Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ş S iir Atlası CEVAT ÇAPAN ARAM/ Şiirler/ Çeviren: Metin FINDIKÇI ‘...Anne, sesin ömrün nabzıdır’ Mesafe tanımadan. Akıl almayan zindanlarda Pergelin açılmış yarıçapıdır müebbet anı, Dünyanın bütün çeşitlerin kavimleri içinde, Doğup büyüyen dünyalar Doğup ölen yaşamlar, Otlardan yatak ve sürme ve boyun Ey kayıp Kudüs Ey Kudüs neredesin Tertemiz bir matematiğin iki bedeninden selam. Feryat, Değişerek yol alan cıva sürüklüyor, Toplanan çeşitli rengârenk yapraklar, Sizin dükkânlarda nasıl Tırmık taburundan korkmadan Kutsal yıldızları mülk edinirken gökyüzü Savaş sarmadan, avlanmadan mutluluk Emerek İdam hükümlüyle öğütülmeden Hayatın sırtında soluklanmadan. Açığa Çıkan Kanatlarıyla düşen güvercin gibi Havanın yangınına düşen Rüzgârda bölünen, zerrecikleri inşa eden. İşte o tarihi okur ve sende düşer ey beden, Hava gibi hafif, dalgalar gibi dolan. Harfin tozundan uzaklara çıkıp giden son gibi, Telaşlı yıldızlardı ellerinin arasında, Telaşlı… zamanın dudakları arasındaki ot, Hafızaya vuran bir ışıltının kolaylaşan. Doğumun kaburgasına kusulur, Işıltılarla tökezler, alevlerde erir, Yıldızların yüzü öğütülür dumanın yükseldiği yerde, Onun rengi olmayan yerde tökezler. Daha yükseğe Sığınır Damlası İlk sütü Hamilenin, Nabzını yoklar, Yankıyı açıklayacak yanan şehvette, Hüzün karışır, Sarhoş gecede, Gündoğumunun kemerinde dans eder ve gümüş eşliğinde. Yatağında yanan çam ağaçlarını unutarak, O yatakların ardında çökerken. Dağılan her şey şimdi toplanıyor azalarak sığındığı yerde, Uyuyan ceninin şeklini alarak. Etrafı sarılı kafeste bebeğin şehveti, Ölümün bedeninde gözleri yaralı, Bütün kelebekler zamanın kanına düşer, Sınırlı adımları alıştığı yerde, Önünde melekler toplaşır. Bu Topraklar Senin Değil Bu topraklar senin değil, bu topraklar senden önemlidir. Bu korunun ağaçları bağırıyor, Yaşlı ve tutkun kalbinde, Çığlıkları sefil anlardan geliyor, Yeterli olmuyor bu uzaklıklar Soğuk parmaklarına. Her şey alevden Kayıplarla birlikte uzunca çalkalanan Ve sen kalabalıklara karışmış Tarihten geliyorsun Karanlığın içinde Getirirsin uyandıran matem katmanlarını Beden Kapalı durumların arasında kayıp, Ve sen kişiliğine karışmış. Sen yağmuru seversin Gerek duyduğun gözyaşlarını emen, Ve sen milyon yılı düşlersin Sevgini anlatacağın Şimdi akıttığın yaşlar içinde Gökten akan. Ellerin cebinde Doğallığın ardında sarkan Çingene ağzınla bir tutarak kendini Zaferle sonuçlanacak Bu senin başlangıcın Hiçbir zaman başlamayan. Bu topraklar senin değil, bu topraklar senden önemlidir. Tek başına bu sayfayı bırakırsın üstündeki Bütün hezeyanını okumadan. Tek başına bırakırsın bu geceyi Ne mumlarınla aydınlatırsın ne tanırsın Ne de söndürürsün İçtiğin tütünün dumanı kıyamet kapısının ardından yükselir. Şimdi yüzün Rüzgârla çalkalanıyor. Gözlerinin önünde hiçbir şey yok. Hiçbir durumun yenilensin istemiyorsun Hiçbir şeyin kaybolsun istemiyorsun. Yalnız kahve içmek istiyorsun. Beyaz bir sayfa istiyorsun Beyaz bir mürekkep Beyazı yazmak için. Ortağı Yoktur Onun İşte onun demirden yıldızları Siyah günahın içine girer. İşte onun gözyaşlarının kelebekleri İşte onun testeresi. Gözlerinin ayetinden süzül ve yeryüzünün gözüne yıkıl Yüzünün ayetini açıkla ve milyonlarca insanın havasına dol. (İnsan anatomisi elektronik sayfaların zindanındadır) Kişiliği çalkalanmadan çıkar rüzgâr. (Kalayın kimliği ufalmadan) Çivilerle ateş alır anlar, Niyetlerin kitabını okuyunca Zerreciklerin odasında Mars’ın cinsi ve doğanın keşfi. (Hidrojen bedenini solurken gülümser bebek) Dudaklarının şeklini alan o şimşeklerle şımartılır. (Zamanın ışıltılarını engelle, Bu aletlerin kudretinden şaşkın Peygamberden kalma büyük lokmanın sonucunda) Dudaklarının ayetleri sarkar duvar saatinin şeklini alan. Şimdi, İşlenen ölümün içinde yüzüyor bedenler, ruhlarını armağan ederek. (Ciğerinde bağıran ayetleri kus, Bağır ve sesinle düş) Depremin yanaklarında patlar damarlar, Hançerlerde savaşçıların kopan organları. (Bağır ve düşüne yıkıl onun.) Irmak, sürükleyerek akıyor birikecek yeri çözerek. Ve sen ey ölüm bahçesi Filizlen Bu Boşluğun Sarhoş yürüyüşüne. Nasıl telaffuz edeceksin bu ayetlerin sözcüklerini? Nasıl büyümeni engelleyecekler? (Onun ellerinin geometrisini ilan et, Ormanın rengiyle yaslan sahraya) Kaburganın halesinde Bitip tükenmeyen göklerin etrafını dolaş Işığın halesinde Durulan ve anlama dost ol. Bütün kitaplar onun kitabıdır, tek harfi bile kaybolmaz, İşte o Sıvazlıyor, gizlenerek kişiliğine. Ayetlerin kanatlarına sarıl Sonuçta önündeki boşluk onun kişiliğidir. Nasıl telaffuz edeceksin bu ayetlerin sözcüklerini? Nasıl büyümeni engelleyecekler? Sonra hangi dalganın üstünde durduracaksın beni? Hangi yıldızın şeridiyle olacak gidişim? Ey ırmak, sürükleyerek akıyor Birikecek yeri çözerek. Kıyıdaki çamurda Yarılır gölgenin resmi. (Açık bir mezarda uyur çocuğun hayatı) Işığı alarak Ve ekini eksik yüzüne Adsız büyür, kanatlarla gösterilir. Suskunluk büyür keskinliği büyüterek Seni izler Ayetlerle Rüzgâr sorar, sargıları bedenlerden söker Gökleri kaldır Gözyaşlardan. ? SAYFA 27 uriye genç kuşak şairlerinden. Asıl adı İrban Halbi. Öğrenimini Suriye’de tamamladıktan sonra; 2006 yılından beri Paris’te gazetecilik yapmaktadır. İki şiir kitabı bulunmaktadır. Hayatın Fotoğrafı Dilimdeki kaburgam değil, bu kanımın dilidir. Yakuttan kubbelerde durmam, Yatağım yoktur bulutların üstünde. İşte ben buradayım bu çamurun içine batmış Kaldırım taşlarında seslerin beni durup beklemediği. Bütün bu yüzlerin arasında hüzünlü, hayatımı sürdürüyorum, Taşınamayan bir kaderle Bu kalbim lanetten olma. Nesli tükenmeyen melekler tayfasındanım, Ey şiir ben şımartılmış bir oğlunum. Gece gezen yıldızlardan kahvemi yapıyorum, Bu boğucu sonsuzluktan boşanıyorum. Bu işkencenin zili uyanık tutuyor beni uyumak istedikçe Bu yüzden düşüm yoktur benim. Düşüm yoktur benim, bu gökyüzünü dinleyecek. Geriye kalan hayatımla şafağa Yol alıyorum. …Anne, sesin ömrün nabzıdır, Her zaman anımsarım o bahçeyi bu yüzden. …Baba, aksin gümüştendir boşluğa taşıdığım, Hafifliğiyle yükselir kucağımdan Bu anlam. …Kardeşlerim, yarını tamamlayacak adımlarımız, Çiçekli sofrada birlikte büyüyeceğiz, …Dostlarım, her şeyde toprağımız birdir Bu uzun gecede birlikte uykusuz kalacağız. Kuraklık Gözler ufkun ekinini gözyaşlarının orağıyla biçer, Beden adımlarını tanrının tuzluğuyla dengeler, Yüz dedelerin çinkosundan, gündoğumunun sütunlarını katlayan, Ağzına akacak suyun damlalarını keser melekler. Kıkırdaklarının havasında bulunur cennet, Gölgeler alev alır azı dişler kopartıp çiğnedikçe beklenen umutları, Gözler kamaşır su ışıltılarından, Yaşam inler bozulan metafizik verimsizliğinden. Savaş sözün karşıtıdır, Cıva, sıçanotu ve ekşiyi karıştırırım, Ey alfabeyi yok eden sana ve yöneticilerin olduğu yerde. Uykunun tuğlalarından bir gökyüzü Küf ufukta yayılır, Toz ağır ağır çöker, Kanla ıslanmış mendillerin üstüne. Yıldız tarlasında kelebekler olmayacak, Mitoloji yarasalara tutsak kaldıkça. Ne ben görebilirim ne de sen, Gölcüklere karışanı, Alev gibi sıcak bir hamamda gizli olan, Yazılı olanı okunmayan Yazılı olmayanı okuyan Damlayan ayetlerin enkazında, Sıkışmış zamanın parmakları arasında, Ölümüm ve ölümün boğazından süzülerek. Savaş sözün karşıtıdır, Gece damlayan suya gecenin sıcaklığı saldırır Ne yazılır ne de yüksekteki ayı kaldırılabilir. Örümcekler beyaz şeritlerini sarkıtır Tekrarlanan utancın izlerini örtmek için, Rüzgâr ne basılıdır ne de okunur. Yansının düştüğü yerde gözler kamaşır Yağmursuz bulutlar, Ölü tanrıların köklerini sulamadan. Sokak lambalarının karanlığında gözlerin telaşla ışıldadığı Sınırda, Köstebek yuvalarında günlerin tövbe ettiği yerde. Savaş sözün karşıtıdır, Soluklanmaz hayata çiçek vermemek için. Hayat feryat eder, Bağlı bohçaları ardından çeker tarihin dostu, Astrolojinin önünde on bir yıldız lanetlenir, Hevesle hazırlar uzak yolların ışığını CUMHURİYET KİTAP SAYI 1051