05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

¥ eklemelerle ve değişikliklerle 1996’da yeniden yayımlanmış. Birinci kişi ağzından ikinci kişiye yönelen canlı bir konuşma, karşıdakinin söyleminin aktarılmadığı ancak dolaylı biçimde anlaşıldığı bir biçimi var. Yazarın da belirttiği gibi Yeraltından Notlar, Düşüş, Haritada Bir Nokta gibi anlatılarla ortak yönler taşıyor. İçtenlikli, sahici, merak uyandırıcı ve düşündürücü bir iç yolculuk, belki de bir iç hesaplaşma... Bu yapıt, Türk yazınının en özgün örneklerinden biri sayılabilir. Üçüncü romanı Bıyık Söylencesi, sonraki daha kapsamlı, çok eksenli romanlar öncesi bir geçiş romanı. Askerden dönen Cumali Kırıkçı’nın uzattığı ve olay hâline gelen eşsiz bıyığının öyküsü. Tabii ki bıyık anlatılırken kasabadaki insanlar, inanışlar, ilişkiler, Cumali’nin kendi gelgitleri ve çelişkileri, hızla trajik bir sona yürüyen bir öykü bağlamında romanlaştırılmış. Olayı takip eden okur için iç gerilimin düşmemesi ve sürekli merakı beslemesi gibi olumlu özellikleri var. Ancak esas önemli öğesi bir kişinin bıyık saplantısından yola çıkarak insanlık, toplum düzeni ve insan ilişkileri hakkında değişik tanımlamalara gidilmesi. Vatandaş düzeyinde olmasa da rahatlıkla okunan iyi bir roman Bıyık Söylencesi. BİR KUŞAĞIN TRAJEDİSİ Dördüncü romanı 1992 tarihli Peygamberin Son Beş Günü. Tartışmalara yol açmış, solcuları eleştirdiği gerekçesiyle hedef alınmış bu roman, Yücel’in en önemli yapıtlarından biri. Devrimci ozan Rahmi Sönmez’in çocukluğundan Fehmi Gülmez ile arkadaşlığından başlayıp, üniversite yıllarına ve sonrasına uzanan Feride ile tanışması, evlenmesi, çocuğu ve sonrasında torunuyla yaşadığı ilişkiler son derece ironik ve akıcı bir dille anlatılıyor. Takma adı “peygamber” olan devrimci ozan Rahmi Sönmez ve yakın arkadaşı, iş hayatında hızla yükselmiş Fehmi Gülmez’in paralel öyküleri, âşık oluşları, uzaklıkları, yeniden buluşmaları gibi izleklerle süren roman; bir kuşağın trajedisini gözler önüne seriyor. Sürekli gözaltına alınıp ‘tabutluklarda yatmayı’ devrimciliğin bir nişanesi olarak gören, hayali bir devrimin peşinde koşan ve sonunda trajik bir sona ulaşan bir ozanın öyküsü. Ülkemizde ne yazık ki ümmetçi çerçeveyi aşamayan bazı sol çevrelerin keskin bir eleştirisi olmasının yanında, Türk insanı üzerine de düşündürücü, özgün yaklaşımlar içeriyor. Belleğe kazınan; rahatsız edici ve aynı zamanda zihin açıcı bir roman olduğu söylenebilir. Yalan, Peygamberin Son Beş Günü’nden sonra yazılmış yazarın en hacimli kitabı. Bilgisini ansiklopedilere borçlu, tuhaf, silik, beceriksiz Yusuf Aksu’nun çok yakın sınıf arkadaşı Yunus’un ölümüyle bambaşka yöne evrilen yaşamının öyküsü. Arkadaşının kuramını pek de geliştirmeden çevresinin dayattığı ünlü ve keşifler yapan dilbilimci Aksu’nun yalan üzerine kurulmuş yaşamının değişik düzlem ve katmanlarıyla irdelenmesine dayanan roman yer yer temposu düşmekle birlikte ilgi çekici unsurlar barındırıyor. “İnsan ne kadar kendisidir, ne kadar dışa göre ayarlanmış, esen rüzgârla biçimlenen bir varlıktır” sorusunun romanın temel izleği olduğu söylenebilir. Bütününe bakınca akıcı ve renkli bir roman Yalan. Yalan kavramının tüm insan ilişkilerindeki etkisi belki Aykırı Öyküler ve Peygamberin Son Beş Günü’nden sonra ilk kez bu denli açıklıkla ortaya konmuş. Kumru ile Kumru yazarın 2005 yılında yazdığı, eşyanın gündelik yaşamdaki egemenliği sorununu, kişiliğimize etkisini, insanı farkında olmadan içine alışını anlatıyor. Köyden, hiç tanımadığı şehre bir kapıcının eşi olarak gelen Kumru’nun trajik bir sona yürüyen ilginç öyküsü. Kentlileşme, kentlere göç edenlerin sorunları, kimlik arayışı yan motiflerini de barındırıyor. Daha öncekilerden farklı bir çevrenin çok başarılı gözlemleriyle dolu bir öyküsü var. ‘Tuna Hanım’, ‘Pehlivan’, ‘Recep Efendi’ gibi yan karakterlerin çok derinlikle ortaya konulduğu bu roman değişik düzlemlerde okunabilir. Kumru kişiliği diğer romanlarındaki başkarakterler gibi insanın eliyle dokunabileceği ölçüde sahici, iz bırakan ve insanın içine işleyici ölçüde iyi irdelenmiş. Eşyaya teslim olan, onun güdümünde yitip giden günümüzün sürüklenen, bilinci oluşmamış insanlarının trajik öyküsü… Olay örgüsü, merak uyandırıcı olaylar zinciri, temposu ve şehrin kenarında yaşayan insanlara gerçekçi bakışıyla çok katmanlı, hüzün verici bir koman Kumru ile Kumru. Yazarın son romanı 2006 tarihli Gökdelen. İki bin yetmiş üç yılında geçen, ünlü bir avukat Can Tezcan’ın zengin müteahhit müşterisi Temel Diker’in İstanbul’u New York’a benzer gökdelenlerle donatma planının içinde, adaletin özelleştirilmesine yol açan bir dizi gelişmenin içine girmesinin anlatıldığı bir roman. Medyapolitika arasındaki çıkar ilişkileri, geleneksiz ve denetimsiz bir toplumun oradan oraya savruluşunu Can Tezcan, yardımcısı Sabri Serin, Başbakan Mevlüt Doğan, gökdelenlere evini satmayarak direnen Hikmet Hoca ve oğlu Amerikanlaşmış John Smith aracılığıyla anlatan bir distopya olarak değerlendirilebilecek roman, toplumun geleceği üzerine karamsar öngörülerde bulunuyor. Bu roman da toplumsal düzlemde süre giden bir yalanın, bütün ilişkilerin çıkar karşılığı kuruluşunun yalın bir anlatımı... Helikopterlerle seyahat eden insanlar, giderek daha küçük bir azınlık elinde toplanmış sermayenin basını, iktidarı, iş çevrelerini tümüyle etkisi altına alışının derinlikli bir anlatımı. Görüldüğü gibi Tahsin Yücel’in romanları birbirinden çok farklı çevreleri, derinlemesine, ironiyle, yer yer acımasız gözlemlerle ve kendine özgü gelişmiş bir biçemle inceliyor. Türk edebiyatında görülmesi zor ölçüde bir çeşitliliğin, değişik çevrelerin anlatıldığı romanlarının hepsinde bize ve insana dair ipuçları buluyoruz. Hem belirli tezlere oturtulmuş yapıntı kişileri, hem biçim, sözcük oyunlarını reddeden Yücel, insan ve ona ait değerleri yerel renklerle evrensel roman olanaklarını başarıyla birleştirerek yazınımızın özgün yapıtlarına imza atmış oluyor. BAŞARILI VE KALICI YAPITLAR Birçoğu, Tahsin Yücel’in klasikler için söylediği gibi çok kere okunulması gereken, başarılı ve kalıcı yapıtlar. Yücel’in birikiminin diğer bir özgün yanı olan denemeeleştiri kitaplarının ayrı bir yazıya konu olabilecek kadar değerli olduğunu belirtmeden geçemeyiz. Tahsin Yücel günümüz yazınının gerektirdiği donanıma, kendine özgü biçeme, yaratıcılığa, dil konusunda titizliğe sahip bir roman ve öykü yazarı. Okuru koşullayan, dar kalıplar içine hapsedilmiş doğruları sunan bir romancı değil. Bunun karşı kutbunda duran, tümüyle biçim, söz oyunları ve özgün buluşlara indirgenmiş içeriksiz yapıtlara da çok uzak duruyor. Okura son derece inandırıcı, tutarlı kurgusal bir dünya sunarak hem yazın zevki almasını sağlayıp hem de kendi çözümlerini üretme olanağı sağlıyor. Olması gerekeni okurun kendi çabasıyla bulması, sağlam ve güvenilir gerekçelerle buna ulaşması için yeterince ipucu taşıyor bütün yapıtları. Günümüz ‘star’ sisteminde birçoklarının kısa sürede popüler olup, sonra da silindiği kısır yazın ortamında, arkasına büyük sermaye güçlerini, tekel düzeninin ödül ve yaygınlık silahını alanlara karşı yazınla direnen has bir romancı Tahsin Yücel. Özellikle Peygamberin Son Beş Günü, Vatandaş, Aykırı Öyküler birer başyapıt niteliğinde. Zaman süzgecinden geçip klasik olacak, zengin ve estetik açıdan üst düzey metinlere kendi dilimizde ulaşma şansına sahibiz. Tahsin Yücel’i okumak dünya yazınındaki yolculuğumuzun en heyecanlı, en verimli ve bize çok şey katacak izleklerinden olacaktır. Bunca çürümüşlük, ahlak dışılık arasında böyle bir yazarımız olduğu için sevinç duymalıyız. ? SAYFA 19 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1046
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle