacılığın gizi Stoyan Daskalov’un yaşamöyküsünde yatar: “Babam köy öğretmeniydi. Ben de babamın okuduğu Lom Öğretmen Okulu’nu bitirdim. Kendi köyümde onun yerini aldım. Bir yandan yine onun yerini alarak köy kooperatifini yönettim ve toplum işlerinde çalıştım. Halk düşmanlarının nefretini kazandım, meslekten atıldım ve faşist iktidar tarafından kovuşturmaya uğradım. Sonunda bu yüzden doğduğum yöreyi terk etmek zorunda kaldım. Sofya’ da redaktör olarak çalışmaya başladım. Bir yandan da üniversiteye devam ettim ve Sofya Üniversite’ sinde Slav Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdim. Bu yaşam yolu ve deneyimi, benim yazgımı halkımla ve onun özgürlük savaşıyla birleştirdi. İkinci Dünya Savaşı’na katıldım; Hitler faşizminin ezilişine kadar Birinci Bulgar ordusunun saflarında ve Sovyet askerle R niden yakalayabilmesidir. Aslında bir Slav edebiyatından söz etmek, benzer kültürlerin birbirlerinden beslendiğini iddia etmek pekâlâ mümkün. Romanın sonunda Daskalov’un Değirmen’den başka kitaplarını da özenle çevirmiş olan edebiyatçı Mustafa Balel’in Öykü dergisinin 1976 Nisan sayısı için yazarla yaptığı söyleşi yer alıyor. Bu söyleşi hem okurun romanı daha doğru değerlendirmesi hem de Daskalov’un Türk edebiyatıyla yakınlığının anlaşılması açısından yararlı.Stoyan Daskalov nasıl Slav Edebiyatı çatısı altında Rus Edebiyatıyla kardeşse, kültürel ve siyasal yakınlık açısından Türk edebiyatıyla da kardeş. Nasıl mı?: “Büyük şairiniz Nâzım Hikmet’e ilişkin unutulmaz anılarım var. Onu Bulgaristan’a ilk gelişinde karşılayanlar arasına da katıldım. Moskova’ da konuğu da oldum. Çok sevdiğim şiirleri, oyunları, Yaşamak Güzel Şey be Kardeşim adlı romanıyla hepimizi büyük ölçüde etkilediğini kıvançla söyleyebiliriz. Çağdaş Türk Edebiyatının şiirde ve öyküde bu büyük ustalarını izleyen öncü gerçekçi yazarlarınızdan Orhan Kemal’i de İstanbul’dan ve Sofya’dan tanıyorum. Onun da değerli romancınız Yaşar Kemal’in de Bulgarca ve Rusça olarak bazı öykülerini ve romanlarını okumuş bulunuyoruz. Büyük gülmece yazarınız Aziz Nesin’in de yıllardır ülkemizde çalışmakta olan Fahri Erdinç’in de birçok yapıtı dilimize çevrildi. Bu öncüler kuşağı ve bunları sürdüren henüz tanışmadığımız nice genç yazarınız, bugün şüphesiz ki, edebiyatınıza çağdaş düşüncel çehresini kazandıran ve bizleri yakınlaştıran ana yaratım yöntemi olarak toplumcu gerçekliği belirliyor ve başarıyla uyguluyor.” ? Değirmen/ Stoyan Tz. Daskalov/ Çeviren: Mustafa Balel/ Kavis Kitap/ 392 s. BELGESEL ROMAN Yasak yayın bulundurduğu için okulundan sürülen devrimci öğretmen Stoykov, kurnazlığıyla her devirde zengin kalmayı başaran Liponovski, dürüstlüğü nedeniyle sık sık dostlarıyla çatışan milleştirmeden sonra bile parti temsilcisine karşı işçilerin hakkını koruyan sendika lideri Yanko, egemenlik kimin elinde olursa olsun güçlüye yaltaklanmaktan vazgeçmeyen Ştark, aşk ile güce tapmayı sık sık karıştıran burjuva kızı Miçe ve roman boyunca karşımıza çıkan öteki karakterler. Her biri insani zaaflar ve meziyetlerle donatılmış, böylece ete kemiğe bürünmüş gerçek insanlar. Bu karakterler Bulgaristan Devrim Tarihi’nin içerisine gerçek zamanlamalarla yerleştirilir. Bu yönüyle Değirmen aynı zamanda bir belgesel roman niteliği taşır. Stoyan Daskalov romanın çevirmeni Mustafa Balel ile 1976’da kendi evinde gerçekleştirdiği söyleşisinde romanın gerçek CUMHURİYET KİTAP SAYI 1067 SAYFA 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle