24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Okan Gökay Emgengil’den “Türkiye Devrimi’nin Yol Haritası ve Avrasya Rotası” 200 yıllık Türk Devrimi’nin dinamikleri Okan Gökay Emgengil’in “Çöküş”, “Diriliş”, “Devrim” ve “Karşıdevrim” ana bölümlerinden oluşan Türkiye Devrimi’nin Yol Haritası ve Avrasya Rotası adlı kitabının amacı ve kurgusu, sadece ilgili dönemleri inceleyen ve bilgi vermekle yetinen kitaplarından farklı olarak, bugün için sonuçlar çıkarmaya, çözümler üretmeye göre planlanmış. Bu nedenle kitap, her okuyucunun, Türkiye’nin güncel ve yakıcı sorunlarına yönelik aradığını bulabileceği tarihsel bilgilere yoğunlaşması açısından önemli. Ë Mehmet ULUSOY azı sorular vardır; bütünüyle yanıtlanması bir ömre sığmaz. Bir kez başlayıp sonuna kadar gitmede ısrarlıysanız her yanıt yeni bir soruyu çağırır; halka halka derinleşen yeni soru ve yanıtlarla bilginin sonsuzluğuna uzun bir yolculuğa başlarsınız. Daha da önemlisi yanıtların bir kısmı, önümüzdeki hayatı değiştirme pratiği içindedir. Diğer bir deyişle, geçmiş geleceğin içindedir, gelecek de geçmişin. ğıyla) tehdit edildiği, ulusal kimliğin ve ulusun özgür varlığının yok edilmek tehdidi altında olduğu günümüzde tarihimizi; devrim ve karşıdevrim süreçlerinin, Batı’nın sömürgeleştirme hamleleri ile bağımsızlığı koruma mücadelelerinin birbirini izlediği Türk Devrimi’nin dinamik tarihini öğrenmek hayati önem taşır. “Çöküş”, “Diriliş”, “Devrim” ve “Karşıdevrim” ana bölümlerinden oluşan Türkiye Devrimi’nin Yol Haritası ve Avrasya Rotası adlı kitabın amacı ve kurgusu, sadece ilgili dönemleri inceleyen ve bilgi vermekle yetinen kitaplarından farklı olarak, bugün için sonuçlar çıkarmaya, çözümler üretmeye göre planlanmış. Bu nedenle kitap, her okuyucunun, Türkiye’nin güncel ve yakıcı sorunlarına yönelik aradığını bulabileceği tarihsel bilgilere yoğunlaşması açısından önemli. Nitekim, şu ara başlıklar, sanırım içerik hakkında belli bir bilgi veriyor: “Tanzimat Batıcılığı Ne Anlama Gelir, Liberalizm ve Sosyal Demokrasi ile Ortak Yönleri Nelerdir?”, “Jön Türkler Kimlerdi, Düşünceleri Neydi?”, “Mustafa Kemal’in Komünizme Bakış Açısı Nasıldı?”, “Mustafa Kemal’in Dış Politikasının Nitelikleri Nelerdir?”, “Toprak Reformu Niçin Yapılamadı?”, “AB ile Avrasyacılık Arasındaki Yol Ayrımı”, “Ne Yapmalı?” Kitaptan, günümüz için öğretici, birbirinden ilginç pasajlardan bazılarını aktarmaya çalışacağız. Örneğin, “Çöküş” bölümünde incelenen, 19. yüzyılda emperyalizmin Osmanlı’yı sömürgeleştirme siyasetlerindeki önemli hamlelerin adı olan “Islahatlar”ın (“reformlar”ın), nasıl, borç tuzağıyla imzalatılan kölelik anlaşmaları olduğunu göstermesi açısından şu pasaj çok anlamlı: “Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Islahat hareketlerinin evrimi, her aşamasında ülkedeki ekonomik sömürgeleşmenin evrimini yakından izler. 1839 Islahat Fermanı 1838 Ticaret Antlaşması’nın arkasından gelmiş, 1856 yılındaki Islahat Fermanı 1854 yılındaki ilk borçlanmanın ve 1878 Berlin Antlaşması’nda bahsedilen reform vaatleri de 1875 yılındaki iflasın arkasından gelecektir” (s. 3132). Yine Tanzimat’tan bugüne değişmeyen bir olgu, emperyalizmin bütün sömürgeleştirme ve Türkiye’ye boyun eğdirme operasyonlarında boy gösteren, Batı’nın bir uzantısı Tanzimatçı aydın kimliği, daha doğrusu kimliksizliği. Bu tipi, Tanzimat’tan bugüne gördüğü işlevle birlikte şöyle tanımlıyor Emgengil: “Tanzimat’ın bize bıraktığı en kötü miras, kendi halkına inanmayan, Batı hayranı, topluma yabancı bir aydın tipidir. Bu ‘Tanzimatçı aydın’ tipi, ‘Türkiye, Batı’nın iradesi olmadan kendini yönetemez. Türkiye’de yapılacak reformların ne olduğuna Batı karar verir, çünkü en doğrusunu Batı bilir. Batı’nın sıcak parası ekonomimizi ayakta tutar. Kalkınmamız için neyimiz varsa tepeden tırnağa satmalıyız’ demiştir, demektedir” (s.7172). Kanımca genellikle gözlerden saklanan bir başka önemli tarihi olgu, II. Meşrutiyet döneminde yükselen Türkçü akımın antiemperyalist devrimcihalkçı karakteridir. Rus Marksisti Aleksandr Helphant’ın (Parvus) Türkçülerin dergisi Türk Yurdu’ndaki yazılarının içeriği, Türkiye devriminin stratejisi ve Türkiye sosyalizminin programı açısından önemlidir. Berkes”ten alıntıda özetle şöyle deniyor: “Parvus, Türklere sosyalizmi getirmediyse bile, Türkiye’nin Avrupa uygarlığının bir parçası olmadığına işaret ederek (…) bunun mümkün olamayacağını söylemişti. Türkiye ile Avrupa arasındaki ekonomik ilişkiler, sömüren ile sömürülen arasındaki ilişkilerdi. Dolayısıyla temel toplumsal devrim sorunu, bir sosyalist devrim değildi. Sosyalist devrim ancak kapitalist ülkelerde bir anlam taşıyabilirdi. Türkiye’de sorun milli bağımsızlık ve (…) milli ekonomi yaratacak önlemlerin alınmasıydı” (s. 9798). EMPERYALİZM CEPHESİ Birinci Dünya Savaşı öncesi bu yıllar, aynı zamanda, II. Enternasyonal’in sosyal demokrat ve sosyalist partilerinde bütün 20. yüzyıl solunu belirleyecek temel bir ayrışmanın yaşandığı yıllardı. Bilindiği gibi, bu ayrışmada Batı Avrupalı partiler kendi emperyalist burjuvazilerinin peşine takılarak devrimciliği terk etti. Lenin’in Bolşevik Partisi ve yandaşları ise, emperyalizme karşı devrimin ve ezilen ulusların antiemperyalist kurtuluş savaşlarının yanında yer aldı. İşte bu saflaşmanın bir yansıması olarak, Lenin’in mücadele arkadaşı Parvus’un şahsında devrimci Marksistlerle Türkçü ve halkçı ulusalcı Jön Türkler, daha sonra AtatürkLenin işbirliğinin temellerini atan ortak bir cephe oluşturdu. Nitekim, 1912’de kurulan ve Akçura’nın da kurucusu olduğu Milli Meşrutiyet Fırkası’nda, kurucu olarak, daha sonra TKP’nin başkanı ve sekreteri olan Mustafa Suphi ve Ethem Nejat’ın da yer alması, anlaşılması zor bir rastlantı değil ve çok büyük anlam taşıyan tarihi bir olay. Ne ilginçtir ki, bu ulusalcıdevrimci çizginin dışında, hatta karşısında yer alan, İştirakçi Hilmi ve çevresi sosyalistler (bunlara Tanzimatçı sol da diyebiliriz) ile, II. Enternasyonal’e bağlı, Ermeni milliyetçisi Daşnak ve Hınçak örgütlerinin üyesi olan sosyalistler ise, II. Enternasyonal’in bir uzantısı olarak emperyalistlerle işbirliği içindeydi. Aynı “sosyalistler”, Kurtuluş Savaşı yıllarında, sosyal demokrat bir parti kurarak, Kemalist harekete karşı Sevr’i, Batı’nın Türkiye’ye müdahalesini destekleyen siyasetler izledi. Yazar, “Mebusan Meclisi’nde sosyalizm, ilk kez 25 Mayıs 1909 tarihinde ortaya atılmıştır. (…) Sosyalizm savunucuları, genellikle Ermeni mebuslardır...” bilgisinin verirken, Türkiye sosyalizmindeki ulusalcılığa hep mesafeli duran, içinde “Türk” geçen her şeye düşmanca bakan, Tanzimatçı bir eğilimin de köksüzlüğünün ve halkına yabancılaşmışlığının köklerini de sergilemiş oluyor. “İkinci Enternasyonal’in, antiemperyalist bir davranışla düzenlediği 5 Kasım 1911 Paris Saint Paul mitinginde İtalya’nın emperyalist saldırısı kınanmakla birlikte İttihat ve Terakki otoriterizmi de eleştirilmiştir. İkinci Enternasyonal’in Basel Kongresi de aldığı kararlarla, Balkanlar’daki karışıklıklardan ve zulümden Türkleri sorumlu tutmuştur. Bu kararlara, Joures’in başkanlığındaki Fransız Sosyalistleriyle Alman Sosyalistlerinin bir bölümü katılmamıştır. İttihatçıların Joures’e duydukları yakınlığın nedeni bu duruma bağlanır” (s. 98). Kitabın sonuç kısmını oluşturan “Ne yapmalı” bölümünde, “Türk Devrimi emperyalistlere karşı verilen ‘vatan savunmasından geçtiği’ vurgulanarak Kemalist Devrimin tamamlanmasını temel alan ve Avrasya ittifakında yer almaya dayanan bir devrim stratejisi ve programı öneriliyor.? Türkiye Devrimi’nin Yol Haritası ve Avrasya Rotası / Okan Gökay Emgengil / AsyaŞafak Yayınları / 748 s. B EKONOMİK SÖMÜRGELEŞMENİN SIÇRAMA NOKTALARI Türk Devrimi, son yıllarda üzerinde en çok tartışılan, araştırma yapılan, kitaplar yayımlanan çok geniş bir konu. “Türk Devrimi, niteliği, kapsamı, geçirdiği evreler nedir? Sınıfsal analizi nasıl yapılabilir?” gibi sorular öyle uzun bir araştırmaöğrenmetartışma yolculuğuna başlatır ki sizi. Ülkemizin geleceğiyle ilgili son derece hayati kararların eşiğinde olduğumuzu dikkate alırsak, önümüzü aydınlatmak açısından Türk Devrimi’ni derinlemesine öğrenmek, aynı zamanda bütün yurtseverler için acil, vazgeçilmez bir görev haline geldi. Kısaca, “Türk Devrimi nedir” sorusunun yanıtı, Türkiye’nin nereye gittiğinin açıklamasını içerir. Geleceğin anahtarı geçmişte. Hele Türkiye’nin ulusal bağımsızlığının, ulusal bütünlüğünün emperyalizm tarafından (ve kuklası hükümetlerin ve Sağ ve Sol çevrelerden devşirilmiş ve ajanlaştırılmış çok sayıda “aydın”ın içten yıkıcılıSAYFA 20 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1051
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle