Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ercan Çitlioğlu ile ‘Başbuğ Org. İlker Başbuğ ile Tarih ve Gelecek’i konuştuk Yurttaş ve asker Terör uzmanı Ercan Çitlioğlu ile BaşbuğOrg. İlker Başbuğ ile Tarih ve Gelecek adlı kitabını konuştuk. Kitapta Orgeneral İlker Başbuğ’un yanı sıra, sosyoloji ve felsefeye olan ilgisi öne çıkan ve her fırsatta eğitimin önemine değinen “Yurttaş İlker Başbuğ kim?” sorusuna da odaklanıyor Çitlioğlu. Kitabın hazırlanmasında temel amaç TSK’nin en etkili ağızlardan vurguladığı ülkenin birincil sorunları karşısındaki duruş ve görüşlerinin neler olduğunu bir bütünlük içinde sunmak. Ercan Çitlioğlu, BaşbuğOrg. İlker Başbuğ ile Tarih ve Gelecek adlı kitabının koşutunda askeri kanattaki son gelişmeleri de değerlendirdi. Ë Gamze AKDEMİR “Orduyu imha etmek için, mutlaka subayları mahvetmek, aşağılamak lazımdır. Buna da teşebbüs ettiler.” (Temmuz 1920) Mustafa Kemal Atatürk on günlerde verdiği demeçlerde, Ergenekon’un Erzincan yapılanmasının yöneticisi olmakla suçlanan, 3. Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk’e ilişkin iddianamedeki suçlamalara tepki gösteren Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, suçlamaların bütünüyle gizli tanık ifadelerine dayandırıldığını, askeri yetkililere bilgi verilmediğini, bilgi de istenmediğini söyledi. Özellikle kitabınızın koşutunda sorarsak bu konudaki rahatsızlığını ilk kez dile getirmiyor Orgeneral Başbuğ? Orduda hiç kimse böyle şeylere tevessül etmez demiyor Sayın Başbuğ. Kişisel hataların kurumun da kurumsal bir hata içerisinde olduğunu göstermediğini ifade ediyor. Bu nüansı çok iyi anlamamız lazım. Ayrıca hata yapan varsa kendi kurumsal kimliğimiz ve prosedürümüz içerisinde cezasını mutlaka veririz, müsaade etmeyiz diyor. Bir basın açıklamasında “Bunları kim söylüyor, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin başı olan ben Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ olarak söylüyorum” diyor. Bu kadar açık ve net biçimde illegal yapılanmalara tavır alan ve bu tavrını da Genelkurmay Askeri Savcılığı’nın açtığı soruşturmalarla belli eden bir tutum söz konusu iken bu kişiyi, ihbarlarla ilgili olarak bilgilendirmeme ve işbirliği istememenin bir üzüntü, bir haksızlığa uğramışlık duygusu yaratması son derece doğaldır. Askersivil ilişkileriyle ilgili herhangi bir sorun görmüyorum açıklamasında da bulundu öte yandan... Siyasi iktidarla Genelkurmay arasında “sivil erk” durumu anlamında herhangi bir görüş ayrılığı olduğunu düşünmüyorum. Ama usuller şaşıyor... Sayın Başbuğ “Bir soruşturma açmak gerekliyse, yargı organlarınca bu gerekli görülüyorsa en azından bizimle işbirliği yapabilirler, bunu bekliyoruz” demesine rağmen bunun olmadığını görüyoruz. Mesela Erzincan’da bu işbirliği çok gerekli. Bunun olmaması, bunu siyasi iktidar da yalanlasa, Genelkurmay da yalanlasa kurumlar arasında sanki bir ayrışma, bir çatışma varmış görüntüsüSAYFA 14 nün ortaya çıkmasına neden oluyor. Yargı ile TSK arasında, polis ile TSK arasında bir güvensizlik, ayrışma, rekabet varmış görüntüsünün, böyle bir kanaatin hem yurtiçinde hem de özellikle yurtdışında uyanmış olmasının Türkiye’ye hiçbir faydası yoktur. S “Subay ve astsubaylarımız Kara Kuvvetlerinin iki ana direğidir. Birisinde sallanma olursa bu bina sağlam kalmaz arkadaşlar.” Ocak 2008 / Orgeneral Başbuğ “TSK’NİN KİRLİ SİLAHI YOKTUR” Son yaşanan kamyon olayı... Görevlinin belgeyi göstermesine rağmen polisi ikna edememesi... Türkiye’nin doğu sınırlarını emanet ettiğiniz, emrinde 150 bin asker olan bir ordu komutanı hakkında soruşturma açıyorsunuz... Bu komutanın doğrudan, bağlı olduğu Kara Kuvvetleri Komutanının ve Kara Kuvvetleri Komutanı’nın bağlı olduğu Genelkurmay Başkanı’nın haberi yok. İnsaf! Uygulamada görülmüş şey midir? Ciddi bir aksama var ve bu askeri kanattan ileri gelmiyor. Orada önemli olan kamyonun durdurulması, merkez komutanlığına haber verilmemesi, kamyonu durduran polis ekiplerinin ik na olmaması değildir, vahim olan gelen ihbarın ciddiye alınmış olmasıdır. Bir ordu komutanının, bir başçavuşla darbe teşebbüsüne girişeceğine inanıyorsanız vahim olan o komutanın savcılığa gidip gitmemesi değildir. İhbarda “TSK’nin kirli silahları taşınıyor” deniyor. TSK’nin kirli silahı yoktur, buna inanıyorsanız zaten teslim olmuşsunuz demektir. Bu kirli silahların Nevruz’da Doğu ve Güneydoğu’da sivil halka karşı karışıklık çıkartmak için kullanılacağı iddiasını ciddiye alıyor, bir soruşturma, operasyon yapma ihtiyacını hissediyorsanız zaten olay bitmiştir. Bu algının ortadan kaldırılması lazım. Çok sık dile getirilen “Asker istese bile darbe yapamaz, Amerika buna izin vermez” kanısı... Sokaktaki neredeyse üç kişiden ikisinde algı bu ve temelsiz de değil yakın tarih düşünülürse... 2010 dünyasında, 2010 Türkiye’sinde bir darbenin gerçekleşebilmesi mümkün değildir. Böyle bir konunun düşünce temelinden eylem temeline geçebilmesi mümkün değildir. Ordunun darbe yapma düşüncesi olduğuna asla inanmıyorum, böyle bir şeyin gerçekleşebileceğine de asla ihtimal vermiyorum. Öncelikle konjonktür buna artık müsaade etmiyor. Bunu Türkiye’de sivil, asker hiç kimse düşünmez ve kabul edemez. Darbe halkın iradesine saygısızlıktır, Türk insanına hakarettir. Yakın tarih dediniz.. Çok doğru... 12 Eylül darbesinin, Amerika’nın yeşil ışık yakmasıyla, icazetiyle yapıldığı gerçeği göz önünde bulundurulduğunda, Türk halkı böyle düşünmekte çok haksız değildir ama umut yitirilmemelidir. Türkiye’de herkesi bağışlayabilirim ama Kenan Evren’i asla bağışlamam. Bugün Türkiye’de her ne yaşanıyorsa 12 Eylül’de yapılanların faturası ödeniyor ve bunun suçlusu da Kenan Evren’dir. “ORDU DÖNÜŞMEZ, DÖNÜŞTÜRÜLEMEZ” Bugün ordu dönüştürülmeye çalışılıyor mu? Ordu dönüşmez, dönüştürülemez. Ordu dinci olmaz mı, sağcı olmaz mı, solcu olmaz mı? Nasıl? Ordu sadece Atatürkçü olur. Ordu değişmez ama şu var, ordunun da kendini kendi içerisinde bir transformasyona tabi tutması lazım. Yapılanmasını, konumunu Türkiye’nin sosyal ve siyasal yelpazesi içerisindeki konumunu çağın gereklerine göre transforme etmesi lazım ve ediyor da. Bunu zihinsel anlamda söylüyorum. Türkiye’de askeri vesayet denilen eleştirilere kaynaklık eden her ne varsa ortadan kaldırıcı bir yapılanma içerisine girmesi lazım. Bunu yapmaya başladı. Ama bırakın bunu kendileri yapsın, döverek yaptırmak isterseniz reaksiyon yaratır. Her etki kendi tepkisini karnında taşır. Devamlı döverseniz bu bir tepki yaratır. Ordu dönüşmez, dönüştürülemez dediniz, 12 Eylül’deki ordu malum... Biraz önce Kenan Evren’i asla affetmeyeceğimi söyledim. TSK’nin insan kaynağını ve yapısını iyi bilen biri olarak o dönemki askerle bu dönemki asker arasında da dünya kadar fark var mı, yok mu? Çok fark var. Niçin farklı? Mesela TSK’de artık akılcılığa dayalı bir dönem söz konusu. Orduda itaat kültürü tabii ki değişmez bir kültür ama o eski katı, sert tutum yerini akılcılığa terk etmiş durumda. Türkiye’nin insan kaynağı da değişti. Eskiden çoğunluğu ilkokul mezunu hatta okuma yazma bilmeyen¥ lerden oluşan bir TSK söz konu Başbuğ, sürekli akılcılığı ve mantığı önceleyip duygusallığı öteleyen bir kişilik yapısına sahip. Demokrasiye inancı tam, demokrasiyi özümsemiş bir kişilik. Başbuğ, özellikle bu dönemde rejim adına ve uzlaşma adına çok büyük bir şans ve Türkiye Başbuğ’u yeteri kadar değerlendiremiyor. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1050