06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aynı filmleri seyreden, aynı popüler kitapları okuyan, aynı kahramanları idolleştiren ilk gençlik çağındaki okuyucular açısından zenginleşmek, keşfetmek ve kısa bir yolculuğa çıkmak için, Ömer Polat’ın Adı Duman romanı iyi bir seçim. Tabii gençlerin dünyasını anlamaya çalışan yetişkinler için de... Ë Sema Çetin BAYCANLAR(*) ocuk dağın eteğine doğru koştukça, kara noktalar daha da büyüyordu. Bir ara iyice yoruldu, oturdu, saydı: Tam on üç kara nokta. Kalktı, yeniden koşmaya başladı. Ara, koştukça azalıyor, noktalar büyüyor, biçim değiştirerek birer tek göz eve dönüşüyordu. Noktaların giderek bir küçük eve dönüşmesine şaşırdı, elleri belinde durdu bir zaman. Bu dağlar, bu koca Toroslar sihirli dağlar mıydı yoksa! Anasının Toroslu masalları geldi aklına. Daha bir heyecanlandı. Koştu eve dönüşen noktalara doğru” cümleleriyle başlıyor Adı Duman. Yazarın anlattığı coğrafyaya yolunuz düşmüşse, bir süre orada yaşadıysanız ya da oralıysanız Ömer Polat’ın ne kadar iyi bir gözlemci olduğunu hemen fark edersiniz. Fantastik romanların gençleri ve çocukları bilmem, ama beni çoktan sıkmaya başladığı bir dönemde; Toroslar’ın eteklerinde geçmişi olan bir okuyucu olarak, bir solukta okuyup bitirdim Adı Duman’ı. Taşeli Platosu’na yörenin insanına, doğasına ve en önemlisi artık adlarını çoktan unutmaya başladığımız Yörüklere bir romanda rastlamak ilginç geldi bana. Romanın konusu çocukluk çağında bizim için her şeyden önemli olanlar üzerine şekillenmiş. Hemen hepimizin çocukluğunda vazgeçemediğimiz, yanı başımızdan ayırmadığımız bir oyuncak, bir obje veya bir hayvan olmuştur. İşte Ali ile Duman’ın öyküsü de bu ilişki üzerine kurulmuş. Romanın kahramanları Ali, Yusuf Ömer Polat’tan ‘Adı Duman’ ‘Toroslar sihirli dağlar mıydı?’ Ömer Polat “Ç ve Güller’in yolu Toroslar’ın eteğinde bir tatil kasabasında birkaç günlüğüne kesişiyor. Bu üç çocuğu dostları Duman ve tabii ki ortak düşmanları yakınlaştırıyor. Paylaşmayı, bir yaşam biçimi haline getiren Mürsel Dede, hayatta paylaşılamayacak şeylerin varlığını, yani yaşamın zıtlıklar üzerine kurulu olduğunu da anlatmaya çalışıyor. Romanda Moritz Amca da yardımsever bir Alman olarak yer alıyor. Çocukların dünyasını paylaşmak için yaşlı ya da yabancı olmak hiç önemli değil. Romanda paylaşmayı ve yardım etmeyi seven herkes, çocuklarla ortak bir dil kurmayı başarıyor. Koşulsuz sevginin sadece ebeveynlere özgü bir sevgi olmadığını çocukların da koşulsuz sevebileceklerini Güller, Yusuf ve Ali’nin ilişkilerinde görmek mümkün. Eserde paylaşmanın erdemi çocukların ve erişkinlerin dünyasından aktarılırken yazar; ortak bir dil kurmayı başarıyor. Ömer Polat günümüz dünyasında çocukların alışkanlıklarını da göz ardı etmemiş; Güller’e Yusuf’tan gelen mektup, genç okuyucuları “eskimiş” alışkanlıkları yeniden edinmek için özendiriyor. Okur, Güller mektubu göğsüne bastırdığında hiçbir elektronik mektubun, postacının getirdiği mektubun sıcaklığını veremeyeceğini hissediyor. Romanın içeriğiyle ilgili ayrıntıları meraklı okurlara bırakıp biçimsel özelliklere değinmek istiyorum. Çocuklar ve ilk gençlik çağındaki okurlar için yayımlanan eserlerin biçimsel özellikleri üzerinde daha fazla düşünmek gerekiyor. Bu anlamda romanın adı ile içeriği birbirini tamamlıyor. Romanın kapağındaki fotoğrafın da tamamlayıcı yanı düşünülmüş; fakat mevsimsel uyum gözden kaçmış olmalı. Ayrıca romanın hangi yaş grubuna uygun olduğu da eserin kapağında yer almalı. Son dönemde edebiyatımızda yeni çıkan eser sayısı oldukça fazla, bu ayrıntılar okuyucunun ve ebeveynlerin daha nitelikli seçim yapmasını kolaylaştıracaktır. Aynı filmleri seyreden, aynı popüler kitapları okuyan, aynı kahramanları idolleştiren ilk gençlik çağındaki okuyucular açısından zenginleşmek, keşfetmek ve kısa bir yolculuğa çıkmak için, Ömer Polat’ın Adı Duman romanı iyi bir seçim. Tabii gençlerin dünyasını anlamaya çalışan yetişkinler için de... ? (*) Yrd.Doç.Dr., Çukurova Üniversitesi FenEdebiyat Fakültesi Adı Duman/ Ömer Polat/ Evrensel Basım Yayın/ 88 s. Güngör Dilmen’den bir yanıt Demek 67 Eylül olayları yaşanmadı! 15 Nisan günü Cumhuriyet Kitap‘ta Mehmet Sadık imzalı yazıda Kuzguncuk adlı bir kitabın tanıtımı yapılıyor: Yazıdaki “Güngör Dilmen’in Kuzguncuk Türküsü adlı oyununda anlattıklarının ne kadar büyük bir uydurma olduğu...” tümcesine gülüp geçeyim mi, yoksa kısaca yanıt mı vereyim? (Tiyatroda gerçeğin ne olduğu ayrı bir konu) Atlantiğin ötesinden gelen emirle talanın “milli servet” olduğu anlaşılmadı mı? 67 Eylül’ün gerçek suçluları olarak o günlerin deyimiyle “33 tescilli komünist” tutuklanmadı mı? Aziz Nesin anlattı bana yaşadığı günleri. 1955’te çok genç yaşında Sirkeci’de bir handa kâtiplik yapan opera sanatcımız, dostum Erol Uras anlattı o ilk saatleri. Sivil giyimli elleri “süngü bastonlu” görevliler yönlendiriyor “Gençliğin asil heyecanı”nı. O sahne Kuzguncuk’ta geçmiyor. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Kuzguncuk’ta değil. Oyunumuzda asıl dram ikinci bölümde başlar. Gözdağı verilen TC yurttaşlarının Kuzguncuk’tan göçü. (Şu azınlık sözcüğü tedavülden kalkmalı artık. Yeterince çirkin) O kibar, nezih alım satım Kuzguncuk’ta değil, Üsküdar tapu dairesinde geçer. Oyun bunun için yazılmıştır. Marko Paşa ile, Aziz Nesin’in, Can Yücel’in aynı sahnede olması elbet bir tiyatro uydurmasıdır. Ancak bunu anlayamayana da... Ne söyleyeyim artık? ? Ë Güngör DİLMEN 7 Eylül diye bir olay yok mu? Bu kimin uydurması? Bütün yağmanın Kuzguncuk’ta geçtiğini söyleyen yok. Tam tersi, Kuzguncuk bu yağmadan en az zararla kurtulmuş bir semt. “Kuzguncuk savunması” diye bir sahne var. Oyundaki Sütçü Toma arkadaşımdı. Yaşadıklarını anlattı. Haham Albala da gerçek bir kişi. Kuzguncuk’un uçuk papazı Todori de öyle. Kria Çika da. Hangi birini sayayım? Oyunun genç kızı Eudoksia, akordeon çalan sevgilisi gerçek kişiler. SAYFA 18 6 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1054
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle