Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
M. Güner Demiray’la ‘Güneş Sofrasında Söylediğim Şiirler’ üzerine ‘Dört dörtlük bir şair değilim’ M. Güner Demiray ilk şiir kitabını 1984 yılında yayımladı. Daha sonraki yıllarda da bir çok şiir kitabı, yayımlayan Demiray bu kitaplarını Güneşin Sofrasında Söylediğim Şiirler adıyla bir araya getirdi. Demiray’la toplu şiirlerini konuştuk. Ë Bedrettin AYKIN ayın Demiray, şiirlerinizin ilk kitaplaşması 1984’te Anadolu Sanat Yayınları’nca gerçekleşir ve diğer kitaplarınız bunları izler. Daha sonra bu yapıtlar Güneşin Sofrasında Söylediğim Şiirler (19602008) adı altında topluca 2009 Kasımı’nda Koza Yayın Dağıtım tarafından yayımlanır. Bu yeni basıma “genişletilmiş ikinci basım” demeniz gerekmiyor muydu? Zaten toplu şiirlerin bölümlerindeki her kitabın hangi tarihte hangi yayınevince basıldığı, kitapları oluşturan şiirlerin önce hangi dergilerde çıktığı yazılıdır. Yurduma Atatürk’e Şiirler’in toplu şiirler içinde 3. baskısı dışında diğer şiir kitaplarımın ikinci baskısı oluyor. Kitabı okuyan ve inceleyen bunu anlar. Sonra “Özyaşamöyküsü” bölümünde yapıtlarım hakkında gerekli bilgiler verilmektedir. Bunun için bu konuda yeni bir ayrıntıya gerek görmedim. Ta köy öğretmenliğinden bugüne yaşam koşullarının dört bir yana savurduğu bu çocuklarınızı yeniden bir araya getirip kanatlarınızın altına almak nasıl bir duygu sizin için? Uzun bir zamanın içine yayılmış bu şiirlere şöyle bir kuşbakışı göz atmak ne gibi çağrışımlar getirdi size? “Saldım çayıra mevlam kayıra” diye bir söz vardır. Başıboş bırakıp yitmelerini istemedim o ürünlerimin. Dergilerin, çarçabuk çıkan kitapların arasında boğulup kalmalarına gönlüm razı olmadı. Onları önemseyip bağrıma bastım. Hatta önemli bir kısmını yeniden gözden geçirip daha bir olgunlaştırdım. Yirminci yüzyılın kırsal çizgisinden yeni yüzyılın çizgisine doğru toplumcu özdeki bu şiirsel yürüyüşümü bilinç işçisi gibi bir emekçi aydınlığında yeniden algılayarak kıvanç duyduğumu belirtmeliyim. Şiirlerim bir yandan kişisel olarak aşk ve düş armonileri sunarken öte yandan acı gerçeklerin yumağı bir sosyal tarihi dillendirir çok kez. Ülkemi, halkımı ve tüm evreni kucaklar. Emperyalizmden arınmış, hakça ve insanca bir yaşamın özlemini söyler şiirlerim. Ayrıca Mustafa Kemal’in ışığını, duruş ve direncini, AySAYFA 10 S dınlanma soluğunu, bağımsızlık tutkusu ve onurunu, yurdumu ve mazlum dünya halkları için temel nirengi noktaları olarak şiirlerimde gösterdiğimi de belirtmeliyim. “ANNEMİN ANLATTIĞI SÖYLENCELER BENİ BAŞKA BİR DÜNYAYA GÖTÜRÜRDÜ” Kuşkusuz her eğitimci, şair ya da yazar olmuyor. Sizi yazmaya yönelten etkenler nelerdi? Sanırım sizin öğrencilik yıllarınızda Köy Enstitüleri kapatılmıştı. Ama o coşkuyu içinde taşıyan, sizlere ileten, sizleri yazmaya yönlendiren öğretmenleriniz oldu mu? Bu konuda ilk öğretmenim annemdir diyebilirim. Onun anlattığı sıcak söylenceler bir başka dünyaya götürürdü beni. Annemin anlatısındaki çarpıcı güzellik belleğimi nakışlardı. Hele türküler söz ve ezgileriyle yüreğimi kamçılar dururdu. Kırda kuzuları güderken doğanın içime yansıması, bozuk düzen, acılı insan ilişkileri beni sürekli doldurup etkiliyordu. Öğretmen okulu yıllarım beni edebiyatla tanıştırdı. Özellikle okul müdürümüz Kaynak ve Varlık dergilerinde şiirleri çıkan ve Başlangıç adında bir şiir kitabı bulunan Adil Turan’ın ki bu değerli müdürümüz olumlu çalışmalarının karşılığı olarak DP iktidarı tarafından sürgüne gönderilmiş ve sonradan CHP milletvekili olmuş bir kişidir ve edebiyat öğretmenim Nezahat Ağar’ın rehberliklerinde bilinçli bir okuma dönemim oldu. Bize öğüt vermezler, kitap okuturlardı. Mahmut Makal’ın Bizim Köy’ünü, Yaşar Kemal’i o zamanki tüm yapıtlarıyla sınıfta okuyup inceledik. Dağlarca’yı, Külebi’yi, Ceyhun Atuf’u da sürekli izleyip okuduk dergilerde. Özellikle Varlık dergisi bana ve sınıfıma ışık tutardı. Bu dergi ve kitaplar bana sorgulamanın kapısını açtı, düşünmeyi öğretti. Okulda öykü ve şiir yarışmaları da düzenlenirdi sık sık. Ben de bir şeyler karalar katılırdım bu yarışmalara. Hatta bir yarışmada kazandım. Jüri Varlık’ın 1957 Hikâyeler kitabını armağan etti bana. Müdürüm ve yazın öğretmenim kutladı beni. Sürekli okuyup yazmamı söylediler. O yıllarda 17 yaşındaydım, tuttum Yaşar Nabi’ye bir mektup gönderdim. Mek biliyoruz. Bu anlamda şiirinizi bugün nasıl tanımlıyor, nasıl değerlendiriyorsunuz? Meksikalı şair ve düşünür Octavio Paz: “Bir şairin yaşamı şiirleridir” der. Bu düşünceye hak veriyorum. Yaşam koşullarının yapımı biçimlendirişi doğrudan şiirime yansımıştır. Bir yerde şiirlerim daha çok dış etkenlerle oluşturduğum iç dünyamın, düşlerimin fotoğraflarıdır. Bir eğitimci olarak yeni bir toplum, çağdaş bir toplum yaratmak inşasında görev aldım. Modern dünyanın ışıklarını, özgür aklın, bilimsel düşüncenin ve daha bir insanlaşmanın temellerini körpe beyinlere atmaya çalıştım. Bu bağlamda Kemalizmi, Cumhuriyeti okulda çocuklara, köy odalarında halka, kitapların aydınlığı ve eylemsel çalışmalarla vermeye çaba gösterdim. Bu işleri yaparken karşı duruşlara göğüs gerdim. Yine kasaba ve kentlerdeki ortaokul ve liselerde gençleri çağdaşlık yolunda eğitirken halkın ve edebiyatın içindeydim hep. Bu mücadeleci ortamların getirdiği atmosferde şiirlerimi yarattım çoğunlukla. Özde şiiri koruyarak hep toplum için yazmak düşüncesi egemen oldu bana. İletisi keskin ve açık şiirlerdi bunlar daha çok. Nâzım’ın şu dizelerinde “Sıska öküzün yanına koşulup şiirlerimiz/ Toprağı sürebilmeli/ Pirinç tarlalarında bataklığa girebilmeli/ dizlerine kadar” dediği bir anlayışı dile getiriyordu. Zamanla bilinçaltının ırmağına girdim. Yeni izlekler, yeni bağdaştırmalarla oldukça imgeye ve sezgiye dayalı bir yapıya soktum şiirlerimi. Bunlar aşkı teğet geçmeyen, çağ tanığı, yönü belli ürünler. ŞİİRLERDE ÇAĞDAŞ SÖYLEM Şiirde ne söylediğimiz ne denli önemli ise, nasıl söylediğimiz de en az o kadar önemli. Bu açıdan baktığınızda şiirinizi toplumsal duyarlılıklardan kaçınmayan, çağdaş söylemi özümsemiş bir şiir olarak niteleyebilir misiniz? Toplumsal duyarlılık deyince şöyle bir irkildim. Nereden geldiğim, hangi karanlıklarla boğuştuğum, hangi savaşımları verdiğim birçok şiirimde dillendiğine göre bu deyimi yeniden kullanmanın gereksiz olduğunu düşündüm. Şiirimde yankıyan ses belli. Başta Atatürkçülükle ilgili şiirlerim okul kitaplarına da girmiş, bazıları Cenan Akın tarafından bestelenmiş. Hatta kırk yıl önce bazı şiirlerimin o zamanki sosyalist ülkelerden olan Macaristan ve Doğu Almanya’da okunduğunu bana söylemişlerdi. Ben de o günkü koşullarda bir hayli tedirgin günler yaşamıştım. Ancak özümsediğim çağdaş söylemim şiirsel söylemime dayanak olmuştur hep. Şiirimin kişiselliğini ve doğal mizacını örmeye çalıştım dizelerimde. Ama bildirişim ve iletişim kanallarını açık tutarak. Dikkatli incelenirse birçok şiirimde sıradan halk insanları konuşur, onların sevdaları konuşur, acıları, hüzünleri, sevinçleri konuşur. Bozkırdan kente çocuklar şiirlerimde dal dal çiçeklenir. Bu arada Halil Cibran’ın yaratıcı felsefeci ve bilge duruşu, Yesenin’in soy şiir damarı, Neruda’nın yaşama sevinci şiir yolumda beni süreli aydınlatıp ışıklandırdı ve çağdaş söylemimi besledi. Şiirin bir eğretileme, eksiltme, dahası soyutlama sanatı olduğu görüşüne katılıyor musunuz? Katılıyorsanız şiirlerinizi bu doğrultuda oluşturduğunuzu söy ¥ Demiray’ın birçok şiirinde sıradan halk insanları konuşur, onların sevdaları, acıları, hüzünleri, sevinçleri konuşur. Bozkırdan kente çocuklar şiirlerinde yer alır... tup Varlık’ta yayımlandı. Yaşar Nabi mektubun altında verdiği yanıtta devamlı kitap okuyup yazmamı öğütlüyor, belli bir aşamaya gelirsem Varlık’ta bana sayfalarını açacağını söylüyordu. Köy Enstitüleri’ni ben ağabeyim aracığıyla tanıdım. O Pamukpınar Köy Enstitüsü’nden mezun olmuştu. İlk, orta ve öğretmen okulu yıllarımda ağabeyim Şarkışla ve Gemerek köylerinde öğretmenlik yapıyordu. Bakardım bizim nahiyeden çalıştığı köylere tahta bavuluyla kitap getirip götürürdü. Ben bu kitapları gizli gizli karıştırır, okumaya çalışırdım. Neler yoktu ki bu kitapların arasında. Köy Enstitüsü dergileri, Çalı Kuşu, Ak Zambaklar Ülkesinde, Canlandırılacak Köy, Şiir Antolojileri, Tonguç’un İlköğretim Kavramı, Milli Eğitim Bakanlığı’nın yayımladığı bazı klasikler, Köy Hekimi, yine aynı bakanlığın halk yayınları olarak çıkardığı Sıtma ile Savaş, Kurtuluş Savaşı, Karacaoğlan ve buna benzer kitaplar... İlkokulun ikinci sınıfında iken bir yıl Tekmen köyünde görev yapan ağabeyimin yanında okudum. Doğduğum nahiye merkeziyle köy arasında hiç de belirgin bir fark yoktu. Diyeceğim o ki ağabeyimin köydeki eğitim etkinlikleri, Köy Enstitüsü Yayınları bir düşünce tohumu olup zihnime düştü. Varlık yazı ve yayınlarıyla bu tohumu besleyip büyüttü bende, dünyaya bakış açımı oluşturdu. İşte bu etkenlerle yazmaya yöneldim. O günlerden bu güne dek kalemi elimden bırakmadım. Şiirin dünden bugüne en çok değişim gösteren ama yine de özünde hiç değişmeyen bir yazın türü olduğunu CUMHURİYET KİTAP SAYI 1067