Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ş Giacomo Leopardi iir Atlası CEVAT ÇAPAN Giacomo LEOPARDİ/ Şiirler/ Çeviren: Necdet ADABAĞ ‘Daha kötüye gidiyor zaman; yanlıştır beklemek bizden sonraki yoz kuşaklardan; yüceltmezler soylu yurttaşları, almazlar haklı öcünü mutsuzların’ nlü İtalyan şairi Leopardi’nin (17981837) şiirlerinin bir bölümünü gene Necdet Adabağ’ın çevirisiyle bu sayfalarda yayımlamıştık.. Aşk, özlem, karamsarlık ve umutsuzluk duygularını dile getiren lirik şiirlerini bir araya getiren Şarkılar (I Canti) kitabının yeniden Eflatun Yayınevi tarafından yayımlanması nedeniyle bu hafta Leopardi’den seçtiğimiz bu şiirleri sunuyoruz. Ü Küçük Brutus Kopardılar kökünden İtalyan erdemini; yatıyor şimdi boylu boyunca Trakya topraklarında; öyle yeşil ki Esperia vadileri, Tiber kıyıları, yazgının buyruğu gereği barbar atların nalları altında ve buz gibi Büyük Ayı’nın etkisindeki çıplak ormanlardan kopup gelen gotik kılıçlar yollarda; Roma’nın şanlı surlarını delik deşik etme sevdası içinde. Ter ve kardeş kanı içinde Brutus, karanlık gecede, ıssız bir yerde, kararlıdır ölmeye; suçlar acımasız tanrıları gökteki ve yerdeki; boşunadır çabası dağıtmak için duyarsız havayı etkileyici sözlerle. Ey palavra erdem! Sis bulutu, hayaletler kenti senin okulların; ve arkandan gelmiş olanlar bin pişmanlık içinde. Ya siz taş yürekli tanrılar (eğer varsanız gökte ya da yerin dibinde) bilin ki, mutsuz insanlar sizin yüz karanız, maskaranız, kendilerinden tapınaklar dilediğiniz; ve zorla koyduğunuz yasalar bir tokmak gibi ölümlülerin tepesinde. Yoksa tanrıların öfkesine neden olan kulların saygısı mı acaba? Ey Jüpiter niçin oturuyorsun orada, korumak, kollamak için mi kötüleri? Kopan fırtınanın, gürleyen göklerin ardından iyilere mi, yoksa, inananlara mı çakarsın şimşeklerini? Ölüme tutsak olmuş çaresizler, o acımasız gücün, başedilmez yazgının baskısı altındadırlar ve eğer yalın insan atamazsa üstünden kötülükleri, yazgının tepeden indirdiği, boyun eğer kara talihine. Belki de daha az hırpalar insanı çaresiz acı? Yoksa duyarsız mıdır acıya umutsuz kişi? Ey nankör yazgı, seninle ölümcül savaşa girer bıkmadan yaşamboyu geri adım atmamış olan; ve zorba yumruğun tepesine indiğinde, iter elini geriye, övünerek, baş eğmez tavrıyla; ve banarken kendi kanına zalim kılıcını böğrünün derinliğinde; CUMHURİYET KİTAP SAYI 1056 gülümser acı acı ölümün kara gölgesine. Tartaros’a zorla girmek isteyenlerin yoktur değeri tanrılar katında Bekleme çok fazla yüreklilik yüreksizlerden. Belki de acı, ıstırap ve mutsuzluğumuz tanrılar için boş zamanlarında iyi bir eğlence. Sevgili Doğa, bir zamanın kraliçesi, tanrıçası; felaketler ve suçluluk duygusu içinde yaşamak yerine, ormanlar içinde özgün ve dingin bir yaşam sundu bizlere. Oysa şimdi bu yoz yaşam tarzı yıktı mutlu krallıkları ve doğal canlılığından soyutladı yaşamı; soktu emrine başka yasaların; ne ki, yürekli bir insan son vermek isteyince çekilmez yaşamına; doğa dikilir karşısına, ölüm kendi elinden olmadı diye. Acılardan ve günahlardan habersiz yaşarlar hayvanlar; şanslıdırlar; mutlu geçer yaşlılıkları; kestiremezler başlarına gelecekleri kaçınılmaz sonda. Ama beynini parçalamak istese yontulmamış kütüklere vurarak kafasını ya da bıraksa kendini uçurumdan aşağıya, dayanamayarak içindeki acıya; yoktur hiçbir yasa ne de gizemli bir kural onlara bunu yasaklayacak olan. Ey Prometheus’un çocukları, bu kadar çok yaratığın içinde hayat verdi size Tanrı; ve yalnız siz, başka kimse değil, yaşamdan nefret ettiniz. Ve ölüm saati gecikirse eğer, bilin ki, ey zavallı yaratıklar, Jupiter’dir gelmesini engelleyen. Ve sen, ey parlak ay, kanımızla boyadığımız denizden doğuyorsun; huzursuz gece ve bu toprakların ne denli düşman kesildiğini görüyorsun erdemine İtalyanların; kardeş bedenler ayakları altında, savaşı kazananların; tepeler sarsılıyor, eskil Roma yuvarlanıyor yükseklerden çukura. Ve sen öyle umursamaz duruyorsun bakışlarınla? Sen ki Lavinia’nın soyundan gelenlerin doğduğu günleri gördün, kıvanç dolu yılları ve unutulmayacak utkuları; aynı umursamaz bakışlarınla sessizlik içinde çevireceksin başını Alplere, yankılanırken bu ıssız yerler, artık köleleşmiş İtalyan halkının tükenişini bekleyen barbarların ayak sesleri altında. Çıplak kayalıklar ve yeşil dallar arasında yabanıl hayvanlar ve kuşlar; yüreklerinin başında her zamanki ağırlık, habersizler derin boyutlu çöküşten ve dünyanın değişen yazgısından. Vurur vurmaz tan kızıllığı evinin çatısına eli iş tutan köylünün; sabah şarkılarıyla uyandırır vadileri kuşlar; ve küçük hayvanlar büyüklerin tuzağında. Ey insanlık tarihi! Ey işe yaramaz insanlık soyu! Şeylerin en düşük kıratlısı; duygulanmadı acımızdan ötürü kanımızı akıttığımız toprak, ses vermiyor bize, hıçkırıklar gömdüğümüz dipsiz mağaralar; ne de sarardı yıldızlar acımızın karşısında. Çağırmıyorum yardımıma sizi, acımıza kulak tıkayan yer ve gök tanrıları; ya da nankör toprak; ne seni,karanlık ölümün son ışığı, ne de benden sonra gelecek olanları istiyorum yanımda. Avunur mu korkak ve nankör insanların gözyaşları ve övgü dolu sözleriyle yaşamda itilmiş, kakılmış birinin mezarı? Daha kötüye gidiyor zaman; yanlıştır beklemek bizden sonraki yoz kuşaklardan; yüceltmezler soylu yurttaşları, almazlar haklı öcünü mutsuzların. Kanat çırpsın etrafımda aç gözlü kara akbaba; yem olsun adsız cesedim vahşi hayvanlara; dövsün bulutlar, dağılsın parçaları sağa sola yağmurda, silinsin adım, sanım yeryüzünden rüzgârla. Sonsuzluk Hoşlanırım oldum olası bu ıssız tepeden, bu çitten, birçok yerinden en uzaktaki ufkun görüntüsünü yok eden gözlerimden. Ama durup bakarken ardındaki bitmez tükenmez boşluklara, insanötesi sessizlik, sınırsız huzura; dalıp giderim düş dünyama; duracak gibi olur kalbim orada. Ne ki, duyar duymaz hışırtı sesini yaprakların rüzgârda, ölçerim o sonsuz sessizliği bu sese oranla: Bir yandan ölümsüzlük gelir aklıma, bir yandan ölü mevsimler; yaşanmakta olan güncel ve ardından yaşananların yankısı. Dalarken bu sonsuzluğa düşüncelerim, keyif alırım bu denizde, batan gemide olmaktan. Ay’a Ey sevimli, uysal ay, anımsıyorum, bir yıl önce bugün, bu tepenin üstünden izlemiştim seni, gene yüreğim ellerimde. Tıpkı bugün gibi sarkmıştın aydınlatarak gökyüzünden, şurdaki ormanın üstüne. Ama puslu ve titrek gözüküyordun gözlerime, gözyaşlarımdan ötürü, kirpiklerimde. Çileliydi yaşamım çünkü, ve gene öyle; ödün vermiyor ki tavrından yaşam. Ey sevimli ay, anımsamak gene de güzel, yapmak muhasebesini acılı yılların. Ne kadar sevimlidir bir bilsen! Hüzünlü olsa da geçmiş, sürse de acılar daha, anımsamak geçmişi gençlik çağında. Dolu dolu umuda dönük yıllar, oysa yaşadıklarımız kısa. ? SAYFA 23