24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Cafer Hergünsel’le yapıtları ve yaşamı üzerine ‘Bireycitoplumcu yazar ayrımına itibar etmedim’ Daha önceleri de yazıldığı gibi, 80’li yıllardan bu yana öykülerini dergilerde okuduğumuz bir yazar. Kalfa, Yaşam Sürgünlerini Verirken ve Ara Beni Sesini Duyayım adlı kitapları ikinci baskısını yaptı. Ayrıca yazarın, Hamit Nasıl Okuma Yazma Öğrendi isimli bir de çocuk romanı yayımlandı. Ë Yetkin ARÖZ ir kitabındaki sunu yazısında söylediklerime dönerek sormak istiyorum: “Yaşam coşkusu, insan sıcaklığını kucaklamaya hazır sevecenliği... Derdi günü insan sıcağı... Dostluk eli, kucaklamaya hazır gülümseyen bir sevecenlik, güzelliklere dönük durur yüzü, sevgi yoksunluğunun çöle dönüştürdüğü dünyamızda bir solukluk gökyüzünü sevme durağı gibidir öyküleri...” Bu size özgü bir biçimsellik, aynı zamanda sizi başka yazarlardan ayıran özellik. Öyküleriniz üzerine şöyle bir düşündüğünüzde nasıl değerlendiriyorsunuz kendinizi? Değerlendirmeniz için teşekkür ederim. Feridun Andaç, Afet Ilgaz gibi yazarlar, eleştirmenler öykülerimdeki insan sıcağından, insan gerçekliğinden söz etti. Kalfa’yı daha yirmili yaşlarda yazdım. Sezgilerim ve yaşadıklarımla yazdıklarım kabul görmüştü. Her yazar, yalnızca bir şeyi yazar sözüne inanırım. Çocukluğumun geçtiği Hendek ve daha sonraları görevim nedeniyle geldiğim Emirgân, öykülerimin ana temlerini belirledi. Buralarda yaşanan komşuluk ilişkileri, canlı kasaba ve mahalle havası, yangınlar, cinayetler, hastalıklar; düğünler, bayramlar, sevinçler; bizlere kol geren, yetişmemizi sağlayan insancıl ortam, insanların yardımseverliği, cömertliği kişiliğimi etkiledi ve bütün bunlar öykülerime yansıdı. Kalfa’da, tamircilerin ve çırakların vahşi yaşam koşullarını elbette ki sanatın verilerinden, estetikten ödün vermeden yazıya dökmeye çalıştım... Anneannem, bir öykümde belirttiğim gibi herkese yardım eder, yalnız kendi çocuklarını değil, nerdeyse tüm bir kasabanın çocuklarını düşünür dertlerini dert edinirdi. Bu genetik bir olay da olabilir. Bu sevgi Emirgân’da da Hendek’te de, köyde de, kasabada da sürüp gitti. “Çok Satan” postmodern yazarlarımızdan değilsiniz. İkinci baskıyı yapmanızı bile bir artı ve ilgi odağı olarak görüyorum. Halkın içinden çıkan yazarlara giderek ilgi artıyor mu sizce? Ben bunu gözlemliyorum. Ara Beni Sesini Duyayım, kısa sürede tükendi ve ikinci baskısı yapıldı. Kalfa’nın, Yaşam Sürgünlerini Verirken’in de... Kitaplarım okurlara sıcak ve samimi geldi. Halk, bu öykülerin içinde kendi yaşamlarından kesitler buldu belki de... Özellikle öğrencilerin ilgisi çok hoşuma gidiyor. İlkokullarda bile kitap kurtlarının olması geleceğe olan güvenimi arttırıyor. Öykülerimi okuyanlar birbirine tavsiye ediyor. Böylece önemli bir okur kitlem oluştu. Bu ödünsüz tavrım, yazdıklarıma güvenmem, toplumcu edebiyatın yeniden yeni bir üslup içinde harmanlanması, öyküye ilgiyi arttırmış olabilir. Kitaplarınızın bir görselliği ve içtenliği var. Halk kendini orada buluyor. Kendisini anlatır gibi bir tat alıyor. Bu, yaşamın soluğunu yakalamak bence... Yazı tekniğinize baktığımda bizim kuşaklara özgü bir yapı var. Kısa cümlelerle, anlatılmak isteneni evirip çevirmeden, algılanır bir güzellik içinde vermek... Sizde de bu özellik var. Bu açıdan da bakar mısınız öykülerinize? Sinemaya tutkunluğum öykülerime bir görsellik kazandırabilir. Yalnız kendini değil, başkasını anlatmak, onları yakından tanımak, acılarını sorunlarını paylaşmak, onların dertleriyle yatıp kalkmak samimi olmak ve gerçeği anlatmaktaki dürüstlük öykülerimi kendilerine yakın bulup sevmelerine neden oluyor. Ayrıca geleneği özümleyip yenilikçi yazarlarımızı da okuyup yeni bir senteze gitme uğraşı, kendi üslubunu bulmaya çalışma, sanatın her türüne ilgi duyma... Refik Halit Karay, Sabahattin Ali, Celalettin Göktulga, Nezihe Meriç, Mehmet Seyda, sevdiğim, zaman zaman dönüp tekrar okuduğum hikâyeciler. Borges’in dediği gibi “İlerde kuralları yıkmak için onları bilmeniz gerekir!” Klasik öyküyü bilmeden anlamadan özümlemeden modern öyküyü yenilikçi akımları bilmek olası değil. Ondan sonra da sıra kendi uslubunu bulma yenilikçi özgün tavrını sergilemeye gelir. Bireyci toplumcu yazar ayrımına hiç itibar etmedim. Bu edebiyatımızda suni bir ayrımcılık yarattı. Selim İleri, özellikle Tomris Uyar, Hulki Aktunç, Bilge Karasu teknik biçim yönünden çok yararlandığım sevdiğim öykücüler. Hulki Aktunç’a, “Biz toplumcu gerçekçiler, sizlerden aldığımız edebiyat inceliğiyle yeni sentezlere gittik. Sizlere çok şey borçluyuz” dedim. Bu sözler Hulki Bey’in çok hoşuna gitti. Kitabını şöyle imzaladı: “Bir saniyede dost olduğum öykücü kardeşime...” Aslında 1980 kuşağı da acılı ve yalnız bir kuşak. 1950 kuşağı hikâyecilerinin edebiyatımıza çok büyük katkısı oldu. Yeni temalar, yeni anlatım yolları kazandırdılar edebiyatımıza. Ama yine de yalnız değillerdi. Onları anlayan dostları, arkadaşları vardı. Bizlerse darbenin paramparça ettiği, okurun yön değiştirdiği, kitlelerin sanattan siyasetten soğutulduğu bir ortamda çizgimizi sürdürmeye çalıştık. 80 kuşağı, acılı 1940 kuşağı gibi günümüzde yeniden değerlendirilmesi gereken bir kuşak. Ama her şey yerli yerine oturacak; toplumcu gerçekçi edebiyat, sanatın verilerinden, estetikten ödün vermeden yurdumuzun modernleşmesi yolunda aydınlatıcı, uyandırıcı görevini yapacak. Ben bunu yaşıyorum ve gelecek için çok mutluyum. Üslubum için söylediklerinize teşekkür ederim. Ben bunun sırrını bilmiyorum. Memduh Şevket Esendal gibi. Ben köylüler gibi söyleyeceğimi dümdüz söylüyorum mu, desem. İsterseniz bu bir giz olarak kalsın! “SANATIN OLDUĞU YERDE HİÇBİR KÖTÜLÜK BARINMAZ” Yeni çıkacak kitaplarınızdan söz edelim. Öykü kahramanları yine yaşadığınız çevreden size yansıyanlar mı? Dostlarla hep konuşmuşumdur. Romandı öyküydü, düz yazıydı... Nasıl yazarsınız? Hani bunun olmaz ya, Eşref saati var mıdır? Yüksek lisans tezim kitap haline gelecek: “1940’larda Yükselen Nazizm’in Türk Edebiyatı Üzerine Etkileri.” Öyküler devam edecek. Birbiri ardına sürüp giden üç roman çalışmam olacak. Düzeltmeler, eklemeler, ansızın uykudan fırlayıp not almalar, çok okumak, durmadan araştırmak, yapıcı bir kuşkuculuğa bağlanmak. Gidilen sinemalar, sergiler, Çehov’un dediği gibi astronomiden tıbba kadar her şeyle ilgilenme, öğrenme, bilme isteği... Burada bir sır vereyim. Cumhuriyet gazetesinin kültür sayfası sinema, tiyatro, müzik eleştirileri estetik dünyamı yaratmada çok yararlı oldu. Öykülerimden biri, “Bir İnsanlık Heykeli”, ismini, bir heykel sergisinin tanıtımından aldı. Öykülerimin hepsini öyle Çınaraltı’nda açık havada yazmam. Eve kapanırım, dünyayla ilişkim kalmaz. Sıkıntılar, konuya odaklanma, yoğunlaşma, derinlik kazandırma... Bu hem sevinçli hem de çok acılı bir süreç. En sıkıntılı, en acılı anımda bile yazıdan vazgeçmem, çalışmama devam ederim. Sürgün haberi geldiği anlar kılım bile kıpırdamaz, yazıma öyküme devam ederim. Tabii, erken ölümler hariç. Ölüm, cenaze, imamlar öykülerimde yer alır. Bu da ayrı bir inceleme konusu olsa gerek Yaşanana yeni anlamlar yükleyerek gerçekliği yeniden üretmek. Çünkü hayatı iyi gözlemlediğin an yaşamın her rengini görüp her kokusunu duyumsayabiliyorsun. Sakarya’nın şirin ilçesi Hendek ve Emirgân öykülerinizde büyük yer tutuyor. Hayatınızda önemli bir alanı olmalı bu yerlerin... Düzce’de doğdum. İlkokulu, orta B okulu, liseyi Hendek’te bitirdim. Yakın akrabalarım, arkadaşlarım Hendek’te. Unutulmaz, canlı, her yönüyle hareketli bir kasaba hayatı yaşadım. Yakın arkadaşlarımı sık sık ziyarete giderim. Emirgân ise nerdeyse ömrümün yarısının geçtiği bir yer. Öykülerimle ilgili geceler düzenlenir; müzisyenler, şairler gelir. İyi günümde, kötü günümde hiç bırakmadı Emirgânlılar beni. Sanatçı dostlarım da Emirgân’ı çok sever. Yaptığımız etkinliklere koşa koşa gelirler. Burada bir kasaba sıcaklığı, el değmemiş bir güzellik bulurlar. Emirgân’ı Sevenler Derneği ve Yazın Koop’ta yöneticilik yapıyorum. Türkiye’nin her yanına sanatsal etkinlikleri götürmeye çalışıyoruz. Ta 1932’de Mustafa Kemal, Halkevlerini, köylerde halk odalarını kurmuş. Bu yerlerde şiir, müzik, dil ve edebiyat, müze tarih tiyatro, müzecilik, kooperatifçilik konuşuluyor tartışılıyor; insanlar bir araya geliyor, yalnızlıklarını gideriyorlarmış. Düşünün, bunlar Köy Enstitülerinden önceki dönem. Daha kültürel açıdan 1932’lerı yakalayamadık. Ama umutluyuz. Çalışıyoruz. Sanatın olduğu yerde hiçbir kötülüğün barınamayacağını biliyoruz. ? Kalfa/ Cafer Hergünsel/ Edebiyat Koop./ 64 s. Yaşam Sürgünlerini Verirken/ Cafer Hergünsel/ Edebiyat Koop./ 78 s. Ara Beni Sesini Duyayım/ Cafer Hergünsel/ Edebiyat Koop./ 96 b, Hamit Nasıl Okuma Yazma Öğrendi/ Cafer Hergünsel/ Edebiyat Koop./ 48 s. SAYFA 13 “İNSANLAR ÖYKÜLERİMDE YAŞAMINDAN KESİTLER BULDU” Halkından kopuk olmayan ve de CUMHURİYET KİTAP SAYI 1054 Cafer Hergünsel
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle