05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Dünyamız yağmalanıyor... Bilim ve tekniğin uygulanışında büyük sapmalar var. Kentler, hastalıklı bir büyüyüş içinde; kapitalizm, küreselleşmeyi de arkasına alarak yeni fetihler peşinde. Demokrasi fikir olarak zafer kazansa da piyasanın diktatörlüğü sağlamda. Irkçılık ve köktendincilik ayakta. Medya fikirleri saptırıyor, kadın sorunu çözülebilmiş değil. Barış yine savaş ağalarının insafına kalmış halde. Adil ve sürdürülebilir bir kalkınma yaşamsal. Cemaatçi ve dinsel tırmanışlar beraberlerinde tutuculuk, tekelcilik ve yabancı düşmanlığı almış yürüyor. Bütün insafsız koşullara karşın “daha insanca bir dünya” kurmak mümkün deniyor; yeter ki dünyayı değiştirelim. Ama nasıl, hangi yöne, kimlerin aracılığıyla; aydınlara düşen ne bu konuda? Yaşamsal ama çözümsüz de olmayan sorunlar hepsi. “Tarih her zaman öğreticidir” diyor, yazıyor ve ısrarla: “Daha insanca bir dünya mümkün” sözünü yineliyor Server Tanilli. İleride, yeni bir ekonomi, yeni bir yurttaşlık ve yeni ufuklar; daha da önemlisi, “yeni bir hümanizma”nın beklediğini imleyerek. “O beklentinin içinde, enternasyonalizmi yeniden kurmak da var. Bütün umut, dünyayı değiştirmekte” diyerek. Server Tanilli İnsanlığı Nasıl Bir Gelecek Bekliyor? adlı kitabını anlattı. Server Tanilli’yle ‘İnsanlığı Nasıl Bir Gelecek Bekliyor?’ üzerine ‘Yeni ekonomi, yeni yurttaşlık ve yeni hümanizm geliyor’ çözümsüz de olmayan sorunlar. “GÜNEY’DE KENTLER PATLADI!” Bunların içinde, “dünyamızın yağmalanmış olması” fikri çok uğraştırıyor, değil mi? Gerçekten öyle. İçinde yaşadığımız çevre çelişmelerle dolu. İnsanlığın zenginliğini de yağmacılara karşı savunmak zorundayız. “Ekolojik” bir felaket başımızda. Uyarılar yığınla, önlemler ve çözümler de belli. Özetle, dünyamızın beslenme güvenliği, bugün, enerji savurganlığına son vermeye, aile planlamasında atılacak adımlara ve yeni liberalizmin iç yüzünü ortaya koymaya bağlı. İnsanın doğayla zorunlu anlaşmasından başlayalım. Çevrebilim, yeni bir bilim tipidir karşımızda; onu iyi öğrenmeliyiz. Bir filozofun, Edgar Morin’in duygulandırıcı sözleriyle söyleyelim: “Üzerinde oturdugumuz, bir yer olmaktan çok daha fazla bir şeydir: Bizim evimiz, ondan da öte anayurdumuzdur o. Aydınlanma çağı, bütün insanlara seslenerek hümanist düşünceyi doruğuna çıkarmıştı. Ona tüm canlı varlıklara acımayı, kardeşliği, dahası enternasyonalist kardeşliği eklemeliyiz!” Bir olay da şu: Bilim ve tekniğin uygulanışında büyük sapmalar var; onları gidermenin yolunu irdelersek... Öyle bir çağın içine girmiş durumdayız ki, bizi ilk kez ve dünya çapında bugüne değin de bilmediğimiz sorumluluklarla yüz yüze getirmiş bulunuyor. Bir filozofun dediği gibi “bilime egemen olmak, onun sınırları üzerinde düşünmek ve bu yolda bizzat bilim adamlarına olduğu kadar bütün bir topluma da yardımcı olmaktır; bilim adamlarına uygulamalarının, topluma da teknik olanaklarının sınırlarını fark etmesi için yapmalıyız bunları.” Dünyamız bilimin, giderek tekniğin tehlikesini taşıyorsa, bilinçsizliğinden bu... Öte yandan, insanlar çoğalıyor, sorunlar da... Dünya nüfusu, bağdaşık bir bütün olmaktan uzak. Aslında, değişik düzeylerde, birbirinden az çok bağımsız alt bütünlükler yan yana yaşıyor. O düzeylerden biri de siyasal bakımdan devletler halinde resmin temelini oluşturuyor. Birleşmiş Milletler de, işte bu devletler üzerine kurulu. Nüfusun bu genel çerçeveleri içinde, demografik dinamik üzerinde etkisi olan başta iki öğe de var: Cins ve yaş. Yaş bakımından ise, gençlerin özel bir ağırlığı oldu hep. Çocuk ölümlerinin çok olduğu ülkelerde, doğurganlık da pek güçlü. Bir “aile planlaması” ihtiyacına yanıt vermeli. Onun kadar önemli olanı da “adil ve sürdürülebilir bir kalkınma”ya yönelmek. Evrensel bir olay da şu; her yerde kent görüyoruz, ama kent her yerde de bunalımda. Peki nereden kaynaklanıyor kentlerin bunalımı? Sorun Kuzey’i olduğu kadar Güney’i de ilgilendiriyor; nitekim, Güney’de kentler, bir 2030 yılda kelimenin tam anlamıyla “patladı.” Öte yandan, kentler, kaçınılmaz biçimde, suç, uyuşturucu, şiddet ve ahlaksal çözülüş mekânları olup çıktı. Çocuklar da, bu kentsel sefaletin başta gelen Ë Gamze AKDEMİR eni yüzyıl neler hazırlıyor? Geçmişin öyküsünü bilsek de, bu sorulara hemen yanıt veremeyiz: Ama dünyamızın karşı karşıya bulunduğu sorunların dökümünü yapmak elimizde. Onlara bakarak ufkumuz aydınlanabilir. İlk akla gelenler neler size göre? Şunlar: Dünyamız yağmalanıyor, nasıl önlemeli? Bilim ve tekniğin uygulanışında büyük sapmalar var; onları gidermenin yolu nedir? İnsanlar hızla çoğalıyor; kentler, hastalıklı bir büyüyüş içinde; kapitalizm, küreselleşmeyi de arkasına alarak yeni bir fetih çağına girmiştir; eşitsizlikler diz boyu ve dünya çapındadır; demokrasi fikir olarak zafer kazanmıştır ama, “piyasanın diktatörlüğü” kurulmuştur; hoşgörüsüzlüğün kaynakları, en başta da ırkçılık ve köktendincilik ayakta. Liberalizm şarkılarıyla çözülecek sorunlar mıdır bunlar? Medya fikirleri saptırıyor, kadın sorunu çözülmüş değil, KuzeyGüney zıtlığı devam ediyor, barış bugün de “savaş ağaları”nın insafına kalmış halde. Bu ortamda demokrasiyi derinleştirmek nasıl mümkün olacak? Bütün insafsız koşullara karşın “daha insanca bir dünya” kurmak mümkün deniyor; yeter ki dünyayı değiştirelim. Ama nasıl, hangi yöne, kimlerin aracılığıyla; aydınlara düşen ne bu konuda? Görüyorsunuz yaşamsal, ama Y kurbanları. Bu büyük kopuşlar ve gerilimler ortamına yakından eğilmeli. Daha da korkunç olanı şu: Kent, tutarlı ve bağdaşık bir sosyal doku da yaratmıyor. Avrupa’da “yeni yoksulluk”, sosyal patolojik bir uçta olay değil, kapitalizmin mantığının doğurduğu bir olgu. Öte yandan, kurban, cellada dönüşebilir, devrimin ertesi hep ışıklı ve aydınlık değil. Cezayirli yazar Katip Yasin, “Eskiler vahşeti arttırır” diyordu ki, bu gerçek. Cemaatçi ve dinsel tırmanışlar, beraberlerinde tutuculuğu, tekelciliği, yabancı düşmanlığını da alıp getiriyor. Ancak, daha insanca bir dünyada daha insanca bir kent üzerinde düşünmeyi sürdürmeliyiz; kent üstüne sürekli düşünmek ve düşlemek gerekiyor: Demokrasinin geleceği, kentliler arasında görüşüp danışma ve hakemlik usullerini gözden geçirip onarmada ve yenilerini koymada göstereceği başarı kadar, rekabet mantığına karşı kolektif çıkarların önceliğini dayatmada ortaya koyacağı hünere bağlıdır. Böyle bir ortamda “küreselleşme” üstüne söyleyeceklerinizi yeniden ve mutlaka sormalı? Yeni bir yüzyılın başlarında en temel olgu şu: Bütün devletler, “küreselleşme” adı verilen büyük bir akıntının içine sürüklendi; küreselleşme, halkların bağımsızlığı kadar siyasal rejimlerdeki çeşitliliği de umursamadan, gezegenin en ücra köşelerine kadar sokuluyor. Aslında, kapitalist ekonomide bir ikinci devrimdir söz konusu olan ve dün 15. ve 16. yüzyıldaki coğrafya keşifleri ve sömürgeleştirme gibi yeni bir fetih çağına tanıklık ediyor. Ne var ki, o yüzyıllardaki yayılışların başta gelen aktörleri devletler olduğu halde, bu kez dünyada egemen olmak isteyenler, özel büyük sanayi ve maliye girişimleri ve grupları. Gezegenimizin sahipleri hiçbir zaman bu denli az sayıda ve bu kadar güçlü olmamıştı. Bu gruplar, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa ve Japonya olmak üzere bir üçlü topluluğun içinde ve onların yarısı da ABD’de mevzilendi. Böylece olgu, aslında bir Amerikan olgusu. “DAHA İNSANCA BİR DÜNYA MÜMKÜN” Ancak küreselleşmenin tek derdi hem pazarları hem de ülkeleri ele geçirmek değil... Sadece bu değil amaçlanan... Değil! Bu yeni modern iktidarın asıl amacı; büyük keşifler ve sömürgeleştirmeler çağındaki gibi topraklar elde etme değil, zenginliklere el koyma! Küreselleşmenin mantığı işte bu! Ancak, böyle de olsa, küreselleşmeye karşı çıkmak gerek ve bir diyalektiği var onun. Hatırlatmalıyız: Demokrasinin işi daha da güçleşmiştir; ne var ki, demokrasiyi derinleştirmek de gerekiyor. Bakışımız eğitime, gençliğe ve geleceğe bakışımızı da etkileyecek... Yeni bir yüzyılın eşiğinde, eğitim de bütün dikkatleri üstüne toplamış halde; insan soyunun ilerlemesi büyük ölçüde eğitime bağlı. Onun geleceğimizi biçimlendirmede en güçlü silahlardan biri olduğunu ise, gitgide hisseder durumdayız. Geleceğin aktörlerini nasıl yetiştirmeliyiz? 21. yüzyılın bireylerini ve toplumlarını hazırlamada, eğitim nasıl bir dinamik ve yapıcı rol oynayabilir? Yanıtları, insan için de toplum için de yaşamsal sorulardır bunlar! Açıkça söylemeli: Okul yol ağzındadır. Kadınların verdiği mücadele nereye gelip vardı? Bir yüzyıllık feminizm, binlerce yıllık ataerkliliği kökünden söküp atamazdı; yeryüzünde; neredeyse bütün kadınlar, günlük yaşamlarında bu rejimi yaşıyor, Ne var ki, 20. yüzyıl boyunca sürdürülen kıran kırana mücadelede, kadınlar, özellikle de yüzyılın sonlarında, huzur ve çıkarlarını savunmayı öğrendi. İki cins var diyorlar şimdi, birbirinden farklı, ama haklarda ve ödevlerde birbirine eşit iki cins. Ancak ileriye baktığımızda anlıyoruz ki, kadınların yürüyeceği uzun bir yol var. Kuzey ve Güney zıtlığı sürüyor ve piyasanın diktatörlüğü yıkılmamış. Tarih her zaman öğreticidir, diyorsunuz. Israrla: “Daha insanca bir dünya mümkün”; yeni bir ekonomi, yeni bir yurttaşlık ve yeni ufuklar; daha da önemlisi, “yeni bir hümanizma” bekliyor ileride. O beklentinin içinde, enternasyonalizmi yeniden kurmak da var. Bütün umut, dünyanın değişmesinde... Daha doğrusu, dünyayı değiştirmekte: “Bugünün sefaletinden ‘mümkün/ zenginlikleri’ne götürecek bizzat insanlar değil mi? Yirmi birinci yüzyılda, umutlarımızı bağladığımız temel ilke ve kurumlar sizce hangileri? İki temel ilke ve kurum olarak, “laiklik” ve “demokrasi” üstünde ısrarlıyım. Bir başka ilke “Avrupa ile bütünleşme”dir. Avrupa kapılarında bekleşiyoruz: “Aday” durumundayız. Kılığımıza ve kıyafetimize biraz çekidüzen verirsek, “tam üye” olarak içeri alınabiliriz. Her şey, karşımızdakilere bağlı olduğu kadar, bize de bağlı. Hedefte bir kayma, bizi maceralara götürür: AKP’nin bir dinci, bir İslamcı olduğunu unutmayalım; “Bir dakika”nın arkasından, ArapTürk muhabbeti gelmedi mi? Bu, daha uzaklara da savrulabilir. Aydınlar, gönüllü örgütleniş ve gençlik konusu da önemli. Yeni bir yüzyılda, aklın, bilimin, özgürlüğün, demokrasinin nimetleriyle donatılıp yolu açılacak bir Türkiye, dünya ulusları arasında kendine özgü kimliği ve bağımsızlığı ile vaktiyle tuttuğu yeri yeniden elde edebilir. Bu yolu ona açacak olanlar da, gerçekten ilerici, demokrat ve aydınlık güçler. O güçlerin de hiçbir zaman soyu tükenmedi yurdumuzda ve tükenmeyecek. Gençlik de onlar arasında... ? [email protected] İnsanlığı Nasıl Bir Gelecek Bekliyor?/ Server Tanilli/ Cumhuriyet Kitapları/ 456s. SAYFA 4 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1046
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle