Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
¥ leyebilir misiniz? Genelde sanat, özelde şiir, gerçekliğin içinde yeni bir gerçeklik yaratmadır yani kendi gerçekliğini kurmadır. Estetize edilmiş yeni bir dünyanın oluşturulmasıdır. Bu da yazın ve şiirde dille olanaklıdır. Özellikle şiir, bilinçaltından aldığı özle söz varlığı içinde yeni bir dil yaratarak soyutlama sekisine gelir ve gerçeğini kurar. Bunu yaparken eğretileme, kinaye, benzetme, mecaz vb. söz sanatlarından oldukça yararlanır. Hatta el ele verir. Bu şiir geçekliğinde imgelerin ve düşlemlerin de temel taşı olarak şiirin örgüsüne yerleştikleri yadsınamaz. Şairin ruh yapısı çatıyı biçimlendirir. Şunu da söyliyeyim ki çağrışımlar ve düş gücü soyutlamada etkin rol oynar. Bu böyle! Ama soyutlama hermetik bir aşamaya gelirse, anlamsız sayıklamalar cirit atmaya başlarsa o zaman bunun şiir olup olmadığını düşünmeli derim. Afşar Timuçin bir yazısında şunları söyler: “... Sanatın zaman zaman açmaza düştüğü, gerçek çabasının dışına çıktığı, bir azınlık için, bir seçkinlik uğraşı durumuna düştüğü olmaz mı? Olur. Sanat, şiir öz gerçekliğini, insandan kopmakla, insan araştırması olmaktan çıkmakla yitirir...” Bu düşünce, benim de düşüncemi yansıtıyor. Soyutlama değil, soyutun gayyasına dalan şiirin hayat damarları kopmuş demektir. Okunmaz, rafların karanlığında çürür kalır. Şiirde asıl olan soyutun gayyasına düşmekten soyutlama yapmaktır. Ben şiirlerimi bir azınlık için değil, halk ve dünya mutluluğu için yazıyorum. Kötülüğün pençesindeki yeryuvarın kurtulması ve mutlu bir insanlığın yeşermesi için yazıyorum. Bunun için şiirim doğacıdır, politiktir, Kemalist solcudur, muhalif ve devrimcidir. rim, zamanla belleğimde şiirleşir o izlek, sonra kaleme sarılırım. Bilinçle bilinçaltım çarpışır durur. Bilinçaltı dürtülerini usumla şiir olarak inşa ederim. Salah Birsel’in dediği gibi “Usun süzgecinden geçmemiş bir duyunun deli saçmasından öteye uzanmayacağı çok açıktır.” Topluma açıksanız, insanlığa iletileriniz varsa anlama önem vermelisiniz. Ancak anlam haykırmamalı. Tül altından ya da dolaylı bir anlatımla kendini sezdirmeli, duyurmalı. İmge ve simgeler de sıcak oluşumlar meydana getirmeli. Acı gerçekleri, aşkın sesini çağdaş bir romantizmin yalımıyla tutuşturmak da anlamı esteteğin koynuna koymaktır bir yerde. Yine de asıl olan öz ve biçimi dengede tutmak. Ahmet Haşim’in şu sözü çok önemli: “Anlam araştırmak için şiiri deşmemeli!” HORMONLU YÜZYIL... Şiir insanın, insan için yarattığı yüce bir değer. Küreselleşen bir dünyada, günden güne yalnızlaşan, birbirine yabancılaşan insana nasıl bakıyor, bu yabancılaşmayı, yalnızlaşmayı şiirlerinizde dile getirebiliyor musunuz? Önemli bir noktaya değindiniz. Küreselleşme adı altında mafyalaşan kapitalizm birtakım dayatmalarla ulusal ve insani değerleri yok ediyor. İnsanı, insanın kurdu, soyucusu konumuna getiriyor. Her şeyi alınıp satılan bir meta haline sokuyor, yozlaştırıyor, sürekli sömürü ve tüketimle dünya doğasını öldürüyor. Daha korkuncu bu emperyalizm uyuşturucu, dinci, seks eksenli, parçalayıcı, bölücü, anlamsızlaştırıcı fikirler içeren postmodern bir yolağı dünya uluslarına şırınga etmeye çalışıyor. Bunun için daha çok edebiyatı kullanıyor. Bu düzeni betimleyen romana, şiire bakınız şöyle bir. Yaşamın gerçeklerini, Aydınlanmacı ve devrimci nitemini, emekçi çığlığını, acılarını, yoksulluğunu yok sayarak uyutucu, tüketici ve seks amaçlı kendi esrik ve çılgın dünyasını inşa ediyor. Özneler yerine sözde özneler koyarak nereye varılır ki?... Kaotik ve saptırılmış bir tarihi yaşıyoruz. Postmodern salgına tutulmuş sanattan, roman, öykü ve şiirden toplum uzaklaşıyor. Elbette sanatın ve edebiyatın türleri üzerinde araştırmalar yapılacak, yeni deneylere varılacak, en güzel sözler, deyişler, düşünler üretilecek. Ancak dayatmaların, fason yaklaşımların eşiğinde değil. Genetiği değiştirilmiş sanatın, romanın, şiirinin yutturulması bağlamında değil. Bugün bana sorarsanız, çağdaş Türk şiirinin şimdilerdeki vicdani sesi olarak Ataol Behramoğlu, Ali Yüce, Mehmet Başaran, Nihat Behram, Ayten Mutlu, Erdal Alova, Hüseyin Atabaş ve Hüseyin Haydar’ı görüyorum. Şiirin ince nüansından baktığımda hakça bir dünyayı ve yaşamı savunan, çağdaş Türkiye kokulu, devrimci birer kimliktir bu şairlerimiz. Bunları yürekten selamlıyorum. Ben de tüm antenlerimi seferber ederek bu hormonlu yüzyıla muhalif rüzgârlarımı estiriyorum şiirlerimle. Sancılı coğrafyalarda acıların tanıklığını yapıyor, insan kalarak yaşamanın bir görev olduğunu, evrensel ve ulusal değerlerin ölmeyeceğini haykırmaya çalışıyorum. ? Güneşin Sofrasında Söylediğim Şiirler/ M. Güner Demiray/ Koza Yayın Dağıtım/ 606 s. SAYFA 11 “ŞİİRE HEP YAŞAMIN EVRENSEL SESİ OLARAK BAKTIM” Şiirinizi Türk şiiri içinde nasıl bir yere koyuyorsunuz, bu yer, günümüz şiirinin neresindedir? Sevgili dost, önce şunu söyleyeyim. Bir gün Gerardo Diego, Lorca’ya şiiri üzerine bir soru sorar. O da şu yanıtı verir: “Ama ne diyeyim sana şiirim üzerine? Ne diyeyim bu bulutlar, bu gökler üzerine? Görmek, görmek, görmek onları, görmek onu, işte o kadar. Anlayacaksın bir ozanın şiiri üzerine hiçbir şey diyemeyeceğim. Eleştirmecilerle, hocalara bırakalım bu işi.” Kendimi öyle dört dörtlük bir şair kabul etmiyorum. Ama Lorca’nın söylediklerine katılıyorum. Poetikanızı biraz açımlar mısınız? Şiirde anlam sorununa nasıl yaklaşıyorsunuz? Toplumsal gerçekçilikle kendi yaşamsal deneyimlerimin bileşkesi ve manevi yapımdaki zaaflarım şiir tuvalime rengini vermiştir. Şiire hep yaşamın evrensel sesi olarak baktım. Hayatın estetiğini dille yakalamaya ve dizeleştirmeye uğraştım. Açık veya kapalı bir nitelikte biçimlendirdiğim her şiirimin etkileme alanını keskin tutmaya özen gösterdim. Bunun için lirizm ve düşün dengesini gözettim çok kez. İç sesler ve uyak da çok zaman şiirime güç kattı. Mitolojiyi de zaman zaman şiirimde kullandım; çünkü mitler yüreğimin bukağısını çıkarır hep, beni imgelerin senfonisine götürür. Dilimin ucuna gelen bir dizeden yola çıkarım bazen, sonra yavaş yavaş örmeye dururum şiirimi. Bazen bir izleği not ede CUMHURİYET KİTAP SAYI 1067