Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
¥ Bir de Adana, Tarsus, Hatay, Toroslar ve Suriye dolaylarında yerleşen Güney Aleviliği diyebileceğimiz bir inanç manzumesi vardır ki, başlı başına inceleme konusudur. Ne yazık ki, bazı yörelerde çürük Alevi gruplarına da rastlanır. Bunlar çoğunlukla İran’ın Şii fanatizmine dayanarak gerçek Müslümanların kendileri olduğunu söyler. Biri “Prof.” diğeri de “halk ozanı” geçinen bu Alevi çarpıtıcıları iki ayrı kurumun başkanlığını yapmaktadır. Biri, bugünkü yönetimin sillesinden korktuğu için kendi TV kanalında “aman fincancı katırlarını ürkütmeyelim” anlayışı içinde hükümetin dümen suyunda giderken, diğeri şeriatçı gazetelerin baş sayfalarında boy gösterir. Bütün gayretleri Diyanet’ten post kapmak, Alevi dedelerine maaş bağlatmaktır. Oysa aklı başında Hanya’yı Konya’yı bilen bir Alevi bunlar için değil, laik bir ülkede Diyanet’in olmaması gerektiğini söyler, böyle bir kurumun kaldırılması için mücadele eder. Oysa bunların ileri sürdüğü Aleviliğin, Mazdek, Babek, Baba İshak, Baba İlyas, Şeyh Bedrettin, Nesimi, Pir Sultan Abdal vs. gibi RafıziBatıni akımlara dayanan bir dünya görüşüyle hiçbir ilgisi yoktur. Ali’ye karşı beslenen sonsuz sevgi ve saygının gerçek sebeplerini bilen bilmeyen bütün Kızılbaş Alevilerinin, ona karşı körü körüne bir bağlılık ve adeta kendinden geçercesine Sünni bir sufinin vecde varan ritüellerine kadar vardırmak istemeleri ya cehaletten ya da kasıttan ileri gelir. Tanıdığım İran Alevilerinde, eski İran mitolojisine dayanan ışık tanrıçası Mitra aydınlığın ve ışığın simgesi olduğu için kutsaldır. Güneş ise ışık ve aydınlığın en çarpıcı varlığıdır. Onun için eski Türklerde de, eski İranlılarda da Güneş ve Ay tanrıları birer tapınma kültüdür. Mollaların eline geçmeden önceki eski İran bayrağında, kılıç elindeki bir aslanın arkasında güneş kursunun bulunması boşuna değildi. Güneşe tapmanın tarihten önceki zamanlarda ve tarihi devirlerde kökleşmiş bir kültün bugüne kadar süregelen Kızılbaş Alevilerin bir geleneği ol duğuna şüphe yoktur. Hunların gündüz Güneş’e, geceleri Ay’a taptıkları Çin kaynaklarından bilinir. Askerliğim sırasında Sarıkamış dolaylarında bir köylüye rastlamıştım. Bir ressamın ilgisini çekecek kadar değişik bir tipi vardı. Kendisiyle ayaküstü konuşurken, o, bulutların arasından sıyrılan güneşe doğru başını kaldırıp elini göğsüne koymuştu. O zamanlar bu konulara yabancıydım. Anlamını sordum. Bize ışığı da hayatı da o veriyor dedi. Donakaldım. Oysa Türk köylüsüne, bugün de yapıldığı gibi asırlarca hep başka şeyler aşılanıyordu. Yıllar süren merakım, araştırmalarım ve gezilerim bana şunu gösterdi ki Alevilik, Ali’den çok, aleve, ateşe, ışık ve aydınlığa dayanıyordu. Bunun kökeni de Batınilik’ti. Batınilik, Kuran ayetlerinin zahiri anlamlarına önem vermez. Batınilere göre evren her şeyden önce var olandır, “vahdedi vücud”dur. Başı ve sonu yoktur, yani ezeli ve ebedidir. Ne yaratılmış ne de yok olacaktır. Selçuklu Veziri Nizamülmülk, ünlü Siyasetname’sinde, Batıniliğin sosyalizan eğilimlerde olduğunu söyleyerek bu hareketi suçlar. Batıniler, malların insanlar arasında eşit dağıtılmasını savunduklarından onları Mazdekçilere benzetir. Bu toplumcu anlayış Aleviliğin özünü kavramış Alevilerde de vardır. Onlar insanı en kutsal varlık sayar. Günümüzden 2500 yıl önce yaşayan Protagoras da “Her şeyin ölçüsü insandır” demişti. Kızılbaş Aleviler hacı, hoca takımını sevmez. Onlar ayetlerin sadece zahiri anlamlarına takıldıklarından Batıniliğin özünü anlamaz. Bu yüzden namaz kılmadıklarını, hoca, imam tanımadıklarını söylerler. Bir kısmı da pek kibarca: “Camiye gitmeyiz, çünkü bizim mescidimiz insandır” der. Meraklıları Yusuf Ziya Bahadınlı’nın “Alevilik ve İslam Fanatizmi” adlı kitabında bu ayrıntıları zevkle okurken, yazarın Alevilik olayını nesnel ve gerçekçi bir açıdan ele aldığını da göreceklerdir. ? Alevilik ve İslam Fanatizmi/ Yusuf Ziya Bahadınlı/ İnsancıl Yayınları/ 207 s. Türkiye’de Alevilik üstüne yığınla kitap yazıldı. Bunların çoğunda konular nesnellikten uzak, yazarının meşrebine göre ele alınmıştır. Kimi yazarlar gerçek Müslümanların Aleviler olduğunu ileri sürebilecek kadar ipin ucunu kaçırmış, kimileri de yerde sürüne sürüne Dede’ye ulaşmanın Alevilik olduğunu sanmıştır. İçlerinde konuya nesnel açıdan yaklaşanlar varsa da pek azdır. İşte Yusuf Ziya Bahadınlı’nın “Alevilik ve İslam Fanatizmi” kitabı, konuyu gerçekçi ve nesnel açıdan ele alan bu alandaki nadir kitaplardan biridir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1050 SAYFA 21