28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Metin Celâl’le ‘Fazladan Bir Hayat’ı konuştuk Bir üçüncü sayfa kahramanı Metin Celâl yeni romanı Fazladan Bir Hayat‘ta, özellikle 1980 sonrası çoğalan sömürgen bir “tip”in öyküsüne odaklanıyor. Yazarın bir üçüncü sayfa haberinden esinlendiği kahramanı oldukça gamsız bir insan ve özellikle aşk manipülatörü! Roman, onun miras davası için döndüğü memleketinde yaşadıklarını ve hayatına girdiği insanlarla yaşadığı çıkarcı ve duyarsız ilişkilerine sahici bir yaklaşım. Celâl’le Fazladan Bir Hayat‘ı konuştuk. nüşüm için oluşturulan politikaların yarattığı bir tip. İlk bakışta çok sıra dışı görünüyor ama dikkatli bakılınca aslında sıradan. KAHRAMAN VE BİR GAZETE HABERİ Kahramanda bazen çok belli bazen de belli belirsiz bir miskinlik var... Kent yaşamının insan ilişkilerinde yarattığı yıpratıcılığının yanı sıra ki o bahane olabilir, gelenekselden tam anlamıyla kopmasa da soğumuş, kaygısızlaşmış bireyin sıkıntısı belki de gözlenen... Hiçkimseye yakın hissetmiyor, arada hep duvarlar var diyor. Kurduğu bağların sahte olduğunu söylüyor... Nedenini domuz gibi de biliyor hani... Sanki o duvarlar kendi kendine örülmüş... Tüm bu bağlamların aksi yönünde ister istemez hayli mesai yapıyor fazladan hayatında... İşte memlekete dönüşü, ailesiyle miras kalan malı mülkü satana kadar zoraki teması... Sonra aşk dengelerini tesis çabaları, maziyle düellosu ve ilişkilerindeki sınır aşımları... Fazladan hayatın ceremesi mi demeli? Bence kitabın kahramanı belirleyen değil belirlenen. Hayatın akışı onu bu hale sokmuş. Başlangıçta sorumsuz, gelecek kaygısı olmayan, gününü gün etmeye çalışan bir tip. Başına açtığı bir iş sonucunda hayatının akışı değişmiş, genç yaşta hapse düşmüş. Sanıyorum hapiste de hayata bakışı tamamen değişmiş ya da netleşmiş. Özgürlüğüne kavuşunca da başına talihsiz olayların geldiği küçük kentinde yaşayamayacağını anlayıp kapağı İstanbul’a atmış. Karanlık geçmişini, kötü anılarını belleğinden tamamen silmiş. İnsanlara yamanarak, en çok da babasını sömürüp ondan sızdırdığı paralarla yaşamını sürdürmüş. Gamsız hayatının akışını babasının ölüm döşeğinde olduğu haberini alması değiştiriyor. Bir daha dönmemek üzere ayrıldığı şehrine dönüyor. Çünkü işin ucunda geleceğini garantiye almasını sağlayacak bir miras var ve bu fırsatı kaçırmak istemiyor. Daha otogardan eve gitmek üzere bindiği takside şehrin çok küçük olduğunu fark ediyor. Belleğine hiç hatırlamamak kararıyla gömdüğü anılarını hatırlamak, tamamen unutulmaya terk ettiği insanlarla yüzleşmek zorunda kalacağını anlıyor. Başta ilk sevgilisi olmak üzere çevresindeki tüm kadınlarla ilişkisi onlardan çıkar sağlama üzerine kurulu. Kadınlarla “aşk dengelerini tesis çabaları”nın temelinde sanırım birine kapılanıp bir süre bedava yaşayabilir miyim düşüncesi var. En küçük bir işaretin bile peşine düşüyor, kadınları elde etmek için elinden geleni yapıyor. Bu konuda da tahmin edilebileceği gibi herhangi bir ahlaki kaygısı yok. Hedefe kitlendiği anda ne ahde vefa, ne dostluk ya da eskiden yapılmış iyilikler söz konusu oluyor ne de gelenekler ya da tabular. “Tercihsizlik de bir tercihtir” sözü hayat felsefesi... Ama romanda yazar Metin Celâl yanına kâr bırakmıyor bunu ve arayışlar yüklüyor kahramanına... “Bugüne dek hep kendimi hayatın akışına bırakıp yaşamıştım. Ama artık tercihler yapmam gerektiğini hissediyordum” dedirtiyorsunuz mesela. Sonra “Hayat geri çevrilemiyordu ama en azından hatalar zamanla tamir edilebiliyordu” diye düşündürtüyorsunuz ona ve biz okurlara. Neden? Bir romanı oluştururken kafamda kendimce bir plan, bir akış oluşturuyorum. Çıkış noktaları buluyorum, imgeler yaratıyorum. Fazladan Bir Hayat’ın yazılmaya başlanmasında da iki önemli unsur var. Birincisi kahramanımız, ikincisi bir gazete haberi. Gazetelerin üçüncü sayfalarındaki haberlere her zaman göz atarım. Çünkü onlarda insanlarımızın yaşadığı trajediler vardır. Toz pembe görüntüler ardında gizlenmeye çalışılan gerçek hayatı görürüz. Kahramanımın hayat öyküsünü oluştururken bir üçüncü sayfa haberini temel aldım. Ama yazılış sürecinde karakterler belirginleştikçe genellikle roman tasarladığımdan çok farklı yerlere varıyor. Kitapta da böyle oldu. Bıraktım roman kahramanlarının istediği yere gitsin. Çünkü onları yönlendirmeye çalışırsam bir yapaylık oluşabilir, oluşur. O nedenle kahramanımın hayatına müdahalem söz konusu değil. Sizin alıntıladığınız “artık tercihler yapmam gerektiğini hissediyordum” sözünü etmesinin nedeni artık bir banka hesabına sahip olması. MUHAFAZAKÂR BİR KENTTE... Sıra dışı karmaşık ilişkiler... Güven Ë Gamze AKDEMİR u araların moda deyimiyle kahraman “ıssız bir adam” değil mi? Ailesiyle olan diyalog şekli, her sıkıştığında pederi yolması, kentin özündeki köyü, kasabayı yabancılaştırmasına gönüllü teslimiyetiyle... Sonradan bohem benzerleri gibi tek tipleşmesiyle, kalabalık bir yalnız adam haliyle, sevinçleri kadar üzüntülerini de geçiştiren yapısıyla... Ve bencilliğiyle ki bunu itiraf ederken de kaygısız maşallah!: “Kendi dertlerime kulaklarım tıkalıdır, başkalarının dertlerini ise hiç duymam.” Roman kahramanının görecesinde nedir bu “hal” ve nedendir ve yazar nasıl gözlemlemiş, Fazladan Bir Hayat’ı yazmaya nasıl karar vermiştir? Fazladan Bir Hayat’ın kahramanı hemen her çevrede rastlayacağımız bir tip. Özellikle 1980 sonrasında çoğaldılar. Başlangıçta entelektüel, bohem çevrelerde rastlansalar da sonradan her ortamda görülmeye başlandı. Bunlar kısa sürede ortama uyum sağlıyor. Bir süre sonra onları evinizin ya da işyerinizin doğal üyesi görüyor, hayatınıza kene gibi yapıştıklarını fark etmiyorsunuz. Gözünüzün önündeler ama dikkati çekmemeyi başarıyorlar. Bukalemun gibi. Varlıkları ve yoklukları belli olmuyor. Fazladan Bir Hayat’ın kahramanı hayatını hiç çalışmadan, başkalarının sırtından geçirmek arzusunda ve bunu da çoğunlukla başarıyor. Belirli bir mesleği yok. İlgi alanları, yoğunlaştığı konular da yüzeysel. Kulaktan dolma bilgilerle idare ediyor. Kafasını daha çok insanlardan nasıl yararlanacağı, babasından nasıl daha fazla para sızdıracağı gibi konulara yoruyor. Geriye dönüp kahramanımızı konumlandırmaya çalıştığımda öncelikle romanın başında “Hata yapmayı bilin! Dünya hatasız insanlarla dolu. Bu yüzden de mide bulandırıyor” cümlelerini alıntıladığım Celine’in, Henry Miller’ın kahramanlarına, Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam’ına yakın bir tip olduğunu görüyorum. Hayat felsefesi açısından da Albert Camus’nün Yabancı’sını hatırlatıyor. Yani moda deyimle bir metinler arası ilişki söz konusu, gizli ve açık göndermeler var ama Fazladan Bir Hayat’ın kahramanı hepsinden farklı bir tip. Daha çok ülkemizde ve özellikle son otuz yıldır görülüyor. Sanıyorum ülkenin yaşadığı dö B bunalımları... Umursamazlıklar ya da fazla umursamalar... Herkes bir intikam peşinde ve nefsi müdafaa halinde romanda. Kahraman da intikam alıyor, kahramandan intikam alanlar da var... Yanıldım mı? Sanıyorum hayatın özünde bu saydığınız olgular var. İlk bakışta sadece kahramanımız “sıra dışı karmaşık ilişkiler”e giriyor gibi görünse de aslında sıradan ve önemsiz hayatlar yaşadığını düşündüğümüz hemen herkesin yaşamında böyle şeyler var. Son derece normal yaşadığını düşündüğümüz insanların hayatlarının ayrıntılarına girip, sırlarını çözdükçe sıradışı ve karmaşık ilişkiler yaşadıklarını görüyoruz. Tabii bunların ortaya çıkması da güven bunalımlarını, intikamları ve nefsi müdafaaları beraberinde getiriyor. Kahramanımızın pek intikam peşinde olduğunu sanmıyorum. Dediğiniz gibi umursamaz bir yapıda ilişki kurduğu herkes hayatı çok fazla umursuyorsa da aldırmıyor, üstünde durmuyor. O yararcı ve tabii çıkarcı hayat felsefi uyarınca çevresindeki herkesten olabildiğince yararlanmaya çalışıyor. Bir tarafta başörtülü ve türbanlı yurt manzaraları bir tarafta alakasız hatta uç alternatifi... Uzaklıklar, mesafeler... İdeolojilerin karman çorman olduğu, sağı solu, hısımı akrabayı ayrı zümrelerde biçimlediği bir döneme adeta haklı olarak kanıksamaz bir yaklaşım da var kimi yan anlatımlarda... Siyasi bir ara fon ihmal edilmiyor... Bu bağlamda siyasetin topluma etkisi nasıl bir enstrumana dönüşüyor biçemde üstü “örtülü...” Fazladan Bir Hayat, küçük bir Orta Anadolu şehrinde geçiyor. Olayları anlatırken o şehri kendi gerçekliği içinde abartmadan yansıtmaya çalıştım. Birçok Orta Anadolu şehri gibi burası da muhafazakâr. Kahramanımız ne kadar sıradışı bir örnek olsa da başta ailesi ve arkadaşları olmak üzere çevresi normal insanlar. Bu şehirde nasıl yaşanması gerekiyorsa öyle yaşıyorlar. En azından dış görünümleri öyle. Ama biraz kazıyınca bu hayatların altından çok farklı hikâyeler çıkıyor. Her yerde yaşanan çıkar ilişkileri, yolsuzluklar, rezaletler bu şehirde de yaşanıyor. Diğer yandan, romanımız birkaç yıl öncesinden söz ettiği için siyasal iktidarın değişmesi, etkinliğini artırması ile birlikte o dönem Anadolu’da yaşanan değişimi de dışarıdan bir bakışla, kahramanımızın gözüyle görüyoruz. Bir yanda şehit cenazeleri, Cumhuriyet mitingleri, sokaklara taşan Cuma namazları, içki yasakları var diğer yanda fuhuş, seks skandalları, şantaj, tehdit... Zaten hayat da böyle değil mi? ? [email protected] Fazladan Bir Hayat/ Metin Celâl/ Everest Yayınları/ 356 s. SAYFA 5 Metin Celâl, kahramanının hayat öyküsünü oluştururken bir üçüncü sayfa haberini temel almış. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1056
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle