24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

K hmet Hamdi Tanpınar (19011962), Nâzım Hikmet Ran (19021963) yalnız yaştaş iki şair değil. Bursa’yla ilişkilenme, bu yaşamı dönüştürme bağlamında birbiriyle farklı kulvarda teğet duruşa sahip iki büyük yazıncı... 1940’larda aynı tarihlerde, ama sırtları birbirine dönük Bursa’yı gergeflerinde somutlayıp işledikleri görülüyor... Ahmet Hamdi Bursa’daki zamanda geçmişi nakışlıyor “billur bir avize” halinde sürekli, Nâzım ise geleceği yatırıyor örsüne Bursa’nın o bıçak sırtı zamanında. Ay farkıyla minik ağabeyleri oluyorum şimdi her ikisinin de, ne tuhaf... Ahmet Hamdi ne kadar yaşamıştır Bursa’da? Onun Bursa yaşamını, “Bursa’da Zaman” başlıklı şiirinin, denemesinin bu yaşanmışlıktaki yerini, Bursa’yla ilişkisini işin uzmanına bırakalım... Ya Nâzım Hikmet? Nâzım’ın Türkiye’deki yaşamının dörtte birini, tüm yaşamının neredeyse beşte birini Bursa’da geçirdiği biliniyor. Bursa diyorsak, “Bursa hapishanesi” biçiminde düzeltilmeli bu... itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA Bursa’da zaman, zamanda Nâzım... A Ahmet Hamdi, Beş Şehir’de (İlk yayını: Ülkü, 1946; Haz: M. Fatih Andı, YKY, 1999) “Hakikaten Osmanlı macerası bir aşk romanıyla başlar” (124) deyiveriyor “Bursa’da Zaman” denemesinde. Bu aşkı Bursa’yla ilişkilendiriyor elbet. Kimbilir, belki de bu nedenle Bursa, “daha ziyade bir sanat eserine benz(iyor)” (140) ona göre, üstelik “cedlerimiz inşa etm(eyip), ibadet et(tikleri)” (137) halde. Ne içine girebildiğimiz ne büsbütün dışında kalabildiğimiz zaman sorunsalının sarmalında şöyle düşünüyor Tanpınar: “...İnsan ‘Bursa’da ikinci bir zaman daha vardır.’ diye düşünebilir. Yaşadığımız, gülüp eğlendiğimiz, çalıştığımız, seviştiğimiz zamanın yanı başında ondan daha çok başka, çok daha derin, takvimle, saatle alakası olmayan; sanatın, ihtirasla, imanla yaşanmış hayatın ve tarihin bu şehrin havasında ebedî bir mevsim gibi ayarladığı velut ve yekpare bir zaman...” (121) Nâzım ise, Bursa’da on bir yıl boyunca alevler içinde kavrulup acılar ortasında yine de anıtsal yurtseverlikle, büyük devrimci ruhla çiçek açarken bunu dev yapıtlarını kuşatan bir tutkuyla taçlandırıyor: Saat 21.0022.00 Şiirleri, Memleketimden İnsan Manzaraları, Yatar Bursa Kalesinde... Bilineni, yitirilmişi daha nicesiyle yapıtlarını, Nâzım Bursa hapishanesinde haddeden geçirip çelikleştirmiş, sonra şiirin ana sütüyle yaşam soluğu üfleyip, dünyanın tüm insanlarına sunmuş... Elbet insana duyduğu aşkla... Büyük Piraye aşkı da var bunda kuşkusuz: “...Eğer günün birinde büyük bir şair olursam ve ölmeyecek bir iki satır yazabilirsem bu 1945 yılında sana duyduğum hasretin kuvvetiyle olacak...” (Piraye’ye Mektuplar’dan, 126) NÂZIM’IN HAK ETTİĞİ BURSA... Güney Özkılınç’ın Nâzım’ın Bursa Yılları /Anılar, Tanıklar, Fotoğraflar, Bilinmeyenler... (Evrensel, 2010) başlıklı “anıbiyografi” kitabı, Nâzım Hikmet’in Bursa hapishanesinde geçirdiği on bir yıla dağılan özet halindeki yaşamöyküsünü aktarırken bize, dönemi içinde Bursa’nın toplumsal topoğrafyasını da çıkarıyor adeta. Nâzım’ın Bursa’yı, üstelik hapishane koşullarında sürdürdüğü yaşamı aşkla, insana duyduğu güvenle, insanlığın geleceğine, kardeşliğine beslediği inançla yoğurarak yalnız yaşamını deGüney Özkılınç ğil tüm şiirlerini, öteki yapıtlarını nasıl da emekle, hünerle işlediğini, geliştirdiğini gözler önüne seriyor... Bu açıdan bakıldığında Özkılınç’ın çalışması, Nâzım’ın Bursa’daki zamanına sunulmuş bir çelenk. Görünen o ki, şairyazar Güney Özkılınç, bir araştırmacı tutumuyla işe girişse de kurmacacı bir yazar olarak kalkıyor bu çalışmanın altından, öyle de sürdürüyor... Bir polisiye örgüsü temelinde, kılı kırk yaran özenle geçmişten bugüne tanıklıkları, çeşitli dönemlerdeki görüşmeleri, bu arada kanıtla Nâzım’ın Bursa Cezaevi’nden izinli çıktığı bir gün, Piraye ile Bursa’da. rı, verileri de ekleyerek yapılandırıyor kitabını. Gerçekten Özkılınç, anı kitabı havasında, sıcacık bir kucaklamayla 1940’lar Bursa’sını, Nâzım’ı anlatırken sanki yeniden kuruyor o günleri. Yanı sıra, toplumsal, ekonomik, siyasal açıdan ülkenin yapısı kadar insanımızın 1940’lara özgülenecek yaşam kültürü de çıkıyor enikonu ortaya. İnsanı doyuran, ötesinde çok yönlü düşünceler üretmesine olanak tanıyan bir çalışma yöntemi uyguluyor denebilir Özkılınç kitabında. Bunun için Nâzım’ın yaşamöyküsü bütünlüğünü koruyup şairin yapıtlarından, daha önce yapılmış monografik çalışmalardan, anıya, mektuplara, tanıklıklara, belgelere dayalı kitaplardan hareketle yalnız Nâzım’ın Bursa yıllarını değil, doğrudan kendisini de etli, canlı bir biçimde Bursa’ya yeniden katıyor... Özkılınç, bunu yaparken Nâzım üzerine kotarılmış çalışmaları sabırlı, titiz bir taramayla elden geçirdiğini gösteriyor. Çünkü anlatı, Nâzım’ın Bursa’sını, Bursa’nın Nâzım’ını olduğu gibi ortaya koyabiliyor. Nâzım Hikmet’in Bursa’da attığı imzayı taşıyan bütün yapıtlar, şiirler, oyunlar, çeviriler, mektuplar, çalıştığı işlikler, ürettiği işler, yetiştirdiği onca insan, yaptığı nice kılavuzluk, Bursa’nın en kıdemli kentlisi olduğunu göstermekle kalmıyor Nâzım’ın, yanı sıra Bursa’yı hiç kuşkusuz nasıl hak ettiğini de kanıtlıyor aynı zamanda. Bursa’da zaman, Nâzım’a doğru akıyor. “NÂZIM’IN BURSA YILLARI”... Güney Özkılınç, Nâzım’ın Bursa Yılları’nda, bir biçimde onu tanımış, geçmişte onu tanıyanlardan dinlemiş olanlar açısından önemli bir saptama getiriyor: “Sistemin en ufak bir muhalefete tahammül edemediği o yılların Türkiye’sini düşündüğümüzde, her türlü karalama kampanyalarına karşı, Bursa’da Nâzım Hikmet’le hapis yatmış, onu tanımış, onun hakkında babasının, dedesinin anlattıklarını dinlemiş insanların, onun hakkında olumsuz bir cümle kurduğuna tanık olmadım. ” (47) Nâzım’ı on bir yıl boyunca hapishanesinde ağırlayan Bursa, o yıllar yüz bin nüfuslu bir kent. Kemal Tahir’le, Kıvılcımlı’yla vedalaşıp da Çankırı’dan Bursa’ya ikinci kez gelmek üzere yola çıktığında Nâzım, kendisini görüp tanıyanları etkileyici yanıyla, birlikte yolculuk yaptığı jandarma eri Ömer’i de büyülüyor kuşkusuz. Ömer, yolculuğun bir yerinde, şaire, “Ben senin kelepçeyi açacağım. Senin zararlı biri olmadığını biliyorum. Kaçmayacağını da biliyorum,” diyecek, terhis sonrasında köyünde önüne gelene bu büyük şairle yolculuğunu, onun “boyunu, bosunu, saçlarını; sonra ne mühim adam olduğunu” anlatacaktır yaşamı boyunca. (32) Ressam Balaban’ın Seçköy’de muhtarlık da yapan yeğeni Hasan Ali Balaban, “Biz Nâzım’ı iyi anlatamadık, anlatsaydık bunlar yaşanmazdı” diyor. (40) Cezaevine mal veren Sütman Kardeşlerin çalışanı olarak şairi tanıyan Ömer Faruk Aydınlar ise, tek bir tümceyle özetliyor onu: “Müslüman ne kadar doğruysa, Nâzım Hikmet de o kadar doğruydu...” (77) Bu anıların ardından şu notu düşüyor Güney: “Bursa’nın dört bir yanından; ama özellikle köyleri ve ilçelerinden mahpus damına düşen insanlar, önceleri ondan çekiniyor fakat Nâzım’ı tanıdıktan sonra, ona saygı duyuyorlardı.” (97) 1944 yılının bir pazar günü Nâzım’ı Bursa hapishanesinde ziyarete giden Bursa Kız Öğretmen Okulu öğretmenlerinden Nebahat Sütunç, şairin adını ilk kez Kütahya Lisesi’nde öğrenciyken, öğretmenleri Eflatun Cem Güney’den duyduğunu söylüyor. Öğretmeninin çok sakınmakla birlikte, yine de “Biliyor musunuz, Nâzım Hikmet kadar memleketini, halkını seven insan azdır” deyiverdiğini aktarıyor. Ziyaret ettikleri Nâzım’ı ise şu tümceyle yansıtıyor bize: “Açıkça görüyorduk ki konuşmasa da fiziği, davranışları, bakışlarıyla cezaevi müdüründen kürek hükümlüsüne kadar herkesi etkilemiş durumdaydı.” (Bursa’da Yaşam’dan Özkılınç, 63, 66) Güney Özkılınç, Bursa Kız Öğretmen Okulu öğretmenlerini, hem de 1 Mayıs 1944’te Nâzım’ı ziyarete yönelten pedagoji öğretmeni Şevki Beyin “yeni ders yılı başladığında okuldaki görevinden – büyük bir olasılıkla alın(dığını)” ekliyor notuna. (66) Okur, Şevki Bey’in soyadını merak ediyor etmeye de, Güney’in anlatısında buna ulaşamıyor yazık ki. Özkılınç, bütün bu anlattıklarının yanında, “Nâzım Hikmet öğretirken, aynı zamanda öğrenmeye çalışıyordu,” (48) demekle yetinmiyor, bunu gösteriyor da bir biçimde. İşte size Güney Özkılınç’ın Nâzım’ın Bursa Yılları adlı kitabından aktardığım tadımlık bir iki kırıntı. Okumaya koyulduğunuzda bir çırpıda bitiverdiğini görüyorsunuz kitabın. Elbette bunda Nâzım Hikmet’in böylesi acılarla sürdürdüğü dirençli, onurlu yaşamının etkisi var, ne ki Özkılınç’ın yapıtın okunurluğunu arttırmak için çabaladığı da bir gerçek... Bu yüzden kitaba hak ettiği değerin verilmesini diliyor gönül. Çünkü Nâzım’ın Bursa’da zamanla buluşmasını özgün bir çerçeveye alıp temellendiren Güney Özkılınç’ın emeği yerde kalmamalı kesinlikle... Kitabı okuduktan sonra bir kez daha görüyorsunuz ki, Bursa’da zaman, ancak Nâzım’la hayat buluyor kendine... NÂZIM’IN HAK ETTİĞİ BURSA... Bursa’da kimileri Nâzım’ı istemeyebilir, doğaldır bu. Nâzım’ın da böylelerinden hoşlanacağını sanmıyorum doğrusu... İşin bu yanı konumuz dışında... Ama bir tarihsel, yaşamsal olgu olarak Bursalıların Nâzım’ı, Nâzım’ın da Bursalıları hak ettiği gün gibi ortada... Çünkü Nâzım’ın Piraye’ye yazdıkları unutulabilir mi: “...Benim de burada ağaçlarım, çiçeklerim ve bir de ta uzaklarda görülen bir dağım var.” (Piraye’ye Mektuplar’dan, Özkılınç,13) Ahmet Hamdi Tanpınar, “Bursa’da Zaman” başlıklı denemesini şu satırlarla bitiriyor: “Şimdi Bursa’da, asıl zamanın yanı başında, bizim için ondan daha başka ve daha derin olarak mevcut olan ikinci zamanı yapan şeyin ne olduğunu öğrenmiş gibiyim. Bu ses ve onun etrafı kucaklayan, her dokunduğu şeyin özünü bir ebediyette tekrarlayan akisleri, bu mevsimlerin ve düşüncelerin ezelî aynası, zamanın üç çizgisini birden veren tılsımlı bir aynasıdır. Sanatın aynası da bundan başka birşey değildir.” (Beş Şehir, 142) Bursa’da zamanı, zamanın aynasından kalkıp, sanatın aynasına bağlarken Ahmet Hamdi, bu yaklaşım çerçevesinde onu da Nâzım’ı da bu aynanın dışında tutmanın olanağı var mı? İşin bu yanını düşünmeyenler, böylesi inceliklerin ayırdında olmayanlar, kısaca ehlivukuftan sayamayacağımız ham halatlar Bursa’da zamanı Ahmet Hamdi Tanpınar’la bağlayıp Nâzım’ı dışta tutuyorlarsa yalnız ayıp etmiyorlar, aynı zamanda edebiyata da ihanet ediyorlar demektir! Hem devekuşu gibi başını kuma gömüp Memleketimden İnsan Manzaraları’nı Türkçenin, ortaöğretim öğrencilerine önerilen yüz temel yapıtından biri sayacaksın, sonra Nâzım’ı Bursa’dan soyutlayıp Bursa’nın zamansanat aynası dışına çıkaracaksın... Ahmet Hamdi, Bursa’da zamanı yazdı, evet, ama zaman da Bursa’da Nâzım’ı dokudu sonsuzluğuyla. Bursa bunun şimdilik ayırdında olmasa da zaman, bağrına bastığı Nâzım’ın bilincinde... Ahmet Hamdi’yi Bursa’ya katıp Nâzım’ı Bursa dışına çıkarmak ham ervahlığın ta kendisi bu nedenle! Bursalı, Bursa’da Nâzım’a sahip çıkacak elbette. Bunun da günü gelecek... Evet, Nâzım Bursa’da bir büyük aile, bir büyük kent, bir büyük ülke; Nâzım Türkiye! Yöneticiler ne yaparlarsa yapsınlar, Bursa’da zaman Nâzım lehine işliyor, yıllar ona doğru koşuyor... Bursa’da, Türkiye’de zaman, Nâzım’ın zembereğiyle yeniden kurulacağı ânı bekliyor! ? SAYFA 21 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1054
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle