Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
T ün Ayvalık’tan dönerken son yirmi beş liramın yirmi lirasını kaybettim. Üç gün montumun cebinde taşıdığım iki onluğu düşmesin diye pantolonumun cebine koyma akıllığını göstermiştim çünkü. Bu ilkti. Sonra evimin anahtarlarını kapının üzerinde unuttum. En kötüsünü yanımdaki kitapları çantamdan çıkardığımda fark ettim. Yol boyunca okuduğum, üzerine notlar aldığım, Esra Odman’ın kitabını da otobüste unutmuşum. Üstelik Odman’ın bana daha önce de gönderdiği; ama elime geçmeyen kitaptı bu. Şimdi yeniden… Yok, olmazdı. Bugün Kâmil Koç’un Esenler’deki merkezine telefon ettim. Hiç sanmıyordum bulunacağını; ama bulundu, geldi kitap. Kaybettiği eşeğini bulan Nasrettin Hoca’ya döndüm. Anahtarlarımı kapıcı getirdi, kitabımı Kâmil Koç. Giden yirmi liranın üstüne de bir bardak soğuk su… Oh, iyi geldi. “Göründüğü Gibi Değil” (İlya Yayınları), Esra Odman’ın ikinci öykü kitabı. (İlki: “Gölgesi Bedenim”.) Sözcükleri uysallaştırıyor Odman, kaleminin buyruğu altına kolayca girmelerini sağlıyor. Öykülerde dikkatimi çeken, yazarın paralel kurgu yapmaktan hoşlandığı oldu. Sözgelimi, “Sakinliğini iyiden iyiye yitiren bir deniz vardı karşılarında. Kafası bozulmuş bir boğa gibi kırmızı pruvaya çarpıyor, çarptıkça güçten düşeceğine daha da kuvvetleniyordu.” diye denizle boğuşma halindeki kişi, geri dönüşlerle dağdaki savaşıyla da görünürlük kazanıyor. Öykünün sonunda örtüşüyor iki zaman dilimi, birleşiyor. “Açılmış bir yumak gibi kendi içimden dışıma yuvarlanırken” diye konuşturdukları gibi, o da öykü kişilerini içinden dışına, dışından içine geçerek çözüyor. Ortak duyarlılık alanlarımız olmasına da çok şaşırdım. Benim “İşte Gidiyorum”da anlattığım, Nazi zulmünden kaçan Romanyalı Yahudileri taşıyan Struma adlı geminin, Sarayburnu açıklarında 72 gün bekletildikten sonra Karadeniz’e gönderilip orada torpillenerek batırılması da yer bulmuş öykülerde; Mübadele de. Fantastik bir kurguyla mezarından doğan, ana rahminde ölenleri de anlatmış; evlerimizi mayın tarlalarına çeviren televizyonların bizi nasıl dünyadan kopardığını da. “Demirden akrepler gibi sokuyor bizi hıyanetler. Patlayan beyinler, dağılan kemikler arasında hâlâ televizyonun en eğlenceli kanalında reklamları seyrediyoruz; çünkü reklamlar: ‘Hayat dışarıda!’ diyor bize. Hayat Irak’ta, Endonezya’da, Osetya’da, Afganistan’da… Ama hayatın oralarda pek eğlenceli ve tatlı olduğu söylenemez. Belki de yeteri kadar Kokakola içmedikleri içindir, kim bilir?” Kitabın başına aldığı “Benim Hikâyem”de, “‘Yazar oldun’ diyorlar… İşte bu külliyen yalan.” de ürkçe Günlükleri FEYZA HEPÇİLİNGİRLER D 15 NİSAN PERŞEMBE miş kendisi için. Oysa olmuş işte. Hem de çağına karşı sorumluluğunu bilen ve bu sorumluluğun gereklerini yerine getirmeye çalışan bir yazar… enap Güven, Gördes’ten yazmıştı, üzerinden iki ay geçti; C ne günlüklerde yer verebildim ne de yanıt. “Çevremde on yedi kişiden oluşan kadınlı erkekli Türk bir grup var” yazmışsınız. İlk okuduğumda ‘Türk bir grup’ söyleyişi bana ters geldi. Sonra sonra biraz alıştım ama tam içime sinmedi. Sanki ‘Bir Türk grubu var’ daha uygun, daha doğru gibi. Bir de, yine aynı yazıdaki ‘İki yanda üç, ortada dört koltuk’ var yerine ‘İki yanda üçer, ortada dört koltuk var’ daha doğru değil mi?” Ben de önce, “bir Türk grubu” yazmış; böyle dediğimde onları bir araya getiren etkenin Türk olmaları gibi bir anlam çıktığını sezinleyip değiştirmiştim. Her anlatımın bir doğrusu, bir de yanlışı olmaz aslında. Doğru söyleyişler içinde seçim yapma hakkımız var. Hangisi hem gözümüze hem kulağımıza daha iyi geliyorsa onu seçip kullanmamız doğal. Hoş, ben çoğu zaman öyle hissediyorum; ama yazarken çok da cendere içinde hissetmemeli kendini insan. Yoksa eli tutulur, zihni bulanır. on iki günü İstek Atanur Oğuz Okullarında geçirdim. Çok önemli bir sempozyum vardı: “İlk ve Ortaöğretimde TürkS çe Eğitiminin Sorunları”. Çok önemli; çünkü çocuklarımıza Türkçeyi bütün zenginlikleriyle öğretemediğimizi sonunda fark ettiğimiz ve önlemler düşünmeye başladığımız anlamına geliyordu. İki gün boyunca, beş ayrı oturumda Türkçe ders kitapları, öğretmen yetiştirmede karşılaşılan sorunlar başta olmak üzere birçok konu, anlatıldı, tartışıldı. Milli Eğitim’den iki kişiyi gördüm. Biri, ilk gün öğle yemeğine katıldı; öteki, son gün plaket dağıtma törenine. Yani, ne bakanlıktan ne de İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğünden kimse bu toplantıda neler konuşulacağını / konuşulduğunu merak etmemişti. Herkesin İngilizce öğrenmesi için var gücümüzle çalışırken kendi dilimizin ondan daha aşağıda bir yerlerde olduğu, dolayısıyla öğrenilmesinin çok da gerekmediği izlenimini ister istemez veriyoruz. İşin acı ve acıklı yanı, gazetelerimiz bilmem kaç kupona kitaplar / kitapçıklar dağıttığı, öğrencilerin yaşamından birkaç yılı “hazırlık sınıfı” adı altında çaldığımız halde, o kadar özendiğimiz İngilizceyi bir türlü öğretemediğimiz değil mi? Anadilini doğru dürüst bilmeyene bir yabancı 16 NİSAN CUMA dili kim bütün boyutlarıyla öğretebilir ki! Başka bir yabancı dili öğrettiğimiz yok ya, İngilizceyi de bütün çabamıza karşın öğretemiyorsak bunun nedeni Türkçeyi yeteri kadar öğretemeyişimizdir. Bildiriler bir kitapta toplandı. Milli Eğitim yetkilileri, toplantıya göstermedikleri ilgiyi acaba bu kitaba gösterecekler mi? Eğitim Sen, üç yılı aşkın bir zamandır üzerinde çalıştığı “İlköğretim Çocuk Edebiyatı Kitap Kataloğu”nu bitirdi, yayımladı. MEB’in hazırladığı “100 Temel Eser”den çok daha kapsamlı, çok daha doyurucu bir çalışma, özenli, pırıl pırıl bir baskıyla sunulmuş. 200’den fazla öğretmenin emeğiyle yerli ve yabancı kitaplar okunmuş, yaş gruplarına göre ayrılmış, özetlenmiş. Öğretmenler, veliler ve çocuklar için; ama asıl MEB için. Çocuklara kitap okumaları nasıl önerilirmiş, görülsün, anlaşılsın diye. MEB bu kataloğa gerekli ilgiyi gösterecek mi peki? ilgün Dolay, “ız” takısını fazla bulduğunu söylüyor, örnekler veriyordu: “Özellikle kullanma kılavuzlarında çok geN çer, ‘kullanmadan önce kılavuzu okuyunuz’, ‘ılık suyla temizleyiniz’, ‘çocukların ulaşamayacağı yerlerde saklayınız’. Niçin ‘okuyun’, ‘temizleyin’, ‘saklayın’ değil de ‘okuyunuz’, ‘temizleyiniz’, ‘saklayınız’? Niçin ‘ellerinizi yıkayın’ değil de ‘ellerinizi yıkayınız; ‘ız’ olunca daha mı kibar oluyor dersiniz?” Benzer bir yakınma da Dr. Necla Tugay Aytekin’den geldi. Aytekin de “gebe” sözcüğünün ayıp sayıldığını; bunun yanına son yıllarda “kadın” sözcüğünün de eklendiğini yazıyor ve şöyle diyor: “Tıp öğrencisi oldukları için ‘gebe’ sözcüğünü kabul edebiliyorlar; ama ‘kadın’da zorlanıyorlar ve eminim ki ben olmadığımda yine ‘bayan’ diyorlar.” Bu konuda sanal âlemde bir site açıldığını, bir eylem başlatıldığını ben de duydum. Umarım bu zorlama kibarlıktan vazgeçilmesini sağlar. Ben ne zaman yazdığımı unuttum; ama Necla Hanım unutmamış: “Reklamlarla ilgili bir yazı yazmıştınız; ben de bir gebe (bu ayıp bir sözcük, hamile dersek terbiyeli oluyoruz!) giyim mağazası reklamını çok yadırgamıştım: ‘Gözlere geleceksiniz, dillere düşeceksiniz.’” İlgi çekmeye çalışıyorlar diyeceğim; ama küfreder gibi reklam yapılmaz ki canım! ? 19 NİSAN PAZARTESİ 18 NİSAN PAZAR www.feyzahepcilingirler.com / feyzahep@gmail.com Yıldız Teknik Üniversitesi, Türk Dili Bölümü Çukursaray Binası Kat: 2, Barbaros Bulvarı34349 Yıldız/İst. B U L M A C A Önce aşağıda tanımları verilen sözcükleri bulmaya çalışın ve her bir harfi bir yatay çizgi üzerine gelecek biçimde yazın. Sonra çizgilerin altlarındaki sayılara göre bu harfleri bulmacadaki aynı sayılı karelere aktarın. (Kara kareler iki sözcük arasını; bir satırın sonunda kara kare yoksa bu, sözcüğün alttaki satırın başına sarktığını gösterir.) Bulmaca tamamlanınca, sorulan tanımların karşılığı olan sözcüklerin ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru bir edebiyat dergisinin adını oluşturacak; bulmaca karelerindeyse, aynı dergide yayımlanan bir şiirden alıntı ve şairin adı ortaya çıkacaktır. 1 B 2 G 3 E 4 C 5 J 6 B 7 A 8 J 9 L 10 L 11 F 12 E 13 K 14 E 15 L 16 G 17 E 18 E 19 A 20 L Hazırlayan: İLKER MUMCUOĞLU I. İlhan Berk’in bir şiir kitabı. 64 22 60 52 23 62 33 76 59 24 21 B 22 I 23 I 24 I 25 E 26 C 27 B 28 H 29 D 30 H 31 K 32 F 33 I 34 K 35 C 36 L 37 B 38 H 39 E 40 B J. “... Yasar” (Ölü Kitap ve Yeni Kuşbakışı adlı şiir kitaplarını da yaratan şair). 41 H 42 L 43 F 44 C 45 J 46 B 47 H 48 L 49 J 50 A 49 45 8 5 78 51 L 52 I 53 B 54 D 55 L 56 B 57 L 58 D 59 I 60 I 61 A K. Akışkan (yalnız ünsüz harflerini yazacaksınız). Tanımlar ve sözcükleriniz: A. Heykeltıraşlıkta başı, göğsü, bazen de omuzları içine alan sanat ürünü. 62 I 63 B 64 I 65 B 66 L 67 G 68 C 69 L 70 L 71 B 34 72 31 13 L. Tennessee Williams’ın bir oyunu. 72 K 73 H 74 G 75 L 76 I 77 L 78 J 79 G 80 C 20 48 77 42 70 57 75 55 36 D. Sabır (yalnız ünsüz harflerini yazacaksınız). 19 7 61 50 B. Lev Tolstoy’un bir romanı. 9 15 66 69 51 10 11 32 43 1 37 6 40 G. Kopya. 1053. sayının çözümü: A. YIKIM, B. 54 29 58 67 2 79 74 16 56 46 21 65 53 27 63 71 E. Yağı alınmış sütten yapılan peynir. C. “... belirlemek” (sınırı çizmek). 25 3 18 12 14 17 39 H. “Ben yalnız bir kovboyum” diyerek yeni serüvenlere doğru at koşturan çizgi roman kahramanı. AYTEN’Dİ, C. NHY, D. AP, E. RİLKE, F. DUYU, G. ABİYE, H. Ğ, I. IRMAK, J. NESİMİ, K. AYÇA, L. LOŞ, M. TOY, N. IRKI, O. NİHİLİST, P. DÖKME, R. AKŞAMDIR. Metin: “Hayatını kurtarmak için neden bir şey yapmış olayım ki ölmek istiyorduysa hakkı değil miydi?” 4 35 26 44 68 80 F. Yunan mimarlığının üç biçeminden biri. 28 38 41 47 30 73 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1054 SAYFA 31