28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Necip Mahfuz’dan ‘Düğün Evi’ ‘Düğün Evi’ndeki canlı cenazeler Dünyaca ünlü Mısırlı yazar Necib Mahfuz’un son dönem yapıtlarından olan Düğün Evi 1981’de yayımlanmış. Nobelli kalemin eleştirmenler tarafından “deneysel” olarak nitelenen bu yapıtında okuyucu, bir tiyatro oyunu çevresinde gerçekle kurgunun, ahlakla erdemin, ihanetle sadakatin nasıl iç içe yaşadığına ve dört farklı insan tarafından nasıl algılandığına tanıklık ediyor. Ë Eray AK ecib Mahfuz, neredeyse tüm yaşamını yazmaya adamış bir isim. “Tüm yaşamını” diyorum; çünkü yazar, neredeyse hayata kendi algılarıyla bakmaya başlanılabilecek bir yaş olan yirmi beşinden itibaren yazmaya başlamış ve yetmiş yıl boyunca da hiç durmamış. Hatta, kendisine yapılan bir suikast girişiminde, sağ kolunun felçli kalmasına karşın yazıya tutunabilmiş. Doksan beş yaşında ölen Mahfuz, yetmiş yıllık yazın hayatı boyunca da birçok türde yapıtlar kaleme almış ve dünya çapında önemsenen Arap yazarlardan biri olarak kabul görmüş. Mahfuz, bu kalem nöbetine, otuz dört roman ve üç yüz elliden fazla da kısa hikâye sığdırarak, yaşamını yazıya adadığını göstermiş. Çok fazla ürün vermek, elbette “büyük yazar” olmanın anahtarı değil; fakat Mahfuz, 1988 yılında Nobel Ödülü’nü alarak, en azından yetkinliğini tüm çevrelere kanıtlamış bir kalem. Yazarın birçok yapıtı olduğunu söyledim; fakat bu yapıtların büyük kısmı Türkçeye çevrilmemiş. Türkçeye aktarılan yapıtları arasında en bilinenleri ise yazarın sesini dünyaya da duyurmasını sağlayan Kahire Üçlemesi ile Dilenciler. Necib Mahfuz, yaşadığı bu uzun yazı hayatı boyunca, edebi anlamda, “1959 yılından sonra farklı bir yöne sapmış.” Bu yıldan sonra kaleme aldığı romanlarda, önceki yazdıklarından daha yeni boyutlara ulaşabilmek için, farklı teknikler kullanmış. Eleştirmenler, Mahfuz’un bu son dönemde kaleme aldığı yapıtların “deneysel” olduğu kanısında. İşte, Necib Mahfuz’un ilk kez 1981 yılında yayımlanan romanı Düğün Evi de, yazarın deneysel olarak nitelenen yapıtlar verdiği döneme ait. rin yanına, “idealist” bir tip olarak yerleştirilmiş ve romanda en çok anlatılan, çocukluğundan itibaren izlememize izin verilen karakter olarak yer almış. Romanın ana çizgilerini belirleyen bu dört karakterin yanına, Tahiye, ElHilali ve birkaç yan isim daha eklemiş Mahfuz. Romanda anlatılan kadın karakterlerin üzerinde özellikle durmak gerekiyor, çünkü Necib Mahfuz onları ezilen kadınlığın simgesi olarak koymuş metnine. Roman boyunca her iki kadın karakterin de başından geçen olaylar, onlara dayatılanlar bunu anlamamıza yardım ediyor. Romandaki her iki kadın da, çevresindeki erkekler tarafından hem duygusal hem fiziksel şiddete maruz bırakılıyor. Necib Mahfuz, romanındaki iki kadın karakteri Tahiye ve Halime aracılığıyla, yaşadığı toplumun içyüzünü, bunların arkasında yatan asıl gerçekleri veriyor okuyucuya. ROMANIN BİR DİĞER KAHRAMANI: İÇ SES Necib Mahfuz’un Düğün Evi’nde yaşama geçirdiği kurgu oldukça dikkat çekici. Yazar, romandaki olayları, Abbas Yunus üzerine kurmuş ama başından geçenleri sadece Abbas Yunus anlatmıyor bize. O, sadece romanın sonunda ortaya çıkıp, yine diğer karakterler gibi olayları farklı yönlerinden; ama romanın merkezinde kendisi yer aldığından en doğru biçimde aktarıyor. Romanın ana hatlarını Abbas Yunus oluştursa da, biz onun “gerçeğine” ulaşabilmek için hikâyedeki her karakterin yaşamından parçalar alıyoruz. N Necib Mahfuz, “içinde siyasetin yer almadığı bir hikâyesinin olmadığını” dile getirmiş bir yazar. Yukarıda Nobel Ödülü’nü aldıktan sonra Hüsnü Mübarek’le. Yazarın oluşturduğu bu “dört kapılı kurgunun”, her aşamasına hâkim olmak gerekiyor. Her karakter, kendi yaşamını değiştiren kırılma anlarını, yine kendi ağzından anlatıyor. Bu kırılma anlarının çoğunda da Abbas Yunus söz konusu olduğundan, tüm bu yaşamların hikâyesi, bize Abbas Yunus’un “gerçek” hikâyesini veriyor. Yani, okur olarak romanın sonundaki yalansız düzleme ulaşabilmek için diğer karakterlerin de yaşamını öğrenmemiz gerekiyor. Mahfuz, romanında her karakter kendi yaşamından parçalar sunduğundan birinci tekil ağızdan anlatım yoluna gitmiş. Romanda, dikkat çekici bir diğer unsur da yazarın anlatımında karşımıza çıkıyor. Karakterlerin, olaylar karşısında verdiği tepkiler sadece dile getirdiği ve okuyucuya anlattığı haliyle kalmıyor. Necib Mahfuz okuru, “bilinç akışı ve iç ses” tekniğini kullanarak, karakterlerin ruh hallerine sürüklüyor. Bazı bölümlerde, karakterin dili başka söylerken, içinden geçenler çok başka düşünceler olabiliyor. Özellikle yazarın, karakterlerin iç seslerini ortaya çıkarırken, onlara kazandırdığı bambaşka kişilik, romanın teknik anlamda vurucu yanlarından. Yazar da karakterlerin söyledikleri ve içinden geçenlerin farklı olduğunu vurgulamak istercesine iç sesin konuşmalarını “italik” olarak vermiş. Düğün Evi’nde karakterlerin iç sesleri, adeta bir başka karakter gibi oluşturulmuş. Yazarın, “zaman” kavramını algılayışına da değinmek gerekiyor. Sadece bu romanı için değil, Necib Mahfuz’un “tüm yapıtları için geçerli” bir konu zaman. Düğün Evi’nde de karakterlerin zaman içinde geçirdiği değişim, romanın temel sorunlarından biri. İyinin kötüye, ahlakın yozlaşmaya evrilmesi, hem karakterler hem de tüm yaşanmışlığın odağı “ev” üzerinden veriliyor. Zamanın bu her iki unsurda da yarattığı bozulma, okuyucuya “eskiden” ve “artık” kelimelerinin anahtarıyla verilmiş. Romanda sık sık bu iki kelimeyle karşılaşıyoruz. SİYASİ BAKIŞ Necib Mahfuz, “içinde siyasetin yer almadığı bir hikâyesinin olmadığını” dile getirmiş bir yazar. Düğün Evi’nde de, Mahfuz’un vazgeçemediği bu siyasetin izlerine rastlıyoruz. Yeni Mısır Devrimi’nin atmosferinde geçen roman, ülkenin o dönemki toplumsal hayatı hakkında fikir sahibi olmamıza olanak sağlıyor. O dönemin insanlarının yaşadığı sosyal geçiş dönemlerinin acıları, romanın siyasi fonunu oluşturuyor. Türk romanlarında da kendine sıklıkla yer bulmuş olan “çağdaşlaşma” meselesi, siyasi malzeme olarak romanın bir diğer ucuna eklenebilir; çünkü romandaki karakterlerin tiyatroda çalışan, entelektüel denebilecek kişiler olup, böylesine yanlış “algılamalarla” kendilerini kumara, alkole ve uyuşturucuya sürüklemeleri bu türden bir yargıya ulaşmamıza destek sağlayabilir. Mahfuz, kaleme aldığı tüm yapıtlarıyla “gerçekçi” bir yazar olarak nitelenmiş. Yazarın son dönem yapıtları “deneysel” olarak anılsa da, Mahfuz bu deneyselliği, sadece kurgu ve anlatış düzeyiyle sınırlı. Kurgu ve anlatıştaki bu deneysel biçem, Mahfuz’un yapıtlarının temelini oluşturan o “gerçekçi” bakışına zarar vermemiş. Düğün Evi’nde de bunun tam bir örneğini vermiş Mahfuz. Anlatımı, kurgusu açısından farklı bir roman ama sadece gerçekçi bakışını deneysel bir yaklaşımla farklı boyutlara taşımak için yapmış tüm bunları. ? Düğün Evi/ Necib Mahfuz/ Çeviren: Aslı Çıngıl/ Turkuvaz Kitap/ 144 s. “DÜĞÜN EVİ” Mİ? Necib Mahfuz, Düğün Evi’nde bir tiyatro oyunu çerçevesinde dönen, kurguyla gerçek arasında gidip gelen, neyin yalan neyin gerçek olduğu konusunda kafa karıştıran bir metin sunuyor bize. Düğün Evi, tiyatro oyununun adıdır ve bu oyun, yazarı Abbas Yunus’un yaşadıklarıyla harmanlanarak gelişir. Oyun, isminin tam aksine, içinde canlı cenazeleri barındıran bir evde geçer. Mahfuz okurlarına, kitabın kapağını bir ironiyle açtırıyor. Oyunda, olayların geçtiği evi, yani “Düğün Evi” olarak adlandırılan yeri, bilen herkesi tedirgin edecek olaylar var. İşte tam olarak bu yüzden oyun, sahnelendiğinde ve sonrasında, anlatılan olayın merkezinde bulunan herkesi de kendi içinde SAYFA 20 bir hesaplaşmaya sürüklüyor. Düğün Evi’nde çok fazla karakterle karşılaşmıyoruz. Zaten romanda dört ana karakter var ve olaylar da onlar üzerinden yürütülüyor. Roman, kapılarını Aktör Tarık Ramazan’la açıyor bize. Tarık Ramazan, yaşamı boyunca bir başrol yakalayamamış, “ikinci sınıf” bir tiyatro oyuncusu. Aynı zamanda oyunun yazarı Abbas Yunus’un evlerinde kiracı. Tarık Ramazan, mesleğindeki başarısızlığından ve yaşamın ucunu bir türlü yakalayamadığından kendini alkole vurmuş, “tutun(a)mamış” bir tip olarak karşımıza çıkıyor. Sonrasında hikâyeye Kerem Yunus’la devam ediyoruz. O da tıpkı Tarık Ramazan gibi, yaşama “tutun(a)mamış” bir karakter. Tiyatronun suflörü ve aynı zamanda oyunun yazarı Abbas Yunus’un babası. Afyon bağımlısı, düşmüş bir tip baba tipi yaratılmak istenmiş Kerem Yunus’la. Necib Mahfuz’un hikâyesinin merkezine aldığı tek kadın kahraman ise oyunun yazarı Abbas Yunus’un annesi Halime ElKebş. Halime, geçmişteki iyi huyları sıkça hatırlatılan bir karakter olarak vurgulansa da, çevresinin ve kocası Kerem Yunus’un etkisiyle yozlaşmaya mahkum ediliyor. Oyunun yazarı Abbas Yunus ise tüm bu “kötü huylu” karakterle CUMHURİYET KİTAP SAYI 1056
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle